Biray Dalkıran Yeni Filmiyle Dünyayı Fethetti

Başarılı yönetmen Biray Dalkıran yeni korku filmi Melez’in (The Crossbreed) çekimlerine Amerika’da Los Angeles’da devam ediyor. 2016 yılı sonlarında yayınlanan teaser afişi ile görücüye çıkan filme, dünyaca ünlü sinema siteleri büyük ilgi göstermiş, art arda haberler yapmışlardı. Şubat ayında çekimlerine başlanan filmin tam kadrosu da geçtiğimiz günlerde açıklandı. Filmin başrollerini Angela Durazo, Nathan Schellerup ve Danny Winn paylaşıyor.

Geleceğin Sineması’nda Başvurular Devam Ediyor

Öğrenci sayısını karşılamaya yetmeyen stüdyo ve yapım aşaması ile yapım sonrasında gereken teknik ekipman açığını kapatarak hayallerin özgürce gerçekleşmesine imkan sağlayan Geleceğin Sineması bu yıl 14. kez gerçekleştirilecek ve proje kapsamında 20 kısa film, genç yönetmenlerin hayallerinden beyazperdeye aktarılacak. Türkiye çapında sinema öğrencilerinin daha kaliteli filmler yapmalarını sağlamak amacıyla T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Beyoğlu Belediyesi ve Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) işbirliğiyle gerçekleştirilen 14. Geleceğin Sineması’na başvurular için son gün 24 Mart 2017.

Şehir İletişim Öğrencileri Bilinen Filmlerin En Önemli Sahnelerini Yeniden Fotoğrafladı

İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü Öğretim Görevlisi Elif Gülen öncülüğünde hayata geçirilen Fotoğraflarla Sinema ve Kolaj Sergisi’nde 45 çalışma yer alıyor. Sergide İsveçli Roy Andersson’ın yönettiği kült film İkinci Kattan Şarkılar, Rezzan Tanyeli’nin yönettiği Pazarları Hiç Sevmem ile Özer Kızıltan’ın yönetmenliğini yaptığı Takva gibi Türkiye ve dünya sinemasından çok önemli yapıtların tekrar kurgulanan kareleri görülebilecek.

Şehir İletişim Öğrencileri Bilinen Filmlerin En Önemli Sahnelerini Yeniden Fotoğrafladı yazısına devam et

Osmanlı Subayı’na Karşı Şer Odaklarının İttifakı

Konusu birinci dünya savaşı günlerinde geçen ve Ermeni meselesine tarafsız bir tarihi bakışla yaklaşan Osmanlı Subayı (The Ottoman Lieutenant) filmi, ABD’de gösterime girdi. Bunun üzerine Amerika Ermeni Ulusal Komitesi hemen karşı atağa geçti. Komite, tehditkâr mektuplar göndererek gösterimi engelleyeceğini açıkladı. Filmin Türk yapımcılarından Güneş Çelikcan ve Serdar Öğretici, çok çirkin bir tavır ile karşı karşıya olduklarını açıkladı.

Beyazperde’de Yerli Film Rüzgarı

Medya takibinin öncü kuruluşu Ajans Press, 2017’nin en çok izlenen filmlerinin medya karnesini çıkardı. Ajans Press’in incelemesine göre 2017’nin en çok izlenen yapımı, Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik 5 filmi oldu. Film 5 milyon 748 bin kişi tarafından izlendi. Yılın en çok izlenen ikinci yapımı başrollerinde Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in oynadığı Çalgı Çengi: İkimiz filmi oldu. Çalgı Çengi: İkimiz 2 milyon 784 bin seyirci rakamına ulaştı.

Allah İzin Verirse, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor

İtalyan Kültür Merkezi, 14 Mart 2017 Salı günü 19:00’da yönetmenliğini Edoardo Falcone’un yaptığı 2015 yapımı Allah İzin Verirse (Se Dio Vuole) adlı filmi gösteriyor. Başrollerinde Marco Giallini ve Alessandro Gassmann’ın oynadığı filmin konusu şöyle: Katı ateist olan bir kalp cerrahının oğlu rahip olmak isterse ne olur? Tommaso, işinde başarılı bir kalp cerrahıdır. Tommaso’nun oğlu sürpriz bir kararla rahip olmak istediğini açıklar. Dünya umurunda olmayan kızı Bianca’nın, içgüveysi saf damadının ve mutsuz karısı Carla’nın aksine, bu karar Tommaso için oğlunun aklını çelen pedere karşı her şeyini ortaya koyacağı önemli bir savaş anlamına gelmektedir.

Allah İzin Verirse, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor yazısına devam et

Bir Direniş Öyküsü

69. Cannes Film Festivali yarışma seçkisinin en güzel filmlerinden ‘Aquarius’un sinemalarımızdaki gösterimi başladı. Daha önce If Bağımsız Filmler Festivali’ne konuk olmuş, önümüzdeki ay başlayacak 36. İstanbul Film Festivali’nin Bienal ile işbirliği sonucu ‘iyi bir komşu’ temalı filmler seçkisinde yeniden izleyici karşısına çıkacak olan 2012 yapımı ‘Komşu Sesler / O Som Ao Redor’ ile tanıyıp sevdiğimiz Kleber Mendonça Filho’nun ikinci uzun metrajı bu.

Bir önceki filminde olduğu gibi, yönetmenin çocukluğunun geçtiği Brezilya’nın kuzeydoğusunda, Atlantik Okyanusu’na nazır sahil kasabası Recife’de geçiyor hikâye. Film adını ana karakterin yaşadığı, orada üç çocuğunu büyüttüğü apartman binasından alıyor. 60’lı yaşlarını süren entellektüel Clara’nın yaşamının birçok önemli anına tanıklık etmiş 1940’lardan kalma eski apartman dairesi, paha biçilmez anılarla doludur. Raf raf kitaplar, plaklar, duvardaki resimler, posterler bir dönemin kültürel zenginliğini gözler önüne sermektedir. Çevresi tarafından Dona Clara hitabıyla saygı gören sıkı bir kadındır Clara. İlerlemiş yaşına karşın denizden sahile çıkışı gözüpek bir Bond kızı edasındadır. Özgür ruhu, 68 kuşağından teyzesi Lucia’dan mirastır ne de olsa. İkamet ettiği apartmanın o dönemin çiçek çocuklarını konu alan ünlü ‘Hair’ müzikalinin açılış şarkısı ile aynı adı taşıması bu yüzden anlamlıdır.

Sorun, kentsel dönüşüm tezgâhı altında tarihi ‘Aquarius’ binasının emlak simsarları tarafından ele geçirilerek yıkılmak istenmesiyle patlak verir. Politikacılarla arasını iyi tutmuş büyük bir emlak şirketi binadaki diğer kat maliklerini teker teker ikna etmiş, sıra Clara’nın şirin apartman dairesini satın almaya gelmiştir. Kendi çocukları dahil çevresindeki herkes inşaat şirketinin cazip teklifini kabul etmesini ister ondan. Ancak onun geçmişini ve anılarını yok etmeye hiç niyeti yoktur. Eski binanın yerine kondurulacak cam ve çelikten yeni rezidans fikrini anında reddeder. Müteahhitlik firmasının yurt dışında eğitim görmüş genç patronu ve ekibinin türlü yıldırmalarına karşı tek başına bir direniş başlatır. Bu zorlu süreçte hem geçmişini kapı dışarı etmek isteyen bir toplumu, hem kendini keşfe çıkacaktır.

Film eleştirmenliğinden gelen Filho, mükemmel bir karakter incelemesine imza atmış ‘Aquarius’ ile. Uzunca bir aradan sonra sinemaya dönüş yapan, ‘Örümcek Kadının Öpücüğü’, bizde gösterime girmemiş ‘Dona Flor ve İki Kocası’ benzeri klasiklerle ülkesinde haklı bir şöhrete sahip olan Brezilya sinemasının efsanevi yıldızı Sonia Braga ile gayet verimli bir iş birliği gerçekleştirmiş. Filho’nun eski mesleğine hoş bir nazire olarak emekli müzik eleştirmenini canlandırıyor Braga. İyi müziğin her çeşidine vurgun, Brezilyalı anıtsal besteci Heitor Villa-Lobos hakkında kitap yazmış olması tutkuyla Queen dinlemesine engel değil. Stanley Kubrick’in para pul sahibi olmanın boşunalığı üzerine destansı başyapıtı ‘Barry Lyndon’ın kocaman afişi süslüyor evinin duvarını. Yok edilmeye çalışılan tarihin bu hüzünlü kutsamasında, bir haysiyet portresi olarak klasikleşeceği muhakkak bir performansa imza atıyor büyük oyuncu.

Film aynı zamanda yolsuzluğun ve boşvermişliğin doruğa çıktığı Brezilya’nın ve ona benzer ülkelerin ahvalinin eşsiz bir metaforu niteliğinde. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, kendi ülkemizde kentsel dönüşüm adı altında şehrin ve toplumsal hafızanın nasıl tahrip edildiğine hüzünle isyan ettiğimiz bir dönemden geçmiyor muyuz bizler de. ‘Biz mekânımızla bütünleşiyoruz. Anılarımız kimliğimizi oluşturuyor. Binayı yıkmakla birkaç kuşağın kültürünü ve yaşamını yok ediyorsunuz, anılarını siliyorsunuz’ diyor yönetmen. Bir diğer söyleşisinde, 1952’de hizmete girmiş Recife’nin muazzam Sao Luiz Sineması’nın geçen yılki hüzünlü kapanışından dem vuruyor. Onca itiraz ve isyana karşın yıkılan tarihi Emek Sineması geliyor aklıma. İşgal ve yıkıma karşı soylu direnişin hikâyesi olan bu güzel film aracılığıyla, çakma Emek’i savunanlardan hesap sormak istiyorum.

(20 Mart 2017)

Ferhan Baran

[email protected]