New Orleans’ta Kirli Şeyler

Büyük Alman yönetmen Werner Herzog’un 66. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan” için yarışan “Kötü Dedektif”i, şiddet yüklü sert bir film. Zaman zaman yönetmenin belgeselci ruhu da yansıyor perdeye. Bu film vizyona çıkmadı ama şimdi DVD’de.

Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden 1942 doğumlu Werner Herzog, “Yeni Alman Sineması”nın önemli yönetmenlerinden. Entelektüel olarak Alman idealizmine yakın duran yönetmen daha çok metafizik taraflarda dolaşıyor filmlerinde. Yönetmenin, bir Amerikan filminin yeniden çevrimini neden yaptı diye düşündürtse bile filmi görünce bu hikâyenin Herzog için olduğunu hissediyorsunuz. Herzog’un belgeselci ruhu olduğu için zaman zaman vahşi hayvanlar da yansıyor perdeye. Kasırga sonrasında kendi vahşi dünyasından şehre sürüklenen bir timsah anayolda arabaların altında kalabiliyor. İguanalar da filmin bir parçası gibi sanki.

Daima kirli…

Dedektif Teğmen Terence McDonagh, fahişe Frankie, hatta teğmenin emekli polis babası ve babasının birlikte yaşadığı Genevieve, iki yaşlı kadın, siyahlar yönetmen için heyecan verici karakterler. Herzog’un bu filmi, önemli yönetmenlerden Abel Ferrara’nın 1992 yapımı “Bad Lieutenant – Kötü Polis” filminin yeniden çevrimi. Filmin hikâyesi New Orleans’ta geçiyor. Yıl, Katrina Kasırgası’nın yaşandığı zamanlar, yani 2005… Filmin girişi, seyirciyi iyi bir polisle karşılaştığı hissini yaşatsa da aslında o, bu çirkef yeraltında dümenini çeviren pislik bir polis. Pahalı iç çamaşarı mahvolmasını bile göze alıp hapishanedeki hücresinde sıkışmış mahkumu kurtarırken omuzundan da sakatlanıyor. Filmin girişinde Katrina Kasırgası’nı hissettirmek için suyun içinde yüzen yılanı gösteriyor yönetmen. Sonra hikâye altı ay sonrasına gidiyor.

Terence, pisliğin en dibine bulaşmış bir dedektif. Kokain çeken, afyon içen, bahis oynayan ve karanlık dünyanın içerisinde dolaşan sert bir polis. Tam anlamıyla kirli bir polis. Terence, babası gibi polis olmuş. Fahişe Frankie’ye takılan Terence’in kişiliğini anlamdırmak için yönetmen güçlü bir sahneyi seyirciye sunuyor. Gecenin karanlığında diskodan çıkan iki genç sevgiliyi izleyen Terence onları sıkıştırıyor ve üzerlerinde uyuşturucu buluyor. Sonra kızla sevgilisinin önünde ayak üstü sevişiyor Terence. İşte Terence bu. Filmin hikâyesinin temelini oluşturan bir katliam da gerçekleşiyor. Siyahi bir aile bir çete tarafından ortadan kaldırılıyor. Olayın soruşturmasını üzerine alan Terence, adım adım suçlulara yaklaşıyor. Karanlık dünyayı iyi bildiğinden kartlarını ona göre oynuyor. Sonunda her şey çözülüyor ve hikâye bir yıl sonrasına gidiyor. Yüzbaşı olan Terence, yine devriyeye çıkıyor ve kirli ruhu arınmıyor. Frankie’den bebek bekleyen Terence, yine iki genç sevgiliyi gecenin bir yerinde sıkıştırıyor ve film bitiyor. Ama seyircinin zihninde her şey bir kısır döngüye dönüşüyor. Herzog’un bu filminde mekânlar da muhteşem. Yönetmen, siyah ailelerin yaşadığı evleri sıcak ve huzurlu yansıtmış. Gerçekten mekânlar, bu filmin karakteri ve ruhu gibi. Yer yer eski sinemaların da tadını veriyor bu film. Sonuçta kameranın arkasında bir usta var.

Kötü Dedektif (The Bad Lieutenant: Port of Call New Orleans)
Yönetmen: Werner Herzog
Senaryo. William M. Finkelstein
Müzik: Mark Isham
Görüntü: Peter Zeitlinger
Oyuncular: Nicolas Cage (Terence), Val Kilmer (Stevie), Eva Mendes (Frankie), Jennifer Coolidge (Genevieve), Brad Dourif (Ned)
Yapım: Millennium Films (2009)

(28 Kasım 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Makedonya 3. Türk Filmleri Haftası

Makedonya, Üsküp ve Manastır’da 23 – 27 Kasım 2011 tarihleri arasında 3. Türk Filmleri Haftası düzenleniyor. Haftanın açılışı, Türk edebiyat dünyasının ünlü ismi Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov’un aynı adlı eserinden uyarlanan ve Türk sinema tarihinin en unutulmaz filmleri arasında yer alan Selvi Boylum Al Yazmalım adlı filmi ile yapılacak. Programın açılışı filmin başrol oyuncusu ve Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray’ın onur konuğu olarak katılımıyla gerçekleştirilecek. Gösterimden sonra Ramstore Dejavu Cafe’de düzenlenecek kokteylde film müziklerinden oluşan bir konser verilecek.

  • Basın Bülteni
  • Gösterilecek filmler hakkında geniş bilgiler ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Makedonya 3. Türk Filmleri Haftası yazısına devam et
  • Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 2011

    Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi tarafından düzenlenen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, 02 – 04 Aralık 2011 tarihleri arasında Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi ve Pera Müzesi’nde gerçekleştiriliyor. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, kaybolan kültürel ve biyolojik çeşitlilik, genetiği değiştirilmiş organizmalar, nükleer santraller, madencilikle değişen coğrafyalar ve hayatlar, hastalıklı büyüyen şehirler, ekonomiler, endüstriyel olan her şeyin yarattığı türlü sorunlar ve bunlara karşılık yeni düşünce biçimleriyle dünyanın her köşesinde ortaya çıkan dönüşüm hareketinin umut veren belgesel filmlerini sinemaseverlerle buluşturuyor, söyleşilerle gündeme getiriyor.

    Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 2011 yazısına devam et

    Hayat Ağacı, Yaşamınıza Anlam Katacak Bir Sanat Deneyimi!

    Sinema nedir? Birbirinin benzeri filmlerle eğlenilen bir sosyal paylaşım mı? Yoksa daha ileri gidip, yaşamınıza anlam katan, derinlerde bir yerde sizi zorlayan, serseme çeviren, her şeyi sorgulamanız için kışkırtan, kuşkularınızı çoğaltan, rahatsız eden, organizmanızdaki değişimlerin farkına varmanızı sağlayan bir sanat deneyimi mi?

    İşte, seçkin yönetmen-yazar Terrence Malick’in “Hayat Ağacı”, böyle bir yepyeni eksperyans (bu film için, Malick’in “2001”i demek doğru olacaktır).

    Bir düşünün: Ne biliyor, duyumsuyor, hissediyorsanız ‘tek’ aslında!

    Zamanı, ‘Büyük Patlama’ yarattı…’Büyük Patlama’yı ise tekillik!

    Peki, biz 14 milyar yıllık serüvende neden yaratıldık? Sürekli acı çekmek için mi?

    Neden sinsice pusuda bekleyen şiddet, çocukluğun tüm masumiyetini kirletip onu ele geçirir? Hepimiz ‘bir’sek eğer, bu denli kalp ağrısı neden?

    Babamız (hem ‘kutsal’ ve hem de biyolojik babamız), bizi neden geçemeyeceğimiz sınavlara zorlar, neden ‘kırar’ sürekli?

    Peki neden bu denli açgözlü ve kibirliyiz? Neden doğanın gücüne karşı gelme yanlışına düşüyoruz?

    Ve ölmek yeni bir başlangıçsa eğer, neden ölümden korkuyor, en sevdiğimiz öldüğünde kahroluyoruz?

    Malick, geçen yüzyılın ortalarında yaşayan üç erkek çocuklu bir Amerikan ailesinin özelinde yaradılışa ve evrene dair, mucizevi varlık insanın ömrü boyunca sorabileceği en temel soruların hepsini bir kez daha sorarken, görsel dili ve estetiğiyle bunu alabildiğine farklı kılıyor… Müthiş bir ekiple birlikte, sinemanın, resimden müziğe ve psikolojiden mühendisliğe tüm disiplinleri barındıran nasıl şaşırtıcı bir sanat olduğunu bir defa daha kayda geçiriyor.

    Sorular sormayı reddederek ve gerçekleri ‘bastırarak’ bu gezegenden ‘hafifçe’ geçip gitmek zor. İnandığınız ne olursa olsun, beyniniz hep sorgulayacak ve kalbiniz hep acıyacak. Malick, yetkin sinemasıyla, bu sorguyu ve acıyı paylaşmaya davet ediyor. İnanın, çok değerli bir davet bu.

    (27 Kasım 2011)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali Hızlı Başladı

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali ilk gün etkinlikleri Malatyalıların katılımıyla 3 ayrı merkezde gerçekleşti. 20 uzun film ve 14 kısa filmin gösteriminin yapıldığı ilk günde, 2 sinema atölyesi, fikir ve telif hakları sempozyumu, Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun ile Türk sineması söyleşisi, Mar, Unutma Beni İstanbul, Parmak (The Finger) ve 7. Aşama (Phase 7) filmlerinin galaları yapıldı. Kendisi de Malatyalı olan Unutma Beni İstanbul filminin yapımcısı, yönetmen Hüseyin Karabey, “Malatya’da böyle bir festivalin olması rüya gibi! Birçok ilde sinema bile yokken burada festivalin yapılıyor olması çok güzel, bundan gurur duyuyorum.” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Malatya Uluslararası Film Festivali Hızlı Başladı yazısına devam et
  • Mahzen (Yönetmen: Joe Dante)

    Joe Dante’nin yönettiği ve Chris Massoglia, Halley Bennet, Nathan Gamble ile Teri Polo’nun oynadığı Mahzen (The Hole), 25 Kasım 2011’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Medyavizyon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Susan, oğlu Dane ve Lucas ile Bensonville adlı taşra kasabasına yeni taşınmıştır. Bu yeni çevrede komşuları Julie ile iyi anlaşan erkek kardeşler evlerinin bodrum katında büyükçe bir delik keşfederler ve hep beraber bu deliğin ne kadar derin olduğunu ve arkasındaki gerçeği araştırmaya başlarlar. Fakat ardı ardına gelen ani olaylar, karanlık deliğin içinde onları büyük bir tehlikenin beklediğine işaret eder.

    Türk Sinemasının Devleri Malatya’da

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali kapsamında onur ödülü alan sanatçılarımız Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun, Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’nde Malatyalılarla buluştu. Ana konusu Türk Sineması olan söyleşiye Cumartesi sabahı kaybettiğimiz değerli yönetmen Lütfi Ömer Akad anılarak başlandı. Söyleşi, bu sene festival yayınlarından çıkan Son Romantik: Ediz Hun ve Beyaz Kuğu: Hülya Koçyiğit kitaplarının yazarı Alican Sekmeç moderatörlüğünde yapıldı. Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit söyleşiye Ses Dergisi’nin yarışması ile başladıklarını belirterek, o dönemki anılarını izleyicilerle paylaştı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türk Sinemasının Devleri Malatya’da yazısına devam et
  • Suç İmparatorluğu

    Bazı yabancı oyuncuların para karşılığı röportaj verdiği, aldıkları paraları hayır işlerine aktardıkları zaman zaman medyaya yansıyor. Aldıkları parayı hayır işlerine değil kendi cebine aktaranlar da var tabiî ki. Bizim sanatçılar arasında da bu işlemin yaygınlaşmaya başladığını, röportaj vermelerde, restaurant, AVM açılışlarını şereflendirmelerde vs. açıkça para istendiğini duymuştuk. Fısıltı gazetesine yansıdığına göre geçtiğimiz hafta sona eren 2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde ise bir ilk yaşanmış. Kendisine onur ödülü verilecek sanatçının birisi para almadan ödül almaya gelmeyeceğini bildirmiş. Festivalin başlamasına 15 gün kala para konusunda ikna edilmiş ve önce kamera arkasında takır takır ödeme yapılarak kendisi “onurlandırılmış”, sonrada sahnede alkışlar arasında kendisine onur ödülü heykelciği verilmiş. Tabi ki yılların sanatçısı, ödül takdimi gecesinde sahneye çıktığında hayranlarını klâsik cümlelerle, “Sizlerin alkışlarınızla yaşıyoruz. Bizlere can veriyorsunuz. Yaşama şevkimizi arttırıyorsunuz. Aranızda bulunmak ne kadar güzel.” vs. diyerek selâmladı. Başkasını bilemem ama en azından bendenizin gözlerindeki, o parayla satın alınamayacak hayranlık ışıltısı yok olmuştu. Şöhreti sönmeye yüz tutmuş, eski görkemli günlerini kaybetmiş sanatçılarımız da tabi ki her zaman başımızın tacıdır. Maddi, manevi, her zaman ve her yerde kendilerine en yüksek dereceden yaşama imkânı sağlanmalıdır ama en azından “onurlandırıldıkları” etkinliklerden para istemeleri işin ruhuna aykırı gibime geliyor. Hadi gelen taleplere yetişemediklerini gerekçe göstererek, menajerlerine talimat versinler, “doğum günlerine 15 liraya, taziyelere 3 liraya, 5 çaylarına 8 liraya geliriz” diye tarife belirlesinler, ona bir şey diyeceğimiz yok. O zaman biz eski hayranları da şakşakçılık denilen mesleğe intisap eder, gittiğimiz galalarda, törenlerde, alkışlarımız için para talebinde bulunabiliriz doğal olarak. Sıradan alkış 3 TL, az porsiyon candan alkış 5 TL, sevgisinden ölünecek derecede hayran alkışı 15 TL, vs. vs. Nasılsa askerliği de parayla satmaya başladık. Hakikaten bu her şeyi paraya tedavül etme işi memleketin geleceği açısından bir hayli kazançlı olacak gibi görünüyor. Ne bileyim, mahkemelerin de kapısına pekâlâ tarife asılabilir: Adam öldürme 800, hırsızlık 400, taciz 500, yan bakma 100, küfür 50 TL. Parayı tahsil ettikten sonra ver adamın eline bir belge, üstünde “suçtan münezzehtir” veya “suçtan varestedir” yazsın. (Niye böyle yazsın, şundan: Padişahımız efendimizin zamanından kalma kelimelerin manasını bilmeyenler okuduğunda belgeyi bir taltif, bir iltifat vesikası olarak algılasınlar diye. Para olmasa da bu da bir kazançtır netekim.)

    Sadi Bey’in Twitter Günlükleri:

    11 Kasım’da vizyona giren 2 yerli film, “Beni Unutma” ile “Gelecek Uzun Sürer”in talihsiz bir benzerliği var. Her iki filmde, ilk …

    … filmleriyle kariyerlerine zirveden başlayan yönetmenlere ait. İkinci filmlerinde, Özcan Alper “Sonbahar”daki, Özer Kızıltan ise …

    “Takva”daki başarısına maalesef erişemiyor. Tabi ki gönül onlardan daha güzel filmler bekliyordu. Özer Kızıltan’ın filmi adıyla da …

    … dillere dolandı. Neredeyse daha dün, 30 Nisan 2010’da hem de son bölümü sinemalarımızda 18 Kasım’da vizyona giren “Alacakaranlık …

    … Efsanesi”nin ünlü yakışıklısı Robert Pattinson’un başrolünü oynadığı “Remember Me”yi “Beni Unutma” adıyla sinemalarımızda izlemişken …

    … Özer Kızıltan’ın filminin de “Beni Unutma” adıyla vizyona girmesi yadırgandı. Sadece onunla kalsa iyi, atalarımızın dediği gibi “elin…

    … ağzı torba değil ki büzesin”, yakın tarihlerde 2 tane daha “Beni Unutma” izlemişiz, yazayım: 13 Haziran 2003’de Andy Tennant’ın …

    … yönettiği “Sweet Home Alabama”yı, 26 Aralık 2003’te ise Gabriele Muccino’nun yönettiği “Ricordati di Me”yi “Beni Unutma” adlarıyla …

    … sinemalarımızda izlemişiz. Bir tane daha “Beni Unutma” var Ekim 1983’te gösterime giren ama onun orijinal adını tesbit edemedim. (Twitter’da bu filmin Orhan Elmas’ın yönettiği “Beni Unutma” olduğunu hatırlatan sevgili Ali Ulvi Uyanık’a teşekkür ederim.)

    Sinemamızın büyük ustası Lütfi Ömer Akad’ı kaybettik. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Büyük ustanın adı Ömer Lütfi Akad …

    … Lütfi Akad olarak da medyada geçiyor. Bendeniz de yeni öğrendim, rahmetli kendisine Lütfi Ömer Akad denmesini istermiş, Ömer Lütfi …

    … Akad olarak anılmasına çok sinirlenirmiş. Kendisini ebediyete uğurladık, bundan böyle bu arzusuna dikkat edelim derim.

    İnternet ortamında faaliyete başlayan yeni sinema sitesi Ekşi Sinema’ya başarılar diliyorum. Bu web sitesi “Ekşi Sözlük”te yazan birkaç …

    … amatör yazar tarafından kurulduğunu beyan ediyor. Ancak genel algılama “Ekşi Sözlük”ün yan kuruluşu şeklinde. Önümüzdeki günlerde …

    … bir ihtilaf vukuunda büyük ihtimalle “Eksi Sinema” olarak faaliyetini sürdürecek gibime geliyor. Not düşeyim dedim.

    (27 Kasım 2011)

    Sadi Çilingir

    Pembe Hayat KuirFest’te Bugün: 20 Kasım 2011 Pazar

    Kanada’nın en önemli kuir festivali sayılan Reelout 12’nin Pembe Hayat KuirFest’e özel hazırlanan Kanada’dan Kuir Bakış bölümünde Kanada’da kendini kuir olarak tanımlayan kişilerin hikâyelerini bir araya getiren dört film gösterilecek. Min Sook Lee’nin yönettiği Onur Nişanı (Badge Of Pride) Toronto’da yaşayan eşcinsel polislerin hayatlarını inceleyen bir belgesel. Festivalin konuğu olarak Ankara’ya gelecek olan Tess Vo’nun filmi Pusula: Gökkuşağı Ailesi (Our Compass), Toronto’da yaşayan, kendini kuir olarak tanımlayan ve ‘aklen engelli’ olarak damgalanan bir grup gencin kimliklerini keşfetmelerini anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pembe Hayat KuirFest’te Bugün: 20 Kasım 2011 Pazar yazısına devam et
  • Türkiye’de Bir İlk: Malatya’da Sinema Eserleri ile İlgili Uluslararası Sempozyum

    Malatya Uluslararası Film Festivali bünyesinde Türkiye’de ilk kez fikir ve sanat eserleri hukuku açısından sinema eserleri ile ilgili uluslararası bir sempozyum gerçekleştirildi. Remark Otel’de gerçekleştirilen sempozyuma Festival Onursal Başkanı ve Malatya Valisi Doç. Dr. Ulvi Saran, yargının önde gelen isimleri ve öğretim üyeleri ve yurt dışından sinemacılar katıldı. Sempozyumunun başkanlığını Yargıtay 11. Hâkimler Daire Başkanı Mehmet Kılıç ve İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemal Şenocak yaptı. Vali Saran, sempozyumun festival kapsamında gerçekleştirilmesinden gurur duyduğunu belirtti.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkiye’de Bir İlk: Malatya’da Sinema Eserleri ile İlgili Uluslararası Sempozyum yazısına devam et
  • Ayaz (Yönetmen: Hakan Kurşun)

    Hakan Kurşun’un yönettiği ve Cemal Hünal, Gökhan Tepe, Çiğdem Aysu ile Arda Kural’ın oynadığı Ayaz’ın yapımcısı Mass Media, filmin sinema gösterimini iptal etti.
    Marmaris’te son 3 aydır seri cinayetler işlenmektedir. Cinayetleri araştıran Komiser Emir ve Komiser Şahin ölenlerin hep bölgenin uyuşturucu baronları ve satıcıları olduğunu görürler. Emre, üvey babasına muhtaç olmamak için uyuşturucu satıcılığına başlar ve kendini olayların geçtiği Marmaris’te bulur. Kenan çocukluktan beri en yakın arkadaşıdır ve yıllar sonra dostluklarına devam ederler.

    Ayaz (Yönetmen: Hakan Kurşun) yazısına devam et

    Arka Pencere Dergisi’nde Tutkulu Bir General

    Arka Pencere Dergisi, 108. sayısında, kapağına Buster Keaton’ın General’ini yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, Sadri Alışık’ın ölümsüz tiplemesi Turist Ömer’in çıkış noktasının izini sürüyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1 ve Oyunun Sonu yer alıyor. Derginin 108. sayısı, her sayıda olduğu gibi bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Şüphenin Gölgesi’ndeki (Shadow Of A Doubt) Teresa Wright, aslında MGM’in sözleşmeli oyuncusuydu. Onu bu film için ‘ödünç’ almıştık.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nde Tutkulu Bir General yazısına devam et