The Post

Steven Spielberg’ün yönettiği ve Meryl Streep, Tom Hanks, Alison Brie ile Carrie Coon’un oynadığı The Post, 12 Ocak 2018’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, The Washington Post’un ilk kadın yayımcısı Katharine Graha ve genel yayın yönetmeni Ben Bradlee’nin, otuz yıla yayılan ve dört ABD başkanının yer aldığı, hükümet sırlarının gizlenmesiyle ilgili haberler yapan The New York Times’la arayı kapatmak için ortaklık kurmasını konu alıyor. İkilinin, uzun zamandır saklanan gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için kariyerlerini ve özgürlüklerini riske atarken farklılıklarının da üstesinden gelmeleri gerekiyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

The Post yazısına devam et

Görevimiz Tatil

Murat Şeker’in yönettiği ve Demet Akbağ, Zafer Algöz, Deniz Altan ile Ali Keçeli’in oynadığı Görevimi Tatil, 23 Şubat 2018’de UIP Filmcilik dağıtımıyla SugarWorkz Film – TAFF Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Gelecek kaygısıyla bugünü yaşamayı unutan Sıtkı Mutlu 9 yıldır ailesini tatile götürmeyi ihmal etmiştir. Bir aile psikiyatrı tarafından tatil görevi verilen Sıtkı Mutlu, bulabildiği en ucuz karavanla ailesini tatile götürmek üzere yola çıkacaktır. Ailenin, terapi seansıyla başlayan değişimleri, tatilleri ile devam edecektir. Ailece birarada olmanın yeniden keşfedileceği tatil macerası, pek çok kişinin hayatını değiştirip, ülke gündemine bile oturacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Görevimiz Tatil yazısına devam et

2017 Vizyon Raporu – Yeni Milenyumun En Yüksek Bilet Satışı: 71.189.519

Antrakt Sinema Gazetesi adına sinema yazarı ve araştırmacı Deniz Yavuz’un her yıl hazırladığı vizyon raporlarının 2017 Vizyon Raporu – Yeni Milenyumun En Yüksek Bilet Satışı: 70.668.868 başlıklı raporu tamamlandı. Rapor, Türkiye’deki film dağıtım şirketlerinin özel izni ile oluşturuluyor. Veriler üzerindeki tek söz sahibinin dağıtıcı firmalar olduğu belirtiliyor. Antrakt Sinema Gazetesi 1988 yılından bu yana, verileri, sinema sektörü yararına, herhangi bir ticari beklenti olmaksızın sektöre servis ediyor.

2017 Vizyon Raporu – Yeni Milenyumun En Yüksek Bilet Satışı: 71.189.519 yazısına devam et

Enes Batur: Hayal mi Gerçek mi?

Kamil Çetin’in yönettiği ve Enes Batur, Ceyda Düvenci, Bekir Aksoy ile Kerem Fırtına’nın oynadığı Enes Batur: Hayal mi Gerçek mi?, 19 Ocak 2018’de TME Films dağıtımıyla Eren Medya tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Türkiye’nin en büyük bireysel YouTube kanalına sahip olan Enes Batur’un, hiçbir şey olan bir çocuğun kendini geliştirerek dünya yıldızı olmasını anlatıyor. Enes, ailesi tarafından neredeyse hiç ilgi görmez. Bu nedenle karakterindeki değişimler, yaptığı seçimler ve psikolojisi büyük önem taşıyor. Saf ve iyi bir aile çocuğu olan karakterimiz zamanla bir dünya starı olurken bu iyi özelliklerini kaybediyor ve zamanla olaylar karışıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Enes Batur: Hayal mi Gerçek mi? yazısına devam et

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

Trabzon Uluslararası Film Festivali’nde “Mezarcı” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazanan Emre Altuğ’u sahneden indikten sonra durdurdum, “Emre, seni sinemamızın John Travolta’sı ilan ettim.” dedim. Gülümsedi, teşekkür etti. Sanıyorum hoşuna gitti. Bilmeyenlere açıklama yapayım: Yabancıların ünlü pop şarkıcısı John Travolta kemale erince sinema filmlerinde rol almaya başladı ve sinemaseverlerin de oldukça beğenisini kazandı. Malum, bizim Emre de şarkıcılıktan sinema oyunculuğuna geçiş yaptı. (Emre Altuğ’un şarkıcılık öncesinde Konservatuar mezunu oyuncu olduğunu sağolsun yorum yapan arkadaşlardan öğrendim. Faydalı bilgi olması nedeniyle buraya da ekledim.) (04 Eylül 2017)

Aslında efkârlanmanın da kişilere göre versiyonları var. Herkes aynı sözlere, şarkılara olaylara efkarlanmıyor. Misalen birisi “Huzurum kalmadı fani dünyada”yı duyunca kendini parçalıyor, bir başkası “Olmaz ilaç sine-i sad pareme”yi duyunca kederlere gark oluyor, bir diğeri Beethoven’ın 9. senfonisini duyunca ufuklara dalıyor. Tuhaf bir alemdeyiz vesselam. (04 Eylül 2017)

“Ne de olsa kışın sonu bahardır” demiş ozan. Niye ki? Kış da bu alemin bir rengi ve neşesi değil midir? Aynı zamanda “Ne de olsa yazın sonu da bahardır”, hazan mevsimi denilse de. (10 Eylül 2017)

“Bizim Büyük Çaresizliğimiz” 15 Nisan 2011’de gösterilmişti; “Bizim Küçük Günahlarımız” ise 17 Kasım 2017’de vizyona giriyor. (10 Eylül 2017)

Film festivalleri de iyice işin suyunu çıkarmaya başladı. Daha yayınlanmamış dergide röportaj yapanları davet edip, ömrünü sinemaya vermişleri unutuyorlar. 12 yıldır yayın yapan sinema sitesine bilgi göndermeyip festival zamanı iki satır yazan dünkü çocukları çağırıyorlar. Festivale onlarca kitap hazırlamış duayen yazarı kenar köşede misafir ederken, adı sanı bilinmeyenleri en lüks yerde ağırlıyorlar. Festivallere sinemaya ve sektöre gereken kişiler iştirak etmeli ve ettirilmeli. Yakında yoldan geçenleri de görmeye başlarız festivallerde. Basın gösterimlerinde çay-kahve içmekten başka bir iş yapmayanlar olduğu gibi. Beterin beteri de var: Festivalin birisinde yanımda oturan bayana “Siz nerede yazıyorsunuz?” diye sordum. “Ben basın değilim; açılış törenini sunan falancanın arkadaşıyım. ‘Benim yalnız canım sıkılır, sen de gel’ dedi, Almanya’dan geldim.” dedi. Bu dediğim zirve sayılır. Konuğun basınla ilgisi olmadığı gibi, sinemayla da hiç ilgisi yoktu. Bazen “Boşuna kürek çekiyoruz” diye düşündüğüm de oluyor fakat “Ne yaparsak kendimiz için yapıyoruz” diyerek teselli buluyorum. Arada sırada bilgi akışında sorun olsa da sadibey.com fazla ihmal edilmiyor. Ama sadibey.com’da 5 yıldır her hafta yazan bir arkadaşı davet etmeyip, sosyal medyada yazdıkları bir-iki satır üzerinden kendilerini yazar diye lanse edenleri davet eden festivallere de gücenmiyor değilim. Sektörü tanımıyorsanız yapmayın bu işi kardeşim. (15 Ekim 2017)

Bazı şeylerin değerinin parayla ölçülmesi mümkün değil. 40 yıl öncesi İstiklal caddesindeki Atlantik Büfe’nin şişte kızartılmış Sosisli Sandöviç’i, Demirören AVM.nin olduğu yerin Emek Sineması’na dönen köşesindeki büfenin Kır Pidesi, eski Emek Sineması… Geçmiş yılların ünlü bankeri Kastelli bence Harbiye Konak Sineması’nın ah’ı yüzünden battı. Parası çok olduğu zaman sinemayı satın aldı, bol dükkânlı pasaj (O zamanlar AVM modası başlamamıştı) haline getirmeye çalıştı ve battı. Grand Pera’yı da Emek Sineması’nın ah’ı batıracak. O mekânda özel gösterim, gala, vs. yapan filmleri bile etkiler bu ah. Şuraya yazdım, “Dediydi” dersiniz. (17 Ekim 2017)

Neymiş efendim, “Kar yolları kapamışmış, dere taşmışmış, köprüleri yıkmışmış.” Hayır efendim, haberlerini doğayı suçlar gibi sunma. Onbinlerce yıldır kar yağıyordu, dere şaldır şaldır akıyordu oralarda. Sen geldin, kar yağdığı yerlere, dere yanlarına yol, üzerlerine kelepçe gibi köprüler yaptın. Suç sende. (18 Ekim 2017)

Geçenlerde “Film festivalleri işin suyunu çıkardı” demiştim. Sinema sektörümüzün de onlardan aşağı kalır yanı yok. Reklam vermedikleri web sitesi sorumlusuna, reklam vermek istedikleri web sitesinin iletişim bilgilerini sordular. Onore olsam mı olmasam mı karar veremedim. Olayım mı? (18 Ekim 2017)

Tesadüflerin büyüsü: Sanıyorum 2 gün önce, sosyal medyadan “Sonbahar Mevsimi”nin adını “Sarı Çiğdem Mevsimi” olarak değiştirdiğimi yazmıştım. Sabah kalktım, basın gösterimine gitmeye hazırlanıyorum, WhatsApp’tan bir yer bildirimi mesajı geldi. Şu sıra Ukrayna gezisi devam etmekte olan kayınbiraderim gece Lviv’den başlayan tren yolculuğunun, aydınlanan gününün sabahında büyük bir ovanın ortasından geçerken mesaj atmış. Açtım, baktım ve “Unnamed Road civarındaymışsın” diye esprili bir cevap yazdım. Basın gösterimine gittim. Filmin tahminen ilk 80 dakikası tren yolculuğunda geçiyor. Birinci büyülü tesadüf bu. Filmin Avukat ve şair olan baş kadın kahramanı, yolculuk sonunda ziyaretine gittikleri, amansız hastalık yüzünden karamsarlığa kapılmış olan ve hayatını sonlandırmayı düşünen Yavuz’a “Bir Sarı Çiçeğin Hikâyesi”ni anlatıyor ve hikâyeyi “Adam bir daha sarı çiçeğin açtığını göremeyeceğini düşündü.” diye bitiriyor. Bu da ikinci büyülü tesadüf: Sarı Çiğdem. İşe yarar bir şey yapmak istiyorsanız Pelin Esmer’in “İşe Yarar Bir Şey”ini mutlaka görün. Film desem değil, şiir desem değil, hikâye desem o da değil. Yedinci Sanat dedikleri bu olsa gerek. (20 Ekim 2017)

(13 Ocak 2018)

Sadi Çilingir

[email protected]

Adı Aşk

Eyüp Dirlik’in yönettiği ve Mariam Hussein, Mustafa Yabaş, Fati Jamali ile Ümit Acar’ın oynadığı Adı Aşk, 26 Ocak 2018’de MC Film dağıtımıyla Insert Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Yıllar önce ayrıldığı Çanakkale’ye geri dönen Levent eski dostlarıyla hasret giderirken, İstanbul’da yaşayan Zeynep ise arkadaşları Aslı, Murat ve Engin’in ısrarıyla Çanakkale’ye tatile gider. Tatil boyunca Zeynep’in ilgisini çekmeye çalışan Engin, birlikte sahilde dolaşırken Zeynep’in yaralanmasına neden olur. Engin panikleyip kaçınca Zeynep’i sahilde yürüyüş yapan Levent bulur. Bu tesadüf sonrasında ikilinin arkadaşlıkları kısa sürede aşka dönüşür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman

Adı Aşk yazısına devam et

Bursa Uluslararası Film Günleri

Bursa Uluslararası Film Günleri (Bursa International Film Days), Aykırı Sinema Derneği organizasyonuyla 09 Ocak – 03 Nisan 2018 tarihleri arasında Bursa’da Karaman Dernekler Yerleşkesi’nde gerçekleştiriliyor. 09 Ocak’ta yapılacak olan açılışta saat 19:15’de kısa film Coda’nın gösteriminden sonra saat 19:30’da  ise sinemamızın dikkat çeken yönetmeni Ümit Ünal’ın yönetmenliğini yaptığı Nar adlı film gösterilecek ve film gösteriminin ardından yönetmen Ümit Ünal’la bir de söyleşi gerçekleştirilecek. Etkinliklerde ayrıca Antalya Sinema Derneği’nin projeleri olan En İyi 10 Kısa Film ve En İyi 10 Animasyon Film, Bursa’da sinemaseverlerle buluşacak.
Bursa Uluslararası Film Günleri yazısına devam et

Sarıl

Yiğit Güralp’ın yönettiği ve ????? ile ?????’in oynadığı Sarıl (The Hug), önümüzdeki aylarda ????? dağıtımıyla ????? tarafından vizyona çıkarılıyor.
Geçtiğimiz yıl, düştüğü sondaj kuyusundan pek çok farklı yaş ve meslek grubundan insanın birlikte mücadele ederek kurtardığı ve Haçiko Derneği tarafından sahiplenilen Kuyu adı verilen köpeğin mucizevi gerçek hikâyesinden ilham alan Sarıl filmi afişinde de belirtildiği üzere “Kuyunun dibinde de olsan umudunu kaybetme.” cümlesiyle yola çıkıyor.

Sarıl yazısına devam et

Eda Ece’nin En Deli Arkadaşı

12 Ocak’ta sevenleriyle kucaklaşmaya hazırlanan Deliha 2′de ilkokul arkadaşları da yıllar sonra birbirlerine kavuştu. Serinin ikinci filminde iş bulma macerasıyla milyonları güldürmeye hazırlanan Deliha lakaplı Zeliha, bu yolculukta ilkokul arkadaşı Eda’nın çalıştığı restoranda iş bulacak. Deliha mutfak maharetlerini döktürürken, ufak tefek kazalar yaşansa da Eda ile dostlukları kalpleri ısıtacak. BKM yapımı filmi Gupse Özay yazdı ve yönetti.

Münir Özkul’u Kaybettik

Sinemamızın yeri doldurulamayacak oyuncularından Münir Özkul, 05 Ocak 2018 Perşembe günü (bugün) hayatını kaybetti. Özkul’un hatırlanan filmleri arasında Senede Bir Gün, Boş Çerçeve, Seven Ne Yapmaz, Bebek Gibi Maşallah, Hayat Sevince Güzel, Yedi Kocalı Hürmüz, Sev Kardeşim, Tatlı Dillim, Oh Olsun, Yalancı Yarim, Bizim Aile, Mavi Boncuk, Hababam Sınıfı Filmleri, Aile Şerefi, Cennetin Çocukları, Gülen Gözler, Neşeli Günler gibi filmler var. Cenazesi 07 Ocak 2018 Pazar günü Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Bakırköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın Jürisi Belli Oldu

Sabancı Vakfı’nın toplumsal sorunlara sanat aracılığıyla dikkat çekmek amacıyla Kısa Film Uzun Etki ismiyle düzenlediği Sabancı Vakfı 2. Kısa Film Yarışması’nın jürisi belli oldu. Bu yıl “Çocuk İşçiler” temasıyla ikincisi düzenlenecek olan kısa film yarışmasının jürisinde Türkiye’den sinema oyuncusu Bergüzar Korel ve yönetmen Gürcan Keltek, yurt dışından ise sanatçı Ai Weiwei, yönetmen Calin Peter Netzer ve yapımcı Antonio Saura yer alıyor.

Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın Jürisi Belli Oldu yazısına devam et

Ferhan Baran Yazıyor: Van Gogh’dan Sevgilerle

2017’nin en özgün yapımlarından ‘Loving Vincent’ bizdeki gösterimini sürdürüyor. Sinema tarihinin muhtemelen biricik kalacak bu çılgın denemesinde, modern sanatın kurucusu Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’un tanınmış eserlerinden yola çıkılmış ve filmin tüm kareleri yağlı boya resimlerden oluşturulmuş. Henüz izlemeden insanı heyecanlandıran bir deneme bu. Hele bir de Van Gogh hayranıysanız. Yakınlarda Avrupa Film … Devamı… »

Basının Özgürlüğü mü, Hükümetin Güvenliği mi

Dünya sinemalarıyla eş zamanlı olarak bizde de gösterime giren ‘The Post’, Steven Spielberg’in en hızlı tamamladığı projelerinden biri. Meselenin aciliyeti var çünkü. Film, 1971 yazında basının gündemine bomba gibi düşen ve kısaca ‘Pentagon Belgeleri’ davası olarak bilinen tarihi mücadelenin izini sürerken, günümüz ahvaline açık göndermeler yapıyor.

1966 yılından Vietnam görüntüleriyle açılıyor film. Savaşın göbeğinde rapor tutan askeri gözlemci Daniel Ellsberg’in uçakta dönemin Savunma Bakanı Robert McNamara ile görüşmesine şahit oluyoruz daha sonra. Başlangıcı ta 1945’lere dayanan, tam dört başkan eskitmiş Vietnam cephesinde, her gün onlarca zayiat verilmesine karşın değişen hiçbir şey yoktur. Bakanın basın mensuplarına ‘Savaşın her alanında ilerleme kaydediyoruz’ şeklindeki açıklamasının ardından kararını veriyor Ellsberg. McNamara’nın hazırlattığı, savaşın gidişatını belgeleyen ‘çok gizli’ nitelikli askeri dokümanın basına sızmasını sağlayacaktır. Belgelerden bir bölüm The New York Times’da yayınlanır önce. Nixon hükümetinin tehdidi ve federal yargıcın aldığı ihtiyati tedbir kararıyla yayın dizisi durdurulur.

Bu sansür hadisesinin hemen ardından, o dönemde daha küçük bir yerel gazete olan ‘The Washington Post’ muhabirine ulaştırılır belgelerin küçük bir bölümü, hem de (yanlış okumadınız) bir ayakkabı kutusunun içinde. Sonrasında Ellsberg ile temasa geçerek yedi bin sayfalık raporu elde eden The Post muhabirleri, Beyaz Saray’ın gazabı karşısında belgeleri yayınlamak ya da yayınlamamak arasında tarihi kararlarını vermek durumundadır.

‘The Post’ bu tarihi kararı verecek iki kişiyi odak noktasına alıyor. Amerika’nın ilk kadın gazete patronu Katherine (Kay) Graham ile The Post’un efsanevi editörü Ben Bradlee’den söz ediyorum. Kocasının intiharının ardından 45 yaşında gazetenin başına geçmiştir Kay. Sosyal yaşamda ve iş hayatında kadının geri planda durduğu bir dönemin ürünüdür. Yönetim Kurulu’ndaki tek kadın üye olarak tedirgindir. Patron olmasına karşın erkek danışmanlarının tavsiyelerine kulak kabartır. İlerlemiş yaşında başladığı yeni hayatına ve gazetecilik mesleğine tutkuyla bağlıdır oysa. Askeri sırların ifşa edilmesi meselesi onu huzursuz etmiştir gerçi. Ancak, sırf rezil olmaktan kaçınıldığı için gencecik çocukları ölüme yollanmasına ve ulusun yıllardır yalanlarla kandırılmasına göz yummayacaktır. McNamara ile yakın dostluğuna rağmen Bradlee’nin belgeleri yayınlama kararına onay vermeye kararlıdır.

‘The Post’ sinema tarihinin gazeteciliğe saygı niteliğindeki en önemli yapımlarından 1976 tarihli Alan J. Pakula filmi ‘Başkanın Tüm Adamları’nın (All President’s Men) öncülü niteliğinde. 1972 yılında patlak veren ve sonunda Richard Nixon’u koltuğundan eden ünlü Watergate skandalını konu ediniyordu bu film. ‘The Post’ bunun öncesinde yaşanan basın özgürlüğü mücadelesini gündeme getirirken, Pakula’nın erkekler arasında geçen filminde yer verilmemiş Graham portresini ön plana çıkarıyor. Hisselerini ilk kez halka arz ettiği dönemde kırılgan bir küçük gazete patronunun tüm varlığını riske atarak, hapse girmeyi dahi göze alarak, Amerikan Anayasası’nın birinci maddesinde yer alan basın ve ifade özgürlüğünü savunan ve cesur kararıyla kendisini gıptayla izleyen hemcinslerine örnek olmuş Kay Graham’da kariyerinin en parlak performanslarından birini ortaya koyuyor muhteşem Meryl Streep. Tom Hanks’in editör Bradlee’si, Pakula’nın filminin Oscarlı oyuncusu Jason Robards’ın yorumuna kıyasla daha kibar ve babacan, ancak etkileyici.

İlk senaryo taslağını kaleme alan Liz Hannah, Kay Graham’in Pulitzer ödüllü anı kitabı ‘Kişisel Tarih / Personal History’den yola çıkmış. Daha sonra, bir diğer çarpıcı gazetecilik hikayesini konu edinen 2016 yapımı ‘Spotlight’ filminin Oscar ödüllü yazarının işe dahil olmasıyla senaryo son halini almış. Değişmez çalışma arkadaşlarıyla bir kez daha biraraya gelmiş olan Spielberg’in filmi usta Janusz Kaminski’nin görüntüleri ve John Williams’ın bu politik gerilime çok yakışan müzik çalışmasıyla heyecanla izleniyor. Ann Roth’un kostümleri ve Rena DeAngelo’nun dönemin havasını bire bir yansıtan ve biz yıllanmış yazarlara yetmişli yıllarda çekilmiş bir film izleme hissini tattıran yapım tasarımına da hayran kalmamak elde değil. Ancak sonuçta önemli bir davanın filmi bu. 1971 ve 2017 sayıları arasındaki ironik benzerliğe dikkat çekiyor Spielberg. ‘Tweet atmak yerine derdimi bu filmle dile getiriyorum’ diyor bir söyleşisinde. Nixon devri ile Trump dönemi arasındaki paralelliklere dikkat çekiyor, basını yalan habercilikle suçlayan şimdiki başkanlarına bu filmiyle cevap verdiğini sözlerine ekliyor. ‘Devlet benim’ deme cüretinde bulunan bir diktatör heveslisiyle mücadelesi takdire değer yıllanmış sinemacının. Demokrasinin yalnızca dokuz harflik bir kelimeden ibaret olduğu, basını susturulmuş, hukuku ayaklar altına alınmış mazlum ülkelerin gazetecilerine sabır ve mücadele gücü versin diyelim bizler de.

(12 Ocak 2018)

Ferhan Baran

[email protected]

Korkut Akın Yazıyor: Arif V 216

Bir şeyi başarmışsak, tutmuşsa, izleyicisi varsa, sonuna kadar götürüyoruz, ta ki sıkı(lı)ncaya kadar. Televizyonu etkileyen sinemanın dizilerle aynı yanlışta buluşmasını anlayamıyorum. Bizim dizilerimizde her şey uzun, reklamlardan başka geliri olmayan diziler, daha çok reklam alabilmek için -televizyonun bir tanımının da “aptal kutusu” olduğunu unutmamalı bu arada- uzattıkça uzatıyorlar. Öyle ki karakterler bile değişiyor, … Devamı… »

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu