Etiket arşivi: Kuru Otlar Üstüne

Umut Etmenin Yorgunluğu

‘Kuru Otlar Üstüne’ kardan tipiden gözün gözü görmediği, rüzgârın tehditkâr bir uğultuyla kulaklarda çınladığı beyaz örtünün üzerinde yol almaya çalışan otobüsün görüntüsü ile açılıyor. Arabadan inen Samet öğretmen, yarıyıl tatili sonrası Erzurum’un ücra köyüne vazifesinin başına dönmektedir. Ailesinin yanında geçirdiği kısa dinlenme dönüşü lojmanda birlikte kaldığı ev arkadaşı Kenan öğretmene getirdiği soğuk sıkım zeytinyağından Egeli olduğunu çıkardığımız genç adam ‘kendi tabiriyle’ nasıl da düşmüştür buralara. Geldiği ilk dakikadan itibaren sadece gitmek vardır aklında. Gençliğinin dört kıymetli yılını bu uzak toprakların insanlarına adamış ve artık yetmiştir. Kendi ulaşamadıklarının parıltısını gördüğü kız öğrencisinin beklenmedik hamlesi Kenan ile onu amirleri karşısında zor duruma düşürünce birikmiş kızgınlığı kör bir öfkeye dönüşür. Filmin ikinci bölümüne doğru Ankara’daki Barış Mitingi’nde sağ bacağını kaybetmiş Nuray öğretmenin devreye girişi ile iki erkek dışardan emniyetli görünen kuru ve kırılgan dünyalarını sorgulamaya başlayacaktır.

İlk izleyişten beri üzerimdeki yoğun etkisini sürdüren Nuri Bilge Ceylan eserinin, başyapıt yetkinliği ile yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada gördüğü büyük ilgi ve övgüyü hak ettiğini baştan söylemeliyim. Filmin Ceylan’ın ‘Üç Maymun’dan beri (2008) birlikte olduğu Gökhan Tiryaki yerine ilk kez Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin ikilisi ile çalışmasının ürünü olan görselliği parmak ısırtacak düzeyde. Eşi Ebru Ceylan ile yazar Akın Aksu’nun ‘Ahlat Ağacı’nda başlayan ve Aksu’nun zengin köy öğretmenliği anılarından beslenen senaryo metni için de aynı şeyler söylenebilir. Ceylan’ın artık büyük ustası olduğu oyuncu yönetiminin rehberliğinde Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar, Musab Ekici başta olmak üzere, irili ufaklı tüm yan karakterlerin zengin yan öykücüklere hayat veren oyuncu performansları filmin çok başarılı bir diğer özelliği. Öğrenci Sevim rolünde ilk kez izlediğim gencecik Ece Bağcı ise gerçek bir keşif olarak umut veriyor.

Klasik Rus edebiyatı başyapıtlarının izinde bir roman filme dönüşmüş olan yapım, 197 dakikalık uzunluğuna karşın zamanın nasıl geçtiği farkedilmeden izleniyor. Oysa zaman çok ağır ilerliyor bu topraklarda. Derslerin de, teneffüslerin de, gecelerin de ona çok uzun geldiği Nuray öğretmen filmin en can alıcı sekansında tembelliğini ve işlevsizliğini bireysel özgürlük olarak sunan Samet’e karşı toplumsal dayanışmanın gerekliliği savunuyor. Lakin sanki uzun yıllar yaşamış gibi ‘umut etmenin yorgunluğu’ vardır üzerinde. Dizdar, Cannes’da ödüllendirilmiş müthiş yorumunda yaşadığı trajedinin ardından ‘elinde kalanın ne olduğunu’ bilmek istiyor, kapağı İstanbul’a atmak ve buralardan kurtulmak isteyen Samet’in erkeklik oyunlarından birine yem olmak pahasına olsa da.

Aksu ve Ceylanların ‘kuşların bile uğramadığı metruk bir değirmene’ benzettiği, amaçsızlığını ve boşluğunu gittiği her yere taşıyacak olan Samet’in mutsuzluğu ve aydınlık gözükmeyen geleceği ile yüzleştiği o müthiş finalde kış gitmiş, baharı görmeden yaz gelmiştir. Ceylan çiftinin filmin dokusuna yerleştirdikleri gerçeği perdeleyen fotoğraflar misali unutulmuşluğu gizleyen bembeyaz kar örtüsünün altında yeşermeden kuruyan otlar misalidir o. Ferit Karahan’ın unutulmaz ‘Okul Tıraşı’ndaki öğretmenler gibi, bu topraklarda harcanıp gidecek olan Sevim’ler gibi. ‘Kuru Otlar Üstünde’ Nuri Bilge’nin karamsarlığının doruğuna çıktığı bir başyapıt. Sinema ile edebiyatın güzide birlikteliği, bir roman olarak da okunabilecek bu sinemasal yetkinliğin seçimlerin ardından ‘umut etme yorgunluğu’nu derinden deneyimleyen bizlerin ruh haline cuk oturmuş olması, Nuri Bilge’nin kendisinin de dahil olduğu açık hesaplaşmayı daha da sarsıcı kılıyor.

(27 Eylül 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Umut Etmekten Yorgun: Kuru Otlar Üstüne

Bir filmi izlerken, film seyrettiğinizi unutuyorsanız o sinemadır. Zaman da zemin de önemli değildir, sizi sarıp sarmalamıştır ve o duyguyu yaşıyorsunuzdur.

Nuri Bilge Ceylan’ın, Cannes’da büyük övgüyle karşılanan ve dakikalarca ayakta alkışlanan filmi “Kuru Otlar Üstüne”, bir köy okulunda öğretmenlik yapan Samet (Deniz Celiloğlu), Kenan (Musab Ekici) ve Nuray’ın (Merve Dizdar), sosyal anlamda sığ ve sıradan yaşamına odaklanıyor. Tabii, Sevim (Ece Bağcı) ile öğrenci ilişkileri de yer alıyor; biraz platonik, biraz zaman geçirmek biraz da çocuksu… Filmdeki tipler sıradan olmakla birlikte perdenin dışına taşan karakterleriyle etkisini uzun süre tutuyor izleyicinin üzerinde; sokakta her an yanınızdan geçip gidiveren sıradan insanlar her biri aslında. Filmde, geleneksel kötü adam/kötü kadın yok; herkesin iyi ve kötü yanları var.

Film, Akın Aksu, Ebru Ceylan ve N. Bilge Ceylan’ın ortaklaşa yazdığı senaryo demek gerekir, sadece yaz ve kışı olan bir coğrafyada geçiyor; baharı görmeyen otlar, yerdeki kar kalkarken kuruyor. Bu önemli bir ayraç: İnsanın içinde iyiyle kötü, güzelle çirkin birlikte bulunuyor; iki duygu bıçakla kesilir gibi net çizgilerle ayrışamayacağı için, yaz ile kış arasında baharın olmadığını vurguluyor.

Otların yeşermeden kurumaya dönmesi, insanın yılgınlığının anlatımından başka bir şey değil. Nuri Bilge Ceylan, daha önceki filmlerinde de yapmıştı bunu; kendisini dışarıda tutup tüm karakterlere eşit uzaklıkta durarak, onları izleyicinin yorumunda canlandırmayı seviyor.

Sıradan Hayatın İhtişamı

Samet ile Kenan aynı lojmanı paylaşan iki öğretmen, köyde zaman geçirebilecek pek bir yer yok, dolayısıyla insanların birbirleri hakkında söyledikleri öne çıkabiliyor. Öğrenciye karşı davranışları yukarıya şikayet edilince iki arkadaş arasında da nedeni apaçık bir gerilim doğuyor. Kimse durduğu yerde değildir ikinci bir görüşmede… Nuray’ı, evlenmeyi çok isteyen Kenan’la tanıştırmasına karşın, o gerilimin (ben öyle yorumladım belki de) sonucunda kendisine uygun gören Samet gerçekten de aynı insan mı diye soruyorsunuz. Veteriner ve sürekli dağlara(!) gitmek isteyen arkadaşı, okulun hizmetlisi, müdür ve yardımcısı ile diğer öğretmenler de hem iyiler hem kötü. Filmin başında, Samet için “iyi” diyenler, sonunda o “iyi”liğin ne kadarının doğru ve içtenlikli olduğunu tartmak zorunda kalıyor.

Karakterlerin tümü aslında toplumsal yapının da göstergesi. Dört yıldır köyde olan Samet, kendince alabildiğine felsefik, entelektüel ve doğru baksa da bakışı diğerleriyle hep çatışıyor. Nuray, barışçıl bir eylemde (10 Ekim 2015, Ankara Gar Katliamı) bacağını kaybetmiş ampüte bir öğretmendir, materyalist bir bakışa sahip olsa da engeli nedeniyle duygusal bir boşluğa düşmüş, ama düşüncesiyle oradan çıkamamanın sıkıntısını yaşıyor, kimseye göstermek istemese bile. Kenan, yakın bir köydendir ve ailesinin (mahalle) baskısı altında evlenmek için hemen her fırsatı değerlendirmeyi düşünmektedir. Her üçü de kendince haklıdır, her üçü de toplumun yansımasıdır, her üçü de siz değilseniz bile en yakınınızdakilerdir.

“Kuru Otlar Üstüne”yi başından sonuna başarıyla taşıyan Deniz Celiloğlu, ama Cannes’da ödülü kapan -ona oranla az rolüne karşın- Merve Dizdar oldu. Bir nedeni vardır muhakkak. Benim aklıma gelen, Merve Dizdar’ın düzeyine çıkan bir başka kadın oyuncunun olmadığı; Deniz Celiloğlu’nun ise rakipleri arasından sıyrılamadığı… Her iki oyuncu da gerçekten çok başarılı. Öğrenci duygusallığını çok iyi taşıyan ve yansıtan Ece Bağcı da unutulmamalı, alabildiğine yalın ama gözlerinde bambaşka ateşler yanan bir karakteri canlandırmış.

29 Eylül’den başlayarak gösterimde…

(25 Eylül 2023)

Korkut Akın

[email protected]