Yönetmen ve senaryo yazarı Çağan Irmak “Ulak”tan önceki filmi “Babam ve Oğlum”da izleyen hemen herkese hayatındaki en büyük ölüm acısını duyumsatarak, duyumsatmayı başararak sinema salonlarında toplu hipnoz seansları yaşanmasına yol açmıştı.
Çağan Irmak’ın 13 yaş kısıtlaması alan en yeni filmi, “Issız Adam”dan çok bence “Yalnız Kalpler” ya da “Kalpsiz Adam” adlarını da hak ediyor. Çağan Irmak aşkı ve sevgiyi kutsayan, kadınları yücelten, “çeteleci” erkeklerin pek hoşuna gitmeyecek bu filmiyle Türk filmcilik tarihine en unutulmayacak karakterlerinden birini armağan ediyor. Alper karakteri o denli yaşıyor ve o denli kanlı canlı ki adeta “Kahire’nin Mor Gülü”nde olduğu gibi beyazperdeden her an fırlayıp aramıza katılacak/karışacak gibi duruyor.
Çağan Irmak bu kez büyük büyük mesajlar vermeye çalışmayarak, bildiği sularda hareket ederek, belki de bugüne kadarki en olgun filmine, en kendinden filmine imza atıyor. Seyircisini içleyen ve bağrına basan bir film “Issız Adam”. Çağan Irmak’ın kalabalık ve ünlü oyuncu kadrolarına ve büyük/pahalı prodüksiyonlara yaslanmasına gerek olmadığı da bu filmiyle ortaya çıkıyor. İster beğenin ister beğenmeyin Çağan Irmak artık bir marka.
Çağan Irmak’ın “Issız Adam”ının kusurları yok mu? Zaman zaman aykırı ilişkilerden de bahseden bir yetişkin filmi olarak fazla mahcup, fazla masum, fazla püriten, fazla utangaç, fazla muhafazakâr, fazla edepli, fazla soft ve fazla tutucu. Sevişme sahnelerinde yeterince çıplaklık, yeterince seks yok. Fikir olarak cesur ama görsel olarak öyle olmayan bir filmle karşı karşıyayız. Sevişme sahneleri ima ediyor, daha fazlası yok. Örnek vermek gerekirse cinsellikte “sınır tanımayan”, ama sevgili bile olamayan Ada ve Alper’in birbirlerinin çıplak bedeninden utandığı sahne hem anlamsız, hem de inandırıcı değil. Oysa cüretkâr bir metne cüretkâr görüntüler daha çok yakışırdı.
“Issız Adam” ise izleyenlere Alper’in Ada’yla ve diğer partnerleriyle olan cinsel serüvenlerini seyircinin hayal gücüne bırakan biraz eski tarz bir sinema anlayışı sunuyor. Acaba Çağan Irmak ülkemizdeki film denetleme/sansür kurulunun “Issız Adam”ı istediği/dilediği gibi kesip-biçerek zedeleyebileceğini düşünmüş ve bir oto sansüre başvurmuş, olabilir mi? Yoksa oyuncular soyunmam-cüretkâr sevişmem diye diretti mi? Bilindiği gibi oyuncularınız fazla tanınmamış da olsa cüretkâr, daha önce eşi benzeri yapılmamış/görülmemiş sevişme sahnelerinde yer almak istemeyebilir. Ya da yapımcı filmin 18 yaş sınırlaması almasının sinema bileti ve televizyon gösterimi satışlarından elde edilecek geliri kısıtlamasını mı önlemek istedi? 21. yüzyılda bile bu ülke sinemasında, filmlerinde ve televizyonlarında çok ağır sansür koşulları tüm ağırlığıyla hüküm sürüyor ne yazık ki… Çağdaşlık yolunda bir adım bile atamadık son yüzyılda… Yuh bize…
Dönelim “Issız Adam”a… Bilenler bilir Türk filmlerinin en iyilerinde bile estetik ve inandırıcı sevişme sahneleri neredeyse pek yoktur. Bu tür sahnelerden oluşturulacak bir dünya sineması antolojisine bizim filmlerimizden alınabilecek üst düzey örnekler çok sınırlıdır ve kısıtlıdır. Böyle bir iddiası da olmayan “Issız Adam” da bu geleneği yıkamıyor.
“Issız Adam”, film setlerinde astığı astık kestiği kestik olabilen, karşı konulmaz yönetmen ve senaryo yazarı Yavuz Turgul’un “Gönül Yarası”na da yapımcı olarak imzasını atan Mustafa Oğuz’un doğru proje seçmede ve doğru proje bulmada eşsiz ve benzersiz yeteneğinin en yeni kanıtı… Mustafa Oğuz hepimiz gibi, ”Dallas” dizisininin (1978) çok başarılı bir yerli uyarlaması olan, rating rekortmeni “Asmalı Konak”la yönetmen Çağan Irmak’ı keşfetmiş ve onu yakın takibe almış. Mustafa Oğuz’dan yeni yeni sinema filmi projeleri bekliyoruz.
“Üç Maymun”da da harikalar yaratan görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin çalışması “Issız Adam”ın en önemli artılarından biri. Gökhan Tiryaki’nin ve “Sonbahar”ın (Sonbahar Ağıtı) görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın (fotoğraf: Feza Çaldıran – Özcan Alper) bu yıl Türk filmlerinde görüntü yönetmenliği çıtasını çok yukarılara çıkarmayı başardıklarını da kaydetmeden geçmeyelim.
“Issız Adam”daki Alper Karakterine ve Türevlerine Yakından Bakalım:
“Oyunbaz” Alper kıran kırana bir hayatın sürdürüldüğü İstanbul jungle’ında, hiçbir ilişkinin uzun ömürlü olmadığı Beyoğlu microcosmosunda ayakta kalmış, tutunmuş, fazlasıyla kefeni yırtmış ve fazlasıyla başarılı olmuştur. Güzel bir evi ve iyi kazandıran güzel bir işyeri vardır. Kendi kendinin patronudur.
Türkiye’mizde mebzul miktarda Alper’ler ya da Alper’in çeşitli serseri mayın versiyonları vardır; bunlar kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi görürler, dünyanın birinci harikası olduklarını zannederler. Alper ve onun gibiler güneşin ve diğer gezegenlerin kendi etraflarında döndüğünü iddia ederler.
Alper’in sevgi fakiri ve cinsel doyumsuz olmak dışında hayatta hiçbir eksiği yoktur. Cinsel organının yönlendirdiği Alper ve onun gibilerin kadınlara ilgisi onları yatağa atana kadardır. Elde edilen her kadın onlar için bir anda değerini yitirir. Herşey (gönül almalar, iltifatlar, jestler, komplimanlar, tüm sevgi sözcükleri) elde edene/yiyişene kadardır. Elde etmekten başka amaçları yoktur. Hayatın anlamı onlar için cinsel tatmine ulaşmadır. Bunun için her yolu denerler, inandırıcı yalan söylemeyi başaramasalar da her yalana başvurur, gerekirse kendini acındırır; boşanmış eski karısında kalan çocuğunu arada bir görebilen “mağdur” baba numarası bile yaparlar. Kadınları elde etmek için duyarlı, doğru erkek etiketini üzerine yapıştırmayı bile denerler. Onların hayatında sadece cinselliğe yer vardır, asla aşka şans tanımazlar. Aşkla cinselliği hiç birbirine karıştırmazlar. Onlar yüzlerce kadınla yatan cinsel fetihleriyle ünlü Casanova’nın izini sürerler.
Alper de Casanova gibi çetelesine yeni bir çizik atmak için avlarına yanaşır. Hayatının merkezi seks/fuhuş olan Alper “Kadınları Tavlama Sanatı”nın adeta kitabını yazmıştır. Elde ettiklerine asla değer vermez. Elde ettiğiyle işi ve ilişkisi elde ettiği anda bitmiştir. Ondan sonrası yoktur. Elde ettiğini mutlaka ve mutlaka başından atar. Elde edilen eskir ve yenisi aranır-bulunur, gelsin sonraki… İlişkileri tek geceliktir, ya da günlerle ve aylarla sınırlıdır. Daima çok eşlidir. Yaşamını sadece tatmin olma ve aldatma üzerine inşa etmiştir. Hayatında aşka ve sevgiye, arkadaşlığa yer yoktur. Kimseyi sevemez. Sevmeyi ve sevilmeyi reddeder. Aşkın ne olduğunu bilmez. Yalnız kurttur. Kendisine sevgi ve aşk fırsatları sunulduğunda bile bunu tüketip-bitiren bir vampirdir. Haz peşinde, anın peşinde, gününü gün etme peşinde koşarken hayat trenini kaçırandır. Kendisi mutlu olamadığı gibi çevresindeki herkese sadece mutsuzluk verebilir. Artı bir yerden sonra mutluluğu kendine bile çok görür. Ayrılmaktan, kırmaktan, incitmekten, üzmekten başka bir şeyi beceremez, başaramaz ve bilmez. Hiç değişmez. Dejeneredir. Yalnız/ıssız/sığ kalmaya mahkûmdur. Kimsenin hayatına dahil olmaz, kimsenin hayatlarına dahil olmasına izin vermez.
Gerçek yüzünü çeşitli maskelerle annesinden bile gizler. Alper, annesinin yanında süt dökmüş bir kedidir; ama onunla birkaç gün bile ilgilenmenin kendisini zevk ve sefahat âlemlerinden alıkoymasına isyan eder ve bunu kendine dert edinir.
Sevgisiz insan susuz kalmış bir çiçek gibidir. Alper ve onun gibilerin ilâcı/panzehiri bence sadece Mevlâna felsefesinde bulunabilir. Mevlâna’ya ve onun yoldaşlarına göre mutluluğa giden bütün yollar sevmekten, sonsuz aşktan, sonsuz sevgiden geçer. Vicdan sahibi olmak, vefa duygusu, hoşgörü ve dayanışma da sevmenin tuzu biberidir.
Ada Karakterine Bakalım:
Bir kere Alper tarafından kandırılan bir karakter değildir. Adeta Alper tarafından kandırılmayı ister. Alper’i O’da değiştiremeyecektir. Alper’in tüm numaralarının farkındadır. Ada, Alper için bir parantezdir. Alper, Ada’yı asla hak etmez. Alper karakteri kirli, dejenere ve yozdur ancak bunları Ada’ya bulaştırmaktan korkacak kadar da hâlâ içinde iyilik/vicdan kırıntısı kalmıştır.
Çağan Irmak, Alper’in seks hastası/bağımlısı olmasının geçmişini bizlerle paylaşmıyor. Alper’in çocukluk, ergenlik, gençlik, delikanlılık yıllarında geçirdiği travmalar hakkında (sevgi, şefkat eksikliği gibi) bize ipuçları vermiyor. Oysa bu denli sorunlu, sevemeyen, sevdiğinde bunu kibirinden dolayı ya da yürütemeyeceğini düşünerek itiraf edemeyen insanların geçmişlerinde bu travmalar daima vardır.
(20 Kasım 2008)
Hakan Sonok
Film bittiğinde eminim herkes ne kadar büyük bir ıssızlığın ortasında olduğunu anlamış olacak ki, ben de dahil gözleri dolmayan kimseyi göremedim… Ve umarım ki dinlediğimiz o şahane müzikler, kendilerine şarkıcı sıfatını yakıştıran insanların bundan sonraki eserlerine örnek olur… Aksi takdirde ömrümüz sürekli geçmişe özlem duymakla geçecek! Bu anlamda gerek bu güzel filmi izlettiği ve gerekse bizi o muhteşem şarkılarla tanıştırdığı için Çağan Irmak’a sonsuz sevgilerimi sunuyorum…
Tek kelimeyle muhteşem bir film, 2. defa seyredeceğim.
Süper bir filmdi. Resmen kendimi buldum bende. 2. defa izleyecemğim. Sonunda çok kötü oldum: Film tek kelimeyle muhteşemdi.
Bir filmde olması istediğim herşey vardı, Issız Adam’da. Filmi o kadar beğendim ki bütün arkadaşlarımla tekrar sinemaya gidip yeniden izledim.
Birkaç gün evvel Ulak adlı filminizi izledim. Gerek konusu itibarı ile gerekse oyuncularda seçim üslûbunuz ile memnuniyetimi dile getirmek isterim. Çağan bey ben islâmi görüş ve yaşama sahip olmaya çalışan biri olarak şunu belirtmek isterim ki, Ulak filminde zulmün sahiplerinin durumu, onların zulmüne sahip çıkanların onlarla olan ortaklığını, sayıları ne olursa olsun onlara karşı kıyam hareketinin sahiplerinin hürlüğünü, yüreğini ve neticesi ne olursa olsun zulme rıza, zulüm küfre, rıza küfür olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Ancak eksik olan yönleri de tabiki vardı. Bu bakış açımı ise sizinle paylaşmak isterim. Sizin bu sinema sektöründeki bakış açınız dünya görüşünüz müdür, yoksa zamana ve zemine göre güncelliği takip etmek midir? Ayrıca Ulak’ta Kuran’ın sahibi olan Allah’ın kitabındaki gerçeklerle yüzleşme konusunda ne diyorsunuz?