Görkemli Su Senfonisi

James Cameron imzalı 2009 yapımı ‘Avatar’ emperyalist dünya güçlerinin cennet Pandora gezegeninin yer altı zenginliğini ele geçirme planını anlatır. Dünyalılar (burada Amerikalılar oluyor) ve Pandora yerlileri Na’vilerin DNA karışımlarından üretilmiş Avatar eşleşmeleri ile gezegene adım atan bilim adamları, özel şirketlerin emrindeki askeri milislerce korunur. Amaç, köyleri çok değerli maden rezervinin üzerinde kurulmuş yerliler ile anlaşma yoluna gitmek, olmadı onları zorla yerlerinden yurtlarından etmektir. Bu süreçte kaderin cilvesi ile programa dahil olan, felçli bir savaş gazisi iken Avatar marifetiyle ayağa kalkan Jack Sully, cennet doğaya aşık oluyor ve onunla derin bir ruhani bağ kurmuş yerel halkla omuz omuza verdikleri gerilla savaşı sonucunda emperyalist güçlerin karşısına dikiliyor. Devrimci bir ton taşıyan ilk ‘Avatar’ın emperyalist ABD’nin dünyaya hükmeden Hollywood endüstrisinin bir ürünü olması kuşkusuz ironiktir. Ancak dünyanın dört bir köşesine doğayı koruyan anti sömürgeci mesajını iletmesi hiç yoktan iyidir. Avatar’ın sinema teknolojisine kattıkları ile birlikte gelmiş geçmiş en çok izlenen yapımlardan biri olması geniş perdede film izleme deneyiminde ulaşılan tartışılmaz bir zirvedir.

‘Avatar’ın yaratıcısı yönetmen James Cameron 13 yıl aradan sonra hikâyenin beklenen devamı ile karşımıza geliyor ve yeni epizod ‘Avatar: Suyun Yolu / Avatar: The Way of Water’ kaldığımız yerden devam ediyor. Na’vilere sadık bir avuç bilim adamı dışındaki yabancılar ölmekte olan dünyalarına geri postalanırken, yeni bedeninde yeni baştan doğan Jack Sully, aradan geçen zaman içinde yuvasını kurmuş, çocuklarını büyütmüştür. Bu eşsiz doğada mutluluk basittir ama en kötü yanı bir anda uçup gidebilmesidir. Hava insanları eskisinden daha yıkıcı güçleriyle geri döner. Bu defa maden işletmeye değil, ölen dünyalarına ikame olmak üzere Pandora’yı ele geçirme niyetindedirler. Gezegendeki en saldırgan askerlerin zihinlerini almak suretiyle onları Na’vi bedeninde savaşa yollayan emperyalist güçler topları, tüfekleri, alev makinalarıyla amaçlarına ulaşırlar da. Askerlerin başındaki Albay Miles Quaritch’in anılarının yüklü olduğu Avatar bunun ötesinde intikam ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Jack Sully ve ailesi Orman Halkı’nı bu yakıcı intikamdan korumak üzere yurtlarını terkedecek ve binlerce ada içine yayılmış deniz klanlarına karışarak kaybolmayı seçeceklerdir. Avatar serisinin ikinci epizodu, Jack Sully ve ailesinin deniz halkları ile kaynaşması, karadaki becerilerini suda geliştirmeleri ve onların yerini eninde sonunda bulacak olan ezeli düşmanına karşı bu defa Resif klanı ile omuz omuza suda verdikleri mücadele üzerinedir.

Cameron yeni öyküyü görkemli bir senfoni tadında görselleştirmiş. Ormandan ve Hallelujah dağlarından kaçış ile sonlanan başlangıç bölümü Allegro tempoda ilk filmden anıları tazelerken, ikinci bölüm Andante dinginliğinde deniz ülkesinin şiirini ve deniz altının büyüleyici dünyasını görselleştiriyor. Suyun hayatı ölüme, karanlığı aydınlığa, herşeyi birbirine bağladığı düsturundan hareketle yeni yuvalarını kuran Sully’lerin ve deniz halklarının mutluluğu, çok geçmeden balina avcılarının rehberliğinde adalara çıkartma yapan askerlerin gelişiyle kararacaktır. İnsanoğlunun yaşlanmasını durduracağı ileri sürülen -şişesinin 80 milyon dolar ettiği- ‘Amrita’ sıvısını elde etme pahasına deniz halklarıyla dost olan zeki ve duygusal dev balinaların (Tulkunlar) insafsızca katledildiği bir ara bölüm, izlenmesi kolay olmayan kederli bir geçiş olarak hafızalara kazınıyor. Ve bu görkemli ‘su senfonisi’nin Molto Vivace final bölümüne ulaşıyoruz. Topyekün savaş kaçınılmazdır artık. Bu noktada Cameron sinema tarihinin iz bırakmış görkemli felâket filmlerine atıf yapıyor. ‘Poseidon Macerası’, ‘Jaws’, Cameron’un kendi klasiği ‘Titanic’ten anı sahneler perdede canlanıyor. Bu mahşer evresinde Jack Sully’nin alev alev yanan sudan yarısı çıkmış yüzü Martin Sheen’in ‘Kıyamet / Apocalypse Now’daki siluetini andırıyor.

‘Suyun yolunun ne başı vardır, ne de sonu. Deniz alır, deniz verir. Doğada hiçbir şey yok olmaz’. ‘Avatar: Suyun Yolu’ geldikleri dünyada yeşilin kökünü kazıyan, denizleri kirleten, doğanın dengesini bozan en büyük tehdit insanoğlunun durdurulamaz zulmüne karşı duruyor. İsyanı, doğal yaşamın hayrına çalışmayan çağımızın baş döndürücü teknolojisinin sinemada ulaştığı zirvede dile geliyor. Aranızda bu ne yaman çelişki diyenleriniz çıkabilir. Bu yine de dünya halklarına iletilen mesajın önemini azaltmıyor. Sinema perdesinde daha önce yaşadığımız deneyimlere eşsiz bir halka daha ekleyen filmin büyüleyici görselliği (hele bir de IMAX fırsatı yakalanmış ise) göz kamaştırmayı sürdürüyor.

(17 Aralık 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

2. Sultanbeyli Kısa Film Yarışması’nın Uluslararası Jürisi Açıklandı

T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla, Sultanbeyli Belediyesi tarafından düzenlenecek 2. Sultanbeyli Uluslararası Kısa Film Yarışması, 15 – 18 Aralık 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek. Kısa film türüne destek vermek ve sinema profesyonelleriyle seyirciyi buluşturmak amacıyla 2.si gerçekleşecek olan ve 47 ülkeden toplam 619 filmin başvuru yaptığı yarışmanın uluslararası jürisinde Azerbaycan, Macaristan ve Türkiye sinemasının değerli oyuncu ve yönetmenleri yer alıyor. Jüride Azerbaycan’dan yapımcı ve yönetmen Elçin Musaoğlu, Macaristan’dan oyuncu Marina Gera, Türkiye’den ise yapımcı ve yönetmen Ensar Altay bulunuyor.

2. Sultanbeyli Kısa Film Yarışması’nın Uluslararası Jürisi Açıklandı yazısına devam et

Roza

Mustafa Kotan’ın yönettiği ve Fikret Kuşkan, Belçim Bilgin, Bahar Şahin ile Burak Sevinç’in oynadığı Roza, 06 Ekim 2023’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Akiz Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Filmde, eğitimsizliğin, ekonomik sıkıntıların ve törenin yıkıcı etkileri altında mevsimlik işçi olarak Urfa’dan Mersin’e göç eden bir aile anlatılıyor. Kürt genç kız, ailesinin istediği adamla evlenmek istemeyerek evden kaçar ve âşık olduğu başka bir adamla evlenir. Ancak bu aşık olduğu adam daha sonra değişir, kızı terk eder ve ailesine kızlarının onu aldattığını söyler. Annesi kızının masumiyetini temizlemek adına öldürme emri verir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: 1 / 2 / 3
  • IMDb

Roza yazısına devam et

42. İstanbul Film Festivali

İstanbul Film Festivali, 2023 yılında 42. kez düzenlenecek. 42. İstanbul Film Festivali’nin 07 – 18 Nisan 2023 tarihleri arasında yapılması planlanıyor. Dünya sinemasının en çok konuşulan örneklerinden sinemamızın en yeni yapımlarına, uluslararası festivallerde prömiyer yapmış ödüllü filmlerden klasiklere ve yeni keşiflere; söyleşiler, özel gösterimler ve sohbetleriyle Türkiye sinema endüstrisinin kalbinin attığı festivale başvurular açıldı. Programda yer alacak filmler için son başvuru tarihi 20 Ocak 2023 olarak belirlendi. İnternet başvuruları için geniş bilgi festivalin resmi sayfası film.iksv.org’da yer alıyor. Festival yönetmeliklerine de aynı adresten ulaşılabiliyor.

42. İstanbul Film Festivali yazısına devam et

İnsan Neden Anavatanını Bırakır: Avatar: Suyun Yolu

Günümüzün en önemli sorunu göçler. Sadece insanlar değil, neredeyse bütün canlılar göçüyor. Küresel ısıtmanın getirdiği iklim değişikliği, ekonomik koşulların zorlaması, savaşlar ve tabii kültürel değişim talebi temel etkenler olarak giderek artan göçlerin nedenleri arasında.

İnsan neden anavatanını bırakır? “Doğduğu yer değil, doyduğu yerdir vatan” diye kendimizi avuttuğumuz bu geniş göç coğrafyasında küçük bir azınlık, o da belki, mutlu olabiliyor.

Sinemanın dahi yönetmeni James Cameron, işte bu önemli ve asla göz ardı edilemez sorunu seriyor gözlerimizin önüne… Müthiş bir teknoloji, olağanüstü güzel görüntüler, neredeyse kusursuz bir uygulama (ve tabii, görüntünün, müziğin, montajın da aynı oranda kusursuz olduğunu belirtmek gerekir) ile Avatar’ı büyük bir heyecan ile izlettiriyor, soluksuz…

Ama arkadaş, bunu insan izleyecek! (Cem Yılmaz’ın epey eskise de dillerden düşmeyen reklâmdaki büyük yapılmış çakma cips için “doktor, bunu insan yiyecek” demesi gibi, salondan “artık bitse de çıksak” beklentisi yükseliyordu. Salon çıkışında gözlerden okunan oydu.

Mutluluk haram!

Avatar’ın ilk filmini anımsıyorsunuzdur; hoş kimse unutamadığı için bu kadar bekledi “Avatar: Suyun Yolu”nu. Jake Scully ve Neytiri (Zoe Saldaña), üç biyolojik çocukları Neteyam, Tuk ve Lo’ak ile birlikte Nav’is olarak Pandora’da yaşıyorlar. Felç olup da kurtulduklarını düşündükleri Albay Miles Quaritch, bir Na’vi/insan avatarı biçiminde hayata geri döner ve Pandora’nın kontrolünü ele geçirmek için Na’vilere karşı savaş açar. Doğal olarak Jake ve ailesi, Metkayina klanının sığınır.

Sonrasını filmden izleyeceksiniz. Olağanüstü görüntülerin verdiği mesaj, yukarıda da değindim (filmde iki kez yinelenerek vurgulanıyor): Göçmenlik. Yeni bir mekân, yeni bir toplum, yeni bir çevre, yeni bir yaşam biçimi… Uyum sağlamak pek kolay değil. Sabırsız gençler arasındaki çekişme çatışmaya ramak kala kesiliyor. Merak ve heyecanın doruğundayken. Acaba ne olacak?

Burası sizin de eviniz…

Bu birkaç günü saymazsanız (çocuk, hâtta bebek istismarı ve İBB Belediye Başkanı İmamoğlu hakkında verilen hüküm nedeniyle gündem değişti) büyük küçük herkesin dilinde göçmenler ya da mülteciler vardı. Suriyeli veya Afgan kaçak göçmenler üzerine herkes bir şey diyordu… Kimi kovmaktan kimi ise ucuz işgücü olduğu için kalmasından yanaydı. Zaman zaman küçük çaplı kalkışmalar da yaşanmadı değil…

İşte Avatar: Suyun Yolu tam da bunu anlatıyor. Tabii ki, kendi diliyle, kendi yaklaşımıyla… Müthiş bir teknikle, denizin içinde, suyun altında, gökyüzünde, sadece öldürmek için gelen düşman (!) ile sadece yaşamaktan başka bir beklentileri olmayanların (!) savaşını izliyoruz. Yönetmenin sualtı flora ve faunasının gerekliliğinin, korunması gerektiğinin altını çizdiği çevreci yaklaşımını unutmamalı…

Avatar: Suyun Yolu, duygusal, fantastik, aksiyon, Yönetmen ve Senaryo: James Cameron, Oyuncular: Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver, Stephan Lang, Kate Winslet… 16 Aralık 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…

(15 Aralık 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Avatar: Suyun Yolu – Avatar: The Way of Water

13 yıl önce ilk kez Avatar’ı izlediğimizde, dünya sinema tarihinde çığır açan bir deneyimle karşı karşıya olduğumuzu fark etmiştik. Daha önce kullanılmamış grafik, efekt, animasyon teknikleri… 3D’ye bile yeni bir “boyut” sanki.

Yaratıcısı James Cameron ilk filmin yapılışının tam 15 yıl sürdüğünü açıklamıştı. Tüm zamanların en büyük gişe hasılatını elde eden film, Oscar ödülü sahibi de oldu. Cameron ve ekibi, setteki oyuncuların tüm özelliklerini ve hareketlerini canlandıran ve bu hareketleri tamamen bilgisayar tarafından üretilen animasyona aktarabilen yeni bir “motion-capture (hareket yakalama)” teknolojisi yaratarak Avatar’ı benzer türde tüm yapımlardan farklı bir yere taşıdı. 3D filmler tahmin edildiği kadar revaçta olmazken Avatar, “3D öyle yapılmaz, böyle yapılır” dedirten bir yapım oldu. Şahsen özellikle gözlüğün bir saatten sonra gözü ve kulağı yorması nedeniyle 3D film izlemekten hiç keyif almadım ancak Avatar’dan çıktığımda, “Bu film başka türlü izlenemez.”, demiştim. Avatar, adeta göz kamaştırıcı bir deneyimdi. “Pandora’da yaşamak istiyorum” duygusuyla ayrılmıştık salonlardan.

2009 yapımı Avatar, spiritüel olarak da gerçek bir deneyimdi. Çünkü filmin hikâyesi de çok etkileyiciydi. Gezegenimizin yaşadığı sorunlar, buna ne kadar duyarlı ve duyarsız kaldığımız, kapitalizmin, emperyalizmin yaşattığı inanılmaz uçurumlar, anlamlı herşeyin içinin boşalışı, değerlerin çöküşü, insanın yalnızlaşması, kendine yabancılaşması ve çare arayışları. Na’vilere neden imrendik? Vahşi oldukları kadar zeki, becerikli, sevgi dolu ve mutluydular. Onlar yaşadıkları toprakları kutsuyorlardı, sürekli olarak bir minnet duygusu içindeydiler. “Doğa Ana” sürekli ağızlarındaydı. Dualarla, şarkılarla sürekli olarak ruhani bir boyutta birleşiyorlardı. Hayvanlarla, bitkilerle sürekli bir iletişim ve birlikte yaşama halindeydiler. Tüm ormanın, tüm Pandora’nın nöronlar gibi birbirine bağlı oluşu, Avatar’ların anılarını bu ağda tutabilmeleri ve saçlarıyla ağaca bağlanarak bu anılara bakabilmeleri gibi ilginç fikirler de bizi müthiş şaşırtmıştı.

Herkesin kendi avatar karikatürlerini yaratmak için deli gibi uygulama indirdiği ve metaverse dünyasının gelişerek ağzımıza avatar kelimesini daha da pelesenk ettiği bugünlerde Avatar’ın ikincisi geldi sinema salonlarına. Pandemi sonrası sinemalara çok gitmediğimiz, “dijital platformlarda, evimin rahatlığında zaten film izliyorum” yaklaşımlarıyla daha az sinema bileti aldığımız bugünlerde bizi tekrar gişe kuyruklarında bekletecek bir haber bu.

Avatar: Suyun Yolu’nu elbette büyük merakla bekledik. Yine bir 13 sene geçmiş aradan, kim bilir bu kez ne gibi bir deneyim yaşayacağız diye düşündük. Umduğumuzu bulduk mu, bir bakalım.

Filmin basın gösterimi Akasya IMAX salonlarındaydı. Üç buçuk saatlik yeni bir deneyim. Yine Pandora’dayız. Karakterlerle aynı mekânı paylaştığımızı düşündüren netlikte görüntüler. Kahramanımız Jake Sully, eşi Neytiri ve dört melez çocuğu Pandora’da mutlu bir yaşam sürüyorlar, biz de aralarındayız, pırıl pırıl geziyoruz ormanda, sağımızda solumuzda uçuşan kuşlar, tatlı çiçekler, müthiş renklerle… Gökyüzü insanları ise hâlâ Pandora’yı kolonileştirmek istiyorlar ve savaşları Jake Sully ile. Eşi Neytiri, gelsinler ve savaşalım diyor. Jake ise ailemi korumalıyım, halkı da korumalıyım, o halde biz taşınmalıyız, diye düşünüyor. Eşi bunu kaçmak olarak görüyor ancak Jake ısrar ediyor ve tropik bir ada olan At’wa Attu’ya gidiyorlar. Burada Na’vilere benzeyen, onlardan daha güçlü bedene sahip, Nil yeşili renginde, suyun altında yaşayan Metkayina kabilesine sığınıyorlar. Kabile aslında varlıklarından biraz huzursuz oluyor ama yine de bir süre sonra uyum sağlıyorlar birbirlerine.

Şimdi başlıyoruz sualtı mucizelerini keşfetmeye. Nefesimizi tutup dalıyoruz suların derinliklerine. Ormandaki kadar ışıl ışıl, pırıl pırıl, şıkır şıkır her yer. Balıklar, balinalar, resifler, kayalar, kumlar, deniz anasına benzeyen sualtı hayvanları, müthiş bir okyanus altı dünyası. Adeta halisünatif deneyimler bizim için.

Çatışma sahneleri de oldukça heyecanlı geçiyor. Bir yandan içinde hissettiğimiz psikedelik, rengarenk bir ortam, bir yandan iyiyle kötünün, haklıyla haksızın savaşı, ister istemez soluğunuzu tutup takip ediyorsunuz, doğruyu söylemek gerekirse 3,5 saat nasıl geçti pek anlamadım, izlediğim şeyden koptuğumu hatırlamıyorum.

Ancak hikâye! Ah, beni şaşırtan bu oldu işte. Kabilenin onları bu denli tehdit varken anlamsızca aralarına kabûl edişi, başta birbirlerine alışamayışları, gençlerin birbirleriyle olan atışmaları… Ne kadar sıradan… Doğruyu söylemek gerekirse, klişe bir çocuk animasyonu halleri vardı yer yer filmin. Birer Avatar’a dönüşmüş olan Gökyüzü İnsanları’nın göz göre göre Jake Sully’i bulmaları, büyük bir çatışmanın başlaması ve “The End”.

Elbette, aralarda güven, sevgi, dostluk, kardeşlik, aile olma mesajları var. Artık ebeveyn olmuş Jake ve General’in ıstırabı (bazen çocuklarınızın geleceği için savaşmak, o geleceği sizin göremeyeceğiniz anlamına gelebilir – ya da daha kötüsü, başkalarının çocukları için savaşmak kendi çocuklarınıza mal olabilir) ve daha çok yer verilmiş olan genç karakterlerin her birinin ilgi çekici yolculukları… Bunlar Avatar: Suyun Yolu’na duygusal bir hareket kazandırıyor şüphesiz. İki Avatar filminin de verdiği doğa savunucusu mesajlar ve başından beri övdüğümüz görsellik elbette takdire şayan. Ancak hikâyede yer verilen klişeler, her şeyin tahmin edilebilirliği, böylesine yaratıcı bir filmde kullanılınca şaşırtıcı oluyor. 15 senede ilk film, 13 senede ikinci film olgunlaşırken, artık teknik açıdan muhteşem bir dünya yaratıldığına ve bunun gün geçtikçe daha da iyileştiğine güvenilmeli ve artık hikâyeye odaklanılmalı diye düşünüyorum. Elde bu kadar imkân varken, çok daha vurucu, çok daha altı dolu anlatımlar mümkün. Daha spiritüel derinlikler mümkün, daha olgun çevreci mesajlar mümkün, daha az klişe mümkün, ilk filmde olduğu gibi yine senaryoyla şaşırtmak mümkün. Avatar 3-4-5 yolda gibi duyumlar alıyoruz ekiple yapılan röportajlardan, belli ki onlarda da görsel olarak etkilenmeye devam edeceğiz, ama bu etkileniş de bir yerden sonra klişeye dönecek ve belki de biraz şımaracağız, “Evet, anladık 3D’yi, efektleri, animatif yetkinlikleri çok iyi kullanıyorsun da, ne anlatıyorsun?” diye soracağız daha baskın bir biçimde.

Günün sonunda, elbette izlenmeli Avatar: Suyun Yolu. Ve mutlaka 3D, mümkünse IMAX imkânlı bir salonda izlenmeli. Yine bu deneyimin içine girilmeli. Suyun altında nefesler tutulmalı, gerilimli sahnelerin de belgeselvari anların da tadı çıkartılmalı. Teknolojinin kullanımındaki devrimsel yeniliklerin yüzü suyu hürmetine bile olsa. İlk filmi tekrar izlemeniz mümkünse, izleyip gitmenizi öneririm, ilk filmi hiç izlemeyenler ya da detayları unutanlar için mutlaka yakalanamayan konular olacaktır, şimdiden söylemesi. İyi seyirler.

(15 Aralık 2022)

Melis Zararsız

blossomel@gmail.com

18. Uluslararası Kar Film Festivali Başlıyor

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından geleneksel olarak düzenlenen 18. Uluslararası Kar Film Festivali, 15 Aralık’ta sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Festivalin bu yılki teması “Azerbaycan Sineması” olacak. 15 – 17 Aralık 2022 tarihlerinde düzenlenecek festival kapsamında İletişim Fakültesi Gösterim Salonu’nda Azerbaycan filmleri ücretsiz olarak gösterilecek. Nenehatun Kültür Merkezi’nde, üç gün sürecek olan film festivalinde birbirinden renkli konuklar yer alacak, söyleşiler yapılacak. Yurt içinde ve yurt dışında eğitim gören öğrencilerin hazırlamış oldukları eserlerin değerlendirilerek ödüllendirildiği festival kapsamında başka farklı etkinliklere de yer verilecek.

Güneş Sonrası

Charlotte Wells’in yönettiği ve Paul Mescal, Frankie Corio, Celia Rowlson Hall ile Sally Messham’ın oynadığı Güneş Sonrası (Aftersun), 28 Aralık 2022’de Başka Sinema dağıtımıyla Mubi tarafından vizyona çıkarıldı.
Bir baba – kızın büyüme hikâyesi, anıların hüznü, duygusu ve sevinciyle dopdolu, zamanın hızla geçişine dair sade, incelikli ve dokunaklı bir dram. Sophie, tam 20 yıl önce Fethiye’de bir tatil köyünde babasıyla geçirdiği tatilin unutulmaz anlarını geçmişe duyduğu melankoliyle anar. Babasını tanıdığını düşünse de yıllar sonra hatırladıklarıyla gerçekliğin arasında büyük boşluklar kalır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Megan Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı

13 Ocak 2023′te gösterime girecek olan Megan filminin yeni fragmanı yayınlandı. Gerard Johnstone’un yönettiği ve başrollerini Allison Williams, Violet McGraw, Ronny Chieng ile Brian Jordan Alvarez’in paylaştığı filmde Megan, bir çocuğun en iyi dostu olmak üzere programlanmış gerçek gibi bir oyuncak bebektir. Oyuncak şirketinin zeki robotikçisi Gemma tarafından tasarlanan Megan, bağlandığı çocuğun dostu, öğretmeni, oyun arkadaşı, koruyucusu olurken dinleyebilir, izleyebilir ve öğrenebilir. Gemma 8 yaşındaki bir anda yetim kalan yeğeni Cady’nin bakımını üstlendiğinde ebeveyn olmak için hazırlıksızdır, Megan prototipini Cady ile eşleştirmeye karar verir.

  • Basın Bülteni
  • Yeni fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Ferhan Baran Yazıyor: Memleket Hikâyesi

‘Bu kadar yanlış olan ne yaptık?’ Bozkırın ortasındaki derin çukura gözlerini dikmiş savcı beyin bu sözleri ile açılır Emin Alper imzalı ‘Kurak Günler’. Devletin yargı erkini temsil eden iki kişi yer altındaki boşlukların çökmesi sonucu ortaya çıkmış doğa oluşumuna biraz hayranlık, daha fazla ürperti ile bakmaktadır. İdealist savcı Emre’nin yeni tayin olduğu Yanıklar kasabasının çıkışıdır burası. Meteorun açtığı çukura benzeyen ürkütücü … Devamı… »

Lanetli Göl

Chris Sivertson’un yönettiği ve Christina Ricci, Santino Barnard, Don Durrell, Colleen Camp ile Lew Temple’ın oynadığı Lanetli Göl (Monstrous), 30 Aralık 2022’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Siyah Beyaz Movies tarafından vizyona çıkarıldı.
Laura, yedi yaşındaki küçük oğlu Cody ile birlikte kendisine kötü davranan, şiddete meyilli eski kocasından kaçıp, göl kıyısındaki cennet gibi, pastoral ve uzak bir çiftlik evinde yeni bir hayata alışmaya çalışmaktadır. Hâlâ yaşamış oldukları sarsıcı travmanın etkisinden kurtulamayan anne ile oğlu, çok geçmeden yeni sığınaklarında uğraşmaları gereken daha büyük ve korkunç bir tehdit altında olduklarını keşfederler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

İllegal Hayatlar

Cenk Çelik’in yönettiği ve Mahsun Karaca, Şahin Sarsu, Mehmet Kahraman, Müjde Uzman, Okan Has ile Uğur Serhan’ın oynadığı İllegal Hayatlar, 13 Ocak 2023’de CJ ENM dağıtımıyla NetD – Wovie – Retropro tarafından vizyona çıkarıldı.
Röportaj Adam olarak da bilinen, youtuber ve içerik üreticisi Mahsun Karaca’nın filmi İllegal Hayatlar, sinemalarda gösterime giriyor. Filmde, Adana’da kaçak kumarhane işletmekte olan Mahsun’un, yapılan baskınlardan kurtulmak ve çeşitli illegal işlerini daha da rahatça yapabilmek için siyasi parti kurması ile başlayan macerası, giderek partinin yapılacak seçimlere katılmasıyla çok ilginç bir hal alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: 1 / 2 / 3
  • IMDb

İllegal Hayatlar yazısına devam et

Çağan Irmak’tan Yüreklere Dokunacak Yeni Bir Hikâye: Sevda Mecburi İstikamet

70’lerden 2000’li yıllara uzanan bir yol hikâyesini anlatan Sevda Mecburi İstikamet seyirciyle buluşmak üzere gün sayıyor. Hikâyesi, oyunculuk performansları ve çok konuşulacak fragmanıyla dikkatleri üzerine çeken film, 06 Ocak’ta vizyona girecek. Çağan Irmak’ın yıllardır üzerinde çalıştığı ve beyazperdeye aktarmak istediği Sevda Mecburi İstikamet, yönetmenin unutulmaz filmleri arasında yer almaya aday. Film sinemaseverlere unutulmaz bir deneyim yaşatacak.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.