Paramparça Belgeseli 70. Martovski Film Festivali’nde Gösterildi

Nurdan Tümbek Tekeoğlu ve Orhan Tekeoğlu’nun yönettiği Paramparça belgeseli, Yugoslavya’da düzenlenen 70. Martovski Film Festivali’nde gösterildi. Gösterime, Belgrad Türk Büyükelçisi seyahatte olduğu için Belgrad Türk Büyükelçiliği Başkatibi Gizem Aydın Erdem, Festival Kreatif Direktörü Dejan Dabic, Festival Organizatörü Milena Debeljkovic, Belgrad Yunus Emre Enstitüsü öğrencileri ve belgeselseverler büyük ilgi gösterdi.

Paramparça Belgeseli 70. Martovski Film Festivali’nde Gösterildi yazısına devam et

42. İstanbul Film Festivali’nden Paha Biçilmez Belgeseller

İstanbul Film Festivali Belgesel Kuşağı bu yıl da birbirinden ilginç yapımlardan oluşan bir seçki sunmayı sürdürüyor. Listede ilk dikkatimizi çeken ve dünya prömiyerini Şubat 2023’te Berlin Film Festivali’nde yaparak büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan ‘Küçük Evren / Sur L’Adamant’, günümüzün en büyük belgesel sinemacılarından Nicolas Philibert’in son filmi. Filme özgün adını veren “L’Adamant” benzersiz bir bakımevi: Paris’in kalbinde, Seine Nehri üzerinde yer alan, yüzen bir yapı. Ruhsal bozukluklardan muzdarip yetişkinleri ağırlayan bu merkez, onların kendilerine zamanda ve mekânda bir yer bulmalarına, iyileşmelerine ya da morallerini yükseltmelerine yardımcı oluyor. Psikiyatristler, psikologlar, hemşireler, meslek terapistleri, uzman eğitimciler ve sanat terapistlerinden oluşan ekip, psikiyatrinin bozulmasına ve insanlıktan uzaklaşmasına karşı ellerinden geldiğince direnmeye çalışıyor.

Oscar’lı belgeselci Laura Poitras, 20. yüzyılın en tanınmış, en tartışmalı fotoğrafçılarından Nan Goldin’in epik, duygusal ve iç içe geçen hikâyesini anlattığı, 2022 Venedik Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Aslan galibi son filmi ‘Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri / All the Beauty and the Bloodshed’ listenin bir diğer kaçırılmaz yapımı. En İyi Belgesel dalında da Oscar’a aday olan film, tabu yıkan fotoğrafları ve röportajları paralelinde Nan Goldin’in ABD’deki opioid krizine karşı şahsen yürüttüğü mücadeleyi konu alıyor. Bir dönem OxyContin’e bağımlı olduğunu söyleyen Goldin, bu ilacın üreticisi Purdue Pharma ile şirketin sahibi Sackler ailesini ABD’de bağımlılık yoluyla 400.000’i aşkın kişinin ölümüne neden olmakla suçluyor. Filmde, Goldin’in aile sırlarından arkadaşları ve sanatçı dostlarıyla ilişkilerine, fotoğraflarının arkasındaki hikâyelere uzanan şahsi tarihçesi, Poitras’ın deyişiyle “Amerika’dan kaçanların mirası” da derinlemesine gözler önüne seriliyor.

2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Annie Ernaux’nun yazıp anlattığı, oğlu David Ernaux-Briot’nun yönettiği ‘Super-8 Yılları / Les Années Super-8’, Annie Ernaux’nun yazarlığa adım atmadan önce çekilmiş 8mm hatıra filmlerini bir araya getiriyor. 1972 ila 1981 yılları arasında çekilmiş super-8 filmlerin yalnızca bir aile arşivi olmadığını, aynı zamanda 1968’den sonraki on yıl boyunca toplumsal bir sınıfın eğlencelerine, yaşam tarzına ve özlemlerine tanıklık ettiğini ifade eden oğul David, bu sessiz görüntüleri, mahrem olanı toplumsal olanla ve tarihle birleştiren bir hikâyeye dahil etmek, o yılların tadını ve rengini aktarmayı hedeflemiş. Birçokları tarafından Fransa’nın en önemli edebi sesi olarak kabul edilen Ernaux’nun ‘evlilik, annelik ve olup biten her şey üzerine’ bu ‘büyülü ev filmi/görsel makalesi’nin 13 Nisan Perşembe günü saat 16:00’da Fransız Kültür Merkezi’ndeki gösterimi sonrasında soru/cevap bölümüne katılacağını ve aynı gün 18:00’de son kitabı ‘Genç Adam / Le Jeune Homme’un imza seansında bulunacağını edebiyat tutkunları için ayrıca duyurmak isterim.

‘Kapr Kodu / Kapr Code’ özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken ilginç bir “belgesel opera”. Stalin Ödülü sahibi Çek besteci Jan Kapr’ın hayatını konu alan bu son derece sıradışı müzikal biyografiyi yazan ve yöneten Lucie Králová. Progresif besteci Jan Kapr (1914-88) komünist ideolojiye baş koymuş, Sovyetler Birliği tarafından ödüllendirilmiş, ancak sonra sanatsal görüşü nedeniyle sosyalist Çekoslovakya’da yasaklanmış, adı her yerden silinmişti. Bu filmde dünyaca ünlü Brno Çek Filarmoni Korosu mensubu 17 opera sanatçısı, polis tutanakları, Kapr’ın politik açıklamaları ve aşk mektuplarından parçalar da dahil olmak üzere ünlü sanatçının hayatından sahneleri seslendiriyor. Petra Šuško’nun özgün müziği ve Jiří Adámek / Austerlitz’in librettosu üzerine kurulu filmde operayı seslendiren koronun şefi Petr Fiala’nın Kapr’ın yaşayan son öğrencisi olduğunu ayrıca belirtelim.

Yürütücü yapımcılığını Ruben Östlund’un üstlendiği ‘Ve Kral Dedi ki: Ne Harika Bir Makine / And The King Said, What A Fantastic Machine’, Camera Obscura ve Lumière kardeşlerden Youtube ve sosyal medyaya “görüntü”nün izini sürüyor ve yıllar boyunca insan davranışını nasıl etkileyip değiştirdiğini gözlemliyor. Yönetmen ikilisi Axel Danielson ve Maximilien Van Aertryck insanın kendini görüntüleme ve izleme merakını, medya kültürünün baskınlığını, sinema ve sosyal tarihçe uygulamalarını gözlemlerken, milyarlarca dolarlık bir endüstriye nasıl vardığımızı sorguluyor. Film dünya prömiyerini Sundance Film Festival’inde Dünya Sineması Belgesel Yarışması bölümünde yaptı, ardından Berlin Film Festivali’nde gösterildi.

Çok ödüllü usta belgeselci Mark Cousins imzalı Roma’ya Yürüyüş / Marcia Su Roma’, faşizmin İtalya’daki yükselişini ve 1930’ların Avrupa’sının çöküşünü, gün yüzüne çıkmamış arşiv görüntüleri ve kendine has sinemasal çözümlemesiyle anlatıyor. Cousins’in prömiyerini Venedik’te yapan, hem deneme-film hem de tarihi belgesel niteliğindeki yeni filmi, tarihi bağlamsallaştırarak günümüzde Avrupa’da yükselen radikal sağ ve gerçekleri saptıran medyanın kol gezdiği siyasal manzaraya da ayna tutuyor. Film, adını 1922’de İtalya’da faşistlerin hükümeti devirmek amacıyla yaptıkları ve Benito Mussolini’nin iktidara gelmesiyle sonuçlanan meşhur gösteri ve yürüyüşten almış.

Alman kadın sinemacı Steffi Niederzoll yönettiği ‘Tahran’da Yedi Kış / Sieben Winter in Teheran’ ise İran sınırlarının ötesinde bir direnişi, kendisine tecavüze yeltenen adamı öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanarak idam cezasına mahkûm olmuş 19 yaşındaki Reyhane’nin kadın haklarının simgesine dönüşen öyküsü üzerinden anlatıyor. Berlin’de filmi ödüllendiren Alman Sinemasına Bakış bölümünün jürisi, ödül kararını şöyle gerekçelendirmişti: “Güçsüzlük duygusunun üstesinden nasıl gelinir ve buna karşı nasıl direnilir? Kurumsallaşmış erkek şiddetine meydan okuyan genç bir kadının hikâyesini nefessiz izledik.” Kutsal Örümcek’in başrolündeki Zar Amir Ebrahimi, film boyunca Reyhane’ye sesini vererek onun mücadelesine umut katıyor.

Bu parlak seçkiye ülkemizden iki değerli belgesel çalışmayı da eklemek isterim. Bunlardan Önder Esmer’in yazıp yönettiği ‘Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri’ 1965 yılında genç yazar Onat Kutlar ve bir grup aydın tarafından kurulan Türk Sinematek’inin müthiş serüveni üzerine. 1972 yılında henüz 15 yaşında iken gencecik sinema tutkuma eşsiz yollar açan bu efsanevi kurumun öyküsünü yaşayan kurucularının ağzından perdeye taşıyan özel bir film bu. Aynı şekilde, genç yönetmen Fırat Özeler’in imzasını taşıyan ‘Kavur’, ülkemiz sinemasının yetiştirdiği orta kuşak auteur sinemacıların şahsım için en değerlisi olan Ömer Kavur’un filmlerindekine benzer bir yolculuk üzerinden, terk edilmiş kasabalarda, harabelerde, kimselerin kalmadığı otellerde sahipsiz mektupların, hatırlanmayan rüyaların ve kayıp bir filmin izini sürerken Kavur ile hayali bir diyalog başlatıyor.

(09 Nisan 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Grabuna

Tolga Savu’nun yönettiği ve Öykü Gürman, Hakan Akgün, Bahtiyar Engin ile Kaan Yılmaz’ın oynadığı Grabuna, 03 Mayıs 2024’de CJ ENM dağıtımıyla Çekirdek Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Arkeolog Önder, yaşadığı büyük hayal kırıklıklarının ardından Ankara’dan Edirne ilinin Keşan ilçesinin Grabuna kasabasına tayinini ister. Burada yeni bir hayata başlamaya çalışan Önder, geldiği müzenin geçmiş tarihini raporlamak üzere çalışmalarına başlar. Bu görev yaşadığı büyük hayal kırıklıklarından kurtulup bir nebze de olsa nefes almasını sağlayacaktır. Önder’in hayatı, güzel bir kadın olan İpek ile karşılaşmasıyla bambaşka bir hale dönüşür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Grabuna yazısına devam et

4. SineKültür Üniversitelerarası Kısa Film Festivali

4. SineKültür Üniversitelerarası Kısa Film Festivali, 22 – 24 Mayıs 2023 tarihleri arasında T. C. İstanbul Kültür Üniversitesi tarafından düzenleniyor. Festival kapsamında yapılacak yarışmaya 30 dakikayı aşmayan ve 01 Ocak 2021′den itibaren üretilmiş olan filmlerle başvurulabilecek. Katılımcıların başvurularını 21 Nisan 2023 Cuma günü saat 18:00’e kadar festivalin resmi web sitesi olan sinekultur.iku.edu.tr adresinden yapmaları gerekiyor. Yarışmada En İyi Belgesel Film 5.000 TL ve En İyi Kurmaca Film de 5.000 TL ile ödüllendirilecek. Yarışma komitesi gerekli görürse, her iki dalda da mansiyon ve/veya jüri özel ödülü gibi ek ödüller de verebilecek.

4. SineKültür Üniversitelerarası Kısa Film Festivali yazısına devam et

Sungu Çapan’ı Kaybettik

Duayen film eleştirmenlerinden Sungu Çapan, 01 Nisan 2023 Cumartesi günü hayatını kaybetti. Çapan, 1947 yılında dünyaya geldi. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Sanatlar Bölümü’nü bitirdi. İlk sinema yazıları 1965’te Forum Dergisi’nde yayımlanmaya başladı. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi’nde haftalık sinema yazılarını sürdüren Sungu Çapan cenazesi, 03 Nisan 2023 Pazartesi günü Zincirlikuyu Camii’nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

İzmir Sinema Bülteni Şubat – Mart 2023 Yayınlandı

İzmir Sinema Ofisi olarak proje geliştirme ve yapım aşamasında bir araya gelinen ve katkı sunulan üç ayrı film bu yılki İstanbul Film Festivali’nde yarışıyor. Bu yıl 42.si düzenlenecek olan festivalin açıklanan programına göre, Ulusal Yarışma bölümündeki filmlerden Cam Perde ve Bars ile Ulusal Kısa Film Yarışması bölümünde yarışacak olan Handan İpekçi’nin Diyet filmi, İzmir Sinema Ofisi’nin proje geliştirme ve yapım aşamasında destek olup katkı sunduğu filmler olarak dikkat çekiyor. Festivalde yarışan, Orçun Köksal’ın ilk uzun metraj filmi Bars’ın önemli bir bölümü de 2021 yılında İzmir’de çekilmişti.

İzmir Sinema Bülteni Şubat – Mart 2023 Yayınlandı yazısına devam et

Suç Bende

François Ozon’un yönettiği ve Nadia Tereszkiewicz, Rebecca Marder, Isabelle Huppert ile Fabrice Luchini’nin oynadığı Suç Bende (Mon Crime), 05 Mayıs 2023’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Ozon’un, “kız kardeşliğin zaferi hakkında” diyerek tarif ettiği film, iki iyi arkadaş, Madeleine ile Pauline’in, etraflarındaki erkeklerin saflıklarından faydalanmalarını konu alıyor. Genç ve güzel aktris Madeleine Verdier, ünlü bir yapımcıyı öldürmekle suçlanır. Madeleine, genç ve işsiz avukat olan yakın arkadaşı Pauline’in yardımıyla kendini takdir edilmesi gereken bahtsız bir kurban olarak sunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Suç Bende yazısına devam et

42. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma Filmlerini Beklerken

42. İstanbul Film Festivali’nin ‘Uluslararası Altın Lale Yarışması’ filmleri gösterilmeye başlıyor. Bu yıl yarışma jürisinin başkanlığını Portekizli yönetmen João Canijo yürütüyor. Auteur sinemacının bu yıl festival programında da yer alan Berlinale’den Gümüş Ayı ödüllü son çifte filmi ‘Mal Viver / Kötü Yaşamak ve Viver Mal / Yaşamak Kötü’ de merakla bekleniyor. Uluslararası Yarışma jürisinin öteki simalarına gelirsek, 2019 yapımı ‘Onun Adı Petrunya’ ile tanıyıp sevdiğimiz, bu yıl ‘Dünyanın En Mutlu Adamı’ adlı en yeni filmi festivalde gösterilen Makedonyalı yönetmen Teona Strugar Mitevska, Brezilyalı oyuncu Maeva Jinkings, yapımcı Dora Bouchoucha ile kreatif direktör ve sinema araştırmacısı Alexandre O. Philippe büyük jürinin diğer üyeleri olarak ekibi tamamlıyor.

Uluslararası Yarışma seçkisi geçtiğimiz yıl olduğu gibi yine 10 filmden oluşuyor. Geçtiğimiz Şubat ayında Berlin’den Fipresci ödülü ile dönen Avustralyalı auteur yönetmen Rolf de Heer imzalı ’İnsanlık Ölmedi / The Survival of Kindness’ ilk bakışta dikkat çekiyor. Film çölün ortasında bir karavanın üzerindeki kafeste ölüme terk edilmiş Siyah Kadın’ın çölden dağa, şehirden şehre, salgın hastalıkların ve zulmün içinden geçerek verdiği başkaldırının öyküsü üzerinden ilerliyor. Şiddet, sonu gelmeyen ırkçılık, adaletsizlik, sömürgeleştirme konularını ele alan minimalist bir ahlaki meselin sözcülüğünü yapıyor.

Ocak ayında Sundance’te Dünya Sineması – Dramatik kategorisinde Jüri Özel ödülüne layık görülen ‘Aramızdalar / Parmi Nous – Animalia’ Fas asıllı yönetmen Sofia Alaoui’nin ilk uzun metrajı. ‘Mücadelem Arap sinemasının içine tıkıldığı klişelere karşı’ diyen sinemacının filmi, dogmaları, toplumsal yapıyı ve günümüz Fas’ında kadınların yerini irdeleyen merak uyandırıcı bir bilimkurgu – fantezi. Orta halli geçmişiyle Itto, yeni evlendiği kocasının burjuva ailesinin ayrıcalıklı yaşam tarzına yavaş yavaş uyum sağlamaya çalışırken, doğaüstü olaylar ülkeyi kasıp kavururken, yeni ailesinden ayrı düşen genç kadının mücadelesi başlıyor.

Çok yönlü yönetmen, senarist, kurgucu ve oyuncu Houman Seyedi imzalı İran’ın Oscar adayı ‘Üçüncü Dünya Savaşı / jang-e Jahani Sevom’, sürekli ezilen bir inşaat işçisinin İran’da çekilen Nazi soykırımı ile ilgili sıradan bir filmde figüran olarak yer alması ile hayatının altüst olmasını anlatıyor. Kara komedi olarak başlayıp insan zulmünün karanlık duygusuzluğuna inen yapım, prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde en iyi film ve erkek oyuncu ödüllerini kazandı.

2023 Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde dünya prömiyerini yapan ‘Kör Noktada / Im Toten Winkel’ Türkiye asıllı yönetmen Ayşe Polat imzasını taşıyor. Almanya’dan gelip Türkiye’nin kuzeydoğusunda ücra bir köyde çekim yapan bir film ekibi, yaşlı bir Kürt kadınla röportaj yapıyor. Kadın, yıllar önce kaybettiği oğlunun anısını canlı tutabilmek için kadim bir ritüel yürütmektedir. Alman ekibe Kürtçe çeviride yardımcı olan yedi yaşındaki Melek’in bakıcısı, küçük kızın asıl amacı belirsiz, karanlık bir örgüte mensup babası ve esrarengiz bir varlığın Melek’e musallat olması ile giriftleşen öyküsüyle farklı bir gizem filmi bu.

Tanınmış sinemacı Eskil Vogt’un senaryosundan yola çıkan ‘Kopenhag Diye Bir Yer Yok / København Findes Ikke’ filmin yönetmeni Martin Skovbjerg’in sözleriyle “radikal ve trajik bir aşk öyküsü, aşkın özgürleştirici potansiyeli ve yıkıcı gücü hakkında şiirsel, canlı, çağdaş bir hikâye”. Bir genç kadın hiç iz bırakmadan ortadan kayboluyor. Erkek arkadaşı, üç ay sonra tuhaf bir teklifi kabûl ediyor: Bir eve kapatılacak ve kadının babası tarafından olaylarla ilgili sorgulanacaktır. Anlaşılan o ki iki âşık tuhaf ve alışılmadık gibi görünen bu hayatı sürdürmeyi kararlaştırmışlardır.

“Mucize denen şeyi bizzat ellerinle yaratabilirsin.” Martin Eden’in yönetmeni Pietro Marcello’nun müzik, tarih ve folkloru harmanlayan yeni dönem filmi ‘Al Yelkenler / L’Envol’ işte böyle başlıyor. 20 yıllık bir döneme yayılan, büyülü gerçekçilik üzerine kurulu şiirsel bir masalı andıran yapım, Fransa’nın kuzeyindeki bir köyde babasıyla yaşayan küçük Juliette’in öyküsü. Afacan Juliette kaderinde daha büyük şeyler olduğunu, bir gün al yelkenlerin onu köyden alıp götüreceğini söyleyen bir cadıyla karşılaşıyor ve bu kehanete inanmaktan asla vazgeçmiyor. Film, Rus yazar Alexander Grin’in aynı adlı romanından uyarlanmış.

Cannes’da Eleştirmenler Haftası kapsamında prömiyerini yapan ‘Sıradaki Kız / Da-Eum So-Hee’ okullardan şirketlere bir sistemin tümüne eleştiri getiren, sessizlerin sesi olan sarsıcı, araştırmacı bir gerilim – dram. Yönetmen July Jung’un gerçek bir öyküden yola çıktığı yapımda, liseli bir kızın ölümünü araştırırken aslında kendini de sarmalamış acı gerçeklerle yüzleşen kadın dedektif Oh Yoo-jin’i izliyoruz. Film, tek başına ölüme yenik düşen bir çocuk ve tek başına olmanın dehşetini herkesten iyi bilen yetişkinin hikayesi üzerinden ilerliyor.

Yine ilk gösterimi Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü’nde gerçekleşen ‘Pamfir’ insan ilişkilerini, affetmenin gücünü, kadere karşı seçimlerin ve iyiye karşı kötünün varlığını işliyor. Ukrayna’nın batısında bir kasabada, her yanda maskeler ve kostümlerin göründüğü geleneksel bir karnaval eğlencesinden bir gün önce, bir süredir ailesinden uzakta olan Pamfir eve dönüyor. Ailesine karşı öyle derin bir sevgi beslemektedir ki oğlu kasabanın ibadethanesinde bir yangına neden olduğunda bile tüm halkı karşısına alıp çocuğun kabahatinin diyetini bir şekilde ödemeye tereddüt etmiyor.

Fanny Molins’in yönetmenliğini yaptığı ‘Atlantic Bar’ Fransa’nın güneyinde, Arles kentindeki bir bardan taşan insancıllığı, sıcaklığı, hayatı, karşılaşmaları, aşkı ve dramı anlatıyor. İnsanların her gün uğradıkları, birbirlerini uzun zamandır tanıdıkları, dans edip şarkı söyledikleri, dertleştikleri bakımsız mahalle mekanının satışa çıkarılması barın işletmecisi Nathalie ile müdavimler için dünyanın sonu, umutsuzca ihtiyaç duyulan bir yerin kaybı demektir. Ortak dayanışma duygusu, nezihleştirmenin doymak bilmez iştahına karşı duruşu politik hâle getirecektir.

Bir diğer yarışma filmi olan ‘Su / El Agua’ İspanya’nın güneydoğusunda küçük bir köyde yaz mevsiminde geçiyor. Yönetmen Elena López Riera’nın doğup büyüdüğü kasabada ağırlıklı olarak amatör oyuncularla çektiği, bilindik bir efsaneden yola çıkan filmde, fırtına yüzünden köyün ortasından geçen nehrin taşma ihtimali baş gösteriyor. Bazı kadınların “içlerinde suyla” doğdukları için sel geldiğinde yok olacaklarını anlatan kadim söylence, köyün dört bir yanında bir ayin gibi tekrarlanmaya başlarken, fırtına öncesi gerginliğinde, ölüm kokan bu köyden kaçma hayalleri kuran Ana ile José arasında bir yaz aşkı filizleniyor.

(07 Nisan 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Tarihte Yaşanmamış Olaylar

Ramazan Kılıç’ın geçtiğimiz ay dünya prömiyerini yaptığı 45. Clermont-Ferrand Kısa Film Festivali’nden ödülle dönen son filmi Tarihte Yaşanmamış Olaylar, Aspen Shortsfest’te Kuzey Amerika prömiyerini yapıyor. Bu yıl 10 – 16 Nisan tarihleri arasında 32.si yapılacak ve Oscar ile BAFTA sertifikalı olmasıyla da önem taşıyan festivalin yarışmalı bölümünde gösterilecek film, Türkiye’den yarışmaya seçilen tek film oldu. Ramazan Kılıç’ın yazıp yönettiği film, annesi ve dilsiz babaannesi ile Doğu Anadolu’da bir köyde yaşayan 10 yaşındaki Şêvin’i odağına alıyor.

m2 Dizi Yazarlığı Atölyesi Başvuruları Açıldı

Nitelikli dizi yazarlarının ortaya çıkmasını hedefleyen m2 Film Lab, yeni formatıyla Türkiye ve dünyadaki dizi sektörünün güncel durumuna ışık tutuyor. m2 Dizi Yazarlığı Atölyesi, halen edebiyat veya sinema alanında yazma çalışmalarını sürdürmelerine rağmen henüz dizi sektöründe çalışmamış yazarlara, güvenli bir ortam sağlayarak yaratıcı yazarlık becerilerini geliştirmelerini hedefleyen bir atölye. m2 Film Lab, yeni formatıyla Türkiye’nin büyüyen dizi endüstrisinde yetenekli yazarları desteklemeyi ve aralarındaki işbirliğini teşvik etmeyi amaçlıyor.

m2 Dizi Yazarlığı Atölyesi Başvuruları Açıldı yazısına devam et

Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Kralı Onurdan mı Söz Ediyor?

Filmin adında yer alınca ister istemez bir “onur” arıyoruz… Bulabilir miyiz? Tabii ki bulabiliriz, yeter ki isteyelim. Biliyorsunuz, ay ışığı ile eşeğin kuyruğu arasındaki diyalektik bağ da kurulabilir.

Tam adıyla, “Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Onur” filmi tam günümüz Türkiye’si için biçilmiş taftan. Hem komedi, hem dram, hem gizem, hem korku, hem de mesajıyla geçirdiğiniz zamana değecektir. İnanın…

Seçim öncesi gerekli…

Olmayan bir gezegende, olmayan bir ülkenin, olmayan halkı, olmayan bir iktidarı seçmek için toplanmış. Birlikte hırsızlık yaptıkları Edgin (Chris Pine) kızını arkadaşı Forge’a (Hugh Grant) emanet eder, hapsa girer. Edgin, ekip ve hücre arkadaşı, güçlü Holga (Michelle Rodriguez) ile kaçıp kızını bulmaya çalışır. Olmayan ülkenin olmayan iktidarına aday olan, olmayan seçimin olmayan kampanyasında olmadık bir şekilde (yani biraz hile, biraz desise, biraz da akılla) başkan olan Forge, doğal olarak her şeyi inkâr eder. İktidar olmak keyifli ve güzel bir şeydir, kazançlıdır ve hiçbir sorumluluk gerektirmez…

Bilmem, ben bizim ülkemiz dedim ama sanki her ülke aynı galiba. ABD Başkanı bile mahkemeye çıktı, ilk kez… Demek ki “olmaz olmaz” bu dünyada. Olmayanı oldurmaksa sinemacıların işi… Keyifle ve rahatça izlettiriyorlar hem de. Sahi, ne enflasyon, ne pahalılık, ne sıkılan kurşunlar, depremle yıkılan evler, selde sürüklenen çadırlar var… Oh ne âlâ memleket!

Şans, sihir, cesaret ve sen!

Tabii, sensiz olmaz. Her ne kadar, filmde Edgin, ekibine katmak için Doric’e (Sophia Lillis) söylese de, asıl bize (yani izleyiciye) söylüyor. Çünkü izleyici olmazsa film, film olmaz ki…

Uzunca bir film, iki saati aşkın… Ancak hiç fark etmiyorsunuz. Kahkahalar arasında keyifle izliyorsunuz; merak heyecan ve büyük bir beklentiyle…

Bırakın filmi kimin çektiğini, yazmış olsam da kimin oynadığı da önemli değil. Çok başarılı olduklarını daha jenerik bitmeden kabul edeceksiniz.

Ara başlığa alamadıysam da güç ve gençlik de var bu filmin çimentosunda. Çömez Simon (Justice Smith) üstünden atabilsin diye tüm çekingenliğini, acemiliğini ve ilan edebilsin diye aşkını biraz zaman tanımak gerekir. Benim yerime siz verin o şansı…

Olmayan dünyanın olmayan ülkesinde, olmayan halkın olmayan yaşamında olan sihir var bir de. Kimi kötü, büyücü deniyor; kimi iyi, sihir adı veriliyor. Birden dünya dönüyor… Bahar geliyor yeniden…

Sanki biz de o olmayan dünyanın olmayan ülkesinin olmayan halkının mensubu olsaydık, ne olurdu. Gerçi ateş saçan canavarlar, duvardan geçen böcekler, zindanlar, devler arasında kolay bir yaşam olmazdı, ama keyifnden de geçilmezdi…

Filmin sonu bizden…

Türkiye sinemasının en bilinen filmlerinden “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın, hemen herkesin belleğindeki finali: “Sevgi neydi? Sevgi emekti”, bu filmin de finali.

7 Nisan 2023’ten başlayarak gösterimde…

(06 Nisan2023)

Korkut Akın

[email protected]

Kocamı Kim Öldürür

Bilal Kalyoncu’nun yönettiği ve Aleyna Solaker, Burak Satıbol, Hayrettin Karaoğuz ile Korhan Herduran’ın oynadığı Kocamı Kim Öldürür?, 22 Eylül 2023’de TME Films dağıtımıyla 2506 Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Merve hayatının baharında, çalışan bir kızcağızdır. Hangi işe girse ya başarısız olmuş ya da zenginlerin maskarası haline gelmiştir. Bu durumu değiştirmek, için bir servet evliliği yapan Merve bir gün seveceği başkabirine âşık olacağını bilemez. Merve, aşk ve para arasında tercih yapmak istemez. Yaptığı evlilik sözleşmesi yüzünden de eli kolu bağlanan Merve’nin tek çaresi kalmıştır: Kocasını öldürmek.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Kocamı Kim Öldürür yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu