Birlikte Yaşamak, Sevmek ve Gülmek…

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, birbirinden ayrılmayan biri doktor, biri avukat ve hemşire, bu kez bir otopsi nedeniyle buluşur. Doktor, özellikle uzuv kayıpları için estetik cerrahlık yaparken bir yandan da üzerinde çalıştığı ağrı kesici (uyuşturucu mu demeli) ile kendi yaralarını iyileştirmeye çalışır. Avukat ise ırkçılığa karşı mücadele veren bir siyahidir ve asla bu duruşundan ödün vermez. Hemşire, avukatın sevgilisi ve yaralıların bedenlerinden topladığı şarapnelleri heykele dönüştüren bir sanatçıdır aynı zamanda.

Bu üç arkadaş, “bunların hepsi gerçekten oldu” diye başlayan filmin ana taşıyıcıları. Bir yanıyla iki dünya savaşının arasında yaşananlara, bir yanıyla da insan ilişkilerine bakan bir film Amsterdam. Filmin adının Amsterdam olmasına bakmayın, ağırlıklı olarak New York’ta geçiyor ve kentin eski adının New Amsterdam olduğunu hatırlatalım.

Filmde sadece o zamanların anlatımı değil, günümüz dünyasının eleştirisi de yer alıyor. Her ne kadar yönetmen, mizaha yönelerek gücünü azaltsa da (bizdeki “beşli çete” benzeri) bir yapılanmanın belirleyiciliğini vurguluyor.

Görüntünün önüne geçen yorum…

Russell, orijinal senaryosunu sanki bir roman uyarlaması gibi yorumlamış; bu filmin izlenirliğini arttırdığı gibi seyircinin sahiplenmesine de yol açıyor.

Dr. Burt Bernedsen (Christian Bale) gerek savaş sonrası aldığı yaraların (bir gözü sürekli çıkan cam) etkisiyle hep yamuk, ama “dik bir duruş” sergileyen bir karakter. Aslına bakarsanız, sevmek isteyen, eşinin zengin ve ırkçı ailesinden kurtulmak, kendince sevgi açlığını gidermek isteyen biri. Sevmek kolay değil ki sevilmek kolay olsun. Filmin girişinde bu konu ele alınıyor ve izleyici film boyunca bu sorunun yanıtını kendisininkiyle karşılaştırıyor.

Birçok ünlünün yer aldığı film, istenen düzeye ulaşamasa da (General olarak “bir bilen” konumundaki Robert De Niro özellikle) izleyicinin yaşananlara karşı duyarlılığını arttırıyor. Birçok yorumda, son dönemde Trump karşıtı konumuyla anımsanan De Niro, sanki günümüze gönderme yapıyor. Tabii ki karar sizin.

Amsterdam, insan ilişkileri, tarihi gerçeklik, Yönetmen: David O. Russell, Oyuncular: Christian Bale, Margot Robbie, John David Washington, Anya Taylor-Joy, Robert De Niro… 07 Ekim 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…

(04 Ekim 2022)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Amerikan Rüyası’nın Arka Bahçesi

Oyuncu Olivia Wilde’ın ilk yönetmenlik denemesi ‘Dert Etme Sevgilim / Don’t Worry Darling’ 50’li yıllarda genç çiftlerin biraz da dağıtmak için toplandığı küçük bir parti sahnesi ile açılıyor. Çölün ortasında inşa edilmiş pilot kasabada yaşayan bu şanslı azınlığın konforlu ortamında herkes neşeli, herkes keyifli gözükmektedir. Bahçeli lüks evlerinden son model arabalarına binmiş mühendis eşlerini ağırlarken birbirlerini süzmeyi ihmal etmeyen ev kadınlarından kendilerine sunulmuş ideal hayat için sadakat beklenmektedir yalnızca. Evlerini temiz tutacak, kocalarına yemek hazırlayacak, çocuk yetiştirecek ve düzen içinde bale çalışmalarını sürdüreceklerdir.

Genç aileler Zafer (Victory) projesi için bir araya getirilmiştir. Projenin sahibi Frank genç yeteneklerin dizginlenmemiş potansiyelini, içlerindeki hayal edilmez mücevheri ortaya çıkarmayı hedeflediğini ifade eder toplu konuşmasında. ‘Dünyayı değiştireceğiz’ derken kadehler serbest bırakılmış potansiyelin kutlanması için kalkar. Bu özel aile için en önemli kural gizliliktir. Teknik mühendis kocalar lüks arabalarıyla tozu dumana kattıkları çölün ortasında ne işle uğraşmaktadır? Merkezden gelen gürültüler ve sarsıntılar neden kaynaklanmaktadır? Alışverişe giden kadınlar sitenin troleybüsünün rotasının dışında kalan bölge hakkında bir şey sormayacak, bir nevi hapsoldukları ortamın dışına gözlerini kapatacaklardır. Gerçekte neler olmaktadır? Yakışıklı Jack’in güzel karısı Alice, her anlamıyla yolunda giden hayatının akışını kurcaladığında, şahit olduğu olayları sorgulamaya kalktığında başı derde girer, işler fena halde karışır.

Kısa özetten anlaşılacağı üzere özgün isminin yarattığı beklentiden oldukça faklı bir kulvarda gelişen bir deneme bu. İlk uzun metrajını çeken tanınmış oyuncu dinamik kamera tercihi ve yaratıcı kadrajlarıyla distopik gerilim türünde ilgiye değer bir çalışmaya imza atmış. Film, soğuk savaşın tehditkâr ortamında yeşermiş Amerikan usulü banliyö yaşamının ve genç kuşakların koşullandırıldığı Amerikan Rüyası kavramının hınzır bir eleştirisi olarak da okunabilir. Film bir de tabi 50’li yılların erkek egemen ikliminde, her türlü şatafatın gerisinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş olan kadının başkaldırışıyla çağdaş sinemanın ‘Me Too’ hareketine katkısını sürdürüyor. 2016 yapımı ‘Lady Macbeth’ ile tanıyıp sevdiğimiz, ‘Küçük Kadınlar / Little Women’daki Amy March yorumuyla iki yıl önce Oscar adayı olan İngiliz oyuncu Florence Pugh, Alice yorumu ile göz doldururken kendisine Christopher Nolan imzalı ‘Dunkirk’ ile ilk sinema deneyimini yaşayan, daha sonra solo albümleri ve One Direction grubunun üyesi olarak yıldızı parlamış sansasyonel pozları ile ünlü İngiliz pop şarkıcısı Harry Styles eşlik ediyor. Yeni sürüm Uzay Yolu/ Star Trek’in Kaptan Kirk’ü Chris Pine muktedir Frank rolünde parlarken, -hadi biraz magazine kaçalım- Styles’ın gerçek hayattaki partneri yönetmen Wilde ev kadınlarından Bunny karakterini kendisine ayırmış.

(04 Ekim 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

2. Uluslararası Distopya Kısa Film Festivali

2. Uluslararası Distopya Film Festivali, bu yıl 19 – 20 Kasım 2022 tarihlerinde sinemaseverleri Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Yeşilçam Sineması’nda ağırlayacak. İlki geçtiğimiz yıl Aralık ayında, yönetmen Hatice Aşkın’ın direktörlüğünde düzenlenen Uluslararası Distopya Film Festivali, Türkiye’de distopya türündeki filmlere alan açmayı, yalnızca distopya türüne özgü filmlere yer vererek, distopyanın daha iyi kavranmasını ve bu türün tüm detaylarına dikkat çekmeyi hedefliyor. Festival programında ulusal ve uluslararası distopik filmlerden oluşan Uzun Metraj Film Seçkisi, Uluslararası Kısa Film Yarışması ve Ulusal Kısa Film Senaryo Yarışması yer alıyor.

2. Uluslararası Distopya Kısa Film Festivali yazısına devam et

Engelsiz Filmler Festivali’nin Bu Yıla Özel Seçkisi: Onlar

14 – 16 Ekim 2022 tarihleri arasında Eskişehir’de başlayıp, 17 – 23 Ekim 2022 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek olan Engelsiz Filmler Festivali, Onlar Seçkisi’ni seyircinin beğenisine sunacak. Seçkide Ali Asgari’nin Yarına Kadar (Until Tomorrow), Andreas Dresen’in Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı (Rabia Kurnaz Gegen George Bush) ve Julie Bezerra Madsen’in Görülmeyi Bekleyenler (All that Remains to be Seen) filmleri olmak üzere 3 film yer alıyor.

Engelsiz Filmler Festivali’nin Bu Yıla Özel Seçkisi: Onlar yazısına devam et

Son Yılların En Üretken Yönetmenlerinden Can Ulkay, Hayatla Barış Filminin Yönetmen Koltuğunda

Ayla, Müslüm Baba, Türk İşi Dondurma, Kâğıttan Hayatlar gibi çok ilgi gören filmlerinin yönetmeni Can Ulkay, Ampute Messi olarak anılan milli futbolcumuz Barış Telli’nin hayatını anlatan Hayatla Barış filminin yönetmeni oldu. Can Ulkay, “Barış, karşısına çıkan hiçbir engelin hayallerinden vazgeçirmesine izin vermeyen çok azimli, çok çalışkan, kendine inanan bir sporcu ve örnek alınması gereken bir genç.” diyerek filmle ilgili duygularını anlattı.