Tepede Şiddet Dolu Korku

Sessiz Tepe: Karababasan 3D (Silent Hill: Revelation 3D)
Yönetmen-Senaryo: Michael J. Bassett
Müzk: Jeff Danna-Akira Yamaoka
Görüntü: Maxime Alexandre
Oyuncular: Adelaide Clemens (Heather/Sharon/Alessa), Kit Harington (Vincent), Carrie-Anne Moss (Claudia), Sean Bean (Harry), Radha Mitchell (Rose), Malcolm McDowell (Leonard), Martin Donovan (Douglas), Deborah Kara Unger (Dahlia), Roberto Campanella (Red), Peter Outerbridge (TRavis), Jefferson Brown (Dedektif Santini), Milton Barnes (Dedektif Cable)
Yapım: Lionsgate (2012)

İngiliz yönetmen Michael J. Bassett’ın yönettiği devam filmi “Sessiz Tepe: Karababasan 3D”, üç boyutlu gotik mekânlarıyla çok çarpıcı. Korku yönünden çok hikâyesindeki gizemle gerilim yaratan film, genç oyuncu Adelaide Clemens’in yolunu da açıyor.

Film, Heather Mason’ın rüyasındaki kâbusuyla açılıyor. Lunaparkta tuhaf olaylar içinde kalan Heather, uykusundan çığlıkla uyanıyor ve odasına gelen babası Harry onu avuturken birden Harry’nin vücudu kanlar içinde kalıyor. Sonunda kâbusundan uyanabilen Heather, doğum gününde yeni bir şehirde yeni bir okula da başlıyor. Sınıfta Vincent’la tanışıyor. Gün onun için çok zorlu geçiyor. Tüm zorluklarda Vincent yanında hep. Heather’ın gerçek adı Sharon. Babası Harry’ninki de Christopher da Silva. Sharon’ın annesi Rose, Sessiz Tepe adındaki kasabada mı? Babası da ortadan yok olan Sharon, Vincent’ı da ikna ederek arabayla Sessiz Tepe’ye doğru yola çıkıyorlar. Bu o kadar kolay değil. Kasabada gizemli tarikat tuhaf olaylar yaratarak Sharon’a korkunç kâbuslar yaşatıyor. Sharon kim diye kuşku da oluşuyor zihinlerde. Sharon bir yetim ve gerçek anne-babasını bilmiyor. Bu filmi seyrederken insanın zihni gerçekten karışıyor ve hikâye derinleştikçe bazı şeyler daha anlamlaşmaya başlıyor. Hikâye sürprizli gelişiyor ve kendini de hemen ele vermiyor. Çünkü Sharon’la özdeşleşen seyirci, Sharon bir şeyleri anlamaya başladığında anlam yaratabiliyor. Kışın içindeki kasaba sisler içinde ve kar gibi küller yağıyor. Dışarıda hiç kimsenin görünmediği kasaba tam anlamıyla hayalet şehir. 1960’ların ve 70’lerin arabaları, dükkânlar, evler orada yaşanmışlığı hissettiriyor. Tarikat, lunaparkın altındaki mahzenlerde yaşıyor ve özgürlüklerine ulaşacaklarını düşlüyorlar şiddet saçarak. Hikâye gerçekten sürprizli ve her şeyi kendiniz yaşamalısınız sinemaskop üç boyutlu perdede.

İşte gotik tarz…

“Sessiz Tepe”, ilk önce 1999 yılında playstation olarak çıktı ve 2012’de de dokuzuncu oyun tutkunlarıyla buluştu. Bu seriye “hayatta kalma üzerine korku” adı veriliyor. Bu bilgisayar oyununu Japonya’da Konami yayımladı. Sinemadaki ilk macera, 2006 yılında Fransız yönetmen Christophe Gans’ın çektiği “Silence Hill-Sessiz Tepe” filmiyle başladı. Michael J. Bassett’ın üç boyutlu 2012 yapımı “Silent Hill: Revelation 3D-Sessiz Tepe: Karababasan 3D” filminin içinde dolaşırken yabancılaşma yaşayabilirsiniz. Hatta senaryoda boşluklar olduğunu bile sanabilirsiniz. Elbette önceki filmi görmeyenler için. Son filmde de ilk filmdeki karakterler var. Sharon’ın annesi Rose’un hayali yansıyor. Babası Christopher da var. Hatta Dahlia bile bu ikinci filmde kendini gösteriyor. Bu son film, playstation oyununun üçüncüsünden yola çıkılarak çekilmiş. “Sessiz Tepe: Karabasan 3D”, hikâye anlatımı ve mekânlarıyla tam bir gotik bir film. Film üç boyutlu olduğu için mekânlar daha derinlikli ve insan gerçekten oradaymış gibi hissediyor. Özellikle mekânlara düşen parçalı ışıklandırmalar da bu gotik atmosfere çok şey katmış. Bu filmdeki mekânlar bizi gerçekten etkiledi. Belirlediğimiz bu unsurları, öncelikle korku sineması en başından beri kullanıyor. Elbette çok şey gelişti. Bassett’ın “Sessiz Tepe: Karabasan 3D” filminde zaman zaman bilgisayar efektleri de kendini göstermiş. 1989 doğumlu Avustralyalı oyuncu Adelaide Clemens, Gavin Hood’un 2009 yapımı “X-Men Origins: Wolverine-X-Men Baslangıç-Wolverine” filmiyle sinemaya giriş yaptı. “Sessiz Tepe: Karabasan 3D” filmindeki performansı övgüye değer: Korkuyla değil de merak duygusuyla gerilim yaratabilen bu filmi meraklıları belleklerine alacaktır.

(07 Kasım 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Zordur Erkeklik Halleri

Paul Thomas Anderson’ın altıncı ve şimdilik son filmi ‘The Master’ hayranlık uyandırıcı bir sinema deneyimi. Stanley Kubrick ve Robert Altman gibi ustaların takipçisi olan Anderson, son Venedik Film Şenliği’nden En İyi Yönetmen ve -iki oyuncusu arasında paylaştırılmış- En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle dönen filminde geçtiğimiz yüzyıl Amerikan tarihinin, önceki yapıtlarında sergilediği büyüyememiş kırılgan erkek karakterlerin izini sürmeye devam ediyor.

Daniel Day-Lewis’in görkemli ve Oscar’lı performansıyla destekli bir önceki epik başyapıtı ‘Kan Dökülecek (There Will Be Blood)’da geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreği boyunca petrolle semiren Amerikan kapitalizminin yükselişini anlatan Anderson, bu kez İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yılların öyküsünü resmediyor.

Öykünün merkezindeki Freddie Quell tipik bir Anderson karakteri. Çocukluk yılları alkolik baba ve tımarhanelik anneyle geçmiş. Pasifik adalarında cinsel açlıklarını kumdan kadın yığınlarıyla gidermeye çalışan kadınsız erkekler ortamının ardından, savaş ertesi galip ulusun refah yıllarında ordan oraya savrulmuş, yerini bulamamış kayıp bir figür Quell. Tutunamadığı portre fotoğrafçılığı ve California kırsalındaki tarla işçiliğinin ardından, ışıl ışıl parlayan rüya gibi bir teknede karşısına çıkan tarikat lideri Lancaster Dodd O’nun için tam da ihtiyacı olan baba figürü, otorite ve güç temsili olacaktır.

Anderson’ın değişmez teması, baba-oğul ilişkisi ve çatışması bu buluşmayla devreye girer. 1996 tarihli ilk filmi ‘Hard Eight’de görmüş geçirmiş eski tüfek Sydney’in Vegas’ta son kuruşunu da yitirmiş John’u bir fincan kahve ve sigara ikramının ardından himayesine alması, ya da ‘Ateşli Geceler / Boogie Nights’da baskıcı annesinin bunalttığı genç Eddie Adams’ın porno kralı yapımcı Jack Horner’ın vesayeti altında para ve şöhrete kavuşması gibi Freddie Quell de yaralı ruhunu manevi babası ve ustası Lancaster Dodd’un güvenli kollarında onarmaya çalışacaktır.

‘The Master’ yönetmenin önceki filmlerinde ele aldığı erkeklik halleri üzerine zengin çeşitlemelerin en son örneği. Erkekliklerini ispatlama çabasıyla iktidarın peşinden koşan sorunlu eril karakter hikâyelerinin sonuncusu. Dağılmış işlevsiz aile ortamlarında büyümüş Eddie Quell kendini ifade edememiş, güven sorunlarını aşamamış bireylerin bir yenisi. ‘Ruhlarımız zamanın bütünlüğü içinde yaşayıp farklı bedenlerde yer alır’, ‘hayatınızın, bedeninizin kontrolünü ele alın, geçmiş travmalarınızdan kurtularak özgürlüğünüze kavuşun’ benzeri fikirleriyle Scientology’ye göz kırpan tarikat liderinin ipine sıkı sıkıya sarılan Quell, ustanın çırağına, efendinin kölesine, patronun tetikçisine dönüşür. Genç adam ustasının sözcüsü olur, ona lâf söyletmez, görüşlerine karşı çıkanlara şiddet uygulamaya kadar gider. Quell’in kişiliğinde, toplum içinde ezilmiş silik bireylerin güç sahiplerince nasıl da kolaylıkla bir silâha dönüştürülebileceğinin ibret verici örneğine bir kez daha şahit oluruz.

Bir önceki dev epiğinde olduğu gibi bu yeni başyapıtında da Anderson’ın dönem canlandırması yine göz alıcı. Pasifik’teki adada çekilmiş erkekler fantezisi, savaş sonrasının albenili alışveriş merkezindeki detaylar, John Ford’un ünlü westerni ‘Çöl Aslanı / The Searchers’ın final çekimine saygı duruşunda bulunan California kırsalından kaçış bölümü, Quell / Phoenix’in öfkesini yenemeyip tarihi klozeti parçaladığı hapishane sekansı veya hapishane dönüşü ustayla çırağın çocukça bir coşkuyla yerlerde yuvarlandığı unutulmaz sahne, Quell’in genç yaşlı ayırt etmeden ev partisindeki tüm kadınları anadan doğma düşlediği bölüm ilk elde akla gelenler.

Anderson filmlerinin oyuncu performansları hep mükemmeldir. Kural bu kez de değişmiyor. İlk kez çalıştığı Joaquin Phoenix, yaralı ve kayıp Freddie Quell’de unutulmaz bir karakter yaratmış. Değişmez oyuncularından Philip Seymour Hoffman, kendini yazar, doktor, filozof ve nükleer fizikçi olarak tanımlayan, uyanıklığı ölçüsünde çocuksu yanlarını gizleyemeyen Lancaster Dodd karakteriyle bir kez daha gönülleri fethediyor.

(07 Kasım 2012)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

18. Gezici Festival

Ankara Sinema Derneği tarafından T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenecek Gezici Festival, 18. yolculuğuna hazırlanıyor. 30 Kasım – 10 Aralık tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak festival, her yıl olduğu gibi Ankara’dan başlayacak, 30 Kasım – 06 Aralık’taki gösterimlerin ardından 07 – 10 Aralık tarihleri arasında Sinop’a, Sinop Valiliği, Sinop Belediyesi ve Sinop Kültür ve Turizm Derneği’nin katkılarıyla konuk olacak. Festivalin bölümleri, Tuncel Kurtiz’in En Sevdiği Filmler, Savaşla Büyümek, Üretim Hatası ve Larry Jordan Toplu Gösterimi başlıklarını taşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haberler, gösterilecek filmler hakkında geniş bilgiler ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    18. Gezici Festival yazısına devam et