Kategori arşivi: Yazılar

Kadın Olmak Bu Kadar Zormuş

Mucizeyi Kadınlar Yaratır (I Don’t Know How She Does It)
Yönetmen: Douglas McGrath
Roman: Allison Pearson
Senaryo: Aline Brosh McKenna
Müzik: Rachel Portman
Görüntü: Stuart Dryburgh
Oyuncular: Sarah Jessica Parker (Kate), Pearce Brosnan (Jack), Greg Kinnear (Richard), Christina Hendricks (Allison), Kelsey Grammer (Clark), Olivia Munn (Momo), Jane Curtin (Marla), Mark Blum (Lew), Seth Meyers (Bunce)
Yapım: Weinstein Company (2011)

Amerikalı yönetmen Douglas McGrath’ın yönettiği “Mucizeyi Kadınlar Yaratır” filmi, çalışan modern anne Kate üzerine, mucizelerle yüklü etkileyici ve hoş bir film.

Galli yazar Allison Pearson’ın aynı adlı romanından uyarlanan 2011 yapımı “I Don’t Know How She Does It – Mucizeyi Kadınlar Yaratır”, modern şehirli kadınını komedi filminin içinden yansıtıyor. Böyle olması belki de daha iyi. Film, bir melodrama dönüşüp anlatmak istediklerinin uzağına düşebilirdi. “Mucizeyi Kadınlar Yaratır” filmini seyrederken, gerçekten bir kadın olmanın ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Üstelik o kadın çalışıyorsa. Önünde yükselmek için fırsatlar varsa. Bostonlu Kate Reddy, gündüzleri bir finans şirketinde çalışırken, akşamlarıysa evde iki çocuğu Emily ve Ben’le mimar kocası Richard’a müşfik müşfik bir anne ve eş. Onlara yemek pişiriyor, onlarla ilgileniyor ve işinde de başarılı oluyor. Kendisi iş için şehir dışına çıktığında kocası Richard ne yapacağını şaşırıyor. Erkekler gerçekten bir kadın olmadığında hayatın yabancısı oluyorlar. Öncelikle günümüzde. Kate’in kayınvalidesi Marla, evililikte günümüzle geçmişi karşılaştırdığı konuşması çok çarpıcı. Kate, emekliler için gerçekleştirdiği projesi için New York’a gitmesi gerekiyor. Yeni iş ortağı Jack Abelhammer’la beraber bu projeyi geliştirip bankalara kabûl ettirmeleri gerekiyor. Jack’in de geçmişte sızı veren acıları var ve o da Kate gibi müşfik bir kadını arıyor. Bir de Momo var. Kate’in işteki en büyük yardımcısı. Kate, sonsuza kadar bebek doğurmamaya kararlı Momo’yu ikna edip hamile bile bıraktırıyor. İşte bu filmdeki koşuşturup duran Kate’i izlerken gerçekten insan yorgun düşüyor. Bir de bunu her gün tekrar tekrar yaşandığını düşününce kadınlara saygı gönderiyorsunuz. Belki de Richard bu dünyadaki en şanslı koca.

Kadınları anlatmayı biliyor…

1968 doğumlu Amerikalı yönemen Douglas McGrath, Woody Allen’ın 1994 yapımı “Bullets Over Broadway – Broadway Üzerinde Kurşunlar” filmine senarist olarak katkıda bulunmuştu. McGrath, Jane Austin’dan uyarladığı 1996 yapımı “Emma” filmiyle biliniyor. “Emma”yla, Akademi tarihinde ilk defa bir kadın besteci Rachel Portman “En İyi Müzik” dalında Oscar kazanmıştı. Portman, McGrath’la “Mucizeyi Kadınlar Yaratır” filminde bir daha çalışmış. McGrath, kadınları filmlerine sorun yapmayı, onları anlatmayı seviyor. McGrath, yazar Allison Pearson’ın romanındaki kelimelerden de yardım bularak, çalışan, evli ve çocuklu modern kadının iç dünyasına girebilmiş. Filmi seyrederken tüm bunlara abartılı diyenler olabilir. Doğaldır. Kate ve benzeri kadınlar, bu hayatın içinde gerçekler ve iyi ki varlar. Yönetmen, iç ve dış mekânları nerdeyse eşit kullanmış. Boston şehri ve sokakları tüm ihtişamıyla perdeye yansıyor. Kış atmosferindeki Boston insanı çarpıyor güzelliğiyle. Yönetmenin kurgusu da yer yer çarpıcı. McGrath, filminin hikâyesini Kate’in yakınlarındaki kadınların anlatımıyla sanki bir röportaj yapar gibi yansıtmış. Bu da filme gerçeklik duygusu katmış. Filmdeki oyuncu performansları da iyi. Kate’in sinema eleştirmenlerine “taş attığı” kelimeleri de gerçekten hoştu. Kate’in yanındayız. Kate’in “e-posta” gönderdiği sahneler çok eğlenceliydi. Bovling bölümü de öyle. Bu sahnede, ekonomik kriz altında boğulan Amerikalıların bankalara öfkesi hissediliyor.

(29 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Adana’nın Yolları Altın Koza

17 – 24 Eylül tarihleri arasında düzenlenen 18. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, gerçek anlamda jürinin büyük hayal kırıklığıyla sona erdi. Jüri, “Altın Koza”ya uzak bir filme büyük ödülü vererek şereflendirdi.

Ülkemizin güzel ve sıcak şehirlerinden Adana’da düzenlenen 18. Uluslararası Altın Koza Film Festivali, festival boyunca süren güzelliklerinin yanında büyük ödülünü görülmeye değer bir film olmasına rağmen, büyük ödülü sürpriz filme verdi. Onur Ünlü’nün yönettiği “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” filmi “Altın Koza”yı kazandı. Jürinin büyük sürprizi oldu bu. Yönetmen Derviş Zaim, oyuncu Beste Bereket, Prof. Bülent Vardar, oyuncu – senarist Ebru Ceylan, reklâmcı – müzisyen Selim Demirdelen, oyuncu Taner Birsel, yazar – oyuncu – sunucu Yekta Kopan’dan oluşan jürinin tercihi bu yönde oldu. Yönetmen Ünlü’nün “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi”, polisiyeyle komediyi iç içe geçiren, zaman zaman insanı gülmekten midesine kramp indiren bir filmdi. Jüri şunu düşünmüş olabilir: Bu lânet festivallerde ne komedi, ne de polisiye filmler ödül alabiliyor, gelin biz de bu ikisini içinde barındıran bir filme ödülü verelim, demiş olabilir. “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi”, dışarıdan bakınca mutlu bir ailenin cinayetle başlarına gelen traji-komik bir hikâyeyi anlatıyordu. Sinemaskop çekilmiş bu filmin görselliği iyiydi. Ama bazı anlarda televizyon dizisi tadı veriyordu görüntüler. Oyuncu performansları da göz dolduruyordu. Bu filmdeki belden aşağı küfürlere, Adanalı sinemasever hanımlar daha çok gülmüştü. Filmdeki diyaloglar da biraz daha işlense iyi olurmuş sanki.

“Altın Koza”yı gerçekten hak eden ve geleceğe kalma ihtimali olan filmler de vardı. Özcan Alper’in “Gelecek Uzun Sürer”, büyük ödülü alamasa da festivalin önemli ödüllerini aldı. Türkiye’deki ağıtları toplayan müzikolog Sumru’nun Diyarbakır’a yolculuğunu anlatan, görselliği ve müzikleriyle insanı çarpan “Gelecek Uzun Sürer”, festivalde uzunca alkışlanan filmlerdendi. O Ermeni kilisesindeki sahneler insanı çarpıp gidiyordu. Estetik açıdan araştırmalar da yapan bir sinemaskop çekilmiş filmdi bu. Diyarbakır şehri başroldeydi filmde. Hakkari’deki final bölümü ve karlar belleklere yerleşiyordu. Sumru’yu oynayan Gaye Gürsel’in ödül alamaması da sinemamız adına büyük bir kayıptı. “En İyi Erkek Oyuncu” dalında ödül kazanan Durukan Ordu’nun canlandırdığı karakter de önemliydi. Godard’ın “A Bout de Souffle – Serseri Aşıklar” filmine ve bu filmdeki Michel’e hayran Ahmet, filme derinlik ve anlam katıyordu. Erdoğan Kar’ın yönettiği “Kadife” filmi ödül kazanamadı. Film, iyi niyetli ama fazla didaktikti. Kafamıza vura vura mesaj verme gayretindeydi. Filmden ne Kürtler, ne de Türkler memnun kaldı gibi. Sinemamızın gelişmeye başlayan hikâye anlatma ve estetik arayışlarının uzağındaydı bu film, maalesef.

Büyüleyen Adana’da filmler…

Adana’nın sıcağı başka yerlere benzemiyor. Alevin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Ama, filmden filme koştururken halkın sinema heyecanı insanı serinletiyor. Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminde insanların sıkılmaması, hatta Yılmaz Erdoğan’ın esprilerine bile gülmesi de iyiydi. Sinemaskop çekilmiş bu filmde, gece boyunca süren bir cinayet araştırmasını anlatıyordu. Kırıkkale’nin bir ilçesinde savcıyla beraber polis ve jandarma, öldürüldükten sonra gömülmüş cesedi arıyorlar. Zaman zaman mizahın öne çıktığı filmde, gerçekten cinayeti kimin işlediği hakkında emin olamıyorsunuz. İnsanı sıkmayan bol konuşmalı bu filmde sinemaseverler unutulmaz fotoğraflarla göz göze geliyorlar. Güzel kızları ve iyi insanları çok olan Adana’da Çinli genç bir yönetmen Li Ruijun da vardı. 2010 yapımı “Lao lu Tou – Koca Eşek” filmi, Çin’e ve sosyalizmine eleştiri getiren filmdi. Dingin anlatımı, uzun plan-çekimleri ve müzikleriyle etkiliyordu. Çin hükümeti, 1964 yılında köylülere tarla vermiş. Günümüzdeyse o tarlaları geri almak istiyor kimyasal fabrikası kurmak için. Köylülerin ezelden beri “Koca Eşek” dedikleri 84 yaşındaki ihtiyar, anne-babasının mezarının çöl kumlarıyla kaybolmaması için yaptığı çabayı gösterirken Çin’deki değerlerin yok oluşunu da gösteriyor. Nerdeyse birçok kapitalist ülkede olmayacak şeyler bu “sosyalist” ülkede oluyor. Hastalanan “Koca Eşek”, parası olmadığı için hastaneye alınmıyor. Filmde bir şeyin altı daha altı çiziliyordu. Çinliler, bir çocuk sahibi olabildikleri için genelde erkek çocuk istiyorlar nesillerinin sürmesi için. Filmde, “Koca Eşek”in hiçbir oğlundan fayda gelmiyor. Sadece, kocası uzaklara gitmiş kızı hep yanında. Filmden sonra yönetmen, bir soru üzerine Nuri Bilge Ceylan filmlerini çok sevdiğini ve bu filmini yaparken Ceylan’ın 1999 yapımı “Mayıs Sıkıntısı” filminden ilham aldığını söyledi. 1983 doğumlu yönetmen Ruijun, salonda az seyirci olmasına üzülse de, filmini çocukların izlediği için mutlu olduğunu söyledi.

Ödüllerle dönen Cemil Ağacıkoğlu’nun “Eylül” filminine neden “Eylül” dendiğini kimseler bilemedi. Önemli fotoğraf sanatçısı ve klip yönetmeni Ağacıkoğlu’nun çektiği “Eylül” filmi, görselliği çarpıcı, az diyaloglu ve modern insan üzerine etkileyici bir yapıttı. Açık uçlu veya insanı boşlukta bırakan finali de iyiydi. Ama, genelde eleştirmenler filmin hikâyesini seyirciye ulaştıramadığını söylüyorlardı. Bakalım film vizyona çıktığında ne diyecekler? Gazeteci – yönetmen Ruhi Karadağ’ın yarı belgeseli “Simurg”, ölüm oruçlarını anlatıyor. 1996’dan 2000 yılındaki “Hayata Dönüş”e kadarki. Ölüm oruçlarını yaşayanların çoğu yurtdışında yaşıyor. Bazıları vefat etmiş. Onların gençliklerinini oyuncular canlandırmış. Oyuncular, geçmişte bu olayları yaşamış insanlara öyle benziyorlar ki. Son bölüme kadar o karakterlerin eylemleri gerçekleştirenler sanıyorsunuz. Bu yarı begesel, “Adana Halk Jürisi” ödülünü aldı. En büyük ödüllerden biri bu. Gösterim bittikten sonra halk bu belgeseli ayakta alkışlamıştı.

Türkiye’nin Schindlerleri…

Bir başka önemli belgesel de “Türk Pasportu”ydu. Carpıcı canlandırmanın olduğu bu belgeseli Burak Arlıer yönetmiş. En çok alkış alan belgesellerden olan “Türk Pasaportu”, II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin llerinde kurtarılmış Türk Musevilerini anlatıyor. Röportajlar, trenle İstanbul’a gelmiş o zamanlar çocuk olan ve hâlâ hayatta olan Yahudilerle yapılmış. Yönetmen, röportajdaki bazı anlatılan şeyleri canlandırmayla perdeye aktararak insanları o ana götürüyor. Bu çarpıcı belgeselin Ekim ayında vizyona çıkma ihtimali var. Ebette Woody Allen. Üstadın 2011 yapımı “Midnight in Paris – Paris’te Geceyarısı”, edebiyattan resme, müzikten Paris’e kadar birçok şeye adanmış. Hollywood’dan sıkılmış ve 1920’lerin tutkunu Gil’in geceyarısı kilisenin çan sesiyle hayallerinin zamanına gidiyor. Orada Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald, Zelda Fitzgerald, Getrude Stein, Picasso, Dali, Bunuel ve birçoğuyla tanışıyor. Hatta Cole Porter’ı canlı performansıyla dinliyor. Cole Porter onu, şimdiki zamanda eski plâk satan dükkânda çalışan hayatının aşkı Gabrille’i tanımasına neden oluyor. Gabrielle de Paris’te yağmurun altında yürümekten hoşlanıyor. Film, Paris’in bir sanat eseri olduğunu hissettiriyor. Caz tınılarıyla başlayan film, sabit açılarla Paris’in en güzel anlarını fotoğraflıyor. Bu filmin tadı sinema perdesinde çıkıyor. Filmin kameramanı da Darius Khondji. Annesi Fransız, babası İranlı Khondji’yi Jean-Pierre Jeunnet – Mark Caro ikilisinin ortak yönettiği filmlerden hatırlayabilirsiniz. Görüntüler çarpıcı, müzikler muhteşem. Adanalı sinemaseverler bu filmde çok güldüler, çok eğlendiler.

Festivalin bir önemli armağını da “Sinema Müzesi”ydi. Yönetmen Ali Özgentürk, oyuncular Yılmaz Köksal, Tijen Par, Şerif Sezer, Altan Günbay gözümüze çarpanlardı. Ali Özgentürk’ün dediği gibi, sinemamız adına en iyi çabalardan biri olan bu müzenin kapsında örümcek ağları olmaz. Sıcak Adana’da güzel bir festival yaşandı. Belli aralıklar vermek zorunda kalan bu festival, umarız bir daha hiç ara vermez. Modernleşen Adana’da şu trafik kaosuna da, zor olsa da bir çözüm bulunur. Şalgamıyla, adıyla müsamma kebabıyla ünlü Adana unutulmaz şehirlerimizden.

(27 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Bir Zamanlar Anadolu’da: Bu Toprakları ve İnsanlarını Yüreğinde Hissetmek

Hani uzun bir otobüs yolculuğuna çıkarsınız… Gecenin bir yarısından sonra yolcular uykuya yenik düşer ve eğer uyuyamayanlardansanız karanlığı tarar gözleriniz… Uzakta soluk ışıklar; ara sıra geçilen benzin istasyonlarında konaklamış kamyonlar; ay ışığı altında ağaçlıklar, tepeler, tarlalar, küçük kasabalar boyunca elektrik direklerinin aydınlattığı kırmızı tuğlaları açıkta ya da cepheleri aceleyle sıvanmış evler; devlete ait ruhsuz binalar… Sabah gün ağarırken camiye giden yaşlılar… Mahmur yüzler… Sabah çorbası için konakladığınız lokantanın enfes mercimek çorbası… Kötü ses düzeninde çalan türkü… Ve yolculuk boyunca pencereden gördüğünüz yüzlerin arkasına saklanmış hayat hikâyeleri… Yorgun gönüller, gerçekleşememiş hayaller, suya düşmüş umutlar, derinlere atılmış acılar, pişmanlık yüklü gözler, bir ışık arayan bakışlar, heba olduğu düşünülen yıllar…

Nuri Bilge Ceylan, ‘duyulara’ ve kalbe, sonra beyne sızan filminde, Çehov’a saygılar sunsa da, bu topraklara sarılmış. Anadolu’nun, kavruk çocukların, tüm zaaflarına karşın kalbi -şükür ki- aklının önüne geçen ‘okumuş adamların’, çemberin dışına çıkamayıp rüzgâra karışacak güzel kızların, delikanlıların, günah işlese de, suçlu olsa da herkes gibi ‘kurban’ olan sert bakışlı katillerin, bizim filmimizi çekmiş. Yani aslında, ‘yalnız ve güzel’ sözünün arkasında durup, onun ‘Nuri Bilge Ceylan’ olmasını sağlayan ülkesine 157 dakikalık bir armağan vermiş. Diğer çalışmalarından farklı olarak fotoğraf estetiğini çok öne çıkarmadan, yalın, ıssız, büyülü bir öykü anlatmış. Bir cinayet soruşturmasının etrafında tüm bir dünya nasıl kurulur, karakterlerden yola çıkarak ‘çözümsüz insan ruhuna’ nasıl bakılır; neredeyse dersini vermiş. Bu filme ‘matematik kafasıyla’ gidecek olanlar sevmezler; hiç zahmet etmesinler… Aklınızın kapısını aralık bırakacak fakat yüreğinizi sonuna dek açacaksınız, işte o zaman çok seveceksiniz. Ben bu toprakların insanı olarak, kendimi gördüm ve ilginçtir, yönetmenin gösterdiklerinden çok göremediklerimle dâhil oldum filme. Tüm iyi yönetmenlerde olduğu gibi, Ceylan sadece aynayı tuttu… Aynanın arkasında ise tüm bir insan yaradılışı saklıydı.

Kuşkusuz filmin eksileri var (oyuncular arası dengesizlik meselâ); hiç sorun değil. Nasıl ki, salona girerken iyi niyetlerini vestiyere bırakanlar, film izlerken ‘tweet’ atan magazin yazarlarının ukalâlıkları, Batı’daki seyircilerin / eleştirmenlerin düşünceleri, Oscar adaylığı vs. hiçbir ama hiçbir şey beni etkilemiyorsa, bu satırları okuyanlara önerim de, gidin ve Anadolu’da kaybolun. Lütfen dikkatle izleyin, kendinizi mutlaka görüp hissedeceksiniz.

(27 Eylül 2011)

Ali Ulvi Uyanık

ali.ulvi.uyanik@gmail.com

Adana’da Festival Bitti, Tadı Kaldı…

Memleketin en nevi şahsına münhasır, en sıcak (her anlamda) ve tabii en halkçı festivali 18. Adana Altın Koza Film Festivali sona erdi. Her şeyden önce söylemek gerekiyor ki, festivalin organizasyonu gerçekten kusursuzdu. Festival ekibi ve Adana halkı, sanatçısını, konuğunu, basınını el üstünde tutuyor. Bu sene de yine arı gibi çalışarak olabildiğince hatasız bir organizasyon yapmak için ellerinden geleni, hatta fazlasını yaptılar. Emeği geçen herkese ama herkese ne kadar teşekkür etsek az…

Festivalin yalnızca son iki gününde bulunmuş olmam sebebiyle hafta boyunca yapılan etkinliklere ve film gösterimlerine katılamadım. Ama genel kanı, bu sene filmlerin oldukça vasat olduğu yönündeydi. Yarışma filmleri bir yana, tek konuşulan Türkiye prömiyerini Adana’da yapmayı seçen Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Büyük Jüri Ödüllü filmi Bir Zamanlar Anadolu’da’ydı…

Neyse ki gitmeden önce bu senenin en iyi filmi seçilen Onur Ünlü yönetmenliğindeki Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi filmini görme şansım oldu. Çok çekici bir fragman eşliğinde oldukça merak uyandıran bu film -üzülerek söylüyorum ki- bende hiçbir etki yaratmadı. Filme çok büyük bir heves ve heyecanla gittiğimi de belirteyim. Bir tiyatro oyununu andıran birbirinden kopuk sahneler, bayat ve yavan espriler, (hâlâ komik olmanın küfürden ibaret olduğunu sanıyoruz, ufacık çocuğa bile küfür ettirerek mizah malzemesi yapmaya çalışıyoruz.) ne dramı dram, ne komedisi komedi olan, arada derede bir yerde sıkışıp kalmış bir film bu. Onur Ünlü gibi ülkenin az sayıdaki yaratıcı yönetmeninden beklenmeyecek kadar kötüydü. En iyi film buysa, diğerleri nasıldır sorusunu da sormadan edemedim. Demek ki kabûl etmemiz gerekiyor, ne kadar çok film, o kadar iyi demek değil! Bunca emek verilerek düzenlenen festivallerimiz ve halk çok daha iyi filmler izlemeyi hak ediyor. Lütfen bunun sorumluğunu daha çok üstlenelim.

Festivalin en anlamlı konuşmaları ise, kısa filmiyle ödül alan Hüseyin Karabey (Hrant Dink’e yaptığı gönderme, Hrant çin adalet için çağrısı) ve Özcan Alper’den (Jitem ve faili meçhul cinayetler üzerine yaptığı cesur açıklama) geldi.

Ayrıca kısa filmleriyle ödül alan öğrencilerin farkındalıkları ve cesaretleri takdire şayandı. Öğrenciler kameralarını genellikle işçilere, doğaya ve insan haklarına çevirmişlerdi.

Festivalin en önemli ödüllerinden Yılmaz Güney ve SİYAD Ödülleri’nin sahibi olan Gelecek Uzun Sürer’i de unutmamak lâzım. Filmi henüz göremedim ama Sonbahar’la çok iyi bir çıkış yapan Özcan Alper’in yeni filmine de ilgi, âlâka göstermeliyiz diye düşünüyorum. Umarım vizyonda da şansı bol, yolu açık olur.

Bu arada bir filme dikkat çekmek istiyorum, daha önce 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Alman İnsan Hakları Film Ödülü ve de en son 7. Akbank Kısa Film Festivali’nde En İyi Kısa Film seçilen Dönüşü Olmayan Yolculuk… Güçlü Yaman’ın yönettiği bu film, 1999 yılında Frankurt Havaalanı’ndan insanlık dışı bir yöntemle sınır dışı edilmeye çalışılırken hayatını kaybeden Sudanlı göçmen Aamir Ageeb’in gerçek hikâyesini anlatıyor. Filme bir ödül de Altın Koza’dan geldi.

Son bir şey de gecenin sunucuları Özlem Gürses ve Murat Başoğlu için söyleyeceğim. Belki de festivalin tek kusuru sunucu seçimindeki hataydı. Özlem Gürses yine de canla başla çalıştı ancak Murat Başoğlu’nun şaşırtıcı derecedeki başarısızlığı göz ardı edilecek gibi değildi. O buzzz gibi kötü esprilerden söz bile etmiyorum. Herkes çok komik olmak zorunda değil ama sanki yoldan geçiyormuş da tesadüfen oradaymış gibi hali bunca emek verilmiş organizasyona yakışmadı. Şöyle örnek vereyim, kendi sunumundaki hiçbir ismi doğru bir şekilde telâfuz edemedi. Akdeniz ülkelerinin yönetmenlerinin isimlerindeki telâfuz hatalarını geçiyorum (ki o da göz ardı edilecek bir şey değil), kendi sinemacılarımızın isimlerini bile hatasız söyleyemedi. Onur Ünlü oldu Orkun Ünlü, Selim Demirdelen oldu Selim Demirel… Neyseki Özlem Gürses’in tatlı dili, çabası ve pozitifliği geceyi kurtardı.

Sonuç olarak, Adana’dan İstanbul’a dönerken üzerimizdeki yorgunluktan çok yüzümüzdeki tebessüm vardı. Sinema dostları ve emekçileri ile geçirilmiş birkaç günün tarifsiz mutluluğu ve şimdiden bir dahaki senenin heyecanıyla… Şimdi gözlerimizi Antalya’ya çevirdik. Adana’da artık her anlamda Antalya’ya rakip… Bu durumun sorumluluğunu ve heyecanını şehirde hissediyorsunuz. Tatlı bir çekişme var iki şehir arasında. Bu da işin tadı tuzu… Her iki festivale de hep daha iyiye gitme yolunda şevk veriyor. Ne de olsa biri olmasa diğeri hep eksik kalacak.

(26 Eylül 2011)

Gizem Ertürk

Devlet Kime Destek Oluyor?

Çok geniş bir araştırma konusunu daraltarak şunu soracağız. 2005 – 2010 yılları arasında Türk sineması destekleme fonu hangi projelere ne kadar destek olmuş ve bu projeler şu anda ne durumda?

Araştırmamızın konusu 2004 yılında çıkarılan ve devrim sayılan 5224 no.lu yasaya dayanılarak Uzun Metraj Yapımlar için verilen destekler.

Yıllarca belediyelere aktarılan sinema biletlerinden alınan rüsum (vergi), bir süredir Kültür Bakanlığı Sinema Destekleme Fonu için alınmakta ve bu fon kısa film, uzun metraj, belgesel alanlarında dağıtılmaktadır. Daha önce % 25 olan rüsum şu anda % 10’dur. Yani aldığınız her sinema bileti bedelinden % 10’u bu fona aktarılır. Yada başka bir deyişle bakanlık film dağıtımcılarından veya yapımcılarından gösterime çıkacakları her film için bilet bedeli üzerinden peşin peşin % 10’u almaktadır.

Peki ama bu destekler ne işe yarıyor? Destekler ile çekilen filmlerin akibeti nedir? Ne kadar izleyici topladı? Hangileri bitebildi? Ödülleri var mı? En çok gişe yapanı hangisi? Hangi filmler destek almadan fona ne kadar katkıda bulundu?

Bakalım.

İşte rakamlar (Kültür Bakanlığı verileridir) Her başvuru bir sonraki yıl 2 toplantıda değerlendirilmiştir.

2006 Yılı Destekleri

33 Filme toplam destek: 7.859.000 TL

1 – Sinevizyon Film San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Mavi Gözlü Dev” (Nazım Hikmet) adlı projesine 175.000,
2 – RH Politik Uluslararası Yayın ve Yapımcılık Ltd. Şti’nin “Azul” (Mülteci) adlı projesine 200.000,
3 – Oyuncular Tiyatro Televizyon Reklamcılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Fikret Bey” adlı projesine 50.000,
4 – C. O. P. Filmcilik Tanıtım Org. Prodüksiyon ve İletişim Hiz. Ltd. Şti.’nin “İklimler” adlı projesine 200.000,
5 – Sinema Ajans Tic. Ltd. Şti’nin “Anka Kuşu” adlı projesine 175.000,
6 – Alternatif Sinema Film Yapım Yayın Tanıtım Dekorasyon San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Eve Giden Yol” adlı projesine 250.000,
7 – Görsel Yapım Filmcilik San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Aşkın Dansı” adlı projesine 100.000,
8 – Kibele Sinema Film Yapımcılığı İşl. Org. Yayıncılık Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Akrep” adlı projesine 225.000,
9 – Leopar Film Yapım – Turgut Yasalar’ın “Sis ve Gece” adlı projesine 200.000,
10 – Mavi Film – Zeki Demirkubuz’un “Kader” adlı projesine 250.000,
11 – Ahmet Küçükkayalı’nın “İçerideki” adlı projesine 50.000,
12 – Yeni Sinemacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Takva” adlı projesine 250.000,
13 – Limon Prog. Tan. Tic. Ltd. Şti.’nin “Eve Dönüş” adlı projesine 250.000,
14 – İstanbul Güneşi Sanat Ürünleri Yapım Yön. Ltd. Şti.’nin “Sözün Bittiği Yer” adlı projesine 225.000

YTL destek verilmesine,

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

a – Kaplan Film Yapım – Hasan Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” adlı projesinin 270.000,
b – Film F Filmcilik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin, “Karadeniz’e Balad” adlı projesinin 330.000,
c – Ustaoğlu Film Rek. Org. ve Yay. Ltd. Şti.’nin, “Pandora’nın Kutusu” adlı projesinin 270.000,
d – DE Yapımcılık – Aydın Sayman’ın “Janjan” adlı projesinin 300.000,
e – Promete Film Yapım San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Adem’in Trenleri” adlı projesinin 450.000,
f – Çan Organizasyon Film San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Yine Hazan Mevsimi” adlı projesinin 250.000,
g – Z-1 Film Atölyesi San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “İnekler, İnsanlar, Sonbahar” adlı projesinin 250.000,
h – Amenis Film – Emine Seçkin Yasar’ın “Sevgilim İstanbul” adlı projesinin 39.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 3 – Destekleme Kurulunun 2006/1 sayılı toplantısında görüşülen ve olumlu bulunan Asya Film Filmcilik Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin, “Solo” adlı projesi, yapımcısı tarafından Bakanlığa gönderilen 17.05.2006 tarihli dilekçe ile geri çekilmesi nedeniyle değerlendirme dışı tutulmasına,

Madde 4 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

a – Hayalet Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.’nin “Bir Cenaze Masalı” adlı projesinin 230.000,
b – Gala Ajans – Handan Öztürk’ün “Roj’un Sonbaharı” adlı projesinin 275.000,
c – Kemal Film Mehmet Kemal Seden’in “Bir Kaplumbağanın Hayatı” adlı projesinin 300.000,
d – Akademi Prodüksiyon Ltd. Şti.’nin “Eski Yeşilçam” adlı projesinin 220.000,
e – Sekans Filmcilik Müzik Yapım Yay. Tur. Org. Rek. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Mahkûm” adlı projesinin 230.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 5 – Yapım sonrası başvurularından Yalaz Yapımcılık – Hasan Yalaz’ın “Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi” adlı projesinin 30.000 YTL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

Madde 4 – Doğrudan ve Geri Ödemeli Desteklenen Uzun Metrajlı Kurgu Film Yapım Projeleri:

1 – Özen Film Filmcilik ve Sinemacılık Türk Anonim Şti.’nin “Son Osmanlı: Yandım Ali Yedi Düvele Karşı” adlı projesinin 400.000,
2 – Pera Filmcilik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Çinliler Geliyor” adlı projesinin 395.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 5 – Doğrudan ve Geri Ödemeli Desteklenen İlk Filmini Gerçekleştirecek Yönetmenlerin Yer aldığı Uzun Metrajlı Kurgu Film Yapım Projeleri:

1 – Reklamcılık Ajans 21 Ltd. Şti.’nin “Gitmek” adlı projesinin 350.000,
2 – Tiyatro Yeniden – Yavuz Altun’un “Münferit” adlı projesinin 350.000,
3 – EFT Film Yapım ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Bırakma Beni” adlı projesinin 320.000,

YTL ile desteklenmesine,

2007 Yılı Destekleri

41 filme toplam destek: 11.125.000 TL

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

a – Kaplan Film Yapım – H. Semih Kaplanoğlu’nun “Süt” adlı projesinin 225.000,
b – Z-1 Film Atölyesi Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin “İlkbahar Sonbahar” adlı projesinin 300.000,
c – Nöbetçi Televizyon Film Yap. ve Rek. San. Tic. Ltd.Şti.’nin “Zeytin Dalı” adlı projesinin 350.000,
d – Avşar Film ve Sinema İşl. Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin “Ulak” adlı projesinin 475.000,
e – Limon Program Yap. Tan. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Firar” adlı projesinin 275.000,
f – MD Mavi Dönem Sinema ve Televizyon Hiz. Ltd. Şti.’nin “Beyaz Hüzün – Sarıkamış” projesinin 450.000,
g – Düş Fabrikası Görüntü Sanatları – Biray Dalkıran’ın “Cennet” adlı projesinin 225.000,
h – Posta Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti.’nin “120” adlı projesinin 400.000,
i – T. F. T. Televizyon Film Tanıtım Film ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Büyük Oyun” adlı projesinin 300.000,
j – İmaj Televizyon Video ve Sinema Filmleri Yap. Rek. Hiz. Tic. A. Ş.’nin “Lüküs Hayat” adlı projesinin 300.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

a – Özcan Alper’in “Sonbahar Ağıtı” adlı projesinin 225.000,
b – Yeni Nesil Film Yapım ve Reklam Ltd. Şti.’nin “Lodos” adlı projesinin 225.000,
c – Ode Film ve 6 Sanat Üretim Eğitim.Yay. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Çıngıraklı Top” adlı projesinin 250.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 4 – Aşağıda belirtilen yapım sonrası başvurularının;

a – Rüzgar Gülü Film Yapım Hiz. – Mürvet İnci Taştan’ın “İsmini Melek Koydum” adlı projesinin 17.000,
b – Oyuncular Tiyatro Televizyon Reklamcılık Sanayi Ltd. Şti.’nin “Fikret Bey” adlı projesinin 50.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

1 – Atlantik Film Yap. Hiz. Tic. Ltd. Şti.’nin “Hayat Var” adlı projesinin 250.000,
2 – Tersine Filmler ve Org. Ltd. Şti.’nin “Bozkırda Deniz Kabuğu” adlı projesinin 200.000,
3 – Asya Film Filmcilik Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin “Adalet” adlı projesinin 350.000,
4 – 7. Sanat Sinema Filmcilik San. ve Tic. – Gani Şavata’nın “Kara Güneş” adlı projesinin 225.000,
5 – Deniz Film Prodüksiyon – Erden Kıral’ın “Vicdan” adlı projesinin 350.000,
6 – Mag Film Yapım San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Hicran Sokağı” adlı projesinin 250.000,
7 – Yüzler Sesler Org. Oyunculuk Film Tan. Halk. İlişk. ve Tic. Ltd.Şti.’nin “Hayaller” adlı projesinin 200.000,
8 – Duru Reklam Film Yap. Paz. Ltd. Şti.’nin “Deli Deli Olma” adlı projesinin 250.000,
9 – Maraton Filmcilik- Derviş Zaimağaoğlu’nun “Nokta” adlı projesinin 225.000,
10 – Kibele Sinema Film Yap. İşl. Org. Yay. Tur. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Akrep” adlı projesinin 250.000,
11 – Zebil Film Yapım Tur. Tek. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Son Cellat” adlı projesinin 250.000,
12 – GDY Ajans Filmcilik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin “Miras” adlı projesinin 225.000,
13 – Ustaoğlu Film Reklamcılık Org. ve Yay. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Pandora’nın Kutusu” adlı projesinin 150.000,
14 – PHS Film Prodüksiyon A. Ş.’nin “Dinle Neyden” adlı projesinin 350.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

1 – L. U. P. Tan. Dan. Org İnt. ve Bil. Hiz. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin “Gölge” adlı projesinin 275.000,
2 – Tayyip Karamahmutoğlu’nun “Girdap” adlı projesinin 200.000,
3 – Kare Film – Elfe Uluç’un “Elif’in Hikâyesi” adlı projesinin 150.000,
4 – Mahmut Fazıl Coşkun’un “Üç Mesele” adlı projesinin 225.000,
5 – Gala Ajans – Handan Öztürk’ün “Roz’un Sonbaharı” adlı projesinin 225.000,
6 – Kemal Film – Mehmet Kemal Seden’in “Bir Kaplumbağanın Hayatı” adlı projesinin 225.000,
7 – Murat Düzgünoğlu’nun “Hayatın Tuzu” adlı projesinin 160.000,
8 – Özlem Akovalıgil’in “Kako Si?” adlı projesinin 175.000,

YTL ile desteklenmesine,

Madde 4 – Aşağıda belirtilen yapım sonrası başvurularının;
1 – İn Yapım İsmail Necmi Aydoğan’ın “Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?” adlı projesinin 50.000,
2 – Görsel Yapım Film San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Aşkın Dansı” adlı projesinin 75.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 5 – Aşağıda belirtilen yapım sonrası başvurularının;
1- Nada Film Tanıtım İhr. İth. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Joenjoy” adlı projesinin 35.000,
2- Güleryüz Film Prod. – Mehmet Güleryüz’ün “Havar” adlı projesinin 65.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

2008 Yılı Destekleri

32 filme toplam destek: 7.575.000 TL

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

1 – Rönesans Film Tic. Ltd. Şti.’nin “Umut Üzümleri” adlı projesinin 325.000,
2 – Beşiktaş Kültür Merkezi’nin “0 Numara” adlı projesinin 300.000,
3 – Sarmaşık Sanatlar – Baran Seyhan’ın “Hayde Bre” adlı projesinin 250.000,
4 – Eflatun Film Yapım Rek. Org. Yay. Halk. İliş. Tic. Ltd. Şti.’nin “Bankası” adlı projesinin 325.000,
5 – Narsist Film – Mehmet Hakan Karahan’ın “Gölgesizler” adlı projesinin 250.000,
6 – Belge Film San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Doğu Batı Cumhuriyeti” adlı projesinin 200.000,
7 – Uzman Film Sinemacılık Turizm Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin “Üzüm Bağları” adlı projesinin 300.000,
8 – ANS Uluslararası Yapım Yay. Rek. A. Ş.’nin “Sıcak” adlı projesinin 250.000,
9 – Şiva Film Yapım San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Biraz Tuz Biraz Biber” adlı projesinin 200.000,
10 – Nada Film Tan. İhr. İth. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Merdiven Altı” adlı projesinin 150.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

1 – Engin Ergönültaş’ın “Minare Gölgesi” adlı projesinin 250.000,
2 – İsmail Öztürk’ün “Temel Renkler” adlı projesinin 200.000,
3 – Raşit Çelikezer’in “Gökten Üç Elma Düştü” adlı projesinin 200.000,
4 – İki Film – Hakkı Kurtuluş’un “Orada” adlı projesinin 200.000,
5 – Mehmet Bahadır Er’in “Kara Köpekler Havlarken” adlı projesinin 200.000,
6 – Nis Prodüksiyon Reklam Hiz. Ltd. Şti.’nin “Aziz İstanbul” adlı projesinin 200.000,
7 – Yıldız Prodüksiyon İlt. Film Tan. Hiz. Tic. Ltd. Şti.’nin “Türk Usulü Evlenmek” adlı projesinin 200.000,
8 – Garage (Garaj) Yapım ve Org. Ltd. Şti.’nin “Ölü Toprağı” adlı projesinin 200.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 4 – Aşağıda belirtilen yapım sonrası başvurularının;

1 – Tane Filmcilik Yapımcılık – Berfi Dicle’nin “Nisan Balığı” adlı projesinin 30.000,
2 – Evci Film Prodüksiyon’un “İki Çizgi” adlı projesinin 30.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinin;

1 – Aydın Sinema Filmcilik Emlak İnş. Gıda ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Deli Deli Olma” adlı projesinin 300.000,
2 – Yerli Prodüksiyon Film Yapım ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Kıskanmak” adlı projesinin 325.000,
3 – Altıoklar Film Prodüksiyon ve Tan. Hiz. San. Tic. A. Ş.’nin “İstanbul İşgâl Altında” adlı projesinin 400.000,
4 – CPS Konsept Satış Ürün Gel. ve Yön. Aja. Tic. Ltd. Şti’nin “Bağ Evi” adlı projesinin 325.000,
5 – El Yapımı Film – Ersin Pertan’ın “Mazi Yarası” adlı projesinin 325.000,
6 – Yeni Dünya İnsan Kaynakları Dan. Org. Eğt. Arş. Rek. ve Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin “Eşrefpaşalılar” adlı projesinin 200.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Kiproko Film ve Rek. Org. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Yeni Bir Şiva” adlı projesinin 200.000,
2 – Belma Baş Akalın’ın “Zefir” adlı projesinin 200.000,
3 – Atalay Taşdiken’in “Mommo” adlı projesinin 200.000,
4 – Aydın Bulut’un “Başka Semtin Çocukları” adlı projesinin 200.000,
5 – Bugay Film ve Reklamcılık Dış Tic. Paz. Ltd. Şti.’nin “Menopoz” adlı projesinin 200.000,
6 – Gülin Tokat’ın “Ağır Çekim” adlı projesinin 200.000,

YTL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

2009 Yılı Destekleri

34 filme toplam destek: 7.360.000 TL

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – Rönesans Film Ticaret Ltd. Şti.’nin “Umut Üzümleri” adlı projesinin 400.000,
2 – Gu-Film Yapım Rek. Prod. Hiz. Ltd. Şti.’nin “Sultan Mutfakta” adlı projesinin 300.000,
3 – Altıoklar Film Prod. ve Tan. Hiz. San. Tic. A. Ş.’nin “İstanbul İşgâl Altında” adlı projesinin 400.000,
4 – Yeşil Film – Oktay Odabaşı’nın “Gölgeler ve Suretler” adlı projesinin 225.000,
5 – Film F Filmcilik San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Sevdaya Durdu Zaman” adlı projesinin 225.000,
6 – Bulut Film Prodüksiyon Danışmanlık – Yamaç Okur’un “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” adlı projesinin 200.000,
7 – Zuzi Filmcilik Ltd. Şti.’nin “Saç” adlı projesinin 150.000,
8 – İsmail Güneş Film Yap. Yön. İlet. Tic. Ltd. Şti.’nin “Ateşin Düştüğü Yer” adlı projesinin 225.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Dilek Gökçin Coşkun’un “Kayıp Söz” adlı projesinin 250.000,
2 – Hatice Yakar’ın “Öfkeli Çılgınlık Karamsar Çile” adlı projesinin 200.000,
3 – PPR Prodüksiyon Pazarlama Reklam Hiz. San. Tic. A. Ş.’nin “Kutu” adlı projesinin 175.000,
4 – Hayalet Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.’nin “Melekler ve Kumarbazlar” adlı projesinin 175.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 6 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım sonrası projelerinden;

1 – Nezih Ünen Prodüksiyon Ltd. Şti.’nin “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” adlı projesinin 65.000,
2 – Başak Emre’nin “Kars Öyküleri” adlı projesinin 60.000,
3 – Sine Film – Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala” adlı projesinin 60.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – Sinegraf Film Prodüksiyon A. Ş.’nin “Yalnız Kurt” adlı projesinin 400.000,
2 – Proje Reklamcılık Yapım Tan. Hiz. A. Ş.’nin “1919 İlk Adım” adlı projesinin 350.000,
3 – Troy Film Yap. Merk. Ltd. Şti.’nin “Rodos Yıldızı” adlı projesinin 400.000,
4 – Pana Film Sinema Televizyon Prod. San. ve Tic. A. Ş.’nin “Kök ve Dal” adlı projesinin 250.000,
5 – Boyut Müzik Film Yapım San. ve Tic. A. Ş.’nin “Gecenin Kanatları” adlı projesinin 250.000,
6 – Şan Film – Cemal Şan’ın “Kanun Namına” adlı projesinin 250.000,
7 – Ana Film Yapım – Erdoğan Kar’ın “Kadife Ana” adlı projesinin 250.000,
8 – Yeni Bir Film Yapım Dağıtım Tic. Ltd. Şti.’nin “Ses” adlı projesinin 200.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 3 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Ali Sürmeli’nin “Gül” adlı projesinin 200.000,
2 – Çimen Müzik Yapım Prom. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Kaledeki Yalnızlık” adlı projesinin 200.000,
3 – Osman Dikiciler’in “Bir Gevrek, Bir Boyoz, İki de Kumru” adlı projesinin 200.000,
4 – Ali Aydın’ın “Poşet” adlı projesinin 200.000,
5 – M. Atay Sözer’in “Elden Ele İstanbul” (Şehrengiz) adlı projesinin 200.000,
6 – Seyfettin Tokmak’ın “Kırık Midyeler” adlı projesinin 200.000,
7 – Ağustos Reklam Ajansı Ltd. Şti.’nin “Ayran” adlı projesinin 200.000,
8 – Rıza Kıraç’ın “Küçük Günahlar” adlı projesinin 200.000,
9 – Filiz Alpgezmen’in “Yabancı” adlı projesinin 200.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine karar verilmiştir.

Madde 4 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım sonrası projelerinden;

1 – Peri-San Film Film Yapım Reklam Tan. Org. – Yaşar Eskiköy’ün “İki Dil Bir Bavul” adlı
projesinin 50.000,
2 – Temelkuran Film ve Müzik – İnan Temelkuran’ın “Bornova Bornova” adlı projesinin
50.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine karar verilmiştir.

2010 Yılı Destekleri

21 Filme Yapılan Destek Toplamı: 5.561.000 TL

Madde 2 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – Ustaoğlu Film Rek. Org. ve Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Araf” adlı projesinin 450.000,
2 – Lacivert Film Prodüksiyon Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.’nin “Daire” adlı projesinin 300.000,
3 – Perişan Film Yapım Dağ. Ltd. Şti.’nin “Babamın Sesi” adlı projesinin 280.000.-TL
4 – Tılsım Dizayn Prod. Tan. Org. Tur. Sağl. Hiz. Ltd.Şti.’nin “Çınar Ağacı” (Adviye Hanım) adlı projesinin 400.000,
5 – Mavi Film – Zeki Demirkubuz’un “Yeraltı” adlı projesinin 350.000,
6 – Odak Film ve Sinemacılık Tic. Ltd. Şti.’nin “Bir Medeniyet Rüyası” adlı projesinin 250.000,
7 – Kara Film Prodüksiyon – Mustafa Kara’nın “Kalandar Soğuğu” adlı projesinin 300.000,
8 – Statü Prodüksiyon Reklam ve Tan. Tic. Ltd. Şti.’nin “Taş Mektep” adlı projesinin 350.000,
9 – Atıf Yılmaz Stüdyo Derneği İktisadi İşletmesi’nin “Birgün Tek Başına” adlı projesinin 450.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 3 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – 24 Kare Film Teknik Prod. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Mahmut ile Meryem” adlı projesinin; yönetmen değişikliği yapılarak, değişikliğin kurul tarafından onaylanmasından sonra 400.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 4 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Filiz Alpgezmen’in “Yabancı” adlı projesinin 250.000,
2 – Kaf Film – Ali Aydın’ın “Poşet” adlı projesinin 250.000,
3 – Burak Sesli’nin “Novaroma” adlı projesinin 250.000,
4 – Hasan Tolga Pulat’ın “Güzel Günler Göreceğiz” (Kaybedenler) adlı projesinin 250.000,
5 – Aysun Şahin Frisch’in “Selma” adlı projesinin 250.000,
6 – Ares Basım Rek. Prod. ve Tan. Hiz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Kahraman” adlı projesinin 101.000,
7 – Çiğdem Vitrinel Özcan’ın “Suç Mahalli” adlı projesinin 250.000,
8 – Kuzey Film Reklamcılık Yap. Yay. ve İlet. Hiz. Ltd. Şti.’nin “Aşk ve Devrim” adlı projesinin 250.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 5 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım sonrası projelerinden;

1 – Arti Film Yapım Yay. Org. Ltd. Şti.’nin “Kavşak” adlı projesinin, 60.000,
2 – Arım Film Yapım Reklam Org. Tic. Ltd. Şti.’nin “Paramparça” adlı projesinin 60.000,
3 – Yeni Sinemacılık San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Çoğunluk” adlı projesinin 60.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

2011 Yılı Destekleri (Bakanlıktan Ulaşılabilen Bilgi)

58 Filme Yapılan Destek Toplamı: 11.970.000 TL

Madde 27 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – Yol Sinema Eseri Üretim ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Alev Alev” adlı projesinin 250.000,
2 – Sine Film – Pelin Esmer’in “Gözetleme Kulesi” adlı projesinin 250.000,
3 – Hokus Fokus – Mahmut Fazıl Coşkun’un “Yozgat Blues” adlı projesinin 300.000,
4 – Galata Film Sinema Dağıtım ve Film Yapım A. Ş.’nin “Entelköy” adlı projesinin 250.000,
5 – Soda Medya İletişim Hizm. Ltd. Şti.’nin “Kadın ve Erkek” adlı projesinin 250.000,
6 – Mehmet Can Gören’in “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı projesinin 300.000,
7 – A. F. S Film Yapım Prod. Rek. Yay. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Unutma Beni” adlı projesinin 250.000,
8 – Aslanyürek Film – Yusuf Aslanyürek’in “Lal” adlı projesinin 250.000,
9 – Giyotin Prodüksiyon Rek. Hiz. Tic. Ltd.Şti.’nin “Kusursuzlar” adlı projesinin 250.000,
10 – Sinegraf Film Prodüksiyon A. Ş.’nin “Suret-i Aşk” adlı projesinin 350.000,
11 – Set Film Prod. Ses ve Işık. Sis. Kir. Mon. Ltd. Şti.’nin “Can” adlı projesinin 250.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 28 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Melisa Fatma Önel Tecimen’in “Kırık Hayat” adlı projesinin 250.000,
2 – Fokus Film Prod. Yap. ve Dağ. Hiz. A. Ş.’nin “Göl Zamanı” adlı projesinin 300.000,
3 – Ömür Atay’ın “Evine Dön” adlı projesinin 250.000,
4 – Savaş Baykal’ın “Şiirin Tadı” adlı projesinin 200.000,
5 – Murat Tüter’in “Aşk-ı_Suzan” adlı projesinin 250.000,
6 – Faysal Soysal’ın “Üç Yol” adlı projesinin 250.000,
7 – Gökhan Horzum’un “Arkadaşlar Arasında” adlı projesinin 200.000,
8 – Hüseyin Osman Benli’nin “Bu Son Olsun” adlı projesinin 300.000,
9 – Ömer Can’ın “Toprağa Uzanan Eller” adlı projesinin 200.000,
10 – Emin Alper’in “Suyun Öbür Yanı” adlı projesinin 200.000,
11 – Ferit Karahan’ın “Cennetten Kovulmak” adlı projesinin 200.000,
12 – Serli Seta Nişanyan’ın “Kral Yolu” adlı projesinin 300.000,
13 – Deniz Akçay ‘ın “Köksüz” adlı projesinin 250.000;

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 29 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım sonrası projelerinden;

1 – Asi Film Yapım Tic. Ltd. Şti.’nin “Unutma Beni İstanbul” adlı projesinin 70.000,
2 – Temmuz Film Prod. Ltd. Şti.’nin “Mar” adlı projesinin 70.000,
3 – Ran Prod. Film Rek. Montaj Seslen. Org. Gıda Tur. İnş. Mat. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Vücut” adlı projesinin 70.000,
4 – Tutya Film Yap. Prod. ve Yay. Tic. Ltd. Şti.’nin “Yurt” adlı projesinin 70.000,
5 – Cemil Ağacıkoğlu C. A. Film Ltd. Şti.’nin “Dönüş” adlı projesinin 70.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

Madde 6 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım projelerinden;

1 – PROGEM Proje Geliştirme Merkezi Ltd. Şti.’nin “Evliya Çelebi Zaman Zaman İçinde” adlı projesinin 400.000,
2 – Atlantik Film Yapım Hizm. Tic. Ltd. Şti.’nin “Şarkı Söyleyen Kadınlar” adlı projesinin 300.000,
3 – Maraton Filmcilik – Derviş Zaimağaoğlu’nun “Balık” adlı projesinin 250.000,
4 – TT Film Tic. Ltd. Şti.’nin “Çanakkale İçinde” adlı projesinin 400.000,
5 – Akdeniz Sanat Filmcilik Ticaret – Ahmet Çadırcı’nın “Biz Babasız Büyüdük” adlı projesinin 250.000,
6 – Yeni Sinemacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Ayaktakiler” adlı projesinin 250.000,
7 – Koliba Film Müz.Turz. Rek. Yay. Mat. Ltd.Şti.’nin “Sevdalinka” adlı projesinin 250.000,
8 – TFT Televizyon Film Tan. ve Tic. Ltd. Şti.’nin “Kuş” adlı projesinin 200.000,
9 – ANS Prodüksiyon A. Ş.’nin “Dokunmadan Sev Beni” adlı projesinin 200.000,
10 – Baraka Film Yapım Yönetim – Tekin Barak’ın “Doğu – Batı” adlı projesinin 200.000,
11 – Kinema Film – Nihan Belgin’in “Yarım Kalan Mucize” adlı projesinin 200.000,
12 – Evrensel Yapım Senaryo Medya Dan. Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin “İkimize Bir Dünya” adlı projesinin 150.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 7 – Aşağıda belirtilen ilk filmini gerçekleştirecek yönetmenlerin yer aldığı uzun metrajlı film projelerinden;

1 – Biber Yapım Reklam San. Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin “Kurtuluş Son Durak” adlı projesinin 200.000,
2 – Delice Film – Can Kılcıoğlu’nun “Karnaval” adlı projesinin 200.000,
3 – Hüseyin Kaan Müjdeci’nin “Sivas” adlı projesinin 200.000,
4 – Defiant Film International Prod. Ltd. Şti.’nin “Aksak Ritim” adlı projesinin 200.000,
5 – Sasin Film Yapım Tic. Ltd. Şti.’nin “Makas” adlı projesinin 150.000,
6 – Müzeyyen Zeynep Dadak Köstepen’in “Mavi Dalga” adlı projesinin 200.000,
7 – Kamil Koç’un “Asfalt Çiçekleri” adlı projesinin 200.000,
8 – MF TV Film Reklam Yap. Ltd. Şti.’nin “Ben Elif” adlı projesinin 200.000,
9 – Ömer Leventoğlu’nun “Mavi Ring” adlı projesinin 200.000,
10 – Ulaş Güneş Kacargil’in “Evdeki Yabancılar” adlı projesinin 200.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemeli desteklenmesine,

Madde 8 – Aşağıda belirtilen uzun metrajlı kurgu film yapım sonrası projelerinden;

1 – Film Fabrik Sinema ve Televizyon Yap. Ltd. Şti.’nin “İstanbul” adlı projesinin 70.000,
2 – Asya Film Filmcilik Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin “Görünmeyen” adlı projesinin 75.000,
3 – Evci Film Prodüksiyon Ltd. Şti.’nin “Rüzgârlar” adlı projesinin 75.000,
4 – Filmbüfe Film Prod. Tic. Ltd.Şti.’nin “Şimdi Zaman” adlı projesinin 75.000,
5 – Arti Film Yapım Yay. Org. Ltd. Şti.’nin “İz” adlı projesinin 75.000,
6 – Kans Prod. Rek. Org. Biliş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Ölü Bölgeden Fısıltılar” adlı projesinin 75.000,
7 – BSK Yapım Rek. Prod. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.’nin “Film” adlı projesinin 75.000,

TL ile doğrudan ve geri ödemesiz desteklenmesine,

Devlet Bu Desteği Nereden Vermiş?

Bu liste içinde Bakanlık desteği alan tek bir film bile yok. Bu filmler kaç kişi toplamış ve Bakanlığı kaç para aktarmış peki?

Alttaki tablo 2005 yılından bu yana gösterime çıkan ve Türk sinemasını yabancı filmler karşısında ilk sıralara taşıyan tabloyu göreceksiniz. (2 milyon kişi ve yukarısı alınmıştır.)

Filmin Adı / Vizyon Tarihi / Kişi Adedi

Recep İvedik / 22.02.08 / 4.350.000
Recep İvedik 2 / 13.02.09 / 4.327.000
Kurtlar Vadisi: Irak / 03.02.06 / 4.256.000
Eyvah Eyvah 2 / 07.01.11 / 3.950.000
Babam ve Oğlum / 18.11.05 / 3.840.000
A. R. O. G.: Bir Yontmataş Filmi / 05.12.08 / 3.550.000
Newyork’ta Beş Minare / 05.11.10 / 3.480.000
Recep İvedik 3 / 12.02.10 / 3.300.000
Issız Adam / 07.11.08 / 2.780.000
Organize İşler / 23.12.05 / 2.616.000
Hababam Sınıfı Askerde / 14.01.05 / 2.587.000
Güneşi Gördüm / 12.03.09 / 2.490.000
Nefes: Vatan Sağolsun / 16.10.09 / 2.435.000
Aşk Tesadüfleri Sever / 04.02.11 / 2.410.000
Yahşi Batı / 01.01.10 / 2.330.000
Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine / 05.12.08 / 2.316.000
Hababam Sınıfı 3,5 / 06.01.06 / 2.168.000
Av Mevsimi / 03.12.10 / 2.100.000
Beyaz Melek / 16.11.07 / 2.015.000
Kabadayı / 13.12.07 / 2.001.000
Toplam Film: 20 Toplam Kişi: 59.301.000

2005 – 2011 yılları arasında gösterime çıkan filmler için de 2 milyon kişi ve üzeri en çok gişe yapan 20 film 60 Milyona yakın izleyici almıştır. Bu izleyicilerden bakanlık bütçesine ayrılan pay (yaklaşık) 50 milyon TL.dır. Yani bu filmlerin yapımcı şirketleri bilet üzerinden KDV öderken, gelir vergisini öderken ayrıca gelirlerinin %10’unu da peşin peşin bakanlık kasasına aktarmışlardır. Kimi kâr etmiştir kimi zarar. Ancak zarar ederken herhangi destek ya da yardım almaları söz konusu değildir. Büyük bütçeli bu filmlerin hiç biri de devlet desteği olmadan yatırım riskini göze alarak bazen kendi sermayeleri çok azı da sponsor desteği ile projelerini tamamlayabilmişlerdir. (Sponsor desteği alan bazı filmler bütçelerinin ancak % 10 kadarını karşılayabilmişlerdir.)

Bakanlık, yıl içinde ya da 5 yılda dağıttığı para miktarı ile övünürken bu paraların bakanlığın cebinden çıkmadığını kimse sorgulamaz. Üstelik bu dağıtımcı ve yapımcılardan kesilen paralar kendilerine gelmediği gibi kısa film, belgesel, yarım kalan bazı filmler, senaryo yazımı gibi konu başlıklarına da destek olur bu fondan.

2006 – 2011 yılları arasında 219 filme yapılan destek toplamı 51.200.000 TL, yani yukarıdaki 20 film dağıtılan bedelin % 99’ını karşılamış, (*) kalan bedel ise diğer yerli filmler ve gösterime giren yabancı filmlerin toplamıdır.

Destek alıp hiç gösterime çıkamamış filmler:

2006 yılı: Akrep, İçerideki, Karadenize Balad, İnekler – İnsanlar – Sonbahar

2007 yılı: İlkbahar Sonbahar, Firar, Lüks Hayat, Lodos, İsmini Melek Koydum, Bozkırda Deniz Kabuğu, Adalet, Hayaller, Akrep, Elif’in Hikâyesi, 3 Mesele, Bir Kaplumbağanın Hayatı, Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım? Aşkın Dansı, Beyaz Hüzün – Sarıkamış

2008 yılı: Umut Üzümleri, 0 Numara, Bankası, Doğu Batı Cumhuriyeti, Üzüm Bağları, Biraz Tuz Biraz Biber, Merdiven Altı, Minare Gölgesi, Temel Renkler, Aziz İstanbul, Türk Usulü Evlenmek, Ölü Toprağı, Nisan Balığı, İstanbul İşgal Altında, Bağ Evi, Yeni Bir Şiva, Menapoz, Ağır Çekim

2009 yılı: Umut Üzümleri, İstanbul İşgal Altında, Sultan Mutfakta, Sevdaya Durdu Zaman, Ateşin Düştüğü Yer, Kayıp Söz, Kutu, Yalnız Kurt, 1919 İlk Adım, Rodos Yıldızı, Kök ve Dal, Kanun Namına, Kadife Ana, Gül, Bir Gevrek Bir Boyoz İkide Kumru, Poşet, Elden Ele İstanbul, Kırık Midyeler, Yabancı

2010 yılı: bu yıl destek alan 21 film için de şu ana dek gösterime çıkabilen sadece Çınar Ağacı, Kavşak, Paramparça, Çoğunluk

2011 yılı destek alan 58 filmden Entelköy Efeköy’e Karşı, Ay Büyürken Uyuyamam, Unutma Beni, Kral Yolu, Bu Son Olsun, Mar, şu anda çekimde yada çekimlerine başlamak üzere olan bilinen projeler.

Destek alıp en yüksek gişe yapan filmler:

Mavi Gözlü Dev: 280.000 kişi
Takva: 350.000 kişi
Eve Giden Yol: 330.000 kişi
Eve Dönüş: 245.000 kişi
Son Osmanlı: Yandım Ali: 1.100.000 kişi
Ulak: 600.000 kişi
120: 1.050.000 kişi
Eşrefpaşalılar: 460.000 kişi
Gecenin Kanatları: 342.000 kişi
Çınar Ağacı: 313 000 kişi

Bu liste içinde “Son Osmanlı: Yandım Ali” ve “Gecenin Kanatları” yapım desteği almamıştır. Bu 2 filme proje yapım desteği verilmiştir

Destek alıp en az gişe yapan filmler:

Mülteci: 2.362 kişi
Fikret Bey: 641 kişi
Çinliler Geliyor: 17.500 kişi
Hicran Sokağı: 17.000 kişi
Hazan Mevsimi: Bir Panayır Hikâyesi: 1.050 kişi
Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi: 471 kişi
Münferit: 8.500 kişi
Büyük Oyun: 10.000 kişi
Süt: 6.600 kişi
Hayatın Tuzu: 2.050 kişi
Gitmek: Benim Marlon ve Brandom: 12.500 kişi
İki Çizgi: 1.812 kişi
Gölge: 4.100 kişi
Roz’un Sonbaharı: 10.000 kişi
11’e 10 Kala: 13.500 kişi
Bornova Bornova: 16.000 kişi
Anadolu’nun Kayıp Şarkıları: 10.000 kişi
Kako Si?: 2.800 kişi
Hayat Var: 9.600 kişi
Kaledeki Yalnızlık: 8.500 kişi
Küçük Günahlar: 4.850 kişi
Havar: 2.500 kişi
Hayde Bre: 10.100 kişi
Kara Köpekler Havlarken: 2.000 kişi
Bizim Büyük Çaresizliğimiz: 17.500 kişi
Öfkeli Çılgınlık Karamsar Çile: 350 kişi

Bu listede yer alan 26 film 20 bin kişi ve altı gişe yapan filmlerden seçilmiştir. Bilindiği gibi geri ödemeli olanlar olduğu gibi GERİ ÖDEMESİZ YAPIM DESTEĞİ alan filmlerde bu listede bulunabilir. Bakanlık, en yüksek bedel olan 450.000 TL yardım desteği sağlayabilmektedir.

NOT: proje yapım desteği verilen ve en yüksek gişe hasılatı yapan film “Son Osmanlı: Yandım Ali” olmuştur: 1.100.000 kişi

Mustafa Altıoklar, 2 dönem üst üste yapım desteği almasına karşın “İstanbul İşgâl Altında” adlı projesine başlayamadığından bu hakkını kaybetmiştir. (Tabi başkası da bu haktan yararlanamamıştır.)

Bakanlık Sitesinden Alıntı: 2005 – 2009 arası bakanlık destekli 29 film uluslararası festivallerden toplam 245 ödülle döndü. Daha önce dağınık biçimde verilen desteklerin toplanması ile Türk Sinemasını daha kalifiye hale getirmek adına çıkılan yolda önemli bir adım atılmış oldu. Sektöre 1990 – 2004 arasında 5 milyon 756 bin 109 dolar destek verilirken, bu rakam 2005 – 2010 arasında yaklaşık 16 kat arttırılarak 89 milyon 654 bin 182 dolara çıkarıldı. (Tüm dallarda)

5224 sayılı kanunun hayata geçmesinden sonra 2005 – 2010 arasında 172 filme 38 milyon 206 bin TL destek verildi.

2005 – 2010 arasında vizyona giren yerli film sayısı yaklaşık 4 kat artarak 287’ye çıktı.

En yüksek yapım desteği alıp en az gişe yapan 5 film:

Çinliler Geliyor: 395.000 TL – 17.510 kişi
Münferit: 350.000 TL – 8.475 kişi
Gitmek: Benim Marlon ve Brandom: 350.000 TL – 13.000 kişi
Dinle Neyden: 350.000 TL – 25.000 kişi
Mazi Yarası: 325.000 TL – 1.200 kişi

Yapımcılar Ne Diyor?

“Super Ajan K9” ve “Abimm” filmlerinin yapımcısı Elita Film – Ergün Mercan: “2 film ile Avrupa dahil 450.000 kişiye ulaştık ama devlet bize ulaşamadı. Bu filmler yurt dışında çalışırken benim adımı anan bile yok, Türk filmi adını taşıyor. Duyuyorum ki Turizm Bakanlığı yıllık 45 milyon $ tanıtım yapıyormuş. Peki otellerden tatil köylerinden tanıtım veya destek fonu adı altında bir şey alıyor mu? Hayır. Devlet desteğini ya gözden geçirsin ya da elini çeksin. Ben 2 filmden de zarar ettim. Neden? İşin kalitesi düşmesin diye. Zarar ederken devlet hiç olmazsa ‘Aldığım % 10 rüsumu iade ediyorum’ deseydi, cebime 200 bin TL girer ve zararım azalırdı. Kısacası bu sistemden birileri yarar sağlıyorsa bu gişe yapan filmlerin yapımcıları değildir. Hiçbir ülkede 1 yıl içinde bu kadar yapımcı ve bu kadar yönetmen çıkmaz. Çıkıyorsa sokaktaki herkesin yapımcı olma ve yönetmenlik sevdasıdır ki bunu teşvik eden de devlet desteğinin ta kendisidir.”

Sonuç: Bakanlığın yeni projelere destek olması iyi niyetli bir başlangıç olsa da 5 yıl içinde görüldü ki verdiği destek miktarları ile bir filmin çekilmesi, kurgulanması ve kopyalarının basılması ile reklm yapılıp gösterime çıkması olanaksızdır.

Yüksek sinema sevgisi ile yanıp tutuşan onlarca genç yürek, okullarından mezun olur olmaz ya da setlerde birkaç yıl çalışır çalışmaz bakanlık kapılarını aşındırmakta ve çıkan destek miktarı ne olursa olsun projeye start vermekte ama çoğu çek, senet, haciz girdabında boğulmakta, filmler yarım kalmakta, ekip paralarını alamamakta ve oyuncular aldıkları avans miktarı ile yetinmekteler. Bakanlığın bütün iyi niyetine karşın geri ödemelerde yaşanan sorunları bilmeyen yok.

Bakanlık yetkilileri uluslararası festivallerde, yada ülkemizde yapılan (İstanbul, Adana, Antalya) film festivallerinde üzerinde basa basa vurguladıkları gibi Türk sineması pazar payını % 60’lara çıkardı ama yukarıda verdiğim listede de görüleceği gibi atladıkları bir konu var. Türk sineması pazar payının artması bakanlık destekli filmler ile değil aksine 1 TL destek almamış filmler ile yükselmektedir.

Milyonlarca insanın (11.900.000 kişi) izlediği “Recep İvedik” için burun kıvıran bazı sinema adamlarının bu filmlerden akan para ile destek aldığını atlıyor olmalılar. Sinema salonlarının modernleşmesi, çok salonların olmasının nedeni ve her alışveriş merkezinde nerdeyse kural olan çok salonlu sinema anlayışı hep bu gişe filmleri sayesinde oldu.

Bakanlık, “İklimler” filminin Cannes Film Festivali’nde ödül almasını desteğe bağlarken, aynı yönetmeninin desteksiz “Uzak” filmi ile de ödül aldığını belirtmeden geçmemeliyiz. Hatta aynı yarışma da devlet kösteğine (!) karşın Yılmaz Güney’in, Berlin’de ise “Susuz Yaz”ın ödüllerini de anımsatmak gerek.

Alınan desteğin geri ödenmemesi için uluslararası bir festivalden ödül alma şartı var. Bu nedenle yapımcılar dünyanın dört bir köşesinde festival arıyorlar. Bakanlık bu festivalleri kategorize etmediği için bizdeki gibi adeta çilek festivali ödülleri de kabûl görüyor. Ödüller ise basınımız tarafından Oscarlı kabûl ediliyor adeta.

Öneri: Bakanlığın acilen fonun yapısını ve destek verilen filmler yönetmeliğini değiştirmesi ve şayet bakanlık desteği verilecekse:

Destek miktarını arttırmalı ve daha az filme daha yüksek yardımın yolu açılmalı.

Bakanlık, destek olduğu filmlerin tüm ödemelerine garantör olmalı ve Bakanlık ödemeleri çalışanların hesabına sözleşme karşılığı bizzat kendi yapmalı.

Destek olduğu projelere mutlaka gözlemci atamalı.

Kopya sayıları denetlenmeli. Günümüz işletme anlayışında az kopyalı filmlerin çok salonlu Mall diye adlandırılan alışveriş merkezlerinde gösterime girme şansı neredeyse yok. Az kopya düşük reklâm bütçesi demek, az kopya minimum PR anlayışı demek oluyor. Az kopya ile çıkan filmlerin TV şansının da ne kadar az olduğunu söylemeye gerek yok. (250.000 TL destek alan “Hazan Mevsimi: Bir Panayır Hikayesi”, 5 kopya; 200.000 TL destek alan “Öfkeli Çılgınlık Karamsar Çile” 4 kopya ile gösterime çıktı.)

Bakanlık destek olduğu filmlerin DVD ve TV satışlarını üstlenmeli ve böylece geri ödemeleri kolaylaştırmalı. (Geri ödemeler için destek alanlar teminat göstermek zorundadır.)

Destek için başvuranların yeterliliğine bakılmalı ve destek veren komisyon bu konuda sorumlu tutulmalı.

(*) Bilet ortalaması 8,5 TL alınmış ve toplam kişi sayısı bilet ortalaması ile çarpılarak % 10 bakanlık kesintisi çıkarılmıştır.

(21 Eylül 2011)

Nizam Eren

Uzaylılar, Amerika’yı Fethetti

Kovboylar ve Uzaylılar (Cowboys & Aliens)
Yönetmen: Jon Favreau
Senaryo: Roberto Orci-Alex Kurtzman-Damon Lindelof-Mark Fergus-Hawk Otsby
Müzik: Harry Gregson-Williams
Oyuncular: Daniel Craig (Jake), Harrison Ford (Woodrow), Abigail Spencer (Alice), Keith Caradine (Şerif Taggart), Olivia Wilde (Ella), Sam Rockwell (Doc), Paul Dano (Percy), Clancy Brown (Vaiz)
Yapım: Universal-DreamWorks (2011

“Demir Adam” filmiyle bilinen Amerikalı yönetmen Jon Favreau’nun “Kovboylar ve Uzaylılar”, bir bilimkurgu western filmi. Filmin alt metninde 11 Eylül sonrasında Amerika’nın dış dünyayı fark edişi var.

Bu film bir bilimkurgu, ama bir western. Kovboy filmlerine mekân veren Arizona da başrolde. Hikâye 1873 yılında geçiyor. Yani Amerika’nın iç savaşından sekiz yıl sonrası. Arizona bozkırında yaralı bir adam kendine gelirken, geçmişine dair hiçbir şey hatırlamıyor. Belleği silinmiş yabancı sol kolundaki tuhaf bilekliğe de anlam veremiyor. Üç insan avcısını hakladıktan sonra yaralı olarak, önceleri altın madenciliği yapan, şimdilerde eski albay Woodrow Dolarhyde’ın sığırlarıyla geçinen kasabaya misafir oluyor. Vaizin evine giren yabancı, vaiz yaralarını temizledikten sonra kasabalıyla tanışıyor. Woodroow’un şımarık oğlu Percy’ye dersini verdikten sonra kovboy filmlerindeki klâsik anlar da perdeyi kuşatmaya başlıyor. Aslında bu film, sonradan aranan bir suçlu olan Jake Lonergan gibi gizemli. Uzaylı yaratıklar yavaş yavaş varlıklarını hissettirdikçe Jake’in zihninin derinliklerindekiler de dışarıya yansımaya başlıyor. Yeryüzündeki altın madeninin peşindeki uzaylılar insanları da kaçırarak onlardaki zayıf yerleri deneylerle keşfediyorlar. Elbette, Woodrow ve Jake, kasabalılarla beraber uzaylıların peşine düşüyorlar. Bu iz sürmeye Apaçi kızılderileri de katılıyor. Filmde, Jake kadar gizemli Ella Swenson da var. Hatta doğaüstü güçleri. Vaiz, Jake’le ilk tanışmalarında ona, “İyi olanların kötülük yaptığını, kötü olanların da iyilik yaptıklarını çok gördüm” diyor. İyi ve kötü algısı, göreceli ve kültürlere göre değişebiliyor. Aslında genel bakışla en kötü olan Jake. Film, vaizin “iyi” ve “kötü” üzerine söylediklerinin izinden gidiyor. Filmdeki metaforları da fark etmek gerekecek. Amerika, 11 Eylül saldırısıyla gerçek anlamda kendisinin dışındaki dünyayı fark etti. Ardından büyük bir intikam duygusuyla kanlı trajediler yaşattı. Uzaylılar, sanki Amerika’nın dışındaki dünya.

Tam bir western…

Bu film gerçekten görsel anlamda da etkileyici. Sinemaskop çerçevelerle yansıyan Arizona’nın bozkırlarındaki sarı tonlar görsel anlamda çarpıyor. Sanki, 1960’lardaki westernlerin tadını yaratıyor bu görsellik. Doc’un işlettiği “saloon” klâsik Hollywood westernlerindeki gibi. Kasaba da aynı hissi veriyor. Elbette kovboylar da öyle. Uzaylıların gotik bir binayı çağrıştıran uzay gemisi de görkemli. Hem dışı hem içiyle. Geminin içi kasvetli ve gri tonlar öne çıkıyor. Filmin kameramanı New Yorklu Matthew Libatique de şöhretli. Bu kameramanı Darren Aronofsky’nin filmlerinden hatırlayabilirsiniz. Hatta Jon Favreau’nun “Iron Man – Demir Adam” filmlerinin de gözleri oldu. 1966 New York doğumlu Jon Favreau, ülkemizde bilinen, belki de “Demir Adam” filmleriyle tutkunları olan yönetmenlerden. O bir yönetmen, yapımcı, oyuncu ve senarist. Fonda duyulan muhteşem müzikleri yazan 1961 doğumlu İngiliz besteci Harry Gregson-Williams, 2004 yapımı “Shrek 2 – Şrek 2” filmine hazırladığı müziklerle hatırlanıyor. Beeban Kidron’ın 2004 yapımı “Bridget Jones: The Edge of Reason – Bridget Jones: Mantığın Sınırı”, Ridley Scott’ın 2005 yapımı “Kingdom of Heaven – Cennetin Krallığı” ve birçok bilinen filme müzik yazdı bu besteci. Platinum Studios’tan 2006 yılında çıkan Scott Mitchell Rosenberg’ün aynı adlı çizgi romanından uyarlandı 2011 yapımı “Cowboys & Aliens – Kovboylar ve Uzaylılar” filmi. Filmdeki canavar görünümlü uzaylılar için, 1940 doğumlu İsviçreli gerçeküstücü heykeltıraş ve ressam HR Giger’in tasarımlarından ilham alınmış sanki. Roger Donaldson’ın 1995 yapımı “Species – Tehlikeli Tür” bilimkurgu filmini görmüşseniz fark edebiliyorsunuz bunu. “Kovboylar ve Uzaylılar”, sinema sanatına kattığı zengin görsellikle sinemasevere heyecan veriyor. Ancak sinema perdesinde tadı çıkıyor bu görselliğin. “007 James Bond” Daniel Craig’le “Indiana Jones” Harrison Ford’un performansları da ilham verici.

(16 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Kokulu Casuslar Sinemayı Kuşattı

Çılgın Çocuklar 4D (Spy Kids: All the Time in the World 4D)
Yönetmen-Senaryo: Robert Rodriguez
Müzik: Carl Thiel-Robert Rodriguez
Görüntü: Jimmy Lindsey-Robert Rodriguez
Oyuncular: Jessica Alba (Marissa), Joel McHale (Wilbur), Rowan Blanchard (Rebecca), Mason Cook (Cecil), Jeremy Piven (Tehkikeli Sevgi/Tik Tak/Kronometre), Alexa Vega (Carmen), Daryl Sabara (Juni), Genny Solorzano (Casus Bebek), Elmo (Argonot)
Yapım: Dimension-Troublemaker (2011)

Heyecan verici yönetmenlerden Robert Rodriguez’in bir seriye dönüştürdüğü “Çılgın Çocuklar 4D” üç boyutlu, ama kokularıyla beraber dört boyutlu bir film.

Anlamı “Casus Çocuklar: Dünyanın Bütün Zamanı” olan 2011 yapımı “Spy Kids: All the Time in the World in 4D – Çılgın Çocuklar 4D”, 1968 Teksas doğumlu Meksikalı yönetmen Robert Rodriguez’in medar-ı iftiharı bir aile casusluk filmi. Rodriguez’in bilimkurgu özellikleri de taşıyan bu seri, 2001 yılında “Spy Kids – Çılgın Çocuklar” adıyla macerasına başladı. Hemen ardından 2002’de “Spy Kids 2: Island of Lost Dreams – Çılgın Çocuklar 2” geldi. 2003’te “Spy Kids 3D: Game Over – Çılgın Çocuklar 3D” üç boyutlu çekti. “Çılgın Çocuklar 4D”, filme dördüncü boyut katmak için seyirciye kokuları da gönderiyor. Perdeye yansıyan numarayı “koku kartı”nda kazıdığınızda o sahnedeki kokuyu duyuyorsunuz. Eğer numarayı kazımayı başarabilirseniz, kendi adınıza sinema tarihinde bir ilki yaşayabilirsiniz. Film, Teksas-Austin’de ve buradaki Troublemaker Stüdyoları’nda kurulmuş setlerde çekilmiş. Yönetmen Rodriguez heyecan verici yönetmenlerden. İşte bu Rodriguez, ailesini, akrabalarını ve komşularını oynatarak 1992’de tam yedi bin dolara “El Mariachi – Gitarım ve Silahım” ilk uzun metrajlı filmi çektmişti. Bu film, Hollywood’un büyük stüdyolarından Columbia’nın ilgisini çekti ve önü açıldı. Rodriguez, ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun da en iyi dostu. Beraber birçok iş yaptılar Hollywood’da.

Casusların zaman savaşı…

Televizyonda “Casus Avı” programı yapan Wilbur Wilson’la iki yıllık evli hamile Marissa, zamanı donduran Tik Tak’ın peşine düşerken, karnındaki kız bebek de dışarı çıkmak için annesini zorluyor. Marissa, bir casus olduğunu ailesinden gizlemeyi başarmış. Kocası Wilbur’un ikizleri Rebecca ve Cecil’den bile. Bu iki velet, göründüğü gibi değil. Marissa, üvey kızı Rebecca’yla aralarını düzeltmeye çalışırken, emekliye ayrıldığı casusluğa yeniden çağrılıyor OSS tarafından. “Kronometre”, dünyadaki zamanlarla oynamaya başlayınca zaman hızla akmaya başlıyor. İyi casuslar, kötü casusların peşinde “zaman savaşı” yapıyorlar ve elbette daima iyiler kazanıyor. Zaman kendi ritmine dönüyor. Her şey eskisi gibi oluyor. Aslında bu üç boyutlu filmde “koku”larla beraber, “Zaman Kronometre”nin mekânları da çarpıcı. Devasa bir saati andırıyor bu mekân. Alman dışavurumcu sanatından yardım bulmuş yönetmen Rodriguez. Filmdeki espriler de iyi. Bir de köpek “Argonot” var. O bir köpekten öte her şey. Üstelik konuşuyor da. “Kronometre”nin neden zaman takıntılı olduğunu filmin derinliğinde anlıyorsunuz. Film, “geçmişe değil, geleceğe gidin” diye mesajlar da gönderiyor, belirtelim. Ailecek eğlenilecek ve mutlu olunacak filmlerden “Çılgın Çocuklar 4D…”

(Bu yazı 16 Eylül 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(16 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Genç Goethe’ye İlham Veren Aşk

Goethe’nin İlk Aşkı (Young Goethe in Love)
Yönetmen: Philipp Stölzl
Senaryo: Alexander Dydyna-Christoph Müller-Philipp Stölzl
Müzik: Ingo L. Frenze
Görüntü: Kolja Brandt
Oyuncular: Alexander Fehling (Goethe), Miriam Stein (Lotte), Moritz Bleibtreu (Albert), Volker Bruch (Wilhelm), Burghart Klaussner (Baba Buff), Henry Hübschen (Baba Goethe)
Yapım: Warner Bros (2010)

Alman yönetmen Philipp Stölzl’ün “Goethe’nin İlk Aşkı” filmi, ünlü yazar Goethe’nin gençlik dönemlerine bakarken, en büyük aşkı Lotte’yle romantizmin ve melankolinin uçlarındaki tutkusunu anlatıyor.

Hikâye, 1772 yılında başlıyor. Goethe, 23 yaşında ve ilk romanı “Genç Werther’in Acıları”nı iki yıl sonra yazıyor. Bu roman yayımlandığında müthiş ilgi görmüş. İntiharlar artmış. Film, Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesi’nde asistan olarak çalışan hukuk mezunu Goethe’nin başkasıyla nişanlı Charlotte Buff’la, yani Lotte’yle karşılıksız aşkını anlatıyor. Mektup tarzındaki “Genç Werther’in Acıları”, bir bakıma bu acılı aşkı anlatıyor. Romantizmin (coşumculuğun) ve melankolinin en üst noktası bu roman. Film de ikinci bölümde bu kıyılarda dolaşıyor. Johann Goethe’nin avukat babası Johann Kaspar, kafiyesi olmayan çocuk işi yazıları bırakıp avukatlık mesleğini yapması için nüfuzunu kullanarak yüksek mahkemede iş buluyor. Orada dıştan bakınca kuralcı ve sert görünen Albert Kessner de var. Albert, Goethe’nin kaderini değiştiriyor. İşte duygu yüklü Wilhelm Jarusalem’le arkadaş olan Goethe, dansta ilk aşkı güzeller güzeli Lotte’yle karşılaşıyor. Lotte, bir yıl önce annesi öldükten sonra yoksullaşan kalabalık ailesinin annesi olmuş. Babasının tek umudu, nüfuzu ve çok parası olan Albert’le kızını evlendirebilmek. Ya aşk? Birbirlerine vurulan iki genç, doyasıya aşklarını yaşarken hayatın gerçekleri öne çıkıyor ve kaderleri bir yere savuruyor onları. Bir de Wilhelm var. O da evli bir kadına aşık oluyor ve kadın kocasını terk etmediği için melankolinin içine düşüyor, intihar ediyor. Albert’in, Goethe’yle Lotte’nin aşkını fark ettikten sonra her şey değişiyor. Goethe de Wilhelm gibi melankoliye düşüyor. Albert’le düello yaptıktan sonra hapse düşen Goethe, hücresinde Wilhelm’in intiharının etkisinde kalarak “Genç Werther’in Acıları”nı yazıyor ve Lotte’ye yolluyor. İntihar etmek istese de başaramıyor. Ama, kitap çıktıktan sonra gençler arasında ilgi görüyor ve genç intiharları artıyor. Lotte ona beraber yaşlanmayı veremiyor ama ünlü yazar olmasına katkıda bulunuyor. Aşk fedakârlık değil miydi? Lotte, Goethe’ye “Werther” diyor. Lotte ve aşkı, Goethe’ye çok şey katmış.

Yasaklı klibin yönetmeni…

Münih’te 1967 yılında doğan Alman yönetmen Philipp Stölzl, Almanca afişinde Goethe’nin adının sonuna ünlem ekleyerek seyirciye kuşku veriyor. Bu gerçek Goethe mi, yoksa yönetmenin Goethesi mi? 2010 yapımı “Young Goethe in Love – Goethe’nin İlk Aşkı”, muhafazakâr tarafları da olan bir yazarın gençlik dönemini anlatıyor. 28 Ağustos 1749’da Frankfurt’ta doğan Johann Wolfgang von Goethe, 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü. Goethe, 1790’da yazdığı “Faust. Ein Fragmant / Faust. Bir Fragman” oyunuyla biliniyor daha çok nedense. Goethe, bu oyunun devamını 1797’de yazsa da 1808’de basılabilen “Faust. Eine Tragödie / Faust. Bir Trajedi” geldi. Üstadın, 1807’de yazdığı “Die Wahlverwandschaften / Gönül Yakınlıkları” romanı insanı hemen etkisi altına alıyor. Şiirler ve destanlar da yazdı. Ayrıca o bir doğabilimciydi de. Goethe, eserlerinde görünen anlamlarının ötelerinde anlamları saklayan bir sanatçı. Yönetmen Stölzl, gerçekten böyle derinlikli bir yazarı anlatmaya girişirken zorlu bir sinema yolculuğuna çıkmış. Gerçekten bu yolculuk zor. Belki de bu yüzden üstadın adının sonunda ünlem var. Yönetmen Stölzl, Sven Budelmann’la ortak çektiği, 1993’te kurulmuş Alman elektronik metal grubu Rammstein’ın “Stripped” şarkısında ve video klibinde Nazi propagandası yapılıyor diye Almanya’da yasaklı durumda. Ama, “Stripped” şarkısının klibi internetten izlenebiliyor. Klipte, Nazilerin sinemada propagancı kadın yönetmeni Leni Riefenstahl’ın 1936 yılında yaptığı “Olympia” filminden görüntüler de var.

Etkileyici atmosfer…

Yönetmen Stölzl, bu filminde aşkın coşkusunu ve melankolisini görsel anlamda perdeye yansıtabilmiş. Filmde Goethe’nin romantizmi baştan sona hissediliyor. Dönemde inandırıcı yansıyor. Ekonomik sıkıntılar ve nüfuzlu olmak her dönemde var. Ama aşk ve şiir bambaşka. Eski zamanlarda kadınları birkaç dizelik şiir büyülüyormuş. Lotte, belki de Goethe’ye şiirleri için aşık olmuştur. Bir de mekânlar var. Kameraman Kolja Brandtın sinemaskop görüntüleriyle yansıyan sokaklar ve caddeler de inandırıcı bir atmosfer yaratıyor filmde. Filmde o sokaklar, caddeler ve binalar sette kurulmuş dekorlarla yansıdığı halde. İç mekânlar da çarpıcı. Özellikle de Lotte ve ailesinin evi. Yönetmen ışık düzenlemelerini de dönemin ruhuyla buluşturabilmiş. Bir kostüme ve dönem filmi olmasına rağmen film hayli akıcı. Kendinizi Goethe’nin coşkusuna bırakıyorsunuz. Besteci Ingo L. Frenze’nin piyano ve çello tınıları da Goethe’nin ruhunundan çıkanlar gibi. Filmdeki tüm oyunculuklar etkileyici, özellikle genç oyuncular perdede ışık saçıyorlar.

(Bu yazı 16 Eylül 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(16 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Hayat Ani Dünya Fani

A Little Bit of Heaven – Bir Tutam Cennet
Yön: Nicole Kassell
Oyn: Kate Hudson, Gael Garcia Bernal

Bu film fena halde sinirlerimi bozdu. İzledikten sonra ilk düşündüğüm şey, muhafazakârlığın sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada ciddi bir şekilde tırmanışa geçtiği. Üstelik kameranın arkasındaki kişinin bir kadının olduğunu düşündükçe “Sen de mi Brütüs?” demeden edemiyorum. Kendi hem cinsine garezin ne yahu?

Nicole Kassell’in yönettiği “Bir Tutam Cennet”in başrollerinde ilginç bir ikili var: Kate Hudson ve Gael Garcia Bernal… Anlaşılan o ki yönetmen filminde harmanlamak istediği iki türü (dram ve komedi) yakalamak için birbirine siyah ve beyaz kadar zıt bu iki oyuncuyu seçerek başlamamış. Bernal zor, çetin ceviz, hafızalara kazınan rollerin adamı. Hudson ise romantik komedilerin, eğlenceli birkaç saat geçirmelerin, kendini iyi hisset filmlerinin kızı.

Ancak bu her iki oyuncunun da kendi kulvarlarında çok başarılı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gelgelelim ikili bu filmde bir olmamış, olamamışlar. Kate Hudson yine bildiğimiz Kate Hudson fakat eküri Gael Garcia Bernal’in şu ana kadar elinde bulundurmuş olduğu cool adam imajını yerle bir ettiğini, karizmasını fena halde çizdirdiğini düşünüyorum.

Filmin hedef tahtasında modern bir kadın var. Kızımız Marley Corbett gelecek vaad eden bir reklâmcı. Köpeğiyle yaşıyor, iş dışında içmeyi, eğlenmeyi, arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi çok seviyor. Ancak henüz ciddi bir ilişki yaşamaya hazır değil, hovarda takılıyor. Kız kardeşi ise alabildiğine evli, evcil ve çocuklu. Yani kahramanımızın tam zıttı. Bu önemli bir ayrıntı, çünkü film boyunca gözünüze gözünüze sokulacak bilginiz ola!

Birgün Marley kolon kanseri olduğunu öğreniyor ve ding dang dong! Ölüm çanları çalıyor. Bu ana kadar hayatını boşa harcadın, şimdi kalan zamana ne sığdırabilirsen sığdır bakalım. Aşkı bulmak falan bahane, evlenip çocuk yapmak şahane! Belki o iki lâf etmesini bilmez, sıkıcı doktorla evlenip hayat boyu onun eve dönüşünü bekleyecek, mutsuz olacak. Ama yok, bir kere aşık oldun mu, hop evlenip çocuk yapıp, bir ömür mutlu oluyorsun değil mi?

Üzgünüm belki de iyi niyetli ama bu eli belinde parmak sallayıp hayat dersi vermeye çalışan filmler hiç hoşuma gitmiyor. Hatta daha samimi olayım, tiksiniyorum, midem bulanıyor. Tabii aşk, evlilik, çocuk falan güzel şeyler. Ama her şeyin zamanı, sırası var. Bunu melodramı kansere yakalanmış bir kadın üzerinden yapmayın n’olur, insanların psikolojilerini bozmayın.

(15 Eylül 2011)

Gizem Ertürk

Gerçekten de Kötü Bir Öğretmen

Kötü Öğretmen (Bad Teacher)
Yönetmen: Jake Kasdan
Senaryo: Gene Stupnitsky-Lee Eisenberg
Müzik: Michael Andrews
Görüntü: Alar Kivilo
Oyuncular: Cameron Diaz (Elizabeth), Lucy Punch (Amy), Jason Segel (Russell), Justin Timberlake (Scott), Phyllis Smith (Lynn), John Michael Higgins (Müdür Wally), Dave Allen (Sandy), Matthew J. Evans (Garrett)
Yapım: Columbia (2011)

Yönetmen Lawrence Kasdan’ın oğlu Jake Kasdan’ın “mavi komedi” diye anılan hınzır “Kötü Öğretmen”i, tüm öğretmenleri bir hayli kızdıracak filmlerden.

Bu filme, ilk defa duyduğumuz tabirle “mavi komedi”, yani “blue comedy” deniliyor. “Terbiyesiz” (ribaldry) mizah diye de anılıyor bu türden yapıtlar. Müstehcen, saygısız, küfürbaz, ahlâksız ve grotesk görülüyor ayrıca bu mizah türü. İşte Jake Kasdan’ın 2011 yapımı “Bad Teacher – Kötü Öğretmen”, tüm bunların hepsini içine alıyor. Filmi seyrederken gerçekten böyle öğretmen var mı, diye de düşünüyorsunuz. Marihuana içerken afyon da çekiyor üstelik bu öğretmen. Filmin hikâyesi Şikago’da geçiyor. Elizabeth Halsey, güzel ve alımlı bir öğretmen. Servet avcısı. Nişanlısı onunla ayrılmak istiyor. Ayrılıyorlar. Elinde öğretmenlikten başka iş kalmayan Elizabeth okula yeniden dönüyor istemeden. Derslerinde, ortaokul öğrencilerine gerilim ve korku filmleri izlettiriyor videodan her sabah. Bu arada güğüslerinin küçüklüğüne de takıyor. Göğüslerini büyütmek için paraya da ihtiyacı var. Önüne çıkan hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu arada okulun gözde öğretmeni Amy’yle de rekabet yapmak zorunda kalıyor Elizabeth. Her yıl sonunda, öğrencilere iyi öğrettiği için yüklüce ikramiye alan Amy’nin bu ikramiyesini de gözünü kestiriyor. Elbette bir aşk da var. Okula geçici öğretmen olarak gelen Scott’ın zengin olduğunu öğrenen Elizabeth, onu etkileyebilmek için her şeyi deniyor. Ama, kalbi kırık Scott, müşfik görünen Amy’ye yaklaşıyor. Kendi tipi olarak görmediği, üstelik parası da olamayan beden eğitimi öğretmeni Russell belki de ona gerçek aşkı verecek bir insan. Sonda buna bir cevap olabilir.

Yönetmenin oğlu…

Michiganlı yönetmen Jake Kasdan 1974’te doğdu. Ünlü yönetmen Lawrence Kasdan’ın da oğlu. Baba Kasdan’ın 1981 yapımı modern kara filmi “Body Heat – Vücut Ateşi”, 1988 yapımı romantik filmi “The Accidental Tourist – Kazara Turist”, 1994 yapımı westerni “Wyatt Earp”, romantik komedisi 1995 yapımı “French Kiss – Fransız Öpücüğü”, 2003 yapımı korku-bilimkurgusu “Dreamcatcher – Düş Kapanı” akla geliveriyor. Genelde televizyon dizileri çeken oğul Kasdan, 2002 yapımı “Orange County – Gençlik Hayalleri” komedi filmiyle bizdeki sinemaseverlerle tanıştı. 2007 yapımı müzikali “Walk Hard: The Dewey Cox Story – Zorlu Yol: Dewey Cox’un Hikâyesi” de buralara uğradı. Kısaca, babanın kaderi oğulun kaderi, ama baba sanki daha iyi yönetmen. Zaman zaman insanı güldüren ve eğlendiren “Kötü Öğretmen”de, Cameron Diaz’ın preformansı görülmeye değer. Bir an melek oluyor, ardından tam bir şeytan. Filmdeki yan karakterler de iyi işlenmiş. Öğretmen Lynn, hayattaki mağlubiyetleri fiziki görünümü yüzünden kabûllenmiş. Ama Elizabeth, her daim bakire Lynn’e bir erkeğe nasıl yaklaşacağını gösterince zor olan kolaylaşıyor. Hatta Elizabeth, şair ruhlu öğrencisi Garrett’ın kırık kalbini bile onarıyor. Öğretmen Russell karakteri de muhteşem. Esprileri algıladığınızda o sahnelerde çok gülüyorsunuz. Kendimizi epey zorladığımızı itiraf etmeliyiz. Espriler bize uzak, nerdeyse soğuk, ama gülen gülüyor. “Mavi komedi” diye anılan bu mizaha da alışırız belki. Sonuçta bu film, sadece dıştaki değil içteki güzellikleri de fark edin diyor. Günümüzde bu biraz zor, ama iyi fikir.

(09 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Bu Durakta Korku Bitmez

Son Durak 5 (Final Destination 5)
Yönetmen: Steven Quale
Karakterler: Jeffrey Reddick
Senaryo: Eric Heisserer
Müzik: Brian Tyler
Görüntü: Brian Pearson
Oyuncular: Nicholas D’Agosto (Sam), Emma Bell (Molly), Miles Fisher (Peter), Ellen Wroe (Candice), Jacqueline MacInnes Wood (Olivia), PJ Byrne (Isaac), Courtney B. Vance (Ajan Block), Arlen Escarpeta (Nathan), Tony Todd (Bludworth)
Yapım: New Line Cinema (2011)

Üç boyutlu korku-gerilim serisinin son filmi “Son Durak 5”, önceki filmlerden geri kalmayan bir korku ve kan gölü. İlk uzun filmini çeken yönetmen Steven Quale seyircinin nefesini kesiyor.

Bu korku seli 2000 yılında James Wong’un yönetiminde başladı ilk. 2002’de David R. Ellis ikinci filmi çekti. 2006’da James Wong bir daha kameranın arkasına geçti. Mesafeli yaklaşılan dördüncü macerayı 2009’da ikinci filmi çeken David R. Ellis yönetmiş. Son macerayı da Steven Quale yönetsin demişler. Çünkü Quale, ünlü yönetmen James Cameron’ın yardımcı yönetmenliğini yapmış bir sanatçı. 2011 yapımı “Final Destination 5 – Son Durak 5”, Quale’in ilk uzun filmi. Yönetmen Quale’in bu filmini seyredince, mükemmelliyetçi ustası James Cameron’dan bir şeyler öğrendiğini de anlıyorsunuz. Üç boyutlu “Son Durak 5”, şiddet tarafıyla önceki dört filmden geride kalmıyor. Quale’in serinin bu son filmindeki estetiği gerçekten çarpıcı. Bazı sahneler sinema tarihine kalabilir. Öncelikle köprüde geçen tüm sahneler. Cimnastik salonunda geçen sahnelerde Hitchcock tadı aldık. Filmin girişi, tipik bir gençlik korku-gerilim filmi gibi. Filmin derinliğinde, o korku ve dayanılmaz şiddeti hiç yaşamayacakmış gibi. Kırık kalpler, kıskançlıklar ve hayaller. Gençlik dönemleri. Ama, öğrenciler otobüse bindiklerinde her şey birden değişiyor ve perdede zaman zaman seyredilmesi zor bir şiddet patlaması başlıyor.

Sam’in hayali…

Sam Lawton, Paris’e gidip aşçılık kariyerini sağlamlaştırmayı hayal ederken sevgilisi Molly’nin kalbi kırık ve ondan ayrılmak istiyor. Sam’in en iyi arkadaşı Peter da cimnastikçi Candice’le çıkıyor. Isaac, tam bir telefon çapkını ve kibirli. Nathan, fabrikada çalışıyor. Kibirli Olivia’nın gözleri bozuk. İşte bu gençler, belleği güçlü ölümün takibinde. Sam, otobüsle onarımı yapılan köprüden geçerlerken birdenbire bir hayal görüyor ve köprü çökerken birçok insan ölüyor. Sam bile. Birden kendine gelen Sam, sevgilisi Molly’yi ikna ederek otobüsten indiriyor ve Sam’in dehşet yüklü kâbusu gerçekleşiyor hemen. Köprüde ölenlere düzenlenen cenaze töreninde, sorgu yargıcı da denilen, kuşkulu ölüm olaylarını kovuşturan gizemli koroner William Bludworth, üniversiteli gençleri doğaüstü kelimelerle bir an korkutuyor. Ama, bu gizemli kelimeleri vahşi ölümlerle anlamlaşıyor daha sonra. Ölümün belleği çok güçlü. Sam’in hayalindeki gibi gençlerin ölümünü sıraya koyuyor bu doğaüstü güç. Bir de olayları anlamaya çalışan ajan Jim Block var. Ajan Block, olayları ilk önce terör saldırısı olarak değerlendiriyor. Ölümler, ne cinayete ne de teröre benziyor. Doğaüstü güç, sanki zekâsıyla her şeyi plânlıyor ve kusursuz ölümler gerçekleştiriyor. Hikâye herkes için trajik. Ondan kaçmak zor. Ölümlerin hepsi gerçekten sarsıcı ve neredeyse koltuğunuzda titriyorsunuz. Film üç boyutlu olduğu için atmosferin içinde hissediyorsunuz kendinizi. Son jenerik öncesi, dört “Son Durak” filminden de şiddet görüntüleri yansıyor perdeye. Filmin müzikleri de görüntüleri kadar ürpertici.

(Bu yazı 09 Eylül 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(09 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Aşkın Sessizliği

Sadi Bey’in Twitter Günlükleri:

Beyazperde yazısı: Ağlamayın zeytin ağaçları, aşk ve şefkat uzak yollardan gelecek. (Aşkın Sessizliği-Tous Les Soleils-Silence of Love, Yön: Philippe Claudel.)

Film Arası Dergisi, Ömer Lütfi Akad özel sayısı için, ustanın unutulmaz filmi “Vesikalı Yarim” hakkında bir paragraf yazı istedi, şöyle …

… yazdım: Sinemamızın en önemli yönetmenlerinin başında gelen Lütfi Akad’ın “Vesikalı Yarim” filmi, sırrı çözülememiş ve çözülemeyecek …

… bir filmdir. Senaristi Safa Önal dahi filmin neden bu kadar çok sevildiğini ve kült eser mertebesine yükseldiğini anlayamadıklarını …

… belirtiyor. “Vesikalı Yarim” bence sırrını filmde geçen üç kelimelik “Çok eskiden rastlaşacaktık” cümlesinde saklıyor. Hani hep …

… derler “aşk, sevgiliye kavuşmak için yaşanan çabalardır” diye. Belki de “Vesikalı Yarim”in sihri budur, çünkü Sabiha (Türkan Şoray) …

… ne kadar yakınına gelebilse de hiçbir zaman Halil’e (İzzet Günay) ulaşamayacaktır, o hep uzaklarda, özlenen, kavuşulmak istenen ama …

… kavuşulamayan sevgili olarak kalacaktır. Kavuşma aşkı bitirir?

Ağaçların gövdesine temas edene kadar beton döken, parke taş döşeyen müteahhitlere, onların işçilerine, onların mühendislerine, onları …

… kontrol eden kamu görevlilerine, durumu görüp de yetkililere -her kimse onlar- duyurmayan vatandaşlara lânet ediyorum. Ayrıca …

… bildiğim, bilmediğim ne kadar küfür varsa, aklıma geldikçe ediyorum, açıkça beyan ederim.

Adı var, kendi -henüz- yok 1. Çanakkale Troia Film Festivali, ilkler festivali olmaya devam ediyor. Bilindiği üzre (“üzere” kelmesinin …

… böle telfuz edilmesne gıck olrum) festival birkaç kez ertelendi, sayısını vallahi hatırlayamıyorum. “En Çok Ertelenen Festival” …

… ünvanını ele geçirdi ve şimdilik kimseye kaptıracak gibi görünmüyor. Keza ekipteki elemanları da devamlı değişiyor. Festival …

… her ne kadar 2012 Haziran’ına ertelense de web sitesinde tarihi hâlâ 04 – 09 Haziran 2011 olarak görünüyor. Namı “Sinemacılık ve …

… Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu” olarak yürüdüğünden sinemacılık ve filmcilik konusunda dağda uçan kuşa bile destek …

… vermeye çalışan sadibey.com’un başlangıçta basın sponsoru olarak destek verdiği festivalden sponsorluğunu geri çeksin mi çekmesin mi …

… konusunda kararsız kaldığı festivalin tesbit edebildiğim en son ilk’i web sitesinin tam 6 dilde hazırlanmaya çalışıldığı. Genelde …

… ülkemizdeki web sitelerinde Türkçe ve English’çe seçenekleri bulunur. Troia festivalinin web sitesine girin bakın, Türkçe, English, …

… Deutsch, Français, Italiano ve -herhalde- Arapça seçenekleri var. Türkçe ile English seçeneğine girdiğinizde bir şeylere …

… ulaşabiliyorsunuz fakat diğerlerine tıkladığınızda -02 Eylül 2011 tarihi itibariyle- fos çıkıyor. Bakınız bu da bir ilk.

Gözümde 8 derece miyop gözlük varken 2. gözlük gerektiren 3D filmleri bir türlü sevemedim. 3D belâsından kurtulma sinyalleri yavaş yavaş …

… belirmeye başladı. Dikkat ederseniz son zamanlarda gösterime çıkan bazı filmlerin afişlerinde “3D seçeneğiyle” ibaresine sık sık …

… rastlamaya başladık. Büyük ihtimalle yakın gelecekte bir film sadece 3D olarak gösterime girmeyecek, 3D film, klâsik 2 boyutlu 35 mm …

… filmin seçeneği olarak varlığını sürdürmeye gayret edecek. Bunun yeni belirtisi 4D olarak gösterime girecek olan Robert Rodriguez’in …

“Çılgın Çocuklar 4 – Spy Kids 4: All The Time In The World” adlı filmi. Demek sinemacılar 3D’den umduklarını bulamadılar ki 4D …

… filmleri piyasaya sürmeye başlıyorlar. Sinema tarihinde daha önce denenmiş fakat yeterli ilgiyi görmemiş olan 4D filmler işin içine …

… kokuyu da sokuyor. Gelen haberlere göre “Çılgın Çocuklar 4”ün koku kartları gümrükten zamanında çekilebilirse bu mutluluğu ilk kez …

… basın mensupları 12 Eylül’de yapılacak basın gösteriminde tadacak. Doğrusu insan merak da ediyor, filmde gül bahçesine veya …

… -afedersiniz- sevgilinin koynuna girildiğinde alınacak koku iyi de, bataklıktaki sahnelerde gelecek kokuya nasıl tahammül edeceğiz? Filhakika bilemiyorum.

Filmlerin adı kaderlerine etki mi ediyor nedir, “Herkes mi Aldatır?” adlı yerli film şu sıra icra kanalıyla satıştaymış. Demek ki …

… birileri alacaklarını tahsil edemeyince aldandığı kanaatine varıp icraya müracaat etti. Vizyon öncesi büyük bir sinema grubunun …

… filme destek verdiğini duymuştuk, sonradan bu grup adını geri çekti. Filmi satın alan “Evet, Aldatır” adıyla devamını çeker, DVD ve …

TV pazarına sunarsa belki zevahir kurtulur.

(03 Eylül 2011)

Sadi Çilingir

Macera Dolu Bir Kaptan Amerika

İlk Yenilmez: Kaptan Amerika (Captain America: The First Avenger)
Yönetmen: Joe Johnston
Çizgi Roman: Joe Simon-Jack Kirby
Senaryo: Christopher Markus-Stephen McFleely
Müzik: Alan Silvestri
Görüntü: Shelly Johnson
Oyuncular: Chris Evans (Steve/Kaptan Amerika), Tommy Lee Jones (Albay Phillips), Hayley Atwell (Peggy), Sebastian Stan (Bucky), Stanley Tucci (Dr. Erskine), Hugo Weaving (Schmidt/Kızıl Kafatası), Dominic Cooper (Stark), Toby Jones (Dr. Zola), Samuel L. Jackson (Nicky)
Yapım: Paramount-Marvel (2011)

“Hidalgo” gibi önemli bir macera filmi yönetmiş Joe Johnston’ın üç boyutlu “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” filminin küçük propagandaları bir tarafa bırakılınca perdede seyredilmesi heyecan dolu bir macera bu.

Çizgi romancılar, Joe Simon ve Jack Kirby’nin “Kaptan Amerika”sı, üç boyutlu sinemaskop perdede büyülüyor. 1913’te doğmuş Amerikalı ünlü çizgi romancı Joe Simon, kadim dostu Jack Kirby’yle (1917 – 1994) beraber yarattıkları macera dolu bir bilimkurgu “Captain America: The First Avenger – İlk Yenilmez: Kaptan Amerika”, Hollywood’un son üç boyutlu teknolojisiyle beyazperdede. “Kaptan Amerika”, 1941 yılında Marvel Comics tarafından yayımlanmaya başladı. Kirby, başka çizerlerle de ortak yapıtlar ortaya koydu hep. Bilinen çizgi romanları, “Fantastik Dörtlü” ve “Hulk”u Stan Lee’yle ortak çıkartmıştı Kirby. “Kaptan Amerika”, 1979’da televizyon filmi olarak da uyarlanmıştı. Rod Holcomb’un yönettiği bu yapımda Reb Brown, Kaptan Amerika olmuştu. 1990 yılında da sinemaya Albert Pyun tarafından uyarlandı. Kaptan Amerika bu defa Matt Salinger’di. “Kaptan Amerika”, 1966 yılında televizyon dizisi olarak da uyarlanmıştı. Kaptan Amerika, Arthur Pierce’di. Yine aynı yıl çizgi dizi filmi de yapıldı “Kaptan Amerika”nın. 1944 yılında “Captain America” adıyla ilk defa sinemaya uyarlandı bu çizgi roman. Siyah-beyaz bu filmin yönetmenleri Elmer Clifton ve John English’di. Kaptan Amerika’yı Dick Purcell canlandırmıştı. Bu yapıtlar, günümüzün bilgisayar destekli efektleri düşünülünce teknik anlamda biraz gerilerde kalmışlar elbette.

Önce oyuncu, sonra kahraman…

Film, günümüzde açılıyor. Kuzey Kutbu’nda bilim insanları buzun altında tuhaf bir metal yığını bulunuyor. Devasa uçak enkazında çok özel bir şey de var. Hem de yıllarca korunmuş. Hikâye 1942 yılındaki Norveç’e gidiyor. Çılgın Nazi subayı Johann Schmidt, gücü kendi toplayacak serumun peşinde. Seruma ulaşıyor. Film, New York’a gidiyor. Sıska Steve Rogers, askere gitmek için adeta yalvarıyor, ama onu askere almıyorlar. Steve’in kadim dostu Bucky’yi askere alıyor. Steve, kederler içinde askere gitmek için yeni yollar deneyecekken geleceğin teknolojileri sergisinde bilim insanı Dr. Abraham Erskine’le tanışıyor. Dr. Erskine, serum buluşuyla hücreleri normal bir insana göre dört kat arttırıyor. Sıska, ama yüreği iyi Steve çok istediği askere alınır ve deney hemen uygulanır. Vücudu gelişen Steve, önce bir senatörün yönlendirmesiyle müzikallerde oyuncu olarak boy göstermeye başlıyor. Kostümü ve kalkanı da orada bir sahne şovu olarak düşünülüyor. Hatta “Kaptan Amerika” adıyla çizgi romanları bile yayımlanmaya başlıyor. Bu sirk maymunluğundan Amerika’nın kahramanına dönüşüyor Kaptan Amerika. Hayatına İngiliz ajan Peggy Carter da giriyor. Bu aşk yavaş yavaş ve sancılı gelişiyor. Başlarda kendisine soğuk davranan Albay Chester Phillips’in gözüne girdikten sonra Kaptan Amerika’nın tek hedefi, çılgın “Kızıl Kafatası”na dönüşmüş Johann Schmidt’i yok etmek. Çılgın “Kızıl Kafatası”, Dr. Arnim Zola’nın güçlendirdiği devasa uçağıyla Amerika’yı yeryüzünden silmeyi hayal ediyor ve bunu hayata geçirmek için uçağı havalandırıyor. 11 Eylül trajedisini hatırlıyorsunuz. Derin bir travma bu. Kaptan Amerika, önce Nazilere esir düşmüş müttefikleri kurtarıyor. Onların içinde kadim dostu Bucky de var. Evet, o kalkan. Amerikan bayrağının renklerini ve yıldızını almış kalkan, Kaptan Amerika için bir frizbi gibi. Aslında bu Amerikan bayrağını çağrıştıran kalkan bir zaman sonra rahatsızlık vermiyor değil. Ünlü motosikletini de sadece bu macera için Nazilerden ödünç almış Kaptan Amerika. Filmde unutulmaz sekanslar var. Öncelikle filmin iki giriş bölümü de unutulmaz. İlki Kuzey Kutbu, ikincisiyse Schmidt’in göründüğü ilk an. Uzun final bölümü de heyecan dolu bir macera yaşatıyor beyazperdede. Mekânlar gerçekten çarpıcı ve insanı o atmosferin içine alıyor. Kendinizi gerçekten 1940’larda ve savaşın tam içinde hissediyorsunuz. Hollywood her şeyi mükemmel yansıtırken aralara propagandasını da yerleştiriyor işte. Filmde seyirciye “Amerika kurtarır” telkini veriliyor zaman zaman. İnanırsanız, inanırsınız. Aslında, ezelden beri Amerika’da zor anlarda süper kahramanlar, çizgi romanlarda ve Hollywood filmlerinde öne çıkıyor. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda bu yoğundu. Propaganda olarak algıladığımız şeyler, önce Amerikan halkına moral vermek, daha sonra dışarıya karşı Amerika’nın gücünü göstermekti. Johnston’ın bu filminde ikisi de var. Amerika, ağır bir ekonomik krizin altında ve toplumda depresyon var. “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” filmini bu açıdan da okumakta fayda var.

“Hidalgo”nun yönetmeninden…

1950 doğumlu Teksaslı yönetmen Joe Johnston’ı, ilk filmi 1989 yapımı “Honey, I Shrunk the Kids – Eyvah Çocuklar Küçüldü” filmiyle tanıdık. 1991 yapımı “The Rocketeer – Roket Adam”, 1995 yapımı “Jumanji”, 1999 yapımı “October Sky Ekim Düşü”, 2001 yapımı “Jurassic Park III”, 2004 yapımı “Hidalgo” ve 2010 yapımı “The Wolfman – Kurt Adam” sinemalarımızı şenlendirmişti. Yönetmen Johnston, sinemanın iyi yönetmenlerinden. “Hidalgo” gibi sinemanın seyredilmeye doyulmaz macera filmlerinden birini çekmiş bir yönetmen Johnston. “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” filmini seyrederken, Steven Spielberg’ün “Indiana Jones” serisinin ilk filmi 1981 yapımı “Raiders of the Lost Ark – Kutsal Hazine Avcıları” filminin tadını aldık. Aslolan ruhtur. Johnston’ın filmi, modern klâsiklerden biri olabilir. Ajan Peggy’yi canlandıran 1982 Londra doğumlu Hayley Atwell, nedense Ginger Rogers’ı çağrıştırdığı söylense de, Frank Capra filmlerinden düşmüş gibi sanki. Bu oyuncu, Woody Allen’ın 2007 yapımı “Cassandra’s Dream – Cassandra’nın Rüyası” filminde Angela olarak hatırlanıyor sinema belleğimizde. Kaptan Amerika olan Chris Evans’ı “Fantastic Four – Fantastik Dörtlü” serisinde Johnny Storm, nam-ı diğer “Human Torch” olarak hatırlayabilirsiniz. Şu vücudunun her tarafından alev çıkartan kahramandı Evans. Filmin “kötü adamı” Hugo Weaving, 1960 yılında Nijerya’da doğmuş İngiliz – Avustralyalı bir oyuncu. Şu ana kadarki en ünlü rolü James McTeigue’nin 2006’da yönettiği “V for Vendetta – V”deki maskeli “V” karakteriydi. Wachowski kardeşlerin “Matrix” serisinde Ajan Smith’i de canlandırmıştı ayrıca. 1946 Teksas doğumlu Tommy Lee Jones, sinemanın büyük oyuncularından ve eski zamanların oyunculuğunun tadını perdeden yolluyor her daim. Filmin final bölümü beklenmedik. Son jenerik akarken salonu terk etmemek de iyi olacak. Yönetmenden bir sürpriz daha var çünkü.

(02 Eylül 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Ah Paris, Vampir Öpücüğü Bana Tuzak Kurdu

Mevsim yaz. Ortalık sakin. Vizyondaki film sayısı az. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2’den Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’a etraftaki yenileri de sömürdüyseniz ve de sıkılmaya başladıysanız alternatif aramanın tam zamanıdır. Ben yaptım, çok da iyi geldi. İşte yakın zamanda izlediğim, ev sinemamın medar-ı iftiharları…

Vampire’s Kiss – Vampir Öpücüğü (1988)
Yön: Robert Bierman
Oyn: Nicolas Cage, Maria Conchita Alonso, Jennifer Beals

Filmin derdi ne?

1980’lerin sonu… New York… 60’ların, 70’lerin çiçek çocuklar solmuş, çayır çimenlerden beton binalara tıkılmaya başlamıştır. Eğlence anlayışı iş çıkışı doluşulan kulüplerde dans, alkol, uyuşturucu ve tek gecelik ilişkilerden ibarettir. İşte bu tabloda, kahramanımız Peter Loew ile tanışırız. Peter, gündüzleri bir yayınevinde yönetici olarak çalışmakta, geceleri ise lüks kulüplerde one night stand ilişkiler yaşamaktadır. Yine böyle bir gecede evinin camından içeri giren yarasa onu çok korkutur. Vampir filmlerine ve Nosferatu’ya meraklı kahramanımız sonraki günlerde ilişkiye girdiği kadınlardan birinin vampir olduğuna ve onun tarafından ısırılarak vampire dönüşmeye başladığına inanmaya başlar. Peter diğer taraftan da düzenli olarak psikolog gözetiminde olan, akıl sağlığı ve sinir sistemi çökmek üzere olan bir insandır. Bu noktada, gerçek bir aile, aşk ve arkadaşlık ilişkisinden yoksun olan Peter deliliğin en uç sınırlarında tehlikeli bir yolculuğa başlar.

Kıssadan Hisse

Modern şehir yaşamına, karanlık bir komediyle gönderme yapan Vampir Öpücüğü; özünde insanları doğru yola sokmayı görev edinmiş filmlerden. Yalnız yaşamanın, boğucu iş hayatının, patron – çalışan geriliminin, alkol ve uyuşturucunun kol gezdiği gece hayatının insanı deliliğe sürükleyeceği mesajı veren filmin, vampir metaforu üzerinden güçlü bir anlatımı var. Nicolas Cage’in müthiş bir performans sergilendiğinin de altını çizmek gerek. Aktörü beğenmeyen sinemaseverlerin bile bu filmi izleyerek fikirlerinin değişeceğini düşünüyorum. En azından bu film için. Aktör canlı canlı böcek bile yiyor? Daha ne yapsın?

Forget Paris – Ah Paris (1995)
Yön: Billy Crystal
Oyn: Billy Crystal, Debra Winger

Filmin Derdi Ne?

80’li ve 90’lı yılların romantik komedilerini seviyorsanız, Billy Crystal’ın hem senaryo yazım aşamasında yer aldığı hem de yönetmenlik koltuğuna geçip başrolünde oynadığı Ah Paris’ten daha iyi bir seçim olamaz. Başrolü Debra Winger ile paylaşan Crystal filmde; kadın erkek ilişkilerini çok iyi yakalıyor. Aşıklar şehri Paris’te tutkulu bir başlangıç… Aşkla yapılan bir evlilik. Çok geçmeden başlayan evlilik krizleri… Kadın, adamla birlikte olabilmek için işini gücünü bırakmıştır. Adamsa her zamankinden çok çalışmaya başlar. Kadın yalnız hisseder. Erkek farkına varmaz. Sonunda kadın işine geri dönmek ister. Erkek arıza yapar. Sonra ayrılık gelir. Araya ayrılık girince aşk kendini gösterir. Yeniden bir araya gelinir. Sonra aynı sorunlar… Yine yeni yeniden… Bir şekilde bir arada kalabilmenin yolu aranır durur…

Kıssadan Hisse

Mükemmel ilişki yoktur. Hiçbir ilişki başladığı günkü gibi kalamaz. Sorunlar hep olacaktır. Önemli olan bunlarla baş edilmeyi başarmak gibi mesajlar veren Ah Paris, günümüzdeki bayağı romantik komedilerin aksine yer yer de tiyatral havasıyla keyifle izlenen bir hikaye…

Klopka – Tuzak (2007)
Yön: Srdan Golubovic
Oyn: Nebojsa Glogovac, Natasa Ninkovic, Anica Dobra

Filmin Derdi Ne?

Bosna Hersek’de yaşayan bir çekirdek aile ile tanışıyoruz. Baba ufak bir yer işletiyor, anne öğretmen bir de ufak çocukları var. Gayet de mutlular. Taa ki küçük oğulları bir gün aniden rahatsızlanıp hastaneye kaldırılana kadar. Çocuklarının kalbinde ciddi bir rahatsızlık var ve hemen ameliyat edilmezse ölebilir. Üstelik ameliyat o ülkede bile yapılamıyor. Ameliyatın bedeli ise çok yüksek… Aile tüm imkânlarını zorlasa da parayı denkleştiremiyor. Sonunda çareyi gazeteye ilân vermekte buluyor. İşte asıl hikâye bundan sonra başlıyor. Bir adam çıkıp hastane masraflarını karşılayacağını ancak karşılığında bir canı almasını istiyor. Siz olsaydınız ne yapardınız?

Kıssadan Hisse

2007 yapımlı Bosna Hersek yapımı “Klopka” özünde Doğu Avrupa betimlemesi. Kapitalizmin acımasızlığına, sağlık sisteminin ticarethaneye dönüşüne, emeğiyle para kazanmaya çalışan insanların nasıl ezildiğine, hayat şartların insanları neler yapmaya zorladığına, ailenin, evlilik ilişkilerinin temellerinin sağlamlığına kadar inen çok sağduyulu, cesur bir film Tuzak.

(30 Ağustos 2011)

Gizem Ertürk

Bir Ormana Ağıt

Seferihisar 23 Ağustos saat 15 30.

Gökyüzü simsiyah. Yine aynı korku, yine aynı keder yine aynı nefret.

Yanıyoruz… Saatler boyunca, neredeyse bir tam gün boyunca. 1.400 hektar kadar 10 bin ağaç kadar sayısını bilmediğimiz onbinlerce zavallı hayvancıklar kadar yanıyoruz. Hangi kalp bu kadar yangını taşıyabilir, hangi kararmış kalp bu denli büyük bir yangını başlatabilir.

Bilmiyoruz, bilmeyeceğiz, öğrenemeyeceğiz de… Her seferinde olduğu gibi yine yangın sonrası suskunluğa bürünecek her yan ve herkes. Yine simsiyah yüzlerle susacağız ya da susturulacağız. Yine yangın yerleri gibi öleceğiz.

Çünkü sistemli bir oyunun parçası her şey. Bu bir sabotaj.

22 Ağustos’ta denenip başarılı olamayan 23 Ağustos’ta da garanti olsun diye iki farklı yerden ve özellikle rüzgârlı bir havada başlatılan bir cehennem emsali.

Failleri yine bulunamayacak ama bir kaç yıl sonra buralarda yükselen yaşam alanlarının, otellerin ya da yazlık sitelerin kurucularından kimse hesap sormayacak. Çünkü unutmuş olacağız ya da unutmuş rolü yapacağız değme oyunculara taş çıkaran rol yapma yeteneğiyle.

Gariban bir çobana verilmiş üç kuruş para karşılığında olup bitti her şey belki.

Belki kafamızın basmadığı başka bir dümen var ortada. Anlıyamıyoruz çünkü anlamladıramıyoruz. Bu denli büyük bir zalimliğin gerekçesini çözemiyor dimağımız. Akıl kârı değil çünkü bu, başka şeylerin kârı.

Gelecek için kurulmuş hain bir düzenin sebep olacağı geleceksizliği, gelecek için kurulmuş kalleş bir plânın sebep olacağı yok oluşu hangi beyin çözebilir ki?

Bu denli büyük bir saçmalığın da son derece klişe ve basit bir açıklaması olacak sonunda elbette. Yol kenarına atılan bir izmarit filân… değil mi?

Yine kimse hesap sormayacak belki de hesap sorması gereken kişilerdir hesap sorulacak işleri yapanlar. Öyleyse yazıklar olsun.

İnsan vicdanı içinde hem cennet hem de cehennemi barındırırmış.

Dilerim sizin vicdanınızdaki cehenneminiz yaktığınız ağaçların ateşiyle, öldürdüğünüz hayvanların hayaletiyle dolu olur.

Ve sen, yangını başlatan üçüncü tekil şahıs!

Bir zamanlar sen de bir çocuktun, bir zamanlar inanıyorum ki bir ağaca sarılıp onun kokusunu içine çektin, bir zamanlar sen de babanın ağaçlara kurduğu ip salıncakla göklere uçtun, mutluluk göğsünden taştı. Şimdi nasıl kıydın onlara?

Niye büyüdün lânet olsun!

Neden kapkarasın şimdi?

(24 Ağustos 2011)

Çağan Irmak