Selcen Ergun’un İlk Uzun Metrajlı Filmi Kar ve Ayı Toronto’da Dünya Prömiyerini Gerçekleştirdi

Selcen Ergun’un ilk uzun metrajlı filmi Kar ve Ayı’nın, dünya prömiyeri 47. Toronto Uluslararası Film Festivali’nin Discovery Bölümü’nde yapıldı. Festivale Türkiye’den seçilen tek yapım olan Kar ve Ayı’nın Toronto yolculuğunda Selcen Ergun’a filmin başrol oyuncusu Merve Dizdar ve görüntü yönetmeni Florent Herry eşlik etti. İzleyicilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan filmin prömiyerinin biletleri günler öncesinde tükendi. Discovery Bölümü’nün baş programcısı Dorota Lech’in sunduğu filmin gösteriminin sonrasında yönetmen Selcen Ergun, “Şahane bir prömiyerdi, Toronto seyircisiyle beraber filmimizi seyretmek çok büyük bir mutluluktu.” şeklinde konuştu.

Selcen Ergun’un İlk Uzun Metrajlı Filmi Kar ve Ayı Toronto’da Dünya Prömiyerini Gerçekleştirdi yazısına devam et

59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde SİYAD Ödülü Murat Özer, Film-Yön Ödülü Erden Kıral Anısına Verilecek

01 – 08 Ekim 2022 tarihleri arasında düzenlenecek 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) En İyi Film Ödülü bu yıl kaybettiğimiz sinema yazarı Murat Özer anısına, Film Yönetmenleri Derneği (FİLM-YÖN) En İyi Yönetmen Ödülü ise sevilen usta yönetmen Erden Kıral anısına verilecek.

59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde SİYAD Ödülü Murat Özer, Film-Yön Ödülü Erden Kıral Anısına Verilecek yazısına devam et

Altın Koza’da Gondolda Sinema Keyfi

29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında düzenlenen, yıldızlar altında Seyhan nehri üzerinde gondolda film gösterim keyfi” bu yıl da devam ediyor. Festival kapsamındaki etkinlik Seyhan nehrindeki Gondol Marina’da gerçekleşecek. Uluslararası basının da ilgisini çeken Gondolda Sinema gösterimleri 12 Eylül Pazartesi günü başlayıp yedi gün boyunca devam edecek. Her akşam 20:00’de başlayacak etkinlikte, sinemaseverlere birbirinden özel filmler sunulacak.

Altın Koza’da Gondolda Sinema Keyfi yazısına devam et

Altın Koza’dan Her Çocuk İçin Bir Fidan Projesi: Küçük Sinemaseverlerle Geleceğimizi Yeşertiyoruz

29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, çocuklar için yepyeni bir proje başlattı. Festival kapsamında bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek çocuk filmleri gösterimleri ve çocuk etkinliklerine katılım sağlayan her çocuk için Her Çocuk Bir Fidan temasıyla, bir fidan dikilerek Adana Sarıçam’da Altın Koza Hatıra Ormanı yeşertilecek. Festivalde bu yıl çocuklar, kendilerine özel etkinlik ve film gösterimleriyle, dünyanın farklı coğrafyalarından kültürler, farklı renkler, gelenekler ve yaşam tarzlarıyla buluşacak. Festival programında gösterilecek filmler, çocukların gelişim basamakları ve psiko-pedagojik yapılarına yönelik, 5-6, 7-8 yaş gruplarına yönelik farklı filmlerden oluşuyor.

Altın Koza’dan Her Çocuk İçin Bir Fidan Projesi: Küçük Sinemaseverlerle Geleceğimizi Yeşertiyoruz yazısına devam et

Bana Bir Masal Anlat

Hepimiz masallarla büyümedik mi. Hayal dünyamızda ufuklar açan ürkütücü peri masalları, dünyanın dertleriyle başa çıkmada bizlere yol göstermedi mi. George Miller’ın, dünya prömiyerini geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes’da yapmış olan 11. uzun metrajı ‘Üç Bin Yıllık Bekleyiş / Three Thousand Years of Longing’ usta sinemacının kadim masallara olan tutkusunun uzun yıllar gün ışığına çıkmayı beklemiş son ürünü, sinema tutkunlarını heyecan verici mitolojik bir yolculuğa çıkarmayı hedefliyor. Avustralyalı sinemacının ana karakteri Dr. Alithea Binnie hikâyelerin insanları birbirine bağladığı iyileştirici gücüne yürekten inananlardan. İngiliz anlatıbilim uzmanı biten evliliğinin ardından yalnızlığı, kendi ifadesiyle özgürlüğü seçmiş. Daha önce Çin aleminin, Pasifik dünyasının ve Doğu Akdeniz’in zamansız ülkelerini ziyaret etmiş olan Alithea, bir konferansa katılmak üzere kadim İstanbul’a geldiğinde şehrin masalsı dokusuna hayran oluyor. Agatha Christie’nin ‘Doğu Ekspresinde Cinayet / Murder On The Orient Express’i kaleme aldığı Pera Palas’ın gizemli odasından kentin büyüleyici havasını çekiyor içine. Havaalanında valizini almaya çalışan kısa boylu, deri ceketli misk kokan tuhaf adam (yoksa cin mi?) İstanbul’da yaşanacakların habercisidir oysa. 62 sokak, 4 bin dükkân ve 3 bin odasıyla gizemine kapıldığı Kapalı Çarşı’dan satın aldığı ve imitasyon olduğunu düşündüğü ‘çeşm-i bülbül’ün kapağı açılıp 3000 yıllık süreçte üç kez uzun mahkûmiyetler yaşamış dev Cin ile karşılaştığında heyecan verici macera başlayacaktır.

Alithea filmin açılışında hikâyesinin gerçek olduğunu ancak bir peri masalı kıvamında anlatırsa ona inanmamızın daha mümkün olabileceğini söyler. Öyle ya, başlangıçta bir meçhûl denizinde yüzerken hikâyelere başvurmaktan başka çare yoktur. Mitolojik yaratıklar o zaman bildiklerimizi ifade ederken, bilimin gelişmesiyle anlamlarını yitiriyor görünseler de, özgürlüğüne kavuşan Cinimiz Alithea’nın sevgiden yoksun hayatına geçmişin esrarından damıtılmış bir gül bahçesi vadetmektedir. Dev konumundan Idris Elba’nın cüsseli görünümüne geçiş yapan şişedeki Cin ondan üç dilek tutmasını ister. Ancak bu dilekleri yerine getirirse serbest kalabilecektir çünkü. Bu üçüncü hapisliği, kendi deyimiyle üçüncü aptallığıdır. Binbir Gece Masalları’ndan Şehrazat misali ona sırasıyla üç hikâye anlatır. Üç bin yıl önce ‘güzelliğin ta kendisiydi’ diye tarif ettiği ve kölesi olduğu Saba Melikesi Belkıs’ı, büyülü yaratıkların eşlik ettiği sihirli çalgısıyla kadınların gönlünü fetheden sihirbaz Hazreti Süleyman’a kaptırmış ve bir şişenin içinde Kızıl Deniz’in sularında kaybolmuştur.

16. yüzyıl başlarında İstanbul Boğazı’nın karanlık sularından yolu Topkapı Sarayı’na düşen Cin, korkunç komploların hızla ilerlediği Osmanlı ilinde Hürrem Sultan’ın entrika girdabında ikinci mahkûmiyet evresine girecektir. Boğaz’daki bir yalıda geçen üçüncü anlatı ise, onun 12 yaşında zengin bir tüccara üçüncü eş olarak verilen güzel Zefir’in hem bedenine hem de çevik zihnine tutulması üzerinedir. Dünyada ne kadar güzel faydalı ilim irfan varsa hepsine sahip olmak isteyen genç kıza tarihi, felsefeyi, şiiri, astronomiyi, matematiği öğretir ve geliştiğini gördükçe ona daha fazla tutulur, Zefir’i Belkıs’tan daha çok sever ama yine de unutulur. Her şeye uyum sağladığını ifade eden koca yaratık sevmek için kat etmiştir bunca yolu. Belkıs’a duyduğu özlemin, Zefir’e duyduğu sevginin izinde Alithea ile yalnızlıklarının birleşmesini ister. Ancak aşkı değil mantığı yeğlemiş olan bilim kadını buna nasıl karşılık verecek, kaosla baş edemeyen dünyada büyüyen nefrete ve çağdaş kakofoniye rağmen aşk yeşerebilecek midir.

George Miller’ın İngiliz yazar Dame A. S. Byatt’ın 1994 yılında yayımlanan kısa öyküsü ‘Çeşm-i Bülbül’deki Cin / The Djinn in the Nightingale’s Eye’dan uyarladığı ve senaryosunu öz kızı Augusta Gore ile birlikte kaleme aldığı yapıtı, masallarla mitlerle bezediği filmografisinin en seçkin örneklerinden. 1979 yılında ‘Mad Max’ ile sinemaya başlayan yönetmen, serinin 36 yıl sonra gelen dördüncü ve dijital son sürümü ‘Mad Max: Fury Road’ ile muhteşem bir dönüş yapmıştı. Doğal mekânlarda bilgisayar efektlerine pek yüz vermeden çektiği bu aksiyon operasının ardından gelen son filmi doğası gereği hemen her sahnesinde CGI teknolojisinden yararlanan, Mad Max’in sessizliğine karşıt bol bol konuşan, sürekli hikâyeler anlatan yönetmenin kariyerinde ayrıksı bir çalışma. Muhteşem Tilda Swinton (Alithea) ile karizmatik Idris Alba’nın kimyası tutmuş, önemli bölümü ülkemizde çekilmiş olan yapım, Osmanlı sarayında geçen bölümlerde ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinden esinle ve Türkiyeli oyuncuların katkısıyla başarıyla kotarılmış. Kösem Sultan’da Zerrin Tekindor’u izlerken, 4. Murad’da (İlker Çatak imzalı ‘Söz Senettir’ filminde beğeniyle alkışladığımız) Oğulcan Arman Uslu, Gülten’de Ece Yüksel, Zefir’de Burcu Gölgedar özellikle parlıyor. Filmin müziklerini besteleyen Tom Holkenborg ise ayrı bir alkışı hak ediyor. Final jeneriğinde Miller ve kızının sözleri ile dinlediğimiz ‘Cautionary Tale’ adlı güzelim şarkının Andrea Bocelli’nin oğlu (filmde şehzade Mustafa’yı da oynayan) Matteo Bocelli tarafından seslendirildiğini hatırlatalım. Mad Max serisini özleyenlere ise, serinin bir önceki sürümünün gözü pek kadın savaşçısı Furiosa’nın adını taşıyan yeni maceranın çok yakında beyazperdede olacağı müjdesini verelim.

(18 Eylül 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Mesut Kara’nın Yeni Kitabı Sanatlarıyla İz Bırakıp Geçtiler Hayatımızdan Klaros Yayınları’ndan Çıktı

Belgesel sinemacı, yazar Mesut Kara’nın yeni kitabı Sanatlarıyla İz Bırakıp Geçtiler Hayatımızdan, Klaros Yayınları etiketiyle yayınlandı. Yeni kitabının kitapçı raflarında ve internet kitap satış adreslerinde yerini alıp okura ulaşacağını söyleyen Mesut Kara, sonraki kitap çalışması, otobiyografik roman tadında bir otobiyografi olan, Bir Uyumsuzun Hatıra Defteri’ni de Klaros Yayınevi’ne teslim ettiğini, önümüzdeki aylarda yayınlanmasını beklediğini belirtti. Yazarın Sanatlarıyla İz Bırakıp Geçtiler Hayatımızdan adlı kitabında hayatlarımıza dokunan, eserleriyle derin iz bırakan, erken yitirdiğimiz 28 değerli sanatçının, sinemacının, şair ve yazarın ardından yazılan yazılar yer alıyor.

Mesut Kara’nın Yeni Kitabı Sanatlarıyla İz Bırakıp Geçtiler Hayatımızdan Klaros Yayınları’ndan Çıktı yazısına devam et

Altın Koza’dan Umut Veren Ekoloji Belgeselleri

29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali çağımızın büyük ekolojik sorunlarını yedinci sanatın anlatım olanaklarını mükemmel kullanarak ele alan belgesel filmlere Sürdürülemez adında özel bir bölüm ayırdı. Ormanların Kurtarıcısı, Buz Devri Parkı, Bölge, Hassas Mevzu ve Dünyanın Bütün Nefesleri adlı belgeseller 12 – 18 Eylül 2022 tarihleri arasında, Adana Esas 01 Burda AVM Cinemapink Sineması’nda izleyicilere sunulacak.

Altın Koza’dan Umut Veren Ekoloji Belgeselleri yazısına devam et

Cennetten Kovulmak

Saygın Fransız yönetmen Laurent Cantet, bizde de gösterimi süren son yapıtı ‘Arthur Rambo’da bir kez daha ülkesindeki göçmen azınlık sorununa eğilirken, çağdaş sosyal medyanın hayatımızı kontrol altına almış ölümcül etkisi üzerine dikkat çekiyor. Ana karakteri Cezayir asıllı Karim D. dilimizde ‘Çıkarma’ anlamına gelen ‘Débarquement’ adlı romanının edebiyat dünyasında coşkuyla karşılanmasının sarhoşluğu içindedir. Annesinin gerçek hikâyesini anlattığı ilk kitabı, genç kadının kendisi için seçilen Fransa’ya çıkarması üzerinedir. Kibirli ülke halkı onu aralarına almakta pek de gönüllü davranmamıştır gerçi. Hem coğrafi hem de sosyal anlamda donup kalmışlığı dile getiren, sömürgeciliğin suçlarına içten bir bakış olarak karşılanan roman öylesine başarı bulunmuştur ki, lansman partisinde kitabın film hakları satın alınarak filmi bizzat yazarın yönetmesi dahi talep edilir.

Yüzündeki şaşkın gülümseme ile dans pistine yönelmeden önce karşılaştığı başka bir ünlü edebiyat kişisi Karim D.’yi uyarmadan edemez. O gece herkesin gözdesidir ancak toplumun her kesiminden akan bu coşkun ilgiye çok da fazla güvenmemeli; anın keyfini çıkarmalı ama ne olur ne olmaz diyerek temkini elden bırakmamalıdır. Yayıncılar yazarlarının ölü olmalarını hayatta olmalarına yeğler çünkü. Nitekim bizim çağdaş Külkedisi’nin haz yüklü anları çok uzun sürmez. 16 yaşındayken (19. yüzyıl sonlarının özgür ruhlu huzursuz şairi Arthur Rimbaud’dan esinle) Arthur Rambo takma adıyla yazdığı ve sonradan uyarılara rağmen silmediği onlarca tweet gecenin yarısında sosyal medyada yayılmaya, geçmişinden gelen nefret dolu mesajlar birer birer afişe olmaya başlar. Irkçı, ayrımcı, özellikle Yahudileri ve eşcinselleri, engellileri hatta şişman insanları yeren ve ağır hakaretler içeren iletilerdir bunlar.

Karim D.’nin baş döndürücü yükselişini tepetaklak bir düşüş izler. Önce yayınevi desteğini hızla geri çeker. Yakın arkadaş çevresi, bin emekle kurduğu küçük çaplı video kanalında çalıştığı dostları, ‘sana ihtiyacım var’ diyerek sığındığı sevgilisi birer birer uzaklaşır ondan. Annesi hayal kırıklığı içindedir. Yalnızca erkek kardeşi Farid onun geçmişteki isyan dolu haykırışının yanındadır. Karim D. şaşkındır. Verdiği röportajda kendi yarattığı karakterin bir serseri hatta kötü ikizi olduğunu söyleyecek, zeminini hazırladığı kışkırtıcı tartışma ortamında sınırların aşıldığını ve işlerin çığırından çıktığını ifade ederek özür dilemeye çalışacaktır. Kardeşi Farid bu konuda aynı düşüncede değildir gerçi: banliyölere itilmiş göçmen toplumunun (Matthieu Kassovitz’in bizde ‘Protesto’ adıyla gösterilmiş 1995 yapımı kült filmi ‘La Haine’ esini taşıyan) nefret yüklü birikimini ağabeyinin yüzüne haykıracak ve onu köpek gibi cennetlerinden kovanlardan özür dileyen Karim’i suçlayacaktır.

1999 yapımı ilk uzun metrajı ‘İnsan Kaynakları / Ressources Humaines’ ve ‘İş Yok Zaman Çok / L’emploi du Temps’ gibi önceki işleriyle çağdaş Fransız toplumunda emek sermaye ilişkilerini didik didik etmiş olan sinemacı, Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü 2008 yapımı ‘Sınıf / Entre Les Murs’de farklı etnik gruplardan öğrencilerin oluşturmuş olduğu sınıf ortamını çağdaş Fransız toplumunun sosyokültürel yapısını analiz ettiği bir laboratuvara dönüştürmüştü.

Bu defa radyo yorumcusu Mehdi Meklat’ın 2017 yılında skandal yaratmış nefret dolu tweetlerinden yola çıkan yönetmen, bir gecede vezir ettiğini aynı süratle rezil etme gücüne sahip çağımız sosyal medya olgusunu soluk soluğa ilerleyen bir hikaye ve dinamik bir kurgu ile anlatıyor. Sosyal medyanın baştan çıkarıcılığı ve hızlı yoldan gelen şöhretin sarhoşluğunu 48 saatlik bir zaman diliminde aktarıyor. Bu alemde daha fazla beğeni daha fazla takipçi getirdiğinden, kelimelerin şiddeti giderek artmaktadır. ‘Bir oyun parkında gibiydim’ der Karim. ‘Bir sınır arıyordum ve birilerinin beni durdurmasını bekliyordum, ama kimse durdurmadı’ diye ilave eder. Öfkesini dışa vurma yolunda tweet atmak onun için nefes almaya bir tür bağımlılığa dönüşmüştür artık. Cantet bu çağdaş soruna dört başı mamur bir biçimde parmak basarken yılın en dikkate değer filmlerinden birine imza atıyor. Chloe Thevenin’in tedirgin müziği ile ilerleyen film, 13 yıl önce Cantet’nin ‘Sınıf’ filmindeki küçük öğrencilerden biri olarak oyunculuğa adım atmış olan Rabah Nait Oufella’nın başarılı Karim D. yorumundan büyük destek alıyor.

(17 Eylül 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Babil

Damien Chazelle’nin yönettiği ve Brad Pitt, Margot Robbie, Jean Smart ile Diego Calva’nın oynadığı Babil (Babylon), 20 Ocak 2023’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Damien Chazelle’den Babil filmi, 1920’lerin Los Angeles’ında geçen orijinal bir destan olarak beyazperdeye geliyor. Büyük bir hırs ve muazzam bir aşırılığın hikâyesi olarak Amerikan sinemasının, yani Hollywood’un ilk zamanlarının dizginlenemeyen çöküş ve ahlâksızlık döneminde birden fazla karakterin, yapımcı, oyuncu, set çalışanlarının yükselişinin ve düşüşünün izini sürüyor. Filmin senaryosu da yönetmen Chazale tarafından kaleme alındı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Babil yazısına devam et

TRT Ortak Yapımı Tay Vizyona Giriyor

TRT ortak yapımı Tay vizyona girmek için gün sayıyor. 23 Eylül 2022 Cuma günü minik izleyicileriyle buluşacak olan yerli yapım animasyon filmde; Hz. Muhammed’in İslam tarihinin dönüm noktası olan çileli Hicret yolculuğu konu ediliyor. Filmde, annesini arayan safkan bir tay olan Riyah’ın, peşine düşmüş olan hırsızlardan kaçarken tanışmış olduğu ihtiyar deve Jabal ile birlikte Medine’ye doğru çıktığı heyecanlı yolculuğun hikâyesi anlatılıyor.

Kim Bu Aile?’nin Afiş ve Fragmanı Yayınlandı, İzleyiciden Tam Not Aldı

Kahkaha, heyecan ve dramayı bir araya getiren sezonun en keyifli filmi Kim Bu Aile? seyirciyle sinema salonlarında buluşmak için geri sayıma başladı. Filmin yönetmenliği Bedran Güzel’e, senaryosu ise Ali Erkan Ersezer’e ait. Sinemaseverleri eğlence ve aksiyona doyuracak film 07 Ekim’de beyazperdede olacak. Bir komiserin peşine düştüğü suç şebekesini çökertmek için suçlulardan oluşan bir ekiple aile rolü oynamasını konu alan eğlencesi ve aksiyonu bol film Kim Bu Aile?’nin afişi ve fragmanı yayınlandı. Yıldız isimlerden oluşan dev kadroyu bir araya getiren filmin  fragmanında kahkahalar havada uçuştu ve merak uyandırdı.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Korkut Akın Yazıyor: Gizemle Birleşen Kişisel Dram

Irkçılık yaşamın her anında, her alanında olanca hızı ve gücüyle sürdürülüyor; kimi zaman aynı toprakları paylaşan halklar arasında, kimi zaman farklı ülkelerin farklı halklarına karşı, kimi zaman küçümsenen kişi/ailelere karşı… Biz buna “neofaşizm” diyoruz, ne korkuncu ve tabii ki, kitlesi büyük olduğu için de süren… “Kya’nın Şarkı Söylediği Yer”, Kuzey Carolina’da, bataklık yanındaki küçük bir kasabada, yıllar önce geçiyor. Siyahlarla … Devamı… »