Enseyi Karartmamak Lâzım

“48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali”nin En İyi Film dahil 4 ödüllü filmi “Güzel Günler Göreceğiz”in yönetmeni Tolga Pulat ve senarist Emre Kavuk, sadibey.com için Gizem Ertürk’ün sorularını cevapladı…

Büyük kapışma ve tartışmaların yaşandığı Antalya’dan büyük ödülle dönmek, ilk filmini çeken çok bir genç yönetmen ve senarist için gerçekten büyük başarı… Sizinki de imkânsızlıklar içinde bir başarı öyküsü… Öncelikle kısaca bunu dinleyelim; Antalya’ya kadar olan süreci…

Tolga: Biz, Emre ile Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema TV Bölümü’nden sınıf arkadaşıyız. Okul döneminde bir gurup arkadaş Onaltıdokuz adında bir ekip kurduk. Küçük ama iyi anlaşan üretmeyi seven bir ekiptik. Kısa filmler çektik, sinema dergisi çıkardık, radyo programı yaptık, birde uzun metraj film çektik. Emre’nin “Kaybedenler” isimli senaryosuydu bu. “Güzel Günler Göreceğiz”in ilk taslağı diyebiliriz bu senaryoya. Sonra Emre ile İstanbul’a taşındığımızda sektörde asistanlık yapmaktansa bir şeyler üretmek istedik. Bu senaryoyu revize etmeyi düşündük. Hikâyeyi 5 karaktere indirdik, daha güncel meseleler kattık, daha dinamik hale getirdik kurguyu. Sonra Kültür Bakanlığı’na gönderdik projeyi. Buradan ilk yönetmenlik desteği çıkınca oyuncu arayışına girdik. İstediğimiz oyuncular projeye dahil oldu. İyi bir kamera arkası ekibi oluşturduk ve filmi çektik. Zor bir projeydi. 60’a yakın mekân, 30’un üzerinde rol yapması gereken oyuncu, az bir bütçe ve 19 gün gibi kısa bir çekim süremiz vardı. Tüm bu zor koşullara rağmen bitirdik filmi. Antalya’ya yetiştirdik ve bizim için unutulmayacak bir gururla 4 ödül alarak döndük oradan. Bunların hepsi projeye, heyecanımıza, inancımıza güvenen insanlarla gerçekleşti.

Antalya’dan En İyi Film dahil dört ödül almak sizi nasıl motive etti?

Tolga: Anlattığımız hikâyenin insanlara geçtiğini görmek son derece mutluluk vericiydi. Samimiyetle çektiğimiz bir filmi çok değer verdiğimiz insanların takdir etmesi, köklü bir festivalden böyle bir gururla dönmek, bize inanan insanları mutlu etmek çıktığımız uzun yolda bize umut verdi.

Filmin senaryosu da en iyi senaryo ödüllüyle ödüllendirildi. Neler besledi yazarken, neler okudun, neler dinledin, izledin?

Emre: Pek çok şey var tabi besleyen, okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler size yazma sürecinde destek oluyor. Çıkışsız kaldığınız noktalarda ufkunuzu açıyor açıkçası çok fazla kitap ve film var. Ama Yılmaz Güney’in “Yol” filmini aralarından seçebilirim. Sıradan insanın hikâyesi, tükenme noktasında olan insanın hikâyesi beni her zaman etkilemiştir. Senaryoyu yazarken de karakterlerin kahraman gibi görünmemelerini istedim, sıradan insanın hikâyesi olsun istedim. Sıradan insandan kahraman yaratmamaya çabaladım, çünkü sıradan insanın hayatta her zaman daha güçlü olduğu kanısındayım. Tolga’nın da bakış açısı bu doğrultuda olunca uyumlu olmayı başarabildik. Bunun yanı sıra Dokuz Eylül Üniversitesi’nden hocamız Prof. Dr. Oğuz Adanır’ın sinema alanında yazmış olduğu kitaplar, makaleler, ders notları bu sürece faydalı oldu diyebilirim. Sinemanın ne olduğu, ne olması gerektiği, özellikle Türk sineması alanında neler yapılabileceği konusunda bize yol gösterdi diyebilirim. Sinemanın hiçbir şekilde tartışılmadığı bir ortamda senaristlikten ya da yönetmenlikten söz etmek bana pek mümkün görünmüyor o yüzden bu alandaki çalışmaları film yapma sürecinde çok önemsiyorum.

Genç bir yönetmen olarak çok kahramanlı ve tempolu bir hikâyeyi yönetmek nasıl bir deneyim oldu?

Tolga: Daha önce çok fazla kısa film çekmiş ve diğer arkadaşlarımın setinde, bir filmin her aşamasında çalışmıştım. Ama uzun metraj bir film çekmek daha önce deneyimlemediğim bir heyecandı. Beş karakterin olduğu bir hikâyede karakterlerin yer yer benzeşen, yer yer ise birbirinden tamamen farklı duygularını, birbirini tekrar etmemesi gereken bir sinema diliyle çekmeye çalışmak benim için en zorlayıcı anlardı. Karmaşık bir yapboz gibi işleyen hikâyede seyircinin her an dağılabilecek dikkatini 112 dk. gibi uzun bir süre taze tutmak zorlayıcıydı.

Filmin adı Nazım Hikmet’in bir şiirine, fragmandaki sözler Yılmaz Güney’e ait…

Tolga: Karakterlerin hikâyelerini ve içinde bulundukları ruh hallerini daha onları ilk gördüğümüz sahneden itibaren verebilmek önemliydi. Çünkü her bir karakteri uzun uzun tanıtacak kadar bir süremiz yoktu. Bu noktada Emre’nin şiir kullanımı çok etkili oldu. Sevdiğimiz şairlerin bizde iz bırakan şiirlerini karakterlerimize atfetmek Emre’nin düşündüğü çok yaratıcı bir kullanımdı bence.

Emre: Sinema sanatın diğer dallarından çok fazla beslenen bir sanat dalı ama en fazla beslendiği alan edebiyat sanırım. Bu da edebiyatın gücünden kaynaklanıyor. Benim için sinema hâlâ edebiyatın gücüne erişemedi. Edebiyat her zaman öncü olduğu için ve bence bir adım önde olduğu için film yapma sürecinde ilk başvurulması gereken yer oluyor. Bir romandan, tiyatro eserinden, öyküden ya da bir şiirden aldığınız o duyguyu görsel olarak nasıl yazarsınız ya da görüntüye aktarırsınız hep bunun mücadelesi var kafanızda. Daha önce tartışmadığınız, fikrinizin olmadığı konularda ufkunuzun açıldığı bir alan edebiyat. Şiir kullanımı da bunlardan kaynaklandı. Senaryoyu yazım sürecinde, Cervantes’in “Don Kişot” romanını okuyordum. Orada okuduğum bir pasaj, benim sayfalarca anlatmaya çalıştığım karakteri yarım paragrafta anlatıyordu. Bu da biçimsel olarak bana bir fikir verdi. Büyük oranda da şiirin gücü karakterlerin anlatımına yansıdı.

“Güzel Günler Göreceğiz” bir taraftan da bir ironi, bir temenni. Sizce güzel günler görecek miyiz? Gelecek için beklentileriniz neler?

Tolga: Kötü günler yaşayacağız demek zaten bir kaybediştir. Baştan vazgeçmektir. Hayatın vazgeçmeye, karamsarlığa kapılmaya hakkı yoktur. Zor zamanlar, çıkışsız dönemler geçiriyor gibi görünebiliriz ama yarına umutla bakmazsak bugününde bir anlamı kalmaz. Ben kendi adıma güzel günler göreceğimize inanıyorum.

Emre: Çetin Altan’ın dediği gibi enseyi karartmamak lâzım… Güzel günler görür müyüz, görmez miyiz bilmem. Görsek de görmesek de beklemenin ve umut etmenin güzel günlerden daha güzel olduğu kanısındayım.

Sizce “Güzel Günler Göreceğiz” izlenmeli, çünkü…

Tolga: Kendi yaşam hikâyesiyle özdeşleştirebileceği karakterleri izleyecek seyirci. En karamsar hikâyelerde bile bir çıkış yolu olabileceğini görecek. Yaşadığı çağa, coğrafyaya, kendi macerasına bir umut hikâyesinden bakacak.

Emre: Bu zor bir soru, neden izlemeli konusunda bir şeyler söylemek, seyirciye vaatte bulunma anlamına geliyor. Bu yüzden vaatte bulunmaktan korkuyorum. Umarım biz, filmi tasarladığımız ve anladığımız biçimde seyirciye aktarabiliriz. Seyirci de bu anlattığımız biçimden ve içerikten hoşnut kalırsa ne mutlu bize diyebiliriz.

(13 Şubat 2012)

Gizem Ertürk

Anadolu Üniversitesi 14. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nden Türkiye’nin Tek Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri Yarışması

Anadolu Üniversitesi Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nin, altıncı kez Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri adı altında açtığı yarışmasında En İyi Sinema Kitabına 5.000 TL, En İyi Sinema Makalesine 3.000 TL ödül verilecek. TV’de Yayınlanan En İyi Sinema Programı ve En İyi Sinema Dergisi kategorilerinde ödül kazananlara plâket verilecek. Seçici Kurulu, Haluk Gürgen, N. Aysun Yüksel, Leyla Özalp, Tunca Arslan ve Alper Turgut’tan oluşan yarışmaya son başvuru tarihi olarak 20 Mart 2012 Salı günü belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Anadolu Üniversitesi 14. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nden Türkiye’nin Tek Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri Yarışması yazısına devam et
  • Türkiye Almanya Film Festivali Yayınları

    Türkiye Almanya Film Festivali Yayınları sinema kitaplarının tanıtım bültenleri ve kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yeni eklenenler:
    27. Filmfestival Türkei Deutschland (Broşür),
    26. Filmfestival Türkei Deutschland (Broşür),
    25. Filmfestival Türkei Deutschland 1 (Broşür),
    25. Filmfestival Türkei Deutschland 2 (Broşür),
    17. Filmfestival Türkei Deutschland Festival Gazetesi,
    22. Filmfestival Türkei Deutschland Festival Gazetesi.
    Türkiye Almanya Film Festivali Yayınları yazısına devam et

    Whitney Houston Hayatını Kaybetti

    Müzik dünyası ünlü bir ismi daha kaybetti. ABD’nin güçlü seslerinden, ünlü şarkıcı Whitney Houston, Los Angeles kentindeki Beverly Hilton Oteli’nde ölü bulundu. 48 yaşındaki şarkıcının ölüm nedeni henüz bilinmiyor. Whitney Houston, başrollerini Kevin Costner’la paylaştığı “The Bodyguard” filmiyle adını duyurdu. Houston, filmin unutulmaz şarkısı “I will always love you” ile 90’lı yıllara damgasını vurdu. Müzik dünyasının en güçlü seslerinden olan Whitney Houston, müzik kariyerine genç yaşta kilise korusunda başladı. Whitney Houston, ilk albümünü 22 yaşında yayınladı. 30 yıllık kariyeri boyunca 7 albüm 3 soundtrack yayınladı. 6’sı Grammy olmak üzere 400’ün üzerinde ödül kazandı. Aldığı ödüller Whitney Houston’ı Guinness Rekorlar Kitabı’na da taşıdı. Dünya üzerinde en çok ödüle lâyık görülen kadın şarkıcı ünvanını aldı. Albümleri dünya çapında 170 milyondan fazla satan Houston’ın tüm kariyeri bu kadar parlak olmadı. Houston, 2007’de boşandığı eski eşi Bobby Brown’la yaptığı çalkantılı evlilik ve uyuşturucu bağımlılığı yüzünden zor günler geçirdi. Whitney Houston, dönem dönem uyuşturucu tedavisi görmüştü.

    Whitney Houston, Ciccy Houston gibi başarılı bir gospel sanatçısının kızı, Dionne Warwick gibi başarılı bir R & B sanatçısının kuzeni olarak dünyaya geldi. Ayrıca efsane isim Aretha Franklin vaftiz annesiydi. Böyle bir ailede Whitney de çocukluk yaşlarından itibaren müzikle ilgilenmeye başladı. Önceleri doğduğu yer olan New Jersey’deki kilise korolarında şarkı söyleyen Whitney, zamanla profesyonelliğe adım attı. Önceleri annesinin, Chaka Khan’ın ve Lou Rawls’ın vokalistliğini yapan Whitney aynı zamanda modellik de yapıyordu. Zamanın “Glamour”, “Seventeen” gibi dergilerinin kapaklarını süslüyordu. Öte yandan sesini geliştiriyor, ilerideki profesyonel yaşamına yavaş yavaş hazırlık yapıyordu

    Whitney Houston’un ilk hiti Teddy Pendergrass’le 1984’te yaptığı “Hold me” isimli şarkıdır. Bu şarkı Whitney’in 1985’te çıkaracağı ilk plâğının habercisi olmuştur. Aynı bu single gibi Whitney’in ilk solo albümü de çok sevilmiş ve önemli bir satış grafiği elde etmiştir. Albümden çıkan “Saving All My Love For You”, “Greatest Love Of All” ve “How Will I Know” gibi parçalar uluslararası bir başarı elde ederken ABD listesi Billboard Hot 100’de zirveye oturmuştur. Ayrıca “Saving All My Love For You” sanatçıya o yıl üç dalda aday olduğu Grammy müzik ödüllerinde ilk ödülünü kazandırmıştır. O yılda Stevie Wonder, Michael Jackson, Lionel Richie, Ray Charles ve birçok ünlüyle “We Are The World” isimli şarkıyı seslendirmişlerdir. Sadece 2 yıl sonra Whitney, 2. solo albümü olan “Whitney”i çıkarmıştır. 19 milyon gibi ciddi bir satış grafiği elde eden albümden çıkan single’lar,”I Wanna Dance With Somebody”, “So Emotional”, “Didn’t We Almost Have It All” ve “Where Do Broken Hearts Go”‘dur. Bu albümle de Whitney Houston, ikinci Grammy’sini kucaklamıştır

    1990’da Whitney 3. solo albümü “I’m Your Baby Tonight”ı çıkarmıştır. 10 milyon gibi bir satış elde etse de önceki albümlerinden daha az satmıştır. Bu arada olimpiyatlar için seslendirdiği “One Moment In Time” adlı parçayla listelerde önemli başarılar elde etmiştir. 1992’de Whitney, Oscar’lı aktör Kevin Costner’la “The Bodyguard” adlı filmde başrolü paylaşmıştır. Film fazlasıyla beğenilmiştir. Ama asıl başarı Whitney’in filmden sonra çıkardığı soundtrack albümle gelmiştir. Dünya çapında 42 milyona yakın satan soundtrack Whitney’in en büyük hitlerini barındırmaktadır. “I Will Always Love You” single’ı başlıbaşına 20 milyona yakın bir satış elde etmiş ve kendi dalında bir rekor kırmıştır. Whitney, bu kasetle 3 tane Grammy ödülünün dışında çok sayıda ödül kazanmıştır. Aynı dönemde Whitney, meslektaşı Bobby Brown ile evlenmiş ve 1993’te Bobby Kristina isimli bir kızı olmuştur. “The Bodyguard”dan sonra Whitney 2 filmde daha oynamış ve onların soundtrack albümleriyle başarılar elde etmiştir. 1990’larda elde ettiği başarıları 2000’lerde devam ettirmektedir. 2001 yılında Michael Jackson’ın solo kariyerinin başlamasının 30. yıl dönümünde Michael Jackson’ın “Wanna Be Startin’ Somethin” isimli şarkısını seslendirmiştir ve Whitney Houston bu şarkıyla sesinin hâlâ güçlü olduğunu ispatlamıştır.

    Birçok kuruluş tarafından yaşam boyu başarı ödülleri kazanmıştır. Çağımızın sorunu uyuşturucuyla uzun yıllar boğuşmuş ve en sonunda yenmiştir. Önümüzdeki günlerde çıkaracağı yeni albümü için Clive Davis’le anlaşmıştır. En son Fashion’s Rock ve 2008 Grammy ödüllerinde kameraların karşısına geçmiş ve formundan hiçbir şey kaybetmediğini göstermiştir. Ayrıca, 117 ödülle dünyanın en çok ödül alan bayan sanatçısı ünvanını alarak rekorlar kitabına girmiştir. Sanatçı, 11 Şubat 2012 günü, saat (TSİ) 23:55’de Los Angeles’deki Beverly Hilton Oteli’nde ölü bulundu.

    Filmleri

    The Bodyguard (1992)
    Waiting to Exhale (1995)
    Whitney Houston: The Greatest Hits (2000)

    Film Müziği Albümleri

    1992: The Bodyguard
    1995: Waiting to Exhale
    1996: The Preacher’s Wife

    Stüdyo Albümleri

    1985: Whitney Houston
    1987: Whitney
    1990: I’m Your Baby Tonight
    1998: My Love Is Your Love
    2002: Just Whitney
    2003: One Wish: The Holiday Album
    2009: I Look to You

    Toplama Albümleri

    2000: Whitney: The Greatest Hits
    2001: Love, Whitney
    2004: Artist Collection: Whitney Houston
    2007: The Ultimate Collection

    Çalıştığı Sanatçılar

    Chaka Khan (Vokal)
    Teddy Pendergrass (Düet “Hold Me” 1985)
    Jermaine Jackson (Düet “Nobody Loves Me Like You Do” 1985)
    Jermaine Jackson (Düet “Take Good Care Of My Heart” 1985)
    Jermaine Jackson (Düet “If You Say My Eyes Are Beautiful” 1985)
    Cissy Houston (Düet “I Know Him So Well” 1987)
    Aretha Franklin (Düet “It Isn’t It Wasn’t It Ain’t Never Gonna Be” 1989)
    Stevie Wonder (Düet “We Didn’t Know” 1990)
    Dionne Warwick (Düet “Love Will Find A Way” 1993)
    Bobby Brown (Düet “Something In Common” 1994)
    Cece Winans (Düet “Count On Me” 1995)
    Mariah Carey (Düet “When You Believe” 1998)
    George Michael (Düet “If I Told You That” 1998)
    Enrique Iglesias (Düet “Could I Have This Kiss Forever” 1998)

    (12 Şubat 2012)

    Serpil Boydak

    17. Türkiye / Almanya Film Festivali Uzun Metraj Film Yarışması Jürisi ve Filmleri Belli Oldu

    17. Türkiye / Almanya Film Festivali tanınmış uzmanlardan oluşan bir Türk – Alman jürisi ile yarışma filmlerini değerlendirecek. En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu ödülü verecek olan 2012 Uzun Metraj Filmleri Jürisi, Markus Aicher, Melisa Sözen, Jochen Schmoldt, Ece Temelkuran ve Christian Zübert’ten oluşuyor.
    Uzun Metraj Film Yarışması’na Türkiye’den Derviş Zaim’in Gölgeler ve Suretler, Reis Çelik’in Lal Gece ve M. Caner Alper ile Mehmet Binay’ın Zenne adlı filmleri katılıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yarışmaya katılacak filmler hakkında geniş bilgilere ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    17. Türkiye / Almanya Film Festivali Uzun Metraj Film Yarışması Jürisi ve Filmleri Belli Oldu yazısına devam et
  • Berlin Film Festivali’nde Türkiye Sineması

    09 – 19 Şubat 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek 62. Berlin Film Festivali’nde Türkiye’den iki film yer alıyor. Emin Alper’in yönettiği, Tamer Levent, Reha Özcan, Mehmet Özgür, Berk Hakman’ın rol aldığı Tepenin Ardı adlı film festivalin Forum bölümünde, Reis Çelik’in yönettiği İlyas Salman ve Dilan Aksüt’ün başrollerini paylaştığı Lal Gece adlı film ise Generation bölümünde gösterilecek.
    Festival kapsamında düzenlenen Avrupa Film Pazarı’nda yönetimini Ankara Sinema Derneği’nin üstlendiği bir Türkiye standı da açılacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Berlin Film Festivali’nde Türkiye Sineması yazısına devam et
  • Gelecek Uzun Sürer, Festival Yolculuğuna Devam Ediyor

    Dünya prömiyerini 36. Toronto Film Festivali’nde yapan, Özcan Alper’in ikinci uzun metrajlı filmi Gelecek Uzun Sürer, festival yolculuğuna Avrupa, Amerika ve Asya’daki önemli festivallerle devam ediyor. 14 – 21 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 19. Uluslararası Vesoul Asya Filmleri Festivali’nin (FICA) yarışmalı bölümünde gösterilecek olan film, hemen arkasından 24 Şubat – 04 Mart tarihlerinde yapılacak 40. Uluslararası Belgrad Film Festivali’nde uluslararası yarışmada yarışacak. Gelecek Uzun Sürer, Mart ayında 16. Uluslararası Sofya Film Festivali ile yolculuğuna devam edecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde Şubat Film Gösterimleri

    Nâzım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM), tiyatro ve konser etkinliklerinin yanı sıra film gösterimlerini de düzenli hale getiriyor. Kültür Merkezi, Yılmaz Güney Sinema Salonu’nu düzenli film gösterimlerine açtı. Her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri üçer seans şeklinde başlayan gösterimlerin haftanın her gününe yayılması hedefleniyor. NHKM olanaklarını büyüterek cep sineması etkinliğini yoğunlaştırmayı, gösterim olanaklarını sinema alanındaki ihtiyaçlara uygun olarak geliştirmeyi ve sinema ile sinemaseverlerin piyasa kıskacı dışında buluşmalarına zemin olmayı hedefliyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Gösterilecek filmlere ait geniş bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde Şubat Film Gösterimleri yazısına devam et
  • Taksim Platformu’ndan Taksim Gezi Parkı Korunsun Başvurusu

    Taksim Gezi Parkı’nın, Halil Paşa Topçu Kışlası’nın restitüsyonu için yok edilecek olmasına karşı, konusunda uzman yüzlerce şehir plâncısı ve mimar, üniversite öğretim üyesi, sanatçı, semt dernekleri, parkın bir kültür varlığı olarak korunması gerekliliği talebiyle İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne tescil başvurusu yaptı. Bu girişim, Taksim Gezi Parkı’nın korunması ve geleceğe taşınması için önemli bir adım oluşturuyor. Aynı zamanda kentliyi ilgilendiren önemli kararlarda yerel yönetimlerin kararlarının müzakere ile oluşturulması gerekliliğini de ortaya koyuyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Taksim Platformu’ndan Taksim Gezi Parkı Korunsun Başvurusu yazısına devam et
  • Üç Film, İki Yönetmen ve Bir Aktör İstanbul’da Buluşuyor

    Bu ay British Council işbirliği ile 11. If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin çok özel üç konuğu olacak. Britanyalı aktör Rupert Everett, Zenne’nin gösterimine katılacak ve herkesin korkusuzca kendisi olabileceği bir dünyaya sinema yoluyla sağladığı katkılar için ödüllendirilecek. Radiohead ve Joy Division gibi gruplar hakkındaki ödüllü belgesellerinden tanıdığımız yönetmen Grant Gee, yazar Emre Ayvaz moderatörlüğünde gerçekleşecek bir söyleşinin konuğu olacak. Britanya’nın en yenilikçi bestecilerinden Michael Nyman ise ilk uzun metrajlı filmi olan Film Kameralı Nyman’ı sunacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Üç Film, İki Yönetmen ve Bir Aktör İstanbul’da Buluşuyor yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi’nden 3. Altın Kestane Şenliği

    Arka Pencere Dergisi, 119. sayısında, 2011’de Türk sinemasının en fenalarını seçtiği Altın Kestane Ödülleri’ni dağıtıyor. 33 isimden oluşan 3. Altın Kestane Ödülleri Büyük Jürisi’nce belirlenen ödüllerde Şerif Gören’in yönettiği Ay Büyürken Uyuyamam En Fena Film seçildi.
    Diğer ödüller şöyle: Yönetmen: Ömer Vargı (Anadolu Kartalları), Kadın Oyuncu: Hande Subaşı (Anadolu Kartalları), Erkek Oyuncu: Yaşar Alptekin (Bendeyar), Alarm Zili Ödülü: İsmail Hacıoğlu (Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak), Altın Çıngırak: Şirin Sever ve Engin Altan Düzyatan, Jüri Özel Ödülü: Hıncal Uluç.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nden 3. Altın Kestane Şenliği yazısına devam et
  • Umut (Yönetmen: Sedat Doğan)

    Sedat Doğan’ın Trabzon ve Belgrad ormanlarında çekimlerini tamamladığı ilk kısa film çalışması Umut, dünyadaki önemli kısa film festivallerine katılmak üzere yola çıkıyor. Makyaj tasarımı Erol Tınmaz tarafından yapılan filmde, 4 saat süren makyaj çalışmaı sonucunda yönetmen ve oyuncu Sedat Doğan tanınmaz bir hale geldi. Filmin senaryosunu Emre Aksu ile birlikte yazdığını, filmin yönetmenliğini ve oyunculuğunu kendisinin üstlendiğini belirten Sedat Doğan, “Filmimizin uluslararası platformda yer almasını amaçlıyoruz. Filmde, bir insan hayat ve ölüm arasındaki mesafeye nasıl bakar, ne kadarını anlar sorusuna dikkat çekmek istedik.” diye konuştu.

    Açlık Oyunları

    Garry Ross’un yönettiği ve Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth ile Elizabeth Banks’ın oynadığı Açlık Oyunları (The Hunger Games), 23 Mart 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içerisinde Panem ulusu yaşamaktadır. Başkentin etrafındaki 12 bölge bir hat boyunca sıralanmıştır. Bütün bölgeler, her yıl yapılan Açlık Oyunları’nın yarışmasına yaşları 12 ilâ 18 arasında değişen bir erkek ve bir kız çocuğu göndermek zorundadır. Açlık Oyunları TV’den yayınlanan ölümüne bir kavgadır.

  • Basın Bülteni: Kısa / Uzun
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Açlık Oyunları yazısına devam et