Rüzgargülü

Meryem Beyza Er’in yönettiği ve Yılmaz Gruda, Murat Akkoyunlu, Hande Katipoğlu ile Pelin Candar’ın oynadığı Rüzgargülü, 27 Mayıs 2022′de CJ ENM dağıtımıyla Kum Film – K. A. Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Rüzgargülü, dedelerinin yaptığı şaşırtıcı ve çok teferruatlı plan ile kendilerini esrarengiz bir oyun şatosundaki gizemli ve karışık bir oyunun içinde bulan, birbirlerinden oldukça uzak yerlerde büyümek zorunda kalan beş maceracı çocuğun olağanüstü merak uyandırıcı hikâyesini konu ediyor. Sinemamızda son yıllarda artış gösteren tamamen çocuklara yönelik kurmaca filmlerin en yeni ve sonuncusu beyazperdede izlenmek üzere tüm çocukları bekliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Benden Ne Olur? Zengin Oyuncu Kadrosu ile Çok Konuşulacak

Yönetmeliğini Murat Şenöy’ün yaptığı, Aslı T. Kızmaz’ın kitabından sinemaya uyarladığı Benden Ne Olur?, 14 Ocak’ta sinemalarda seyirciyle buluşacak. Film, 21. yüzyılın modern kadının en eğlenceli temsilcisi Sertab Bal’ın birbirinden komik ve tanıdık maceralarını sinema salonlarına getiriyor. Filmin başrolünde Sertab Bal rolündeki Hazal Kaya’yla birlikte yakışıklı ve çapkın aktör Soner rolünde Onur Tuna ve sürpriz bir karakterle Enis Arıkan yer alıyor.

Cin Perdesi

Tayfun Can Demirtaş’ın yönettiği ve Rabia Cemre Kaya, Mert Kara, Fuat Başarılı ile Arif Toker’in oynadığı Cin Perdesi, 14 Ocak 2022’de Skypic Film dağıtımıyla Skypic Film – TCF Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bora, eşi Arzu’yla birlikte eski bir akıl hastanesini araştırmaya başlar. Yaptıkları detaylı araştırmalardan sonra hastanenin her bölgesine gizli kamera takmak istediklerinde gerilim dolu anlar yaşanmaya ve böylece korkunç cinayetler ve cin vakaları gün yüzüne çıkmaya başlar.  Arzu çok gizli şifreler bulur. Orada yaşanan tüm gizemli olaylar polis laptopundan izlenmektedir. Polisler, Arzu ve Bora’nın yaşadığı her şeyi de takip etmektedirler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Melis Zararsız

Melis Zararsız, 8 sene beyazperde.com’un genel yayın yönetmenliğini yaptı. Altyazı ve kitap çevirmenliği, editörlük yaptı. 2015 itibariyle freelance çalışıyor. 2017’de Zararsız Yaşam markasını hayal etti. Eğitimlerini aldı ve halen iyi yaşam koçluğu, yin yoga ve meditasyon uygulayıcılığı yapıyor. 2018’den beri Büyükada’da yaşıyor. Halen dijital içerik üretmeye devam ediyor. Kabuk adlı bir kitap yazıyor.

Sahte Kahraman

Dünya sinemasına başyapıtlar armağan etmiş olan Asghar Farhadi’nin pek de verimli olmayan İspanya deneyiminin ardından ülkesine film çekmeye dönmesi kuşkusuz memnuniyet verici. Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan son filmi ‘Kahraman / Ghahreman’ın ana karakteri Rahim Sultani borcu yüzünden 2 yıldır hapis yatmaktadır. Tabela ressamlığı ve hattatlığını cezaevinde de sürdüren genç adam iki günlüğüne izne çıktığında sevgilisi Ferhunde’nin otobüs durağında bulduğu çantadan çıkan 17 adet altını bozdurup borcunu ödeme ve salıverilme hayalini kurar. Ancak altınların değeri borcun yarıya yakın bir miktarını karşılamaktadır. Alacaklı bacanağı şikayetini geri almak için işi zora sokunca çift başka bir plana sarılır. Rahim bulunan altınları sahibine teslim edecek böylece kamuoyunun takdirini kazanarak cezaevinden kurtulabilecektir. Başlangıçta işler yolunda gider. Basın ve sosyal medya kanalıyla bir gecede gündeme oturan genç adam davranışı nedeniyle kahraman ilan edilerek halkın sempatisini kazanmayı başarır. Köklü bir yardım derneği borç miktarının toplanması için bağış kampanyası başlatır. Cezaevi yetkilileri elverişsiz hapishane koşullarını ve yakın bir geçmişte cereyan etmiş mahkum intiharını örtbas etmek için bu durumu köpürtmeye kararlıdır.

Ancak işler dışardan göründüğü gibi değildir. Kendi söylemiyle ‘Rahim’in masum köpek tavrına’ kanmış küçük esnaf bacanağı onun tefeciden aldığı parayı ödeyebilmek için zora düşmüş, kızının çeyizini elden çıkarmak zorunda kalmıştır. Rahim’i işe alacak olan Belediye Meclisi yetkilisi olayı kurcalayıp sorular sormaya başladığında esmekte olan yalan rüzgârı şiddetlenmeye başlayacak, ortalık beklenmedik biçimde karışacaktır. Hızla çıktığı tepeden ani düşüş tehlikesi ile karşı karşıya kalan Rahim onurunu yeniden kazanmak için bir adım atabilecek midir.

İranlı usta sinemacı önceki filmlerinden aşina olduğumuz gündelik basit bir öyküden yola çıkıyor. Bozulmamış kent dokusu, sade hayatı ve küçük esnafıyla Şiraz kentini mekân almış olması hikâyesi ile yakından ilgili. Fars bölgesinin merkezinde yer alan, İslamiyet öncesi ve sonrasında İran medeniyetinin simgesi, 2500 yıllık tarihiyle ülkenin onur ve gurur kaynağı olmuş bir kent Şiraz. Başlangıç jeneriğinin hemen öncesinde, Pers krallarının antik kaya mezarları onarımında çalışan eniştesini ziyarete giden Rahim’in tahta iskeleleri teker teker tırmandığı ve tepeye ulaştığında mavi gökyüzünde ‘Kahraman’ ibaresinin belirdiğini görüyoruz. Genç adam çağdaş medya olanaklarıyla hızla zirveye çıkışın bedelini öderken yaşadığı kentin şanına yaraşır onurlu bir hayat kurabilecek midir.

Farhadi buna benzer sorular sorarken her zaman olduğu gibi hikâyesinde klasik iyi ve kötülere yer vermiyor. Basit öykülerden yola çıkarak insan ruhunu neşter altına yatıran İranlı filozof sinemacı, ustaca çizdiği karakterlerini zaafları ve erdemleriyle bir ahlâk ve vicdan sınavına tabi tutuyor. Olaylar hızlı bir biçimde yön değiştirir, algılar pinpon topu bir oraya bir buraya savrulurken, genç bir insanın onur mücadelesi ve yaşanan süreç boyunca değişimini ustaca aktarıyor. Usta sinemacının oyuncu yöneminde çok başarılı olduğunu biliyoruz. Bu defa elinde Amir Jadidi gibi bir mücevher var. İran sinemasının yükselen oyuncusunun, şaşkın kurnaz işbirlikçi ve evet bir masum köpek şirinliğindeki adamdan oğlunun gururu ve mutluluğu için mücadeleyi göze alan babaya dönüşümünde son derece başarılı bir performans sunuyor.

Farhadi baba ile oğulun altınların teslim edildiği meçhul kadını kent sokaklarında aradığı bölümde ünlü ‘Bisiklet Hırsızları’na saygıyla bir selam çakıyor. Çok iyi düşünülmüş, usta işi bir mizansenle filmini noktalarken ona ve sinemasına bir kez daha hayranlık duyuyorsunuz.

(08 Ocak 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Eiffel

Martin Bourboulon’un yönettiği ve Romain Duris, Emma Mackey, Pierre Deladonchamps ile Armande Boulanger’in oynadığı Eiffel, 25 Mart 2022’de CJ ENM dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
1880’ler, Paris. Fransız Hükümeti, Amerika için Özgürlük Heykeli’ni tasarlayan mimar Gustave Eiffel’den kendileri için de bir anıt yapmasını ister.  Eiffel, geçmişinden gelen bir kadınla karşılaştığında birden fikrini değiştirir ve seneler önce unutmaya çalıştığı aşkından aldığı ilhamla bir kule tasarlar. Bu tutku projesinin tamamlanması için Parislilerin eleştirilerine ve itirazlarına rağmen Eiffel, eldeki varını yoğunu ortaya koyacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Oğul (Yönetmen: Ivan Kavanagh)

Ivan Kavanagh’ın yönettiği ve Andi Matichak, Emile Hirsch, Luke David Blumm ile Cranston Johnson’un oynadığı Oğul (Son), 14 Ocak 2022’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Sapkın bir tarikattan henüz çocukken kurtulabilmiş olan anne, bir gün 8 yaşındaki küçük oğlu tarikatın kötü niyetli üyeleri tarafından kaçırılmaya çalışılınca kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Küçük çocuk tarikatın yapmış olduğu kaçırılma teşebbüsünden sonra hiç bilinmeyen gizemli bir hastalığa yakalandığında, annesi oğlunu kurtarmak için büyük bir mücadeleye girmek zorunda kalır, elinden geleni yapacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Lübbey’in Laneti: İfritler Filminin Galası Yapıldı

Yönetmenliğini Metin Yücel’in üstlendiği, günümüzde hayalet köy olarak bilinen Lübbey Köyü’nde çekilen Lübbey’in Laneti: İfritler, 07 Ocak 2022’de vizyona giriyor. Filmin galası 31 Aralık Cuma günü Levent Özdilekpark Cinetime Sineması’nda yapıldı. Azerbaycanlı oyuncu Firengiz Orucova ve Melda Yazgı, Tevfik İnceoğlu, Erdal Yavan gibi isimlerin yer aldığı filmin galasına film sektöründen ve sanat dünyasından tanınmış kişiler katıldı.

Lübbey’in Laneti: İfritler Filminin Galası Yapıldı yazısına devam et

Ali Kaan Çelik’i Kaybettik

Adana sinemacılarından, Çelik, Arıplex Reşatbey ve Arıplex Cemalpaşa Sineması sahibi Ali Kaan Çelik, 31 Aralık 2021 Cuma günü 54 yaşında pandemi nedeniyle hayatını kaybetti. Ali Kaan Çelik, Adana’nın en köklü sinemalarından Arı Sineması’nı 1996 yılında satın alarak Arıplex Reşatbey adıyla çalıştırmaya başladı. 1999 yılında ise beş salonlu Arıplex Cemalpaşa Sineması’nı Gazipaşa Bulvarı, Vali Yolu’nda hizmete sundu. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Ali Kaan Çelik’i Kaybettik yazısına devam et

Sadi Çilingir Yazıyor: Elveda

Yıl 1969, Aralık ayının son günü, yani 31 Aralık, saat olmuş 23:59, TRT TV.de, tam 1970 yılına girildiğinde Türk Sanat Müziğinin duayen seslerinden Nesrin Sipahi terennüme başlıyor: “Bu yıl da böyle geçti şirin sözlü sevgili… Hayal içinde geçti o tatlı günlerimiz…” Yıllar nasıl geçecek diye hafızama nakşettiğim o yıl ve o günün üzerinden tam 51 yıl geçti, sinema diliyle söylersek “Rüzgar Gibi Geçti”. Ve geldik bugünlere, şimdi 2021 yılını da … Devamı… »

Bir Tek Aptallar Değişmez: Keşke’siz Bir Kadın: Arzu Okay

Bazı isimler vardır, marka olmuşlardır artık; herkes tanır, herkes benimsemiştir, tartış(ıl)maz bile. Sinemada çokça sayabiliriz böyle ismi… Onlardan biri Arzu Okay. Her ne kadar yeni Bakan’ın alametifarikası olduysa da birçok insanın gözleri ışıldamıştır tam şu an, Arzu Okay adını görünce. Birçoğu da şaşırmıştır muhakkak. Ancak İletişim Yayınları’ndan çıkan Türey Köse söyleşisini okuyunca bambaşka bir pencere açılacak önünüzde ve başlığa da çıkardığım “Bir tek aptallar değişmez” Fransız atasözünü anacaksınız, muhakkak.

Çocuk denebilecek bir yaşta kamera karşısına geçmiş, yüzden fazla filmde rol almış, Arzu Okay, sadece 17 filmle bir dönemin sembolü olarak kabul ediliyor. Belki bir haksızlık ama herkes kabul etmiş ve kendisi de benimsemiş. Rahatsız olmadığı apaçık, hatta gizlemeden, erinmeden söylüyor da…

Peki, söylenegelen bu sembollük ne kadar doğru? Türey Köse ile söyleşisinden öğreniyoruz ki, çekilen filmler erotik denilebilir, araya konan parçalar nedeniyle pornoya dönüştürülmüş. Sadece onlar değil, Yeşilçam’ın geleneksel çizgisinde çekilmiş filmlerine de parça konmuş Okay’ın.

Yoksulluğun ve yoksunluğun izi…

Babası kendilerini bırakıp gidince annesinin de yaşamını sürdürebilmesi için okulu yarıda kesip kamera karşısına geçmiş Arzu Okay. Akıntıya kapılıp sürüklenmemiş, ne istediğini bilerek, ne yaptığının farkında olarak kararlı durmuş. Zaten o kararlılıktır ki kazıyarak sökerek kazanmış hayatını; yoksa ününün verdiği kolaylıkla “havadan” para kazanması işten bile değildir, birçoklarının yaptığı gibi.

Kan tükürse de kızılcık şerbeti içtim demez, önerilere hatta baskılara rağmen, üstüne üstüne gider. Gözü karadır ve dener hiç bilmediği bile olsa ayakta kalma yollarını. Dericilik yapmaya başladığında, hanutçuluğun belirleyiciliğini öğrenir ticaret için, Edirne’ye gidip oradan çekmeye başlar turistleri. Fransa’ya gittiğinde bir kelime bile edememenin haklı hüznüyle dil öğrenmeye başlar. Sadece Fransızca değil, İngilizce de öğrenir. Kızının kendisi gibi olmaması için ona özel dil dersleri aldırır, İspanya’ya gönderir.

Kızını tek başına yetiştirir Arzu Okay, tüm zorluklarına karşın. Geleneksel ya da standart herkesin kabûl edegeldiği statüleri bırakır bir tarafa, aklının sesini dinleyerek sürdürür çabasını.

Oyunculuk bir meslek…

Sette yaşadıklarını anlatıyor; tabii ki şimdiki koşullar çok farklı. Sokak arasından kalkan minibüslere doluşup tıklım tıkış (setçisi, ışıkçısı, oyuncuları vb.) çekime gittiklerini… Sesli çekim yapılmadığı için kamera arkasındaki konuşmaların kendilerini ne denli etkilediğini (burası çok önemli, çünkü daha sonraki yıllarda da negatif kaçak gelirdi ve çok pahalıydı, tekrar çekim ihtimali neredeyse sıfırdı; düşünün ne denli odaklanmaları gerektiği)… “Oyunculuk bir meslek, yaparken de onun şartlarında yapıyorsun. Erotik filmlerde oynayanlar şehvet duymak, kovboy filmlerinde oynayanlar kovboy gibi hissetmek zorunda değil kendini. Kötü adam da özel hayatında herkese kötülük yapmayacak!” diye anlatıyor (s. 55).

Sansür nedeniyle (Devlet Denetim Kurulu vardı ve senaryolar da filmler de onay almak zorundaydı, doğal olarak da) -pahalı bir iş olan- filmini kurtarmak adına çift final çekildiğini anlatıyor: Katili polisin mutlaka yakalaması lazım. Adamın ölümünden sonra kaçamazsın sevgilini alıp, yoksa sansürden geçemez. O zaman, sansürden geçebilmesi için polisin gelip yakalamasını kaydedeceksin, ama gösterime, sevgilinle kaçtığını (seyirci öyle mutlu olacaktır) sokarsın.

Oyuncular da hayata dâhil!

Arzu Okay, film çekimleri (gerek toplumsal süreç gerekse televizyonun katkısıyla) sekteye uğrayınca sahneye çıkmaya başlar. Şarkıcı değildir aslında, kendine göre sesi de kötüdür, ama o çocuksu yüzü yeter. Bir o yana bir bu yana koşturarak, hoplaya zıplaya, söyler sözlerini unuttuğu şarkıları. Bir gün, bir yerlerde, kurşunlanırlar, polisi çağırırlar; emniyet müdürü, “Beni de tarıyorlar ya, bana ne” der ve umursamaz yaşananları.

Politik olarak da belli bir duruşu vardır Arzu Okay’ın, kitaplarla sağlamıştır. Gerek yurtdışında, Paris’te iltica eden solcuları korur kollar gerekse yurtiçinde barış için yollara düşer. Sivil bir inisiyatifle, “İlla bana mı sıra gelmesi gerekiyor, benim canım acıdığı zaman mı tepki göstereceğim olup bitenlere” düşüncesiyle “Savaş dursun, insanlar ölmesin” diyenlerle Diyarbakır’a gider. Plastik mermi yer ayağından, ama sürdürür bu tavrını. İzmir’de, Ankara’da, Urfa’da, Bodrum’da, Adana’da da benzer eylemliliklerin içinde olur, destek amacıyla açlık grevine bile katılır, “Bu da nereden çıktı” diyenler artık tanıyordur Arzu Okay’ı.

Radikal kararla evinden ayrılan, benzer bir kararla sinemayı bırakan Arzu Okay, “keşke”siz olduğunu söylüyor. Haklı bence de…

Arzu Okay “Keşke”siz Bir Kadın, Türey Köse, Anı – nehir söyleşi, İletişim Yayınları, 2021, 125 s.

(06 Ocak 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu