Neşeli Ayaklar 2

George Miller’ın yönettiği ve Elijah Wood, Robin Williams, Hank Azaria ile Alecia Moore’un seslendirdiği animasyon film Neşeli Ayaklar 2 (Happy Feet Two), 20 Ocak 2012′de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Step dans ustası olan Mumble’ın küçük oğlu Eric’in koreografi fobisi vardır. Bu yüzden dansa isteksiz olan Eric evinden kaçar ve penguen Sven ile karşılaşır. Mumble’ın, oğlunun yeni rol modeliyle yarışta pek de şansı yoktur. Mumble, herşeyi tekrar yoluna koymak için penguen birliklerini ve çeşitli yaratıkları bir araya getirince, Eric babasının gücünü anlar.

  • Basın Bülteni: Kısa / Uzun
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • 23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali’nde 4 İtalyan Filmi Gösteriliyor

    İtalya, 23 – 30 Kasım 2011 tarihleri arasında düzenlenen 23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali’ne 4 film ile katılıyor. Gösterilecek filmler şunlar: Michele Mortara’nın yönettiği Rezervasyon Fazlası (Overbooking), Domenico Emanuele de Feudis’in yönettiği Büyük Otelin Koridoru (Il Corridoio Del Grande Albergo), Beppe Tafarula’nun yönettiği Müşteri Hizmetinde (Al Servizio Del Cliente) ve Enrica Maria Artale’nin yönettiği Gelecek Senin Elinde (Il Futuro Nelle Tue Mani) adlı filmler İtalyanca, Türkçe altyazılı ve ücretsiz gösteriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali’nde 4 İtalyan Filmi Gösteriliyor yazısına devam et
  • Çeteyle Tek Başına Savaş

    İntikamın Bedeli (Seeking Justice)
    Yönetmen: Roger Donaldson
    Senaryo: Robert Tannen
    Müzik: J. Peter Robinson
    Görüntü: David Tattersall
    Oyuncular: Nicolas Cage (Will), January Jones (Laura), Guy Pearce (Simon), Harold Perrineau (Jimmy), Xander Berkeley (Durgan)
    Yapım: Endgame (2011)

    Avustralyalı yönetmen Roger Donaldson’ın “İntikamın Bedeli” filmi, ahlâkçı bir çetenin içine düşen bir öğretmenin örgütle giriştiği nefes kesici mücadelesinin hikâyesi.

    Louisiana’nın New Orleans şehri. Bu şehir, acıların ve “blues”un ülkesi. Will Gerard, lisede İngilizce öğretmeni. Senfoni orkestrasında çello çalan Laura’yla mutlu. Evliliklerinin yıldönümünü otelde kutlayan çifti beklenmedik bir trajedi bekliyor. Yakın zamanlarda hapisten çıkan bir adam, gecenin bir yerinde orkestra provasından çıkan Laura’ya tecavüz ediyor ve öldüresiye dövüyor. O sırada Will, arkadaşıyla satranç oyununu sürdürüyor. Bu iki anı koşut kurguyla yansıtan yönetmen filminin ruhunu da seyircisine sunuyor. Şok bir girişle başlıyor aslında film. Arabasının içinde bir adam kaza süsü verilerek öldürülüyor. Seyirci bu anı nereye yerleştireceğini bilemiyor. Karısı komada olan Will’in yanına kendine Simon diye bir yabancı yaklaşıyor hastanede. Karısının intikamını almak için Will’den onay istiyor. Zor durumdaki Will, zihni karışık ve Simon’ın önerisini pek düşünmeden kabul ediyor. Tecavüzcü öldürülüyor. Altı ay sonra Simon bir defa daha karşısına çıkıyor. Kefaretini ödemesi gerekiyor Will’in. Bir adamın bilgileri ulaşıyor Will’e. Adamın tecavüzcü olduğunu söylüyor bu bilgiler. Will’in adamı öldürmesini isteniyor ahlâkçı çete. Will dirense de onlardan kaçamıyor. Adamı köprüde sıkıştıran Will, adamın ölümüne neden olmasa bile adam aşağı düşüyor ve ölüyor. Polis, Will’i tutukluyor ama içeriden polis teğmeni Durgan kaçmasına yardımcı oluyor. Buraya kadar biraz olsun ayrıntılı anlattığımız hikâyenin derinliğinde beklenmedik gelişmeler ve sürprizler var. Bu sağcı çetenin içine polisler ve öğretmenler bile nüfuz etmiş. Will, köprüden düşüp ölen adamın araştırmacı bir gazeteci olduğunu öğreniyor ve tam anlamıyla bir çıkmazın içine düşüyor. Çünkü bu gazeteci çetenin izini sürüyormuş.

    Nefes kesici kurgu…

    2011 yapımı “Seeking Justice-İntikamın Bedeli” filminin senaryosu gerçekten zekice. Seyirciyi bir noktaya kadar şaşırtıyor ve gerilim içine düşürüyor. Bir yerden sonra bazı karanlıkta kalan şeyler seyircinin zihninde aydınlanmaya başladıktan sonra hikâyenin sanki biraz uzadığı hissine kapılıyorsunuz. Seyirci için bazı anlarda anlamsız ayrıntılar da hikâyeye giydirilmiş. Belki de bu yüzden nefes kesmesi gereken final bölümü az bir gerilimle geçip gidiyor perdeden. 1945 Avustralya doğumlu yönetmen Roger Donaldson, 1987 yapımı Soğuk Savaş ruhunu iyi yansıtan “No Way Out-Çıkış Yok” politik gerilim filmiyle hatırlanıyor daha çok. 1988 yapımı “Cocktail-Kokteyl”, 1990 yapımı “Cadillac Man” ve birçok filmi buralara geldi Donaldson’ın. Yönetmen, “Çıkış Yok” filmindeki gibi beklenmedik olayların içine sürükleyebiliyor seyircisini. Biraz kısaltabilseydi, belki de “Çıkış Yok” gibi gerilim sinemasının klâsiklerine karışabilirdi “İntikamın Bedeli…” Ama yine de görülmeye değer bir film bu. 1964 doğumlu muhteşem Nicolas Cage her zamanki iyi oyunculuğunu “İntikamın Bedeli” filminde de sunma fırsatını bulmuş. Cage, senaryoyu ayrıntılı bilmiyormuş gibi yüzüne çoğu anda şaşkınlık ifadesi yerleşiyor. Her şeyi seyirciyle beraber keşfediyormuş gibi sanki. Filmin diğer muhteşem ası, 1967 İngiltere doğumlu Avustralyalı Guy Pearce. Bu etkileyici oyuncuyu, Christopher Nolan’ın 2000 yapımı “Memento-Akıl Defteri” filminde sürekli bellek kaybı yaşayan Leonard karakteriyle hatırlayabilirsiniz.

    (Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Aralık 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Gezici Festival’de Dünya Sineması

    Gezici Festival’de geri sayım başladı. 02 Aralık’ta yolculuğuna Ankara’da başlayacak olan Gezici Festival, Dünya Sineması bölümünde bu yıl önemli festivallerden ödüllerle dönen on filmi sinemaseverlerle buluşturuyor. Cannes Film Festivali ödüllü Akasyalar, En İyi Kadın Oyuncu ödüllü Melankoli, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Artist, En İyi Avrupa Filmi seçilen Nefes ve Fipresci ödülünü kazanan Umut Limanı ile Berlin’den iki Gümüş Ayı’yla dönen Ödül ve Locarno’da En İyi İlk Film ödülü kazanan Nana, Dünya Sineması bölümünde gösterilecek filmler arasında.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gezici Festival’de Dünya Sineması yazısına devam et
  • Aşk Küskününe Yeni Bir Aşk

    Mavi Pansiyon
    Yönetmen-Senaryo-Müzik: Nezih Ünen
    Kurgu: Aziz İmamoğlu
    Görüntü: Soykut Turan
    Oyuncular: Yunus Güner (Ahmet), Fadik Sevin Atasoy (Bahar), Özlem Tekin (Esra), Nail Kırmızıgül (Kerim), Pelin Acar (Zeynep), Veysel Diker (Halil), Nathalie Griffin (Erika), Tan Sağtürk (Koray), Zeynep Beşerler (Elif)
    Yapım: DFİ (2011)

    Belgeselcilikten gelen yönetmen Nezih Ünen “Mavi Pansiyon” filminde, aşk kırgını bir insanın Bodrum’da yeniden aşka düşmesini anlatırken, mekânlarıyla ve insan hikâyeleriyle belgeselci ruhunu da yansıtıyor.

    Elif’le Ahmet’in aşk evliliği bir zaman sonra nihayete eriyor. Birbirlerine deliler gibi aşık olduğunu sanan çift zamanın hızına yeniliyorlar. Her şey çabuk tükeniyor. Modern zamanlarda şehirlerdeki insanlar kariyer peşinde hep. Kendilerini ve aşklarını ister istemez ikinci yere koyuyorlar. Ayrıldıktan sonra Ahmet, aşkla bundan sonra işinin olmadığını düşünüp barlarda tanıştığı kadınlarla geçici ilişkiler yaşayıp duruyor. Bu dünyada pek ekonomik sorunları olmayan Ahmet, her yaz gittiği Bodrum’un Gümüşlük beldesindeki Mavi Pansiyon’a yerleşiyor. Yazın güneşinin altında uzanan masmavi durgun bir deniz. İnsan bu atmosferde aşık olamayacaksa bile aşık olur. Ahmet de iç sesiyle aşkı sorgulayan kelimeleriyle bu muhteşem atmosfere boyun eğiyor ve piyanist Bahar’a sırılsıklam tutuluyor. Pansiyonda akşamları piyano resitali yapan Bahar, konservatuardan en yakın arkadaşı Esra’yla da tatil yapmış oluyor. Kadınlara yaklaşmakta uzman Ahmet bu iki arkadaşın arasına girmekte pek zorlanmıyor ve Bahar’ın ilgisini çekiyor karizmasıyla. Ama yine de her şey istediği gibi gitmiyor Ahmet için. Bahar için biraz çaba göstermesi gerekiyor. Ortaya bir de reklâmcı Koray çıkıyor. Bahar’ın zihni karışıyor sürekli. Ahmet’le Koray arasında kalbi gidip geliyor. Ama alttan alta da kalbi Ahmet için atıyor.

    Belgeselci yönetmenden…

    Yönetmen Nezih Ünen, 2008 yapımı “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” belgeselini yapmıştı. Müziğe çok yakın olan yönetmen, müzikleri de kendi besteliyor. Yönetmenin Chopin’e karşı hayranlığı da fark ediliyor. “Mavi Pansiyon”, yönetmenin kurgusal ilk uzun filmi. 2011 yapımı “Mavi Pansiyon” filmine yönetmenin belgesel ruhu da sinmiş. Bu durum, görselliğe ve kurguya yansımış. Filmin kurgusunun altını çizmeliyiz. Yönetmen, an ne kadar gösterilecekse o kadar gösteriyor. Ne uzun ne kısa. Gereksiz ayrıntıları ayıklıyor ve seyircisinin zekâsına saygı gösteriyor. Filmdeki geçişleri de yönetmen “kararma” tekniğiyle yapmış. Ege’nin yere dik düşen sert ışığını yumuşatan yönetmen, sinemaskop çerçeveleriyle seyircisini o anların içine alabiliyor. Senaryonun, oyunculuğun ve kamera kullanımın muhteşem olduğu filmde diyaloglar da iyiydi. Ama Ahmet’in iç sesiyle düşen kelimeler biraz daha işlense iyi olurmuş. Bir de şarkılar var. Şarkılar güzel. Belki bazı anlarda hikâyeye anlam katıyorlar. Ama öyle çoklar ki, insan yolunu kaybettiğini sanıyor. Final bölümündeki tango şarkısı ve dansı finale gerçek anlamda katkıda bulunuyor. Çünkü seyircinin zihninde bir şeyler oluşturuyor bu. Yönetmen Ünen’in filmine, ünlü rock şarkıcısı Özlem Tekin’i yatağa sokan film diyecekler belki. Rockçı Tekin’in performansı fena değil. Ünen’in “Mavi Pansiyon” filminde görülen her şey gerçeklikte de böyle olabilir. Tatil yerlerini bilenler böyle hikâyelerin uzak olmadığını bilirler. Yönetmene bir övgü de yan karakterlerin hikâyeye kattığı zenginlik. Pansiyonu işleten Kerim ve genç eşi Zeynep, Alman eşi Erika’yla tatile gelmiş Halil, kısa filmci gençler hikâyenin parçaları oluyorlar. Son dönemde yeni Yeşilçam’da aşk filmlerinde bir şey fark etmeye başladık. Yönetmen Ünen doğrudan üzerine almasın. Basın gösteriminde ayaküstü konuşma fırsatımızda oldu yönetmenle. Yeni Yeşilçam’ın, aşkın sadece burjuvalara yakın olduğu telkinini yapması. Siyah-beyaz Yeşilçam’da çok az da olsa emekçilerin aşkları yansırdı perdeye. Acaba yönetmenler ayrımcı mı yaklaşıyorlar? Elbette bir de modern zamanlar diye bir şey var. Günümüzde her şey çabuk gelişiyor ve ritüeller hakkı verilerek yaşanamıyor. Flört dönemi de kısa. Çünkü insanların zamanı yok. Her şey hızla gelişiyor. Ardından da yorgunluk ve bıkkınlık başlıyor. Bu filmde bunlara da dokunuyorsunuz.

    (Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Aralık 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Muhteşem Final

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali yapılan görkemli ödül töreniyle sona erdi. Festivalin Uluslararası Uzun, Ulusal Uzun ve Ulusal Kısa yarışma bölümlerinde toplam 16 dalda ödül verildi. Malatya Kongre ve Kültür Merkezi Kemal Sunal Salonu’nda yapılan törene Malatya Valisi ve Festival Onursal Başkanı Ulvi Saran, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Sare Doğan ile birçok sanatçı ve Malatyalılar katıldı. Festivalin Ulusal Film Yarışması En İyi Film Ödülü’nü Özcan Alper’in yönettiği Gelecek Uzun Sürer filmi kazandı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ödül kazananlar listesi ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Muhteşem Final yazısına devam et