2001 – 2008 yılları arasında Los Angeles’ta, Children of Men, Sex And the City, King Kong, Valkyrie, Shrek, The Kingdom, Ocean’s Thirteen gibi filmlerin tanıtım çalışmalarında yer alan Ali Doğramacı, Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede filmine 8 afiş birden hazırladı. Ali Doğramacı, “Çakallarla Dans 2′nin afişleri hazırlanırken, ilk filme göre yeni filmin kadrosunun daha kapsamlı olması göz önünde bulunduruldu ve afişte ön plâna çıkarıldı. Ana 2 ayrı afişin yanı sıra, her karakter için, karakter özelliklerini ön plâna çıkaracak 6 karakter afişi de tanıtım materyallerinin arasında yer alıyor” dedi.
Aylık arşivler: Ekim 2012
Altın Portakal’la Taçlanan Zerre’ye Bursa Damgası
Çekimlerinin büyük bölümü Bursa’da yapılan, Erdem Tepegöz’ün yönettiği Zerre, 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi İlk Film ve SİYAD En İyi Film ödüllerini kazandı. 06 – 12 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde 4 ödül ile zirveye çıkan Zerre filminin çekimleri Bursa’da yapılmıştı. Bursa’nın sinema üreten tek merkezi İnSanat Derneği’nin organize ettiği çekimlerde İnSanat Başkanı Suat Oktay Şenocak ile birlikte çok sayıda Bursalı amatör oyuncu rol alarak, filmin başarısına katkı sağladı.
Altın Portakal’la Taçlanan Zerre’ye Bursa Damgası yazısına devam et
Altın Portakal Yönetiminden Söylentilere Yanıt
49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülüne değer görülen Güzelliğin On Par’ Etmez filminin Avusturya filmi olduğunu iddia eden söylentilere Altın Portakal yönetiminden yanıt geldi. 49. Altın Portakal yönetimi, filmin bir ortak yapım olduğunu belirterek, Güzelliğin On Par’ Etmez filminin Türkiye ile Avusturya ortak yapımı olmasının “ulusal yarışmada yer almasına engel teşkil etmediğini” bildirdi. 49. Altın Portakal yönetiminin açıklanmasında yönetmelikte yer alan ilgili maddeye dikkat çekilerek, filmin Ulusal Yarışmaya katılma şartlarını fazlasıyla taşıdığı vurgulanıyor.
Arka Pencere Dergisi Gençliğiyle Yüzleşiyor
Arka Pencere Dergisi, 154. sayısında, kapağına, Rian Johnson’ın bilimkurgusu Tetikçiler’i koyuyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, Elif Güney Pütün’ün babasına yazdığı kitap aracılığıyla Yılmaz Güney fenomenine bakıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Tetikçiler, Uzun Hikaye ve Başka Bir Kadın yer alıyor. Arka Pencere Dergisi’nin 155. sayısı bir Alfred Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Esrarengizlik ve gerilim türlerinde ciddiyetsiz bir yaklaşım son derece gereklidir. Hem İtiraf Ediyorum (I Confess) hem de Lekeli Adam’da (The Wrong Man) mizah eksikliği bu filmlere çok zarar verdi.”
Arka Pencere Dergisi Gençliğiyle Yüzleşiyor yazısına devam et
Ekrem Doydu’nun Son Kısa Filmi 46, İnternette Yayına Verildi
Ekrem Doydu’nun yönettiği ve Mustafa Şahin ile Eda Kalmuk’un oynadığı 46 yurt içi ve yurt dışı festivallerin ardından internette yayına verildi. Filmin konusu şöyle: Kız arkadaşı Eda ile birlikte yaşayan Halil, işsiz bir gençtir. Eda son zamanlarda garip hareketler sergilemeye başlar. Bu durum Halil’in canını sıksa da Eda’nın ona neden garip davrandığına bir anlam veremez. Halil’in işsiz olmasının en büyük sebeplerinden biri şiddetli baş ağrısı çekmesidir. Doktora başvurmasına rağmen baş ağrılarına bir çözüm bulunamaz. Bir süre sonra bu ağrılar olayları içinden çıkılmaz bir hale getirir.
Ankara Kızılırmak Sinemaları
Ankara Kızılırmak Sinemaları,
18 Ekim 2012 seansları için tıklayınız.
19 – 25 Ekim 2012 seansları için tıklayınız.
26 Ekim – 01 Kasım 2012 seansları için tıklayınız.
Film Arası Dergisi’nde Osman Sınav: Dindar da, Milliyetçi de, Sosyalist de Adalet Arıyor
Film Arası Dergisi, Ekim sayısında, ünlü yönetmen Osman Sınav’ı konuk etti. Çektiği tüm projelerde adalet kavramına vurgu yaptığını söyleyen Osman Sınav, Uzun Hikâye’nin de dosdoğru bir adamın hikâyesi olduğunu belirtti. Filmin başrol oyuncusu Kenan İmirzalıoğlu’na övgüler yağdıran Sınav, Yılmaz Güney’i büyük yapan şeyin ideolojisi değil, onun yerlilik arayışı olduğunu söyledi. Hikâye kavramının önemine dikkat çeken Sınav, Allah’ın en büyük hikâye anlatıcısı olduğunu söyledi.
Film Arası Dergisi’nde Osman Sınav: Dindar da, Milliyetçi de, Sosyalist de Adalet Arıyor yazısına devam et
Adana ve Antalya’nın Ardından
Türkiye’nin en önemli iki film festivali, birbirlerine yakın tarihlerde tamamlanırken, ortaya çıkan sonuçların yeni soru işaretlerini beraberinde getirdiği söylenebilir.
Suni Çelişki
Öncelikle; iki festivalin ülke sineması açısından taşıdığı önem malûm olmakla birlikte, aralarında oluş(turul)an rekabetin siyasal gündeme bağlı geliştiği söylenebilir. Birer Belediye organizasyonu olarak inişli çıkışlı bir grafikte seyreden Adana ve Antalya, sanılanın aksine ortak bir paydada buluşmaktadır ve aralarındaki çelişkiler sunidir: Geçici kadrolarla, kalıcı sinemasal politikalar ortaya koyamamak!
Dolayısıyla iki organizasyondan birine üvey evlât muamelesi yapmak ve “orantısız güç kullanmakla” elde edilecek sonucun Pyrrhus zaferinden farksız olacağı unutulmamalıdır.
Vahim İddialar
Dilerseniz tahlile Altın Koza’da jüri kararlarına yapılan itirazlar sürerken, Portakal’ın kendisini Hülya Avşar krizinin ortasında bulması ile başlayalım. Kimi yazarların fısıltı gazetesi eşliğinde kulağımıza çalınan dedikoduları gün yüzüne çıkarması, sinemamızın ağır toplarının gizliden bir kavgaya tutuştukları iddialarını doğrular görünmektedir. Antalya’nın “ulusal yarışmalara katılmama şartı” ve jüri seçimi ertesinde Adana’yı tercih eden önemli yönetmenlerin karşılaştıkları sonucun bir süredir var olduğu öne sürülen husumetle açıklanması önemli bir olgudur. Kimi jüri üyelerini ve intihal iddialarını da içine alan bu iddiaların üzerinin örtülmesi artık mümkün değildir.
Yeterince “Derin” Değil!
Meselenin Antalya ayağında karşımıza çıkan sonuç Altın Koza’daki kadar tartışmalı olmasa da, Jüri Başkanı’nın damgasını vurduğu olaylar geçiştirilecek türden değildir. Avşar’ın bir festival klâsiği olan “oyum popüler filmlere!” çıkışına eklenen Derin Düşün-ce müdahalesi yetkili kurullar tarafından eleştirilmemiş ve Başkan kadar “popüler olmayan” jüri üyelerinin yalnızlaştırılması dikkatlerden kaçmamıştır. Oysa ortalama izleyici refleksine yaslanan bu çıkışlar, yeterince “derin” düşünülmeden kotarılmış bu filmi, bizzat Avşar eliyle “popüler” yapmıştır. Bu sürecin festivali “konuşulur hale getirdiğini” iddia etmek ve bu tezi istatistiksel verilerle açıklamaya çalışmak trajikomiktir: Festivaller; ön ve ana jürilerinin yanı sıra, altı doldurulmuş etkinlikleri, film seçkileri, özenle hazırlanmış sergi, katalog ve kitaplarıyla konuşulmalıdır!
Festivallerin İşlevi
Popülist yaklaşımların ötesinde; yeni denemelerin, biçimsel arayışların ve farklı bir dili ortaya koyma uğraşının platformu sayılması gereken film festivallerinde yer alan seçkilerin geniş kitleyi hedef almadıkları ve “fazla gerçekçi” (!) oldukları için eleştiriye uğraması “moda” haline gelmiştir. Bu tutumu savunmak ile Araf, Yeraltı, Lal Gece gibi önemli yapımların daha çok izleyiciye ulaşması gerektiğini vurgulamak başka şeylerdir.
Bir başka eleştirel yaklaşım, köklü festivallerde ayrı bir kategorinin başlığı olan “İlk Filmler” için de söz konusudur. Genç sinemacıları keşfetmek ve kitlelerle buluşturmak ile sadece on filmin yarıştığı ana yarışmada sekiz ilk filme yer vermek farklı gerçekliklerden söz etmektir ve bu duruma yol açan gelişmeler incelenmelidir. (Altın Portakal’da son üç yıldır ipi göğüsleyen yapımlar birer ilk film oldukları halde, “En İyi İlk Film” başlığı altında ayrı ödüllendirmeler yapılmaktadır.)
Sonsöz Olarak
Ortaya çok da iyimser bir manzara koymamakla birlikte, geride bıraktığımız iki festivalin; genç yönetmenlerin orta sınıf, aydın / yarı aydın çelişki ve bunalımlarından sıyrılarak “eski defterleri” aralama çabalarına tanıklık etmemiz bakımından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Tıpkı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın festivallerin özerk yönetimlerce sürdürülmesi gerektiğine işaret eden olumlu ve altı çizilmesi gereken sözleri gibi.
(21 Ekim 2012)
Tuncer Çetinkaya
Gergedan Mevsimi
Bahman Ghobadi’nin yönettiği ve Behrouz Vossoughi, Monica Bellucci, Yılmaz Erdoğan ile Caner Cindoruk’nun oynadığı Gergedan Mevsimi (Rhino Season), 26 Ekim 2012’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Mij Film – BKM Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, 30 yıl önce ailesine öldüğü bildirildiği için, ülkeyi terk eden eşi ve çocuklarını bulmak için İstanbul’a gelen şair Sahel’in hikâyesini anlatıyor. 30 yıl sonra hapishaneden çıkan Şair Sahel, kendisini öldü bildiği için İstanbul’a giden karısını bulmak üzere İstanbul’a gelir. Sahel’in de, eşinin de hayatlarını alt üst eden kişinin de buluştuğu ortak nokta, “Aşk”tır.
Gergedan Mevsimi yazısına devam et
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 05 – 11 Ekim 2012 Haftalık (Weekly) Box Office listesi için tıklayınız.
Katil Joe
William Friedkin’in yönettiği ve Matthew McConaughey, Emile Hirsch, Juno Temple ile Gina Gershon’un oynadığı Katil Joe (Killer Joe), 09 Kasım 2012’de PinemArt Film dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
Satacağı uyuşturucu annesi tarafından çalınan ve 6.000 dolar bulamazsa ölecek olan 22 yaşındaki Chris Smith’in hikâyesi. Hiç umudu kalmayan Chris, babası Ansel’den yardım ister ve birlikte plan yaparlar. Anne hayat boyu sigortalıdır ve borcu bu parayla borcu kapatabileceklerdir; ancak bunun için annenin ölmesi gerekmektedir. Bu noktada hikâyeye çok çekici bir kiralık katil olan Joe Cooper dahil olur.
Histeri ile Başetmenin Yaratıcı Yolları
‘Mutlu Et Beni’ ya da İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş olduğu özgün adıyla ‘Histeri (Hysteria)’nın ön jeneriğinde üstüne basa basa gerçek bir öyküden yola çıkıldığı belirtiliyor. Filmin başkişisi Dr. Joseph Mortimer Granville gerçekten 19. yüzyıl İngiltere’sinde yaşamış ve 1900’deki ölümüne dek ruh sağlığı ve organik rahatsızlıkların tedavisine ilişkin bir düzineye yakın eser vermiş. Ancak kendisine tıp tarihindeki popülaritesini sağlayan ve yönetmen Tanya Wexler’in filmine ilham veren özelliği, ilk elektrikli vibratörün mucidi olması. Tarihsel kaynaklara göre, kas ağrılarının giderilmesi için Granville’in tasarımı olarak piyasaya sürülen cihaz, mucidinin itirazına rağmen cinsel ihtiyaçların ya da dönemin yaygın kullanımıyla ‘histeri’nin tedavisinde kullanılmaya başlanmış. Sanayi Devrimi’nin baş döndürücü bir hızla yeni keşifleri getirdiği geçtiğimiz yüzyıl başlarında, cinsellik alanında çığır açan bu yeni buluşun üretimi hızla yaygınlaşmış ve yıllar içinde yeni modelleri geliştirilmiş. Son jeneriği bekleyen izleyicilerin cihazın tarihsel gelişimini izleme fırsatını bulacaklarını ayrıca belirtelim.
Filme gelince, Dr. Granville’in kurmaca öyküsü şık paketlenmiş bir romantik komedi olarak sunulmuş. Dönemin steril olmayan devlet hastanelerinden popüler sosyete doktorunun asistanlığına atlayan genç adamdan, babasının zenginliğine yüz çevirerek kendini yoksullara adamış öncü feminist-sosyalist isyankâr büyük kıza, cinsel şifa peşindeki zengin kadınlara bekleme salonunda piyanosuyla Chopin noktürnleri çalan hanım hanımcık uysal küçük kıza, iki genç kadın arasında gidip gelen genç adam ve beklenen mutlu sona varıncaya kadar tüm beklentiler birer birer karşılanmış. Viktorya İngilteresi’nin sınıf farklılıklarını çarpıcı biçimde yansıtan dönem tasviri, yok sayılmış kadın cinselliğinin şaha kalkışının yer yer İtalyan seks komedilerinin sınırlarını zorlayan sahneler eşliğinde sergilenişi de cabası.
(20 Ekim 2012)
Ferhan Baran
CAVA Enstitü’den Yeni Eğitim Metodları
Sinema ve audiovizüel sanatlar alanında faaliyet gösteren CAVA Sinema & Audiovizüel Sanatlar Enstitüsü, 17 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 18:30’da Ankara Cermodern Konferans Salonu’nda sinemada yeni eğitim metodlarını tartışmaya sunuyor. Moderatörlüğünü Ezel Akay’ın yapacağı forumda Prof. Dr. Ahmet Gürata, Prof. Dr. Ruken Öztürk ve Prof. Dr. Seçil Büker’in tartışmacı olarak yer alacak. Forum herkese açık olarak düzenleniyor. CAVA Enstitü’ye Ahmet Uğurlu, Onur Ünlü, Ümit Ünal, Yeşim Ustaoğlu, Yüksel Aksu danışman olarak destek veriyor.
CAVA Enstitü’den Yeni Eğitim Metodları yazısına devam et
Acaba SENDER Bu Duruma Ne Der?
Türkçesi bu kadar bozuk olan bu bildiri SENDER’e gelmiş olsaydı imzalayacak mıydık? İmzalamak için hiç değilse bu bildirinin Türkçesini düzeltmemiz gerekecekti. Bir senarist olarak ilkokul kompozisyonu düzeyindeki bu Türkçeye itiraz etmemiz de gerekecekti.
Bildiriyi imzalayanların bu kötü Türkçeyi okuduktan sonra onaylayarak imza attıklarını sanmıyorum. Çünkü korsan bir bildiri izlenimi edindim. Veya birisi bu konuda meslek birliği başkanlarını telefonla ikna ederek bu hamaset kokan bildiriyi yayınlamıştır.
Zaten imzacıların çoğunluğu kurumsal yapılar olarak gözükürken, Film Yönetmenleri Derneği orada sırıtıyor. Ayrıca Yeni Sinema Hareketi diye bir kurum veya dernek duymuş olan var mı?
İçeriğine gelince, Altın Portakal’ı alan filme itiraz doğru olabilir. Nitekim Sinema Genel Müdürü Cem Erkul Bey bu filmin Türk filmi değil, Avusturya filmi olduğunu söyledi. Sayın Erkul’dan daha iyi bilecek durumda değiliz. Ancak festival sırasında bildiriyi imzalayanlar da Cem Bey de Antalya’da idiler. Niçin itiraz etmediklerini sormamız gerekmez mi?
Ayrıca festivalin ardından magazin gündemine hizmet eden bir konuda bu kadar örgütümüzün buluşması biraz tuhaf değil mi? Ben bu işi tasarlayan kişiyi çok merak ediyorum ve meslek birliklerimizin yöneticilerinin bu tür korsan girişimlere alet olmalarından rahatsız olduğumu belirtmek istiyorum. Meslek birliklerimizin değerli yöneticileri biraraya geldiklerinde ve Türkiye kamuoyuna bir bildiri yayınladıklarında, gündeme oturmalı ve mesleğimiz için etkili sonuçlar doğurmalıdır.
Bir kaşık suda fırtına koparan bildirideki konu “yeni” değildir. Fatih Akın’ın Yaşamın Kıyısında isimli filmi de bir Alman filmi idi ve portakalı almıştı. Fatih de Alman vatandaşıdır. Güzelliğin On Par’ Etmez’in yönetmeni Kürt asıllı Avusturya vatandaşıdır. Bu film de Türk filmi değil Avusturya filmidir. Yönetmeliğe göre festivalin Türk filmleri bölümünde yarışması yanlıştır.
Konu daha önce bana bildirildiği için ben de festival yöneticilerini uyarmıştım. Bu filmi yabancı filmler bölümünde yarıştırmaları gerektiğini söylemiştim. Konuyu Bakanlık yetkilileri ile görüşen Göksel Kumsal Bey beni aradı ve yönetmenin çifte vatandaşlık statüsünde olduğunu söyledi. Bu durumda yapacakları bir şey olmadığı için filmin yarışma bölümü değişmedi.
Daha önce başka örneklere ve festival sırasında bu filme itiraz etmeyen birisi (veya her kimse birileri) meslek birliklerimizi de peşine takarak fena halde yanlış yapıyorlar.
Eğer bu ülkede film festivallerini masaya yatıracaksak konu çok zengindir. Hepsinin bu konuda yığınla eksiği ve yanlışı var. Doğru dürüst açılış ve kapanış programı yapamıyorlar. Kurallara uygun bir “jüri” oluşturamıyorlar. Sinemamızı yerel yöneticilerin ve siyasilerin hamasi nutuklarının platformu haline getiriyorlar. Magazinel bir anlayışın pençesinde kendi aralarında bir yarış yapıyorlar. Festivallerin ardından bu ve benzeri konuları masaya yatırmamız gerekirken koskoca meslek birliklerinin önümüze koydukları konu gerçekten içler acısı. Yeni bir sinema hareketi varsa benden selâm olsun.
(20 Ekim 2012)
Sabahattin Çetin
(Yapımcı – Dağıtımcı)
Altın Portakal Ödülleri Açıklandı
49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal ve Uluslararası Uzun Metraj, Kısa Film, Belgesel Film ve Halkın Portakalı ödülleri, 12 Ekim 2012 Cuma akşamı düzenlenen kapanış töreninde açıklandı. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması En İyi Film Ödülü Hüseyin Tabak’ın yönettiği Güzelliğin On Par’ Etmez’e, En İyi İlk Film Ödülü ise Erdem Tepegöz’ün yönettiği Zerre’ye verildi. En İyi Yönetmen Ödülü’nü Zerre filmi ile Erdem Tepegöz kazanırken, genç oyuncu Anna Andrusenk’e (Elveda Katya) En İyi Kadın Oyuncu, çocuk oyuncu Abdulkadir Tuncer’e (Güzelliğin On Par’ Etmez) ise En İyi Erkek Oyuncu Ödülü verildi.
Altın Portakal Ödülleri Açıklandı yazısına devam et