Cehennemin İçindeki Cehennem: Konsey

Papa ölünce kardinaller buluşur. Kardinal-Dekan Thomas Lawrence (Ralph Fiennes), papalık konseyini yönetmekle görevlendirilir. Papalık tacı için dört büyük aday vardır: Liberal Amerikalı Bellini (Stanley Tucci), ılımlı Kanadalı Tremblay (John Lithgow), muhafazakâr Nijeryalı Adeyemi (Lucian Msamati) ve gerici İtalyan Tedesco (Sergio Castellitto). Herkes kendince papalık adayı ama herkesin de bir açığı var, çünkü kendilerinin seçilmesini istiyorlar ve diğerlerini deyim yerindeyse ispiyonluyorlar. Birbirleriyle yüzleşecekler ama hiçbiri “temiz” değil, biliyorsunuz ilk taşı günahsız biri atmalı…

Bizdeki iktidar savaşlarını hatırlattı başından sonuna bu film. Bir farkla: Konsey’de oyuncular gerçekten başarılı, bizdekilerse sadece polemikçi. Konsey’de mekân tarihi ve sanki güzelleştirilmiş film ekibi tarafından, aslında giderek katı dindarlıktan uzaklaşan Hristiyanlar için çökmekte olduğu bile söyleniyor. Filmin görüntüleri, müziği, az ve yalın diyalogları gerçekten güçlü. Kardinallerin bir araya gelip de konuşmalarıyla gerilim de artıyor heyecan da…

Benim ilgimi çeken, Müslümanlarda da aynı, kadınlara söz hakkı verilmemesi. Ancak Sister Agnes (Isabella Rossellini) tüm temayüllere ve geleneğe karşı çıkarak sözünü söyleyebildi. Bu, erkek egemen anlayışlı dinlerin artık kadını kabul etmeleri gerektiğini gözler içine sokuyor.

Bir küçük tarih bilgisi… Çok yıllar önce, kendini iyi saklayan bir kadın papa seçilmiş ve ondan sonra seçilen papa, oturağı delik sandalyeye oturtularak elle kontrol edilmeye başlanmış. Anımsadığım kadarıyla çok yakın bir süre önce o geleneksel kontrolden vazgeçildi. Bu kez, seçilen kendisinin nasıl biri olduğunu söylüyor.

Filmde kimin niye, nasıl seçildiğinden öte yaşanan tartışmalarla birbirlerini dövmeye varacak denli gerilen ilişkiler önemli. Yakın bir zamanda bizde de seçimler yapılacak; tabii ki filmdeki kadar gerilimli ve sorunlu değil, ama adaylar üzerinden yürütülen tartışmalar, haklı/haksız suçla(n)malar sonucu tartışmaya çağırıyor.

(03 Şubat 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez

James Mangold’un yönettiği ve Timothee Chalamet, Edward Norton, Elle Fanning ile Monica Barbaro’nun oynadığı Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez (A Complate Unknown), 07 Şubat 2025’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Disney Studios Türkiye tarafından vizyona çıkarılıyor.
New York, 1961. Hareketli müzik dünyasının ortasında, Minnesota’dan 19 yaşındaki bir şarkıcı, gitarı ve yeteneğiyle Amerikan müziğinin seyrini değiştirmek üzere şehre adım atar. Greenwich Village’ın efsanevi müzisyenleriyle güçlü bağlar kurarak hızla yükselen gizemli genç, sonunda tüm dünyada yankı uyandıran çığır açıcı, tartışmalı bir performansa imza atar.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez yazısına devam et

Konsey

Edward Berger’in yönettiği ve Ralph Fiennes, Stanley Tucci, John Lithgow ile Isabella Rossellini’nin oynadığı Konsey (Conclave), 07 Şubat 2025de Bir Film dağıtımıyla Fabula Films tarafından vizyona çıkarılıyor.
Kardinal Lawrence, dünyanın  kadim olaylarından birini, yeni Papa’nın seçilmesi sürecini yönetmekle görevlendirilir ve burada kendisini, Kilise’nin temellerini sarsabilecek bir komplonun ortasında bulur. Vatikan içindeki siyasi rekabet ve entrikalar yoğunlaşırken Kardinal Lawrence, hayatını kaybeden Papa’nın yeni Papa seçilmeden önce mutlaka ortaya çıkarılması gereken bazı kritik sırlarla hayata gözlerini yumduğunu fark eder.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fragman: 1 / 2 / 3
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Konsey yazısına devam et

Şebnem Schaefer: Almanya’da Zorbalığa Uğradım, Türkiye’de Ötekileştirildim

Zorbalık kavramını aile ve birey ilişkileri üzerinden anlatan Bağlantı Hatası, 28 Mart’ta vizyona giriyor. Filmde sevilen oyuncu Şebnem Schaefer, lise çağındaki bir kızın annesi rolüyle izleyici karşısına çıkıyor. Almanya’da doğup büyüyen ve Türkiye’de keşfedilen Schaefer, geçmişte yaşadığı zorbalık deneyimlerini “Almanya’da zorbalığa uğradım, Türkiye’de ötekileştirildim” diyerek anlattı. Almanya’da lisedeyken modellik ve sunuculuk yapmak için öğretmenlerinden izin aldığını bunun da sınıf arkadaşlarıyla çeşitli sorunlar yarattığını söyledi. “Tabiri caizse mobbing uyguladılar. Benimle hiç konuşmamaya başladılar, arkamdan türlü türlü dedikodu yapıp güldüler.” dedi.

The Monkey, 21 Şubat’ta Sinemalarda

The Monkey, dünyada en çok okunan ve en popüler korku yazarlarından olan Stephen King’in kısa öyküsünden uyarlanan, Testere, Ruhlar Bölgesi, Aquaman and the Lost Kingdom filmlerinin ünlü yapımcısı James Wan’ın yapımını üstlendiği bir korku filmi. Korku türünün başarılı yönetmeni Osgood Perkins’in imzasını taşıyan filmin başrollerinde en son Netflix’in en çok izlenen dizilerinden olan The Gentlemen’da gördüğümüz, Divergent serisiyle tanıdığımız Emmy adayı Theo James, Elijah Wood ve Emmy ödüllü Tatiana Maslany var. ABD’de dağıtımını NEON’un üstlendiği film, Amerika ve tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de de 21 Şubat’ta gösterime giriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Ferhan Baran Yazıyor: Burada Ölmeye Değer Bir Şey Yok

Lowell arazisinin girişindeki levhada aynen böyle yazılıdır. Sıradağlar ve orman ile çevrili ücra çiftlik evi alabildiğine büyüleyici bir vadiye açılır. Nefes kesecek kadar güzel olduğu kadar tehlikeli yerlerdir buraları. Ormanın vahşi sakinleri kadar bazen dolunayı bile beklemeden karşınıza çıkabilecek bir canavar pusuda sizi bekler. 2020 tarihli ‘Görünmez Adam / The Invisible Man’ ile beklenmedik bir çıkış yapan Avustralya asıllı yönetmen Leigh … Devamı…»

Ferhan Baran Yazıyor: Hangisi Sahte, Hangisi Gerçek

81. Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında dünya prömiyerini yapmış olan ‘Babygirl’ orta yaşlardaki bir çiftin ateşli sevişme sahnesi ile başlıyor. Film her ne kadar kadının orgazmın eşiğindeki yüzüyle açılsa da, çok geçmeden numara yaptığını anlıyoruz. Romy (Nicole Kidman) sevişme sonrası kaçtığı başka bir odada MacBook’undan açtığı porno video ile gerçek bir doyuma ulaşıyor. Parlak bir akademik kariyer … Devamı…»

Masal (Yönetmen: Nilay İslamoğlu)

Nilay İslamoğlu’nun yönettiği ve Ekin Mert Daymaz, Hakan Meriçliler, Nilay Deniz, Gözde Çığacı, Tarık Uğur Özenbaş, Cenk Acarlar ile Yasmin Albay’ın oynadığı Masal, önümüzdeki aylarda ????? dağıtımıyla Onea Production tarafından vizyona çıkarılıyor.
Masal, Kıbrıs’ta otel sahibi baba ve kızın, Nehir ve Kaan’ın romantizm ve heyecan dolu hikâyesini konu alıyor.

Masal (Yönetmen: Nilay İslamoğlu) yazısına devam et

Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı Filmi Vizyona Girdi, Filmin Oyuncusu ve Yapımcısı Mert Turak ile Filmin Prensesi Pelin Karahan, Saba Tümer’in Program Konuğu Oluyor

Keyifli sohbetlerin değişmez ismi Saba Tümer, 27 Ocak akşamı programında yine çok özel isimleri misafir ediyor. Oyunculuğa duyduğu aşkı ve bu yolda neler yaşadığını anlatan Mert Turak özel hayatı ile ilgili daha önce hiçbir yerde paylaşmadıklarını anlatıyor. Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı filmindeki rolünü hemen kabul ettiğini söyleyen Pelin Karahan, “Prensesi oynar mısın?” dediler, “Kim prenses olmak istemez ki?” diyerek kabul ettiğini söyledi.

Tete ve Masal: Rüyalar Diyarı Filmi Vizyona Girdi, Filmin Oyuncusu ve Yapımcısı Mert Turak ile Filmin Prensesi Pelin Karahan, Saba Tümer’in Program Konuğu Oluyor yazısına devam et

Uçan Köfteci

Rezan Yeşilbaş’ın yönettiği ve Nazmi Kırık, Selin Yeninci, Cahit Şahin Yalçın ile Aram Dildar’ın oynadığı Uçan Köfteci, önümüzdeki aylarda ????? dağıtımıyla Rez Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Gerçek bir karakterden ilham alınarak gerçekleştirilen film, seyyar bir sokak köftecisinin “uçma” tutkusunun peşinden gitmesini konu alıyor. Karısı Azize’ye olan sevgi ve bağlılığı ise çatışmanın doruk noktasını oluşturuyor. Uçma tutkusunu, bir şekilde edindiği paramotor ile hayat geçirmek için çaba sarf eden Köfteci Kadir, rengarenk paraşütü ile gökyüzünde salınmaya hazırlanırken, üzerine çöken toplumsal karanlığa meydan okuyor.

Uçan Köfteci yazısına devam et

Tepetaklak Özgürlük Hayalleri

‘The Brutalist’ Nazi zulmünden kurtulmayı başarmış Macar Yahudisi mimar László Tóth’un (Adrien Brody) Amerika serüveniyle açılıyor. Tóth (Adrien Brody) hayatını yeniden inşa etmek için yabancı bir ülkeye kapağı atma şansını elde etmiştir, ancak hayalini kurduğu ‘Amerikan Rüyası’na dahil olmak o denli kolay olacak mıdır. Oyunculuktan gelme yönetmen Brady Corbet, Tóth’un Yeni Dünya’nın simgesi ‘Özgürlük Anıtı’nı tepetaklak bir açıdan gördüğü ilk sahne vasıtasıyla bunun olanaksızlığını baştan haberliyor.

Vizyoner mimar Ellis adasındaki kontrollerin ardından Pennsylvania’ya yerleşmiş kuzeninin yanına sığınıyor. Soyadını Miller olarak değiştirmiş kuzen Attila Molnár’ın (Alessandro Nivola) mütevazı mobilya mağazasının deposuna yerleşen genç adam, evin beyaz Amerikalı hanımı Audrey’nin (Emma Laird) ırkçı müdahalesi ile çok geçmeden kendini yeniden sokakta bulacaktır. Harrison Lee Van Buren (Guy Pearce) için tasarladığı kütüphane bölgenin ileri gelen zengininin büyük ilgisine mazhar olduğunda makus talihi değişecek gibi olur. Zengin oligarkın çevresinin desteğiyle Sovyet mülteci kampına sığınmış karısı Erzsébet (Felicity Jones) ve yeğeni Zsófia’yı (Raffey Cassidy) Amerika’ya getirten László, patronunun merhum annesi anısına devasa bir enstitünün tasarım işini alır. Lakin bütün bunlar, göçmenlerin horlandığı, ırkçılığın ayyuka çıktığı dönem Amerika’sında Tóth ailesinin huzura kavuşmasının önüne set çekecektir.

Adını savaş sonrası döneme damgasını vurmuş olan ‘Brütalizm’ akımından alan yapım, araya serpiştirilmiş belgesel bölümlerin de etkisiyle gerçek bir yaşam öyküsü gibi sunulmuş olsa da vizyoner sanatçının hikâyesi, savaş sonrası yıllara damgasını vurmuş, ‘Le Corbusier, William Pereira, Moshe Safdie, Denys Lasdun, Alison & Peter Smithson ve özellikle Marcel Breuer gibi yaratıcılardan esinle, dekoratif tasarımdan ziyade yapısal unsurları vurgulayan mimari tarzın izini sürüyor. Corbet, sade ve anıtsal Brütalist yapıların göçmen deneyimini yansıttığını, kapsam ve ölçek olarak bu binaları, var olma savaşı veren tasarımcıların dışavurumu olarak gördüğünü ifade ediyor. Yönetmen filmdeki enstitünün inşasını da Tóth’un geçmişine dair travmaları ile hesaplaşmasının sembolü olarak kurgulamış.

Lol Crawley’nin usta işi görüntüleri, Daniel Blumberg’in 30 yıllık serüveni dönemin popüler müzik parçaları ile yoğurduğu müzik çalışması eşliğinde, ‘The Brutalist’in sağlam çıkış noktasından sembolik bir serüvene yol alışı baştan peşin bir heyecan uyandırıyor. Ama film yolda tökezliyor. Hikâyenin şekillendiği ilk bir saatlik bölüm, mağdur mimarın Holokost cehenneminden yeni bir geleceğe kaçışı, Tóth’un vaadler ülkesinde başına gelenler, kendisi gibi ırkçılıkla boğuşan siyahi dostu Gordon (Isaach de Bankolé) ile dayanışması Brody’nin sağlam oyunculuğu ile ustaca verilmiş. Buna karşılık ilerleyen bölümlerde filmin yoğun bir melodrama kaydığını, 3,5 saati aşan süresiyle 4 bölümlük mini dizi standardına düştüğünü görüyoruz. Vahşi kapitalizmin temsilcisi Van Buren karakteri (ve de veliahtı Harry Lee) Guy Pearce ve Joe Alwyn gibi iyi oyunculara rağmen yüzeysel kötü adam çizgileri içinde kalmış. Bu da on yıllara yayılan hikâyesinde Tóth’un hem kurtarıcısı hem de işkencecisi haline gelen Van Buren karakteri aracılığı ile patronaj sisteminin bir sanatçı ve onun vizyonu üzerindeki huzursuz ve yıkıcı etkileri üzerine yeterince derinleşmemizi engelliyor.

(02 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

SİYAD, Belgesel, Kısa ve Fantastik Film Adaylarını Açıkladı

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) belgesel, kısa ve fantastik film kategorilerinde 2024 yılı en iyi film adaylarını açıkladı. Dernek bünyesinde oluşturulan kurullar, gerçekleştirilen yapımlar arasından yılın en iyisi olmaya aday filmleri belirledi. Belgesel sinemada beş kısa, beş uzun metraj olmak üzere 10 film iki ayrı kategoride aday gösterildi. Kısa film listesinde ise 10 film yer aldı. Giovanni Scognamillo Fantastik Film Ödülü kategorisinde ise üçü uzun, ikisi kısa metraj olmak üzere beş film aday gösterildi.

SİYAD, Belgesel, Kısa ve Fantastik Film Adaylarını Açıkladı yazısına devam et

Karadeniz’in Ünye’sinden Çıkan Evrensel Bir Hikâye: Aşkın Dünkü Çocukları

Ünye’den doğan Aşkın Dünkü Çocukları filmi, 31 Ocak 2025 Cuma günü beyazperdede izleyiciyle buluşuyor. Yerel detaylarla bezeli bu film, yalnızca bir kentin hikâyesi değil, herkesin yüreğine dokunacak evrensel bir anlatım sunuyor. Aşkın Dünkü Çocukları seyircilere yalnızca bir hikâye değil bir zaman yolculuğu vaat ediyor. Karadeniz mutfağının en ünlü tatlarının yer aldığı filmde Ünye’nin çok özel lezzetleri de gözler önüne seriliyor.

Bu Yıl 97.si Düzenlenecek Olan Oscar Ödülleri’nin Adayları Açıklandı

The Brutalist ve Wicked’ın 10 adaylık aldığı Akademi Ödülleri’nde Anora 6 adaylık, Nosferatu 4 adaylık ve Gladyatör II bir adaylığa layık görüldü. Anora: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu. Nosferatu: En İyi Sinematografi, En İyi Prodüksiyon Tasarımı, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı. The Brutalist: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Film Müziği, En İyi Sinematografi, En İyi Kurgu, En İyi Prodüksiyon Tasarımı.

Bu Yıl 97.si Düzenlenecek Olan Oscar Ödülleri’nin Adayları Açıklandı yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Evrensel Bir Öykünün Modern Zaman Uyarlaması: Kurt Adam

Bir hastalık belirtisinde hemen, genetik yatkınlık sorulur: “Ailenizde var mı?” hekimler ona göre tedavi uygulayacaktır. Ancak bu, o kadar yaygın bir durumdur ki, insanın boyundan kilosuna, hareketliliğinden, usluluğuna, heyecanlılığına kadar geniş bir alana yayılır. Evet, genetik yatkınlığımız belirleyicidir muhakkak. Özellikle stres ve yarattıkları üzerine… Buna bir de yaşamın kendi sorunlarını eklerseniz bundan kurtulabilmek pek de … Devamı… »