Lütfi Ömer Akad’ı Kaybettik

Türk Sineması’nın duayen yönetmenlerinden Lütfi Ömer Akad bu sabah vefat etti. Vurun Kahpeye filmi ile 1949 yılında yönetmenliğe başlayan Akad’ın en bilinen filmleri arasında Kanun Namına, Beyaz Mendil, Yalnızlar Rıhtımı, Hudutların Kanunu, Kızılırmak Karakoyun, Ana, Vesikalı Yarim, Kader Böyle İstedi, Gökçeçiçek, Irmak, Yaralı Kurt, Düğün, Gelin ve Diyet adlı filmler var. Akad için, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde 20 Kasım Pazartesi günü saat 13:00’te tören düzenlenecek. Cenazesi Levent Afet Yolal Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Ulus Mezarlığıı’nda toprağa verilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Lütfi Ömer Akad’ı Kaybettik yazısına devam et
  • Çetin Köroğlu’nu Kaybettik

    Sinema ve dizi oyuncusu, yönetmen Çetin Köroğlu, 17 Kasım 2011 Perşembe günü hayata gözlerini yumdu. Ankara’nın ilk özel tiyatrosu olan Ankara Meydan Sahnesi’nin kuruluşunda yer alan sanatçı, Kayıkçı, Annem: Bırakmam Seni, Ateşdağlı, Zulüm ve Küskün Çiçek adlı sinema filmlerinde de oynadı. Cenazesi 19 Kasım 2011′de İzmir Alsancak Hocazade Camii’nde kılınan öğle namazını müteakip Urla İskele Aile Kabristanı’nda toprağa verilen merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çetin Köroğlu’nu Kaybettik yazısına devam et
  • Yeni Bir Sinema Sitesi: Ekşi Sinema

    İnternet ortamının yeni sinema sitesi Ekşi Sinema, 2011 yılının Nisan ayında, sinemaya hevesli birkaç Ekşi Sözlük yazarının amatör ruhla kurduğu bağımsız bir sinema sitesi olarak yayına başladı. Sitenin temel amaçları, filmler, akımlar, yönetmenler, kısaca sinema ile âlâkalı her şey hakkında özgün ve yaratıcı yazılar ve güncel film kritikleri yazmak ve Ekşi Sinema çatısı altında özgür kısa filmler çekip medya alemine sunmak olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yeni Bir Sinema Sitesi: Ekşi Sinema yazısına devam et
  • Bir Zamanlar…

    İç çekim.
    Bir sinema salonu…
    Kamera genel çekimdedir…
    Seyirciler oturmuşlar beyaz bir perdeye bakmaktadırlar.
    Kamera onları arkadan almaktadır.
    Işıklar söner…
    Beyaz perdenin üzerine bir görüntü düşer…
    Perdedeki görüntü genel plândır…
    Bir tren istasyonu görülmektedir.
    Solda raylar vardır, sağda peron ve üzerinde treni bekleyen insanlar…
    Uzaktan tren görünür ve yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır…
    Seyirciler kıpırdamaya ve kaçışmaya başlar…
    Tren gelir lokomotif perdenin solundan çıkar ve sinema tarihi başlar…
    Bir zamanlar Paris’te bir cafe’de…
    İstasyonun fotoğraf görüntüleri hareketlenmiştir…
    Fotoğraftan sinemaya geçilmiştir…

    Ve Bir Zamanlar Anadolu’da…
    Dış çekim-akşam karanlığı, genel çekim…
    Uçsuz bucaksız, çıplak bir toprak parçası…
    Uzaktan farlarını yakmış üç araç belirir…
    Üç araç soldan yaklaşırlar, yaklaşırlar ve tam önümüzde dururlar…

    Sahne hem fotoğraftır hem sinema…
    Film böyle sürer gider…
    Yaşam da böyledir… Hem fotoğraf, hem sinema… Nasıl gördüğüne bağlı… Zaten sinema tek tek fotoğrafların peş peşe birbirini izlemesi değil midir?
    Fotoğraf bir durumun resmidir (görüntüsüdür). Bir an’ın durumudur. O an aynı zamanda bir sonsuzluktur da… Bir an’da sonsuzluk…
    Bu, bir durumdur. Her şey bu duruma göredir.
    Durumun fotoğrafı, durumun sineması…
    Her çekim bir durumun çekimidir.
    Sonuç durumun sineması…
    Öykü mü? Hem yok, hem sonsuz… Ama sinema var.
    Asıl olan sinema. Ve bu sinemada çok şeyler var. Okumasını bilene, görmesini bilene…
    Tek tek kişiler, tek tek durumlardır. Kişiler bir arada, gene bir durumdur… Bir olayın içindeki kişiler de bir durumdur. Durum içinde durumlar… Durum ve durum. Tek ve çok… Fotoğraf ve sinema… Ve yaşam… Ve Bir Zamanlar Anadolu’da durumu… Bir NBC durumu.

    Dış-gündüz-genel çekim
    Bir tepe yamacı solda düzlükte bir ilköğretim okulu ve önünde bahçesi.
    Teneffüs zamanıdır. Çocuklar bağırış çağırış oynamaktadırlar.
    Tepenin orta yerinde bir patika uzanmaktadır.
    Bir kadın elinde bir poşet ve yanında altı yedi yaşlarında bir çocuk kameraya arkaları dönük yürümektedirler.
    Okulun bahçesinden bir top patikaya düşer…
    Çocuk geri döner, topu alır ve ayağıyla vurarak okulun bahçesine atar… Yeniden annesiyle yürümesini sürdürür.

    Son mu, başlangıç mı?
    Hem o, hem o.
    Bir durum.

    (26 Kasım 2011)

    Engin Ayça

    Malatya’da Perde Açıldı

    Malatya Valisi Doç. Dr. M. Ulvi Saran’ın himayelerinde, Malatya Valiliği ve Malatya Kayısı Araştırma Geliştirme ve Tanıtma Vakfı desteği ile Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından organize edilen 2. Malatya Uluslararası Film Festivali Cuma akşamı yapılan açılış töreni ile başladı. em>Remark Otel’de gerçekleştirilen yemeğin ardından Malatya Kongre ve Kültür Merkezi Kemal Sunal Salonu’nda yapılan açılışa onur ödülü alan Türk sinemasının unutulmaz oyuncuları Hülya Koçyiğit, Ediz Hun ve Yaşam Boyu Başarı ödülü alan Cüneyt Arkın ile jüri üyeleri ve seçkin davetliler katıldı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Malatya’da Perde Açıldı yazısına devam et
  • Ömür Gedik ile Musicmania

    Sinemayla müzik bir araya geliyor. Üstelik bu eylemden, sokak hayvanları kârlı çıkıyor. Ömür Gedik, müzik ile sinemayı birleştirecek ilk sahne çalışmasını önümüzdeki hafta içinde Hayal Kahvesi’nde yapacak. Hop Dedik Orda Kal adlı maxi single’ıyla şarkıcılıkta da iddiasını ortaya koyarak, Teoman, Halil Sezai Paracıkoğlu ve Burak Kut’la düet yapan Ömür Gedik, çıkacağı Hayal Kahvesi sahnesinin tüm gelirini kurduğu Haçiko isimli hayvan hakları derneğine bağışlıyor. Gedik, sahne çalışmasında, halk arasında fenomen olmuş sinema filmlerinin müziklerini canlı olarak okuyacak, görsellerini izleyicisine sunacak.

  • Basın Bülteni
  • Bilet için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ömür Gedik ile Musicmania yazısına devam et
  • Pembe Hayat KuirFest’te Bugün: 19 Kasım 2011 Cumartesi

    Bugün Pembe Hayat KuirFest’te gösterilecek olan, Velvet Godmine, Cennetten Çok Uzakta (Far from Heaven), Beni Orada Arama (I’m Not There) gibi kuir filmlerinden tanıdığımız bağımsız yönetmen Todd Haynes’ın ilk kurmaca uzun filmi de olan Zehir (Poison), 90’ların en özgün ve cesur filmlerinden biri. Görünürde farklı ama hikâyeleri sonunda birbirine bağlanan üç karakteri anlatan film, Bush politikalarının sinemada ahlakçılığı hortlattığı yıllarda pek çok tepkiye yol açmış, yasaklarla karşı karşıya kalmıştı. Modern bir başyapıt olarak nitelendirilen film, Bir Aşk Şarkısı (Un Chant D’amor) ile birlikte izlenecek.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pembe Hayat KuirFest’te Bugün: 19 Kasım 2011 Cumartesi yazısına devam et
  • 23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali, Goethe Institut Istanbul’da

    Goethe-Institut Istanbul, Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali kapsamında çok renkli bir kısa film programını izleyicilerle buluşturuyor. Filmler, kurmacadan belgesele, deneyselden animasyona uzanan geniş bir yelpazde yer alıyorlar. Örneğin, Anthony Vouardoux‘nun Yuri Lennon’un Alpha 46’ya İnişi adlı kısa filminde, Yuri Lennon isimli astronotun bir Jüpiter ayına inişini ve çok sıra dışı bir problemle karşı karşıya kalışını anlatıyor. Nicolas Steiner’in Ben, Helmut’unun kahramanı Helmut 60. doğum gününü kutlar, ancak karısı bir hesap hatası yapmıştır, aslında 57 yaşındadır.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi: 1 / 2
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali, Goethe Institut Istanbul’da yazısına devam et
  • 23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali

    23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali, 23 – 30 Kasım 2011 tarihleri arasında düzenleniyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün ana sponsorluğunda, Fransız Kültür Merkezi, Hollanda Başkonsolosluğu ve Goethe Institut’ün salon sponsorluklarında gerçekleştirilen etkinlik sinema sanatı kapsamında kısa zamanda çok şey anlatma temeline dayanan kısa filmi desteklemek, ulusal ve uluslararası alanda genç yönetmenlerin seslerini duyurmalarına ortam hazırlamak amacıyla düzenleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haber, basın bülteni ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    23. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali yazısına devam et
  • Burada Muhacir Olmak Ne Zor

    Dedemin İnsanları
    Yönetmen-Senaryo: Çağan Irmak
    Müzik: Cengiz Onural, Cenk Erdoğan, Bora Ebeoğlu, Aria
    Görüntü: Gökhan Tiryaki
    Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra, Yiğit Özşener, Zafer Alagöz, Mert Fırat, Ezgi Mola, Gökçe Bahadır, Durulkan Çelikkaya, Sacide Taşaner, Ünal Silver, Eirini Inglesi
    Yapım: Most-Ay Yapım (2011)

    Önemli yönetmenler arasına giren Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları”, vakti zamanında mübadeleyle Girit’ten göç etmiş bir ailenin geçmişini ve şimdiki zamanını anlatırken ülkemizdeki ırkçılığa da dokunuyor.

    Yönetmen Çağan Irmak, 2011 yapımı “Dedemin İnsanları” filmiyle çocukluğuna bakıyor. Sinemanın önemli yönetmenleri geriye dönüp çocukluğuna bakan filmler yaptılar. Fellini, 1973 yapımı “Amarcord – Hatırlıyorum” filmiyle çocukluğuna uzanmıştı. Truffaut, 1959’da “Les Quatre Cents Coups – 400 Darbe” filminde çocukluğundan ilham almıştı. Yönetmen Irmak, kendi çocukluğunu anlatıyor. Muhacirlerin çok olduğu Ege’nin kıyı kasabasında muhacir torunu küçük Ozan, kendine “gâvur” diyenlere karşı “Türklüğünü” kanıtlamak istiyor herkese. Her sabah okulun bahçesinde “Türküm, doğruyum… varlığım Türk varlığına armağan olsun” marşını coşkuyla söylüyor hep. Mahalleli çocuklarla muhacir ve Kürt evlerini de taşlıyor. Irmak, ülkemizdeki ırkçılığın derinlerini gösteriyor bu filminde. “Yunan tohumu” diye dışlanmaya çalışılan bu ülke de muhacir olmak ne kadar zor. 1970’li yılların sonu ve Kürtlere karşı da alttan alta ırkçılık hissediliyor. Sadece 12 Eylül’ün mirası değil bu ırkçılık. Ezelden geliyor.

    Ozan’ın gözüyle…

    On yaşındaki Ozan (Durulkan Çelikkaya), karnesini aldığı gün, mahalleden arkadaşlarıyla muhacir ve Kürt evlerini taşlarken dedesi (Çetin Tekindor) beyaz “Anadol” otomobiliyle hemen yanında bitiyor. Dede onu arabaya almasa da, aralarındaki buzlar eriyor. Ozan, aslında yalnız bir çocuk. Gerçek anlamda sıkı arkadaşı yok. Kalbi bu boşluktan olmalı katı ve öfkesini başka kültürden olanlara boşaltıyor. Bağ evinde muhacir dostlarlarla yemek yenirken dede Mehmet torununa geldikleri yeri ve yolculuklarını anlatıyor insanı etkileyen kelimelerle. Ama bu bile Ozan’ı yumuşatamıyor. İçinde hep bir öfke var. Dedesi Mehmet Yavaş’ın manifaturacı dükkânına aldığı Kürt çırak çocuğuna kötü davranan Ozan, dedesinin sabırlı ve hoşgörülü yaklaşmalarıyla yüreği yavaş da olsa yumuşamaya başlıyor. İşte bu Ozan büyüyecek ve önemli bir yönetmen olacak. Dede Mehmet, hoşgörüsüyle kasabada sevilen ve sayılan bir insan. Tek kızını (Gökçe Bahadır), belediye başkanının yardımcısıyla (Yiğit Özşener) evlendirmiş, torun sahibi, sevgili eşi (Sacide Taşaner) hayatta bahtiyar bir insan. Belki de içindeki en büyük boşluk, mübadele zamanlarında gemi yolculuğunda ölen kız kardeşi. Onun fotoğrafı da Girit’te kalmış. Girit’e gitme hayali hep bir şeyler engellemiş. Kıbrıs Harekâtı olmuş, 12 Eylül darbesi gerçekleşmiş. Geride bıraktıkları evlerinin özlemi de içini yakıyor dede Mehmet’in. Başka hikâyeler de aralara serpiştiriliyor filmde. Kasabanın delisi olmuş “deli aşık” (Ünal Silver), evlenip gitmiş, kocası 12 Mart’ta tutuklanmış kadına (Hümeyra) yıllarca tutkulu. Kadın, içinde hep yollar olan resimler çiziyor. Manifaturacı Mehmet, geçmişi hatırladığında mübadele anları da düşüyor perdeye. Babası (Mert Fırat), çalışkan ve dürüst biri. Mübadele olduğunda her şeylerini geride bırakıyorlar. Yunan komşularını da. Daha bebek olan kız kardeşini gemide yitiriyorlar. Babası, annesi (Ezgi Mola) ve kendisi Ege’ye gelip yerleşiyorlar. Her zaman muhacir olmak zor olmuştur bu ülkede. İkinci Dünya savaşı yıllarında azınlıklar “Varlık Vergisi” adıyla mahvoluşa sürüklendi bu ülkede. Tehcirler yaşandı. 1950’lerde Rumlara saldırılar oldu. Dede Mehmet, içine pusula koyduğu şişeyi Ege’nin sularına atıyor hep. Bir gün o şişenin içindeki pusulaya cevap geliyor Girit’ten. Hep geldikleri yere ailesiyle gitmek isteyen manifaturacı Mehmet, herkese pasaport çıkarttıktan hemen sonra 12 Eylül darbesi oluyor. Ardından kederler düşüyor hayatlarına. Onun gidemediği topraklara bir zaman sonra genç adam olan torun Ozan gidiyor ve oradaki iyi insanlarla tanışıyor.

    Sinemaskop çekilmiş bu filmin görselliği gerçekten insanı büyülüyor. Nuri Bilge Ceylan ve Çağan Irmak’ın kameramanı Gökhan Tiryaki sinemanın çok önemli kameramanları arasına giriyor. Bu kameraman yönetmenlerine de ilham veriyor. Mübadele anları koyu ve kahverengimsi tonlarla yansıyor. Şimdiki anlarda geçtiği bölümlerde parlak, yumuşak ve sıcak renkler kullanmış yönetmen. İnsana çocukluğunun sıcaklığını veren bir sıcaklık bu. 1970’ler sahici bir anlatımla yansımış perdeye. Gerçekten de öyleydi. Hem iyilikler hem ırkçılıklar. Elbette müzikler de muhteşem. Her filminde kendine biraz daha bağlayan yönetmen, 2006’daki “Babam ve Oğlum” filmindeki gibi seyircilerini ağlatıyor. Ama bu sefer hepsi doğal ve kendiliğinden oluyor. “Dedemin İnsanları”, zaman içinde bir başyapıta dönüşebilecek filmlerden. Sinema belleğine alınmalı bu film. Ön jeneriklerini daima kırmızı yansıtan yönetmen Irmak’ın filminde son jenerik muhteşem. Filmde “metafor” üzerine espriler de çok hoş. Bu filmin Milas, Gökçeada ve Girit’te çekildiğini de belirtelim.

    (25 Kasım 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Zirveye Ulaşmak Kolay Değil

    Zirveye Giden Yol (The Ides of March)
    Yönetmen: George Clooney
    Oyun: Beau Willimon
    Senaryo: Grant Heslov-Beau Willimon-George Clooney
    Müzik: Alexandre Desplat
    Görüntü: Phedon Papamichael
    Oyuncular: Ryan Gosling (Stephen), George Clooney (Vali Morris), Philip Seymour Hoffman (Paul), Paul Giamatti (Duffy), Evan Rachel Wood (Molly), Marisa Tomei (Ida), Jeffrey Wright (Senatör Thompson), Michael Mantell (Senatör Pullman)
    Yapım: Cross Creek (2011)

    Ünlü oyuncu George Clooney’nin yönettiği “Zirveye Giden Yol”, Amerika’daki politik arenaya içeriden bakan gerilim yüklü bir film. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmin liberal bakışı da fark ediliyor.

    Hollywood’un ünlü oyuncularından liberal George Clooney dördüncü filmini yönetti. Bu yılki 68. Venedik Film Festivali’nin açılışını yapan 2011 yapımı “The Ides of March – Zirveye Giden Yol” filmi, Demokratların başkan adaylığı için delege önseçimlerine odaklanıyor. Adaylık için Pensilvanya Valisi Mike Morris’le Arkansas Senatörü Pullman yarışıyor. Başkanlık adaylığı için Ohio kampanyası da çok önemli. Çünkü, Demokrat adaylara sadece Demokrat değil Cumhuriyetçi delelegeler de oy kullanıyorlar. İşte bu noktada politikanın tüm numaraları sahneye konmaya başlıyor. Vali Morris, Katolik olmasına rağmen, laik bir kampanya yürütüyor. Bütün inanışlara ve ırklara eşit mesafede duran Morris, sadece Amerikan anayasasına inanıyor. Hiçbir dine yakın durmayan bir başkan adayı Amerikalıları etkileyebilir mi? New York Times, bu filmin yapısına “Sorkinesque” diyor. Tiyatrocu ve senarist Aaron Sorkin’in anlatımını Clooney’nin “Zirveye Giden Yol” filminde fark edebilirsiniz. 1961 New York doğumlu Sorkin kendi yapıtlarında doğrusal çizgide olmayan hikâyeler anlatıyor, iğneleyici karakterler çiziyor, uzun konuşmalarda karakterlerin inançlarını yansıtıyor, konuşmalar hızlı ve ateşli, kadınlarıysa akıllı. Hikâyeleri politika üzerinde yoğunlaşıyor. Karakterlerini psikanalitik açıdan yansıtabiliyor. Liberal demokrat görüşlerinini metinleri üzerinden insanlara ulaştırabiliyor. Clooney’nin filmini seyrederken bunlardan bazılarına değebilirsiniz. Aslında Sorkin’i sinema için yazdığı senaryolardan biliyorsunuz. Kendi oyunundan senaryosunu yazdığı 1992 yapımı “A Few Good Men – Birkaç İyi Adam” hemen akla geliyor. Senaryosunu yazdığı 1995 yapımı “The American President – Amerikan Başkanı”, senaryosuna katkıda bulunduğu 1993 yapımı “Malice” de var. Televizyon için yazdığı “The West Wing – Batı Kanadı” da hatırlanmalı. Filmin orijinal adı, Latince “Idus Martiae”den geliyor. Cümle anlamıysa “Mart yok” demek. Roma takviminde Mart’ın 15. günü anlamına da geliyor. Bir bakışa göre de Jülyus Sezar’ın 15 Mart’ta suikasta kurban gittiği zamanı simgeliyor bu ad. Filmde de üçüncü anlama metafor var. Çünkü politika ve politikacılar, metaforik de olsa suikastlar düzenliyor. Yıkıcı ve mahvedici bir arena orası. Dürüstlüğün mağlubiyete uğratıldığı bir yer bu arena.

    Beklenmedik ilişkiler…

    Vali Morris’in kampanyasında Paul Zara’nın yardımcılığını yapan Stephen Meyers, üst üste iki olay yaşıyor. Bu iki olay, kampanyayı trajik hale getiriyor. Vali Morris’in rakibi Arkansas Senatörü Pullman’ın kampanya sorumlusu Tom Duffy’yle gizli bir buluşma yapıyor. Bu gizli görüşmeden Paul’ü haberdar etmiyor Stephen. Bir de kampanyada stajiyer olarak görev alan Molly Stearns’in cazibesine kapılıyor. Kısa bir ilişki yaşıyorlar. İlişki yaşamaları doğal, ama Molly başkan aday adayı Morris’le de ilişkiye girmişse bu içinden çıkılmaz bir kaosu da getiriyor hemen. Her şeyin yolunda gittiği kampanyada gerilim birdenbire yükseliyor ve hiç beklenmedik sonuçlar ortaya çıkıyor. Molly, Morris’ten hamile kalmış. Stephen, Molly’ye kürtaj yaptırdıktan sonra Paul, Duffy’yle gizli görüşmesini öğreniyor ve Stephen’ı işten kovuyor. Ama bu o kadar kolay değil. Çünkü Stephen’ın da elinde kozlar var. Burası politika arenası ve hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bu gerilim politik filmin son sahnesinin unutulmaz bir muhteşemlikte olduğunu belirtmeliyiz. Bu film, Beau Willimon’ın “Farragut North” oyunundan sinemaya uyarlandı. “Farragut” kelimesinin anlamını da filmin derinliğinde keşfediyorsunuz. 1961 Paris doğumlu besteci Alexandre Desplat, günümüzde öne çıkmış Hollywood filmlerine müzikler yazıyor. Dört defa Oscar’a aday gösterildi. İşte bu etkileyici bestecinin Clooney’nin filmine ruh katan tınıları kulağınızda iz bırakıyor. Bu filmin kameramanı da 1962 Atina doğumlu Phedon Papamichael. Bu kameraman, Wim Wenders’in 2000 yapımı “The Million Dollar Hotel – Sırlar Oteli” filmindeki muhteşem sinemaskop görüntüleriyle hatırlanıyor. Clooney’nin filmindeki sinemaskop çerçeveleri de estetik ve filme derinlik katmış. Clooney’nin bu filminde Amerikan politik işleyişleri hakkında az da olsa fikir sahibi oluyorsunuz, ama yine de sistemi algılamakta sıkıntı yaşayabilirsiniz.

    (Bu yazı 25 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (25 Kasım 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Hangi İnsan Hakları? Film Festivali

    DOCUMENTARIST’in yan etkinliği olarak 2009’dan beri düzenlenen Hangi İnsan Hakları? belgesel etkinliği bu yıldan itibaren bağımsız bir festivale dönüşüyor. 06 – 10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek Festivalde bu sene ana tema “çocuklar ve hakları” olacak. Festivalin gösterim ve yan etkinlikleri SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu’nda ücretsiz olarak gerçekleşecek. Festival kapsamında çocukların durumunu yansıtan filmlerin yanısıra, her alandaki insan hakları ihlallerinin muhtelif örneklerini ele alan 30’dan fazla film seyirciyle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haberler ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hangi İnsan Hakları? Film Festivali yazısına devam et
  • 1. Uluslararası Bursa Çocuk Hakları Film Festivali

    Bursa Valiliği öncülüğünde, Büyükşehir, Osmangazi, Yıldırım ve Nilüfer Belediyeleri, Bursa Kent Konseyi ve UNICEF Türkiye Milli Komitesi Bursa Gönüllüleri ile birlikte Bursa’da ilk kez düzenlenecek olan Uluslararası Bursa Çocuk Hakları Film Festivali, 21 – 23 Kasım 2011 tarihleri arasında yapılıyor. Festival, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin temel yapı taşlarından biri olan “çocuk katılımı”nın uluslararası düzeyde sağlanmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor. Festivalin, Çocuk Yönetmenler bölümünde 18 yaşından küçük yönetmenlerin yaptığı 24 film, Yetişkinlerden Çocuk Hakları bölümünde ise 18 yaş üstündeki yönetmenlerin yaptığı 17 çocuk filmi gösterilecek.

    1. Uluslararası Bursa Çocuk Hakları Film Festivali yazısına devam et

    Zenne, Malatya Film Festivali’ne Katılamıyor

    Eylül 2011’de, 2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümüne festival ekibi tarafından davet edilen Zenne, bilindiği üzere Eser İşletme Belgesi’ni yetiştiremediğinden festivale katılamıyor. Festival organizatörleri, 09 Kasım 2011 Çarşamba günü akşam saatlerinde Zenne’nin yapımcılarını telefonla arayarak, Eser İşletme Belgesi’nin eksik olduğunu belirtti ve belgenin tamamlanmasını istedi. Ancak, Eser İşletme Belgesi’nin 18 Kasım 2011 Cuma günü saat 17:00’ye kadar yetiştirilemeyeceği belli oldu. Bu nedenle film festivale katılamıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Filozof, Bilge ve Aktivist Anadolu Eşeği İstanbul’da

    02 Aralık’ta vizyona girecek olan Entelköy Efeköy’e Karşı filminin en önemli sembollerinden filozof, bilge ve aktivist Anadolu Eşeği, eşek soyunun haklarını savunmak için yollarda. Çiftlik hayvanı dahi sayılmayan eşek nesli için devletten statü talep etmek üzere, Muğla – Milas’tan yola çıkan ve Ankara’da meclise dilekçesini sunan Anadolu Eşeği, 18, 20 ve 22 Kasım 2011 tarihlerinde Kadıköy Bahariye Caddesi’nde, 21 Kasım 2011 Pazartesi günü ise Kadıköy Rıhtım’da İstanbullularla buluşacak. Yüksel Aksu’nun yönettiği filmin başrollerini Şahin Irmak, Ayşe Bosse ve Emin Gürsoy paylaşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.