Kardeş Takımı 2

Bedran Güzel’in yönettiği ve Ceyda Kasabalı, Fırat Albayram, Ecrin Su Çoban ile Çağan Efe Ak’ın oynadığı Kardeş Takımı 2, 10 Ocak 2025’de CJ ENM dağıtımıyla TAFF Pictures – CJ ENM tarafından vizyona çıkarıldı.
Dört kardeş, anne ve babalarının zorlu eğitimlerini başarıyla tamamlayarak gerçek birer ajan olmuşlardır. Ünlü bir meyve suyu markasının sahibi onlara yardım için başvurunca, Kardeş Takımı için yepyeni yeni bir macera başlar. Meyve suyu tarifi, hazırladığı gizli karışımla tüm çocukları kendi gibi mutsuz etmek isteyen bir kötü adamın eline geçmiştir. Bu kez anne, baba ve kardeşler yani tüm aile, bu çok zorlu görev için birlikte çalışmak zorundadırlar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Kardeş Takımı 2 yazısına devam et

Geriye Kalan Yalnızca Bir İroni

Gençlik ve güzellik üzerine doyumsuz filmleriyle tanıyıp sevdiğimiz Paolo Sorrentino’nun 77. Cannes Film Festivali ana seçkisinde yer almış son opusu ‘Su Perisi / Parthenope’ ile bu yılı sonlandırıp yeni bir seneye merhaba diyoruz. Bir önceki filmi ‘Tanrının Eli / E Stata la Mano di Dio’ ile doğup büyüdüğü topraklara görkemli bir dönüş yapmış olan İtalyan sinemacı, açılış sahnesinden başlayarak bir kez daha Napoli kentine saygı duruşunda bulunuyor.

50’li yılların başında suyun içinde dünyaya gelen kız çocuğuna, kentin Yunan mitolojisindeki sirenlerden esinli eski ismi olan Parthenope adı veriliyor. 1968’de 18 yaşın tüm tazeliği ve çekiciliğine sahip genç kız (Celesta Dalla Porta) çevresindeki tüm erkeklerin başını döndüren bir afettir. Kendi erkek kardeşi dahil herkesin sahip olmak istediği bu muhteşem güzellik Prosper Mérimée’nin Carmen’i misali kimsenin olmayacak, etrafında yarattığı yıkıma aldırmaksızın kendini bir entelektüel olarak yeniden yaratma uğraşına girecektir.

‘Su Perisi’ kelimelere kolay sığmayan, beyazperdedeki görselliği ile izleyiciyi büyüleyen bir deneme. 53 yaşındaki Sorrentino, bizim kuşakların yeni yetmelik yıllarını sürdüğü 70’li yıllardan günümüze Parthenope’nin serüvenini kadim kentin görüp geçirdikleri üzerinden öykülemeye soyunmuş. 2021 yapımı otobiyografik ‘Tanrının Eli’ ile çocukluk ve ilk gençlik yıllarını perdeye taşıyarak kendi ‘Amarcord’unu çekmiş olan sinemacının filmi bu defa bir kadın ana karakter aracılığıyla en önemli mirasçısı olduğu Felliniyen sinemanın mucizeleri üzerinden ilerliyor.

‘Hiçbir şey bilmediğini ama herşeyi sevdiğini’ söyleyen Parthenope antropoloji eğitimi almaya başlar. Hayranı olduğu İngiliz yazar John Cheever’dan (muhteşem Gary Oldman) ölümsüz hayat dersleri alır. ‘Aşk bir gizem, seks ise cenaze törenidir’; ‘güzellik savaş gibidir, her kapıyı açar’ benzeri özdeyişler ile ‘erkeklere ilgi duymasaydım senin peşinden ayrılmazdım’ diyen eşcinsel yazar onun taze gençliğinin bir dakikasını bile çalmaktan çekinir.

Parthenope büyük bir trajedinin tetiklediği çalkantılı ama harika serüveni boyunca farklı kişilerle karşılaşır. Herkeslerden sakladığı deforme evladına kol kanat germiş antropoloji profesörü (eşsiz Silvio Orlando) onun yaşam rehberi olur. Mafyozo Roberto (Marlon Joubert) eşliğinde arka sokakların sefaleti ve Napoli’nin kralını mavi fenerler ile karşılayan, melankolik ve kederli bakışlarıyla kirli ama capcanlı kentin yoksul halkıyla tanışır. Karanlık izbelerin

yoksulluğundan kendini kurtarmış aktrisin (Luisa Ranieri) yıllar sonra Napoli halkına kibir ve sövgü yüklü söylemine, iki mafya ailesinin genç varislerinin davetliler önünde çiftleştikleri tuhaf törene tanıklık eder. Genç kadın, ‘özgürlüğün kapıdan içeri giremediği’ Katolikliğin yasaklı dünyasında San Gennaro mucizesi ile göz boyayan rahip ile birlikte olurken, dinsel ile dünyevi olanın sınırları aşılır.

‘Napoliler hayatı her gün yeni baştan keşfediyor, hayatın onların şaşırtması gerektiğine inanıyorlar. İşte ben de bunu aynen böyle anlatmak istedim’ diyor Sorrentino. Mucizelerin gerçekleştiği toprakları ‘kendi duygularına dair bir kent’ olarak tanımlıyor.

Yönetmen orta yaşlarının başlarında çektiği ‘Muhteşem Güzellik / La Grande Bellezza’ (2013) ve ‘Gençlik / Youth’un (2015) ardından yaşlılık senfonilerine bir yenisini eklerken, Parthenope’nin 70’li yaşlarına hayat veren bir dönemin çekici güzellerinden Stefania Sandrelli’nin yılların yıprattığı yüzüyle, gençliğin, güzelliğin geçiciliğini bir kez daha hatırlatır. Ancak ömür su misali akar, insanlar geçip giderken kimselere yar olmayan kadim şehir tıpkı bizim İstanbul’umuz gibi gizemini ve eşsiz güzelliğini korumayı sürdürecek, fani hayatın sonunda geriye yalnızca bir ironi kalacaktır. Sonbaharını yaşayan Parthenope’nin kentin bugününe bakarken gülümsemesi tam da bundan olmalı.

(29 Aralık 2024)

Ferhan Baran

[email protected]

Bu Kardeşler Çok Güldürecek

Şampiyonlar ligi gibi oyuncu kadrosu, dev prodüksiyonu ve sıcacık hikâyesi ile uzun zamandır beklenen sinema özlemini giderecek olan Aşk ve Yemek, 07 Şubat 2025’ten itibaren tüm Türkiye’de sinema izleyicisi ile buluşacak. Uğur Güneş, Osman Sonant, Bülent Şakrak ve Ceren Taşçı’nın kardeşleri canlandırdığı film, sinemaseverlerin gönlünde taht kuracak. Yönetmenliğini Müge Uğurlar’ın yaptığı film, Türkiye’nin öne çıkan şehirleri arasındaki Tokat’ta çekildi.

Bu Kardeşler Çok Güldürecek yazısına devam et

Nosferatu… Sinemada İzleyin, Muhakkak

Dönem filmlerinin en büyük özelliği, izleyicinin günümüzle bağlantısını kurarak kendi yaşamından izler bulmasını sağlamaktır, bana göre. Sinema bir sanatsa, bir mesajı olacaksa -ki olmalı muhakkak- bu, her zaman herkesin aynı mesajı alacağı anlamına gelmez. Ortaçağ Avrupa’sının en bilineni vampir öyküleri… Hem gerilim yaratır, hem korkutur, hem de merak uyandırır. Günün gündeminden sıyrılırsınız, yeni bir bakış açısı bulursunuz, konuşacak, daha doğrusu tartışacak bir konunuz olur. Vampir, ya da cadı veya gulyabani, bilindiği gibi hayal ürünüdür ama hem yaygınlığıyla hem de yarattığı duygularla her zaman, her yerde, her biçimde yankı bulur.

Robert Eggers’in Nosferatu’sunda, emlakçı Thomas Hutter (Nicholas Hoult), vampir bir müşteri adayı olan Kont Orlok (Bill Skarsgård) ile kader buluşması için Transilvanya’ya gider. Hutter’ın yeni gelini Ellen (Lily-Rose Depp), onun yokluğunda arkadaşları Friedrich ve Anna Harding’in (Aaron Taylor-Johnson ve Emma Corrin) bakımına bırakılır. Profesör Albin Eberhart Von Franz (Willem Dafoe) Fredrich Harding’in Thomas yokken Ellen’ı tedavi etmekle görevli profesördür. Ortaçağ karanlığı filmin hemen her anında, her alanında kendini gösteriyor. Yoksulluk taşan

sokaklardaki kalabalıkla iç içe kentsoyluların (daha doğrusu tüccarların) nasıl da mutlu yaşadığını atlamıyor film. Bu etki öylesine güçlü ki, ister istemez siz de kapılıyorsunuz filmin gizemine. Sinemada izlenmesini önermemin nedeni atmosferi o denli iyi yansıtmış ki, evde ya da bilgisayarda asla o etkiyi, o hissi bulamazsınız. Birincisi, sinemanın temel özelliklerinden, karanlık salonda yaşamdan soyutlanarak sadece beyazperdeye odaklanmanız, buna da bağlı olarak ilginizi dağıtacak hiçbir etkenin bulunmaması. Karanlığın da bir anlamı var ve Nosferatu bunu bir kez daha kanıtlıyor.

Konta ev satmak ve kontrat imzalatmak için yola çıkan Thomas, yolda bir köyde gecelemek zorunda kalır. Sonrasında gelgitler, sanrılar, beklentilerle karışık hayaller öyküyü taşıyan güç olarak gösterir kendini. Düş(ünce) öylesine büyük ve etkili güçtür ki, yaşamınızı değiştirebilir. (Bu, sadece film için değil, kendi yaşamınız için bile geçerli, denemesi bedava, kazanımı ise ölçülemeyecek denli büyük.)

Thomas genç eşine kavuşabilmek için zorlu yolları aşmaya çabalarken imgelemler ve giderek artan bir korku hissiyle boğuşan Ellen, kontrolünün çok ötesinde bir güçle karşılaşır: Vampir.

Filmin ardından duygularınızda bir değişme olursa kendinize sorun, neler değişti!

03 Ocak 2025’ten başlayarak gösterimde…

(28 Aralık 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Ölümle Oyun

Joshua Shreve’in yönettiği ve Fred Biggs, Morgan Wiggins, Tim McCain ile Matthew Bozone’nin oynadığı Ölümle Oyun (Talon Falls), önümüzdeki aylarda Chantier Films dağıtımıyla Karavan Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Gittikleri tema parkında kendilerini ölüm kalım savaşının içinde bulan bir grup arkadaşın korku dolu hikâyesi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Ölümle Oyun yazısına devam et

The Lion King Canlı Orkestra Eşliğinde Gösterilecek

Efsanevi animasyon filmi Aslan Kral (The Lion King), 30. yılını büyüleyici bir atmosferle kutlamaya hazırlanıyor. Simba’nın cesaret, dostluk ve kendini keşfetme yolculuğunu anlatan bu efsanevi ve unutulmaz hikâye, Hans Zimmer imzalı Oscar ödüllü müzikler ve Elton John’un ikonik şarkıları eşliğinde büyüleyici bir gösterim deneyime dönüşüyor. 26 Ocak tarihinde İstanbul Wolkswagen Arena ve 02 Şubat tarihinde de Ankara ATO Congresium Kongre ve Sergi Merkezi’nde seyircilerle buluşacak ve Piu Entertainment organizasyonuyla düzenlenen bu eşsiz gösterim etkinliğin biletleri Türkiye’nin etkinlik biletleme platformu Biletinial’da satışa sunuldu.

Looney Tunes: Dünyayı Kurtarma Operasyonu 24 Ocak’ta Sinemalarda

Günümüzün en çok izlenen çizgi filmlerinden Looney Tunes, ilk kez animasyon filmiyle sinemaya geliyor. Her yerde gördüğümüz, hayatımızın bir parçası haline gelen sevimli kahramanlarımızı ilk kez bir sinema filminde izleyeceğiz. Yapımını Warner Bros’un üstlendiği filmin senaristi Tom & Jerry’in senaryo yazarı Kevin Costello. Rotten Tomatoes skoru % 100 olan film dünyada büyük bir merakla bekleniyor. Babalarından kalan evlerini kurtarmak için iş arayan Daffy Duck ve Porky Pig’in şansı bir türlü yaver gitmez. Son çare olarak bir sakız fabrikasında işe girdiklerinde Daffy, dünyanın bir uzaylının hain planlarına karşı büyük tehlikede olduğunu fark eder.

Akıldan Kalbe Filminin Galası Gerçekleşti

Kerem Alışık, Hande Soral, Batuhan Bayar ve Şenay Gürler’in başrolleri paylaştığı Akıldan Kalbe filmi duygu dolu ve sarsıcı anlatımıyla 20 Aralık 2024 Cuma’ta günü gösterime giriyor. Filmin galası geçtiğimiz akşam (17 Aralık) Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Fecir Alptekin, Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, ATV Genel Müdürü Ali Türkarslan, Sinehane ve Üs Yapım yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti.

  • Basın Bülteni
  • Gala görüntüleri için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Akıldan Kalbe Filminin Galası Gerçekleşti yazısına devam et

Ferhan Baran Yazıyor: Irkçılık Diz Boyu

Justin Kruzel arızalı toplumsal ortamlardan şiddet sarmalına sürüklenmiş genç erkeklerin hikâyesini anlatmayı sürdürüyor. Avustralyalı yönetmen uzun metraj kariyerine uzak kıtanın güneyinde yaşanmış gerçek olaylardan yola çıkarak çektiği ve bir seri katili merkeze aldığı hazmı hiç de kolay olmayan 2011 yapımı ‘Snowtown’ ile başlıyor. Daha sonra, Cannes’da ana yarışma seçkisine alınan ‘Macbeth’ (2015) ile bilinçli bir biçimde kötülüğü … Devamı…»

Cem Gelinoğlu’nun Tur Rehberi Filminden Yeni Teaser

BKM yapımı yeni yılın ilk Tur Rehberi 01 Ocak 2025’te vizyona giriyor. Antalya’nın Tarkan’ı Prens Ercü olarak seyircilerinin karşısına çıkan Cem Gelinoğlu kahkaha dolu bir yolculuğa çıkıyor. Yeni yıla neşeli bir başlangıç yaptıracak Tur Rehberi filminden yeni bir teaser yayınlandı. Filmin eğlenceli teaserları yeni yılın neşesinin de habercisi oldu. Rehberlik ettiği ilk turunda başına gelmeyen kalmayan Ercüment, her durumda yolcuların gözdesi oluyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaserları izlemek için tıklayınız: 1 / 2
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Cem Gelinoğlu’nun Tur Rehberi Filminden Yeni Teaser yazısına devam et

Bir (Öz)Eleştiri: Evcilik

1955’te, ünlü “Yaz Bekarı” (The Seven Years Itch) filmi yeni bir kaygı yarattı herkeste. Marlyn Monroe ile Tom Ewell’in başrolleri paylaştığı filmi Billy Wilder çekmişti. Yanılmıyorsam, ilk “evlilikte yedinci yıl sendromu” o filmde çıkmıştı ve aradan geçen yıllara karşın hâlâ yaşıyor.

Ümit Ünal’ın, kendi senaryosundan çektiği 10’uncu filmi “Evcilik”te evliliklerinin yedinci yılında iki çifti anlatıyor: Biri kentli, iyi para kazanan ama birlikteliklerindeki duygusallık giderek zayıflayan, diğeriyse yoksul, sorunlu ama hep mutlu… Evliliklerini kurtarma (!) çabası olduğunu anladığımız bir çift Filiz (Öykü Karayel) ile Fatih Artman (Fırat) birtakım nedenlerle, aslında çok da denk geldiği gibi kimsenin olmadığı bir kıyı oteline giderler. Otelde sadece çalışan Aysun (Deniz Işın) ile Özkan (Nejat İşler) vardır. Birinin mutsuzluğu diğerinin mutluluğunu kıskanıp da “oyun” haline getirince olaylar gelişir.

Ümit Ünal’ın yakın planlarıyla izleyiciyi daha başından sarıp sarmaladığı film, hemen her orta yaştaki evli çifti ilgilendiriyor. Bir hareket lazımdır eski duygusallığı güçlendirmek için ve kentsoyluların bulabildiği sadece “oyun”dur. Ama ters teper.

Antalya’da, Altın Portakal’da “en iyi senaryo” ile “en iyi erkek” oyuncu ödülüne uzanan “Evcilik”, psikolojik bir gerilimi taşıyor aslında. …ve galiba ödül de kazanan Nejat İşler’in fevri, gergin tavrı heyecan yaratıyor: Acaba ne yapacak? Filmin diğer oyuncuları arasından sıyrılan Deniz Işın, gerçekten de umut vaat ediyor. Çok başarılı. Diğer oyuncularsa filmi değil ama yaklaşımını kaldıramamış görünümde.

27 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(25 Aralık 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Aslan Kral Serisinin Yeni Filmi Mufasa: Aslan Kral, Paribu Cineverse’teki Ön Gösteriminde Yoğun İlgiyle Karşılaştı

Vizyonun merakla beklenen filmlerinden Mufasa: Aslan Kral, izleyicileri kucaklamaya hazırlanıyor. Yılın beklenen animasyon filmlerinden olan filmin seslendirme kadrosunda Aaron Pierre, Kelvin Harrison Jr., Seth Rogen, Mads Mikkelsen ve Donald Glover gibi ünlü isimler yer alıyor. Vizyon öncesi 17 Aralık Salı günü Paribu Cineverse Akasya’da, Disney Türkiye ile ortak ön gösterimi düzenlenen film, sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Film, Mağrur Diyar’ın sevilen kralı Mufasa’nın beklenmedik yükseliş hikâyesini konu ediniyor.

Aslan Kral Serisinin Yeni Filmi Mufasa: Aslan Kral, Paribu Cineverse’teki Ön Gösteriminde Yoğun İlgiyle Karşılaştı yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Hepimiz Aynı Süreyi Yaşıyoruz: On Saniye

Çocuğu, hem de son sınıftayken okuldan atılan anne, rehberlik öğretmeniyle görüşmeye gider. Şimdi durun, neler konuşurlar? Kim baskın çıkmaya kalkışır? Öğretmen mi haklıdır, öğrenci mi, yoksa anne mi? Belki de hepsi birden haksızdır. Nasreddin Hoca’nın dediği gibi belki de “Sen de haklısın” demek gerekir? Geçen gün uçakta personele saldıran, “Benim kim olduğumu biliyor musunuz?”, “Param her şeyi yapmama izin verir”ci … Devamı… »

Aydınlık Hayallerimiz

Payal Kapadia’nın yönettiği ve Kani Kusruti, Divya Prabha, Chhaya Kadam ile Hridhu Haroon’un oynadığı Aydınlık Hayallerimiz (All We Imagine As Light), 17 Ocak 2025’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Mumbai’nin canlı keşmekeşi fonunda iki genç hemşireyi ve yakın arkadaşlıklarını gözlemliyor. İzleyiciler filmde iki kadının birbirinde teselli ve güç bulmalarını izlerken, bir yandan da devasa kentin acımasız, vurdum duymaz, dur durak bilmez temposuna kapılıyor. Film, ülkedeki toplumsal kırılmayı şiirsel bir duyarlılık ve güçlü bir görsel dille yansıtırken bir sevgi ve feminist özgürleşme öyküsü anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Aydınlık Hayallerimiz yazısına devam et

Birbirine Tutunarak Güçlenme Hikâyesi: Bir Gün, 365 Saat

Yönetmen arkadaşım Eylem Kaftan’ın pandemi döneminde çektiği ve bugün hâlâ festival festival dolaştığı filmi Bir Gün 365 Saat filmini İstanbul Film Festivali’nin son günlerinde izleme şansı bulmuştum. Cinsel istismar, ensest, pedofili gibi konular ne yazık ki dünyanın her yerinde yaygın olmakla birlikte ülkemizde rahatça konuşulamayan, daha çok yok sayılan, üstü kapatılan durumlar. Toplum baskısı, tehdit, ölüm korkusu ve benzer nedenlerle gün yüzüne çıkamayan nice korkunç hikâyede türlü şiddete maruz kalan ya da hayatını kaybeden insanların haberleriyle dolu çevremiz aslında. Açıkçası bu konuda bize umut veren gelişmeler duymuyoruz, öğrendiğimiz her acı hikâye bizi daha da umutsuzlaştırıyor. Bu kişilerin haklarını savunacakları ortamlar olmadığını, adaletin yerini bulmadığını düşünüp daha da karanlığa çekiliyoruz.

Yönetmen öz babaları tarafından istismara uğrayan çocukların/gençlerin gerçek hayat öykülerini belgeselleştirirken, alıştığımız ve belki biraz da sıkıldığımız stilde, üst üste röportajlardan oluşan basmakalıp bir belge film çekmek istememiş. Gerçek hikâyelerini dinlediği kızların, yaşadıkları istismara hayır dedikleri ve bu yolda adım attıkları zamanları canlandırmalarını istemiş. Başta çekinen, utanan kızlar daha sonra “Biz neden utanıyoruz, bize bunu yaşatanlar utanmalı, biz utanacak bir şey yapmadık.” diye düşünerek fikir değiştirmiş ve Kaftan’ın ve ekibinin teklifini kabul etmişler.

Filmde üç genç kızın babaları tarafından uğradıkları istismarlar sonucunda kurtulmak için çareler ararken yollarının kesişmesini, birbirlerine destek oluşlarını, üçünün de annelerinin ne yazık ki kızlara destek olamamalarını ve bu kızların haklarını arayışları sonucunda sığınma ve avukat haklarını öğrenişlerini, babalarını mahkemeye verişlerini ve dava sürecinde birbirlerine yoldaşlık, kız kardeşlik edişlerini izliyoruz. Kız çocuklarını istismar ettiğini öğrenmiş ve eşinden şikayetçi olarak kızlarının yanında olmuş bir anneyle tanışıyorlar bu süreçte kızlar. Anne, kızlara kendi yaşadıklarını anlatıyor. Böyle bir şeyin gerçek olabileceğine asla inanamadığını ancak ne yazık ki eşini suçüstü yakaladığını ve hem kızlarının hem de kendisinin psikolojik tedavi sürecinde olduklarını anlatırken, diğer kızlar gözyaşlarını tutamıyorlar, elbette seyirci olarak biz de.

Ancak böylesi zor ve sert bir konuyu ele alan bu belgeselde zerre ajite edilmiş durum yok. Filmde neredeyse estetize edilmiş gibi, steril bir atmosfer var başından sonuna. Olayların gerçek oluşu boğazınıza bir yumru gibi oturuyor elbette ve duygulanıyorsunuz ama gazetenin üçüncü sayfasında okuduğunuz bir haberin yorumsuzluğuna rağmen saf gerçek nasıl canınızı acıtırsa bu belgeseli izlerken de canınızı yakan saf gerçek oluyor. Duygularınızı istismar edecek bir müzik, bir açı, bir kurgu biçimi kullanılmamış. Hatta bir sahnede iki kız taksiyle birlikte yaşayacakları eve doğru, özgürlüklerine doğru giderken radyoda Ahmet Kaya’nın “Tezgahtar Nebahat” şarkısı çalmaya başlıyor ve kızlar pencereden sarkarak avaz avaz bu şarkıyı söylemeye başlıyorlar, yüzlerinde kocaman bir gülüşle… Neşeli bir kurgu film izler gibi hissediyoruz bu ve benzeri bir-iki sahnede.

Filmin sonunda bu kızların babalarının aldıkları hapis cezalarını ve kızların artık kendi yollarını çizebilmiş olduklarını, eğitimlerini hukuk, psikoloji gibi alanlarda devam ettirdiklerini öğreniyoruz. Müthiş umut dolu bir atmosferle, mutlu yüzlerle sonlanıyor film.

Yazımın başında da belirttiğim gibi hak mücadelelerinin olumlu sonuçlanmadığı yüzlerce olayla karşı karşıya kalıyoruz ne yazık ki toplumumuzda. “Artık adalet sadece bir kadın adı” gibi cümleler kuruyoruz kendi aramızda. Seslerini duyuramayan mağdurlar, aleyhte alınmış kararlarla dolu dava dosyaları, boş yere yiten yıllar, kayıp yaşamlar, biten ömürler… Hal böyleyken Bir Gün 365 Saat belgeselinde dört adet istismar dosyasında adaletin yerini bulduğunu öğrenmiş olmak insanı şaşkın bir mutluluk hissiyle bırakıyor. Alışmadığımız bir son. Güvenin kalmadığı, umutların tükendiği bir coğrafyada tertemiz bir umut, hem de gerçek,

kurmaca bir hikâye değil. Belgeseli bu yönden kıymetli buluyorum. Her şeyden önce, işe yarar bilgiler veren bir belgesel. Kadına yönelik şiddete karşı mağduru koruyan mekanizmalar iyi işler çıkartabiliyor, öğreniyoruz ki. Mağdurların ücretsiz avukat hakları var. Sığınma evinde 6 aya kadar kalma hakları var. Belgeselde yer alan bu cesur kızlar, istismara uğrayan ama korkan, sesini çıkaramayan, belki haklarını bilmedikleri için hareket edemeyen kişiler için birer rol model olabilirler. Onlara cesaret verebilir, kimlere, nerelere başvurulabileceği ile ilgili bir çıkış kapısı rolü üstlenebilir bu film.

Bir açıdan bakıldığında, her şey bu kadar güllük gülistanlık mı, her şey bu kadar kolay mı, yoksa bu kızların yaşadıklarında şans faktörünün de payı var mı gibi sorular gelebiliyor insanın aklına. Ancak yine de başından sonuna takip edilmiş ve gerçekleri ortaya koymuş bir belgesel yapım olarak bu yönüyle sorumluluk sahibi bir film olduğunu düşünüyorum ve daha çok izlenmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Kitlelere ulaşabilmesi açısından festivallerde gösterilmesinin yanı sıra vizyona da girecek olmasına sevindim. İlgili farklı gösterim alanlarında da yer verilmesi gereken,

kıymetli bir yapım Bir Gün 365 Saat. Konuşulmayan konuları konu edinmesi, belki tartıştıracak olması açısından bile kıymetli. Reha Erdem’in filmlerinden aşina olduğumuz başarılı görüntü yönetmeni Florent Herry’nin filmin dokusuna kattığı hoşlukları da söylemeden geçmemiş olalım. Marc Collin‘in filmin anlatısının genel tonuna uyacak şekilde değişken kullandığı müzik ve Burçak Yurdakul‘un özenli kurgusu da amacına hizmet ediyor ve teknik açıdan da başarılı, farklı bir belgesel çıkıyor karşımıza. Başka Sinema ile sadece Çarşamba vizyonda. Bulduğunuz yerde izlemeniz önerisiyle…

NOT: Bu yazının aslı 15 Mayıs 2024 tarihinde MelisInema adlı blogda yayınlanmıştır.

(24 Aralık 2024)

Melis Zararsız

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu