Hababam Sınıfı Öğrencileri Sevgililer Gününde Buluştu

Hababam Sınıfı’nın hayatta kalan üyeleri Nişantaşı Üniversitesi’nin organizasyonu ile filmin çekildiği Adile Sultan Kasrı’nda bir araya geldi. Çekildiği 1974 yılından bu yana bizleri hâlâ güldürmeyi başarabilen bir başyapıt olan Hababam Sınıfı serilerinin Güdük Necmi, Hayta İsmail, Bacaksız gibi lâkaplarla ünlü dokuz oyuncusu Nişantaşı Üniversitesi öğrencileri ile birlikte filmin hayatta olmayan diğer oyuncuları ve emektarlarını filmin çekildiği mekân Adile Sultan Kasrı’nda hep birlikte andılar.

Hababam Sınıfı Öğrencileri Sevgililer Gününde Buluştu yazısına devam et

5. Altın Kestane Ödülleri, 2013’ün En Fenaları

SİYAD Ödülleri’ni geride bırakan sinema dünyamızı yavaş yavaş Oscar heyecanının sardığı şu günlerde, Arka Pencere Dergisi beş yıldır büyük bir ciddiyet, samimiyet ve adalet duygusuyla sürdürdüğü Altın Kestane adlı alternatif ödüllendirme için iki hafta önce adaylarını açıklamıştı. Her geçen yıl kamuoyunda daha fazla ilgi gören Altın Kestaneler bu yıl 35 sinema yazarı-kültür gazetecisinin oylarıyla belirlendi. 5. Altın Kestane Ödülleri’nde En Fena Yönetmen Osman Sınav, yönettiği Aşk Kırmızı ise En Fena Film seçildi. Erkekler filmindeki rolüyle En Fena Kadın Oyuncu Asuman Dabak olurken, Aziz Ayşe filmindeki rolüyle Engin Altan Düzyatan En Fena Erkek Oyuncu oldu.

Türkan Şoray’a Al Yazmalım Kamyonu ve Ahmet Mekin’le Selvi Boylum Sürprizi

Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş en büyük aşk filmi olarak kabul edilen Selvi Boylum Al Yazmalım, Türk Sinemasının 100. yılı nedeniyle 16 Şubat Pazar günü tekrar hatırlanacak. İstanbul Klasik Otomobilciler Derneği’nin organize ettiği etkinlikte, Yeşilçam’ın efsane oyuncuları Türkan Şoray, Ahmet Mekin, Cengiz Sezici, filmin özgün müziğini yapan Cahit Berkay, yapımcısı Arif Keskiner ve görüntü yönetmeni Çetin Tunca yıllar sonra bir araya gelecekler.

İlk Defa Sinemaya Gittiler

Çorlu Belediyesi daha önce hiç sinemaya gitme imkânı olmamış kadınları sinemaya götürdü. Orion AVM’de düzenlen etkinliğe katılan kadınları Çorlu Belediye Başkanı Ünal Baysan ve eşi Sevinç Baysan, Belediye Başkan Yardımcısı Kemaleddin Avcı ve belediye personeli tarafından karşılandı. Davetlilere verilen yemeğin ardından toplu olarak sinema salonuna gidildi. Daha sonra etkinliğe katılan 100’e yakın kadın, Demet Akbağ ve Ata Demirer’in oynadığı Eyyvah Eyvah 3′ü izledi.

Söz Kölelikten Açılmışken…

Howard Zinn, ünlü klâsiği “Amerika Birleşik Devletleri Halkları Tarihi”nde, dünyadaki köle ticaretinin Kolomb’dan yaklaşık yarım asır önce, binlerce Afrikalı’nın Portekiz’e satılmasıyla başladığına işaret eder. Kısa zamanda olgunun başkentine dönüşecek olan Amerika’da ise 1619’da Jamestown’a getirilen 20 kadar Afrikalı, sürecin başlangıcında önemli rol oynar.

Rakibin dişli olmasından ve kendi topraklarında bulunmasından dolayı Kızılderilileri köleleştirmeyi bir türlü başaramayan “uygar beyaz adam”ın Kara Kıta’ya yönelmesi bir bakıma kaçınılmaz olmuştur. Bu bakımdan kölelik, yalnızca psikolojik / ahlâkî bir yönelim olarak açıklanamamakta, ekonomik boyutuyla birlikte ele alınmaktadır. Kolonilere gelen ve tarlalarda çalışan beyaz sayısının işgücünü karşılamaktan uzak olduğu bir dönemde köleliğe yönelmek, büyümeyi hedefleyen ABD ekonomisi için kaçınılmazdır. Nitekim 1700’lerin ortasında, sayıları yüzbinleri aşan köleler, tarihin akışını değiştirecek bir unsur haline gelmeye başlamıştır.

Beyaz Amerikalıların desteğiyle büyüyen kölelik karşıtı hareketlerin görece başarıya ulaşması için 1830’ları beklemek gerekmiştir. Bu dönemde Kuzey’de 100 bini aşan sayıda siyahî özgürlüğüne karışırken, 30 yıl sonra Başkan seçilen Lincoln, süreçte önemli bir rol oynar; ama…

“Mücadeledeki amacım köleliği sürdürmek veya yok etmek değil, birliği korumaktır. Eğer herhangi bir köleyi özgürleştirmeden başarabilirsem, bunu yaparım…”

Bu sözlerin sahibi, günümüzde kölelik düzenine başkaldırının simgesi olarak gösterilen Lincoln’den başkası değildir. Beyazların belirlediği koşullarda özgürlüklerine kavuşabilecek olan köleler, ancak Kuzey’in siyasi ve ekonomik ihtiyaçlarının gündeme geldiği bir dönemde sürecin öznesi olurlar. Gerçekte de kölelik karşıtı bir tutum benimsemekle beraber, insanların eşit olması gerektiği düşüncesine muhalif olan Lincoln’un uygulamaları, İç Savaş sonrasında daha da açığa çıkacak; örneğin Güney’deki arazilerin Konfederasyon ailelerine geri verilmesiyle birlikte (sözde) özgürlüğe kavuşan kölelerin beyaz adama ekonomik bağımlılığı kaçınılmaz olarak sürecektir. Eğitim ve oy hakkından başlamak üzere, iniş çıkışlı bir kazanım sürecinin Ku Klux Klan gibi terörist / faşizan örgütlerin duvarına çarpması, böylesi bir bağımlılığın sonucu olarak karşımıza çıkar.

Siyahilerin sinemada ele alınışında başlangıç noktası Griffith’in “olağanüstü” faciası Bir Ulusun Doğuşu olmuştur. Hayal öğütme fabrikasının erken dönem örneklerinde Hallelujah gibi iyiniyetli yapımlara rastlansa da siyahiler için rol, kalın konturla çizilmiştir. İlk kez Oscar’a uzanan Hattie McDaniel, Güney’e ağıt yakan Rüzgar Gibi Geçti’de halinden memnun köle performansıyla göz kamaştırırken, ödül gecesi ağlamaktan teşekkür konuşması yapmaya olanak bulamamıştır. Amerikan Rüyası, bir yandan dünün kölesini göklere çıkarırken, diğer yandan kapkara bir maziyi aklamayı başarmıştır yine.

Stanley Kramer’ın kaderin birbirine bağladığı iki mahkumun serüvenlerinden Sidney Poitier’e, Black Cinema ve Watermelon Man’den Shaft’a ve oradan da Spike Lee’ye geçen süreç ise kuşkusuz çok daha başka bir yazının konusudur.

2014 Oscar’ının önemli adaylarından 12 Yıllık Esaret’e gelindiğinde, konu (yönetmenden ilk anda beklenmeyecek ölçüde) klâsik bir anlatı ekseninde belli bir duyarlılık sonucu kameraya aktarılmış gibi görünse de, köleliği yaratan temel koşullara ilişkin farklı şeyler söylenmemektedir. Sorunu ‘beyaz sahip’in niyeti ekseninde okuma çabası, kaçınılmaz biçimde bireysel yargılamayı amaçlamakta; olgu, -bir kez daha başarılı bir el çabukluğuyla- sistem sorunundan arındırılmaktadır. Tam da Hollywood geleneklerinin izini süren ve nihaî anlamda ‘uzlaşma’ eksenli bu yaklaşımın, oyuncu performanslarından aldığı güçlü hedefi 12’den vurup vurmadığını yakın bir gelecekte göreceğiz.

(21 Şubat 2014)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü

Dünya Galasını Berlin Film Festivali’nde Yapan Kumun Tadı Filmi Övgüler Aldı

64. Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünün açılış filmi olarak gösterilen Kumun Tadı ilk gösterimlerinde bir hayli olumlu tepkiler aldı. Yönetmen Melisa Önel’in Timuçin Esen, Ahmet Rıfat Şungar ve senarist Feride Çiçekoğlu ile birlikte izleyicileri selâmladığı filmin dünya galasına ilgi büyüktü. Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünün en prestijli ödüllerinden Caligari Ödülü için de yarışan Kumun Tadı için Hollywood Reporter ve Screen International’da filme övgüler içeren yazılar yayımlandı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Dünya Galasını Berlin Film Festivali’nde Yapan Kumun Tadı Filmi Övgüler Aldı yazısına devam et

    Sekans Film Eleştirisi Yarışması – 2014

    Sekans Sinema Grubu, film eleştirisi alanında ürün veren amatör / profesyonel yazarların ürünlerini değerlendirmek ve böylece film eleştirisi üretimini desteklemek ve özendirmek; sinema kültürünün gelişmesine katkı ve bu alanda üretim yapan kişilere ortam sağlamak amacıyla düzenlediği Sekans Film Eleştirisi Yarışması’nın üçüncüsünü gerçekleştiriyor. Yarışma başvurularının 31 Mart 2014 Pazartesi gününe kadar yapılması gerekiyor.

    14 Şubat Sevgililer Gününe Özel Metin Erksan Sergisi

    Fatih Belediyesi ve Fotoğraf Dostları Derneği’nin Tarihi Yarımada’ya kazandırdığı İstanbul Fotoğraf Müzesi, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü Yeşilçam’ın başyapıtlarından Sevmek Zamanı filminin en özel fotoğraflarıyla kutluyor. İki yıl önce kaybettiğimiz usta yönetmen Metin Erksan’ın 1965 yılında çektiği ve başrollerini Müşfik Kenter ile Sema Özcan’ın oynadığı Sevmek Zamanı filminin set önü ve arkasında çekilen toplam 45 fotoğraftan oluşan sergi 14 Şubat Cuma günü saat 18:30’da açıldı.

    14 Şubat Sevgililer Gününe Özel Metin Erksan Sergisi yazısına devam et

    Şarkı Söyleyen Kadınlar

    Reha Erdem’in yönettiği ve Binnur Kaya, Philip Arditti, Kevork Malikyan ile Deniz Hasgüler’in oynadığı Şarkı Söyleyen Kadınlar, 21 Şubat 2014’de M3 Film dağıtımıyla Atlantik Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Muhtemel bir deprem nedeniyle İstanbul’un adalarından birinin boşaltılma kararı alınmıştır. İnsanlar adadan ayrılırlar ancak küçük bir kesim kalmakta ayak direr. Etrafta kıyamet arifesini andıran bir atmosfer hüküm sürerken geride kalanlar için hayat koşulları günden güne zorlaşacaktır. Film, yaşamları farklı engellerle sıkıştırılmış bir grup kadının, inanç ve cesaretle hayatın farklı boyutlarına yaptıkları insani serüvenlerine eşlik ediyor.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman: 1 / 2
    • IMDb

    Sadece Sen

    Hakan Yonat’ın yönettiği ve Belçim Bilgin, İbrahim Çelikkol, Kerem Can ile Necmi Yapıcı’nın oynadığı Sadece Sen, 14 Mart 2014’de Pinema Film dağıtımıyla BoyutFilm tarafından vizyona çıkarıldı.
    Görme engelli Hazal ile eski bir boksör olan Ali’nin yolları sürpriz bir şekilde kesişir. Ali’nin gösterdiği sevgi, karanlığa mahkûm olmasına rağmen hayat dolu olan genç kız Hazal için bir umut olur. Kader onları aşk ile birleştirir ancak Ali’nin karanlık geçmişi ikisinin de bilmediği bir gerçeğin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Ali, Hazal için hayatını tehlikeye sokacak bir oyunun içine girer. Aşkı uğruna girdiği bu mücadele yine onların kaderini belirleyecektir.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb

    Sadece Sen yazısına devam et

    Joaquin Phoenix’in Kalbi Bu Sefer Scarlett Johansson İçin Aşk ile Çarpıyor

    Rol aldığı filmler ile her zaman kendinden söz ettiren Joaquin Phoneix, 14 Şubat’ta vizyona girecek, yeni filmi Aşk’ta yine şaşırtmaya devam ediyor. Bu zamana kadar 3 kez Oscar adaylığı alan Phoenix bundan sonrada özel filmlerde rol alacağını belirtiyor. Filmde Joaquin Phoenix’in kalbini çalan işletim sistemini ise Scarlett Johansson seslendiriyor. Yakın gelecekte geçen bu tatlı ve ilginç aşk hikâyesi sevgililer gününde yalnız kalmamanız için ideal bir film.

    Muhteşem Anneler

    ‘Yasak Aşk’, ithalâtçı firmalarımızın pek sevdiği film adlarından. Daha geçtiğimiz yıl Danimarka’nın Oscar adayı ‘En Kongelig Affaere / A Royal Affair’i aynı isimle gösterilmişti sinemalarımızda. Keza daha eskiye gidersek, 1968 yapımı Paul Newman filmi ‘Rachel, Rachel’ ya da 1971’den olgun kadın / genç delikanlı aşk hikayesi ‘Say Hello To Yesterday’ hep aynı isimle çıkmış beyazperdeye. Bizde en bilineni Halit Refiğ’in 1961 yapımı olan aynı adlı üç ayrı filmin izine rastlıyoruz. Televizyon için çekilen Halit Ziya Uşaklıgil uyarlaması iki ayrı versiyon ’Aşk-ı Memnu’yu da ilâve edersek liste uzayıp gidiyor.

    ‘Başka Sinema’ programı içinde yer alan yeni Anne Fontaine filmi bir kez daha ‘Yasak Aşk’ adıyla vizyon görüyor. İşin tuhafı Fransız yönetmenin İngilizce çektiği bu son çalışması dışarıda da birden çok isimle anılıyor. 32. İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz kopya ‘İki Anne’ anlamına gelen ‘Two Mothers’ı kullanırken, yaygın olarak (tapınırcasına sevmek anlamına gelen) ‘Adore’ ya da (birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi) ‘Kusursuz Anneler / Perfect Mothers’ adı ile de izleyici karşısına çıkmış Fontaine’in son işi.

    Filmin temel kaynağı Doris Lessing’in ‘Büyükanneler / The Grandmothers’ adlı kısa romanı. Yakınlarda kaybettiğimiz Nobel ödüllü İngiliz yazarın, bizde Pınar Güncan’ın çevirisiyle Çitlembik Yayınları’ndan çıkmış olan romanı ebedi kadın dostluğunun kutsanışı üzerinedir. Güney Afrika’nın esirgenmiş cennet koyunda birlikte büyümüşler Roz (ya da Rozeanne) ile Lil (ya da Liliane). Aynı okullara gitmiş, çifte düğünle evlenmiş, oğulları Tom ve Ian ikiz kardeş gibi büyümüşler. Çağımızın iki güçlü kadın oyuncusu Robin Wright ve Naomi Watts’e yer verdiği filmi için, ortak yapım koşulları gereği Kara Kıta yerine Avustralya sahilini mekân seçmiş yönetmen. Kumsal romanda betimlendiği denli büyüleyici, küçük kızların büyüdüğü dünya kıskandırırcasına masmavi, yemyeşil. Güneşe, meltemlere, denizin sesine açık komşu evlerde büyür iki genç kız. Lil genç yaşta kaybeder kocasını. Roz’un eşi Harold akademik çalışmalarını sürdürmek üzere büyük şehir Sidney’e yerleşmek ister. Bu fikre karşı çıkan Roz, sihirli kumsalından ve yakın arkadaşından ayrılmayı kabul etmez. Lessing’in satırlarıyla ‘iki hoş kadın, sanki erkekler denklemlerine dahil olmamış gibi yine birlikte, iki güzel oğlanla dolaşmaya devam ederler’. Bu tasasız dünyada ışıl ışıl parlayan ciltleriyle etrafa ışıltı saçan güzel kadınların, bazen ‘bunları biz mi yarattık’ şeklinde şaşkınlığa düştükleri genç Yunan tanrılarına benzeyen birbirlerinin yakışıklı oğullarıyla duygusal ilişkiye girmeleriyle, geniş aile düzeni farklı bir boyuta taşınacaktır.

    Oyunculuk ve senaryo yazarlığından gelen Lüksemburg doğumlu Anne Fontaine, aile kurumunu, burjuva ahlâk değerlerini tartışmaya açan yapıtlarıyla tanınır. 17. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş 1997 yapımı ikinci uzun metrajı ‘Kuru Temizleme / Nettoyage A Sec’, çekici bir genç adamın kendi halindeki taşralı karı kocanın hayatına bomba gibi düşmesi ve bastırılmış arzuların ortaya dökülmesi üzerine Chabrolvari kışkırtıcı bir kasaba dramıdır. Bizde de sahnelenmiş olan 2003 yapımı ‘Nathalie’, kiraladığı fahişe vasıtasıyla yoldan çıkmış evliğini kurtarmaya çalışan varlıklı burjuva kadının hikâyesidir. Son olarak ‘Coco Avant Chanel’ (2009) ile çizgi dışı modacının farklı bir portresine soyunmuş olan Fontaine, saygın İngiliz oyun yazarı, yönetmen Christopher Hampton ile birlikte yazdıkları ve özgün diyalogların korunduğu romana büyük ölçüde sadık senaryosundan çektiği ‘Yasak Aşk’ ile çizgisini sürdürmeye devam ediyor. Türkçe adının ahlâki çağrışımlarının ötesinde, ikinci bir anne olarak bildikleri kadınlarla aşk yaşayan oğulların ödipal öyküsü vasıtasıyla tutkunun gizemini keşfe çıkıyor bir kez daha. Feminist dostların özellikle bayıldığı bu ilgiye değer deneme, sörf sahilleriyle ünlü Seal Rocks’ın büyüleyici doğal güzelliği ile aşık atan çekici oyuncularından da büyük destek almış.

    [‘Yasak Aşk / Two Mothers’; İstanbul, Beyoğlu Pera; Kadıköy Moda Sahnesi (eski Moda Sineması); Bursa, Cinetech Korupark; Eskişehir, Kanatlı Cinema Pink Sinemaları’nda dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir.]

    (20 Şubat 2014)

    Ferhan Baran

    ferhan@ferhanbaran.com

    Senaryo Yazarları Derneği’nde Yeni Dönem

    Senaryo Yazarları Derneği (SEN-DER) 08 Şubat 2014 tarihinde yaptığı 6. Olağan Genel Kurulu’nda yeni dönem yönetim kurulunu belirledi. Yeni dönem yönetim kurulu İlker Barış, Tamer Baran, Didem Ayberkin, Ahmet Saatçioğlu ve Kasım Uçkan’dan oluşuyor. İki yıl boyunca görev üstlenecek olan yönetim kurulunda, Başkan İlker Barış, Genel Sekreter Tamer Baran, Sayman Didem Ayberkin ve üyeler ise Ahmet Saatçioğlu ile Kasım Uçkan olarak belirlendi.

    Senaryo Yazarları Derneği’nde Yeni Dönem yazısına devam et

    Catherine Breillat Altı Filmiyle 12. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde

    15 Mart’ta İstanbul’da başlayacak 12. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali günümüz sinemasının en cüretkar yönetmenlerinden biri olan Catherine Breillat’yı altı filmiyle konuk ediyor. Yazar, romancı Catherine Breillat sadece Fransız sinemasının değil, günümüz sinemasında en çok tartışılan, isimlerden biri. “Erkeklerin röntgenci hazzına sunulan kadın bedenleri”yle neredeyse yüz yılını geçirmiş konformist sinema geleneğini alt üst etmezden çok önce, yazarlık kariyerine başlayan Breillat’nın 17 yaşındayken yazdığı ilk romanı Hafifmeşrep Erkek (L’homme Facile), çıkar çıkmaz +18 etiketi aldı. Breillat sinemaya 1972 yılında Paris’te Son Tango filminde oynayarak girdi.