Kategori arşivi: Yazılar

Tek Filmlik Oyuncularımız

Rahmi Öztoprak, Rıza Cilasun, Erdal Kahraman (!), Alp Buğdaycı, Hüseyin Aydoğan, Esat Selçuk, Huri Zühal, Belkıs Söylemezoğlu, Fatma Arkan’da (ve diğerleri de) oyuncularımızdı. Bu isimleri, “oyuncu” olarak şimdinin sinema seyircisi içinde kaç kişi hatırlayabilir, -aşağıda ayrıca yazacağım- bu oyuncular (!) hiç bir zaman profesyonel oyuncu -sinemada ve tiyatroda- olmamışlardır. Peki “oyuncu” nedir. Özön “oyunluktaki belli bir kişiyi canlandırma işini yapan kimse”, “oynamak işini gerçekleştiren kişi.” (Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü, s. 219 /TDK Yayınları – 1981) diyor.

Ben, oyunculuk hakkında biraz farklı düşünüyorum. Sinema sanatı ürünü film, diğer sanat ürünlerinden farklı olarak, değişik aşamalar gösteren ve (esas olarak) dört ayrı kişi tarafından yapılan işlemlerle oluşur. Bunlar -yapılış sırası ile- yazım (senaryo / senarist) – (oyuncu ve kamera) yönetim(i) (yönetmen) – çekim (görüntü yönetmeni) – kurgu (kurgucu)’dur. Dikkat edilirse saydıklarımın içinde oyuncu yoktur. Oyuncu, yönetmenin filmini üretirken kullandığı malzemelerden biridir. İster profesyonel, ister özenci olsun oyuncu, yönetmenin -senaryo, daha doğrusu filmin yönetiminde- kullanacağı bir araçtır. Oyuncu profesyonel (veya özenci) olarak role hazırlanır (veya hazırlanmaz) yönetmen oyuncuyu rolünü yapmakta (hatta yorumlamakta) serbest bırakabildiği gibi, böyle bir hareket sahası bırakmadan, her hareketini kontrol edebilir. Bütün bunlar filmin yönetiminde -sonuca ulaşmak için- diğer unsurlarla birlikte, hep bir arada bir bütün olarak -herkesin kolektif değil ama kendine düşen alandaki ortak çalışmasıyla- sonuca ulaşmaya çalışırlar.

İmdi, yukarıda adı yazılı dokuz oyuncu, sadece birer filmde oynamış, profesyonel olmayan oyunculardır. Teknik anlamda oyuncudurlar ama oyunculuk mesleğinin elemanı değildirler. Bir kişinin meslek mensubu olmadan da bir tek filmde oynamış olması, oyuncu (yönetmenin bir anlatım aracı / filmde hangi nedenle oynamış olursa olsun) olmasına mani değildir. Benzer durumda oyunculuk yapanlar, sayılanlarla sınırlı değildir. Başkaları da vardır ve olacaktır da. Hangi nedenle oyuncu-luk yaparlarsa yapsınlar, sadece bu anılanlar örnek olarak alınmıştır, konu yeterince ele alınmamış ve incelenmemiştir.

Rahmi Öztoprak / İstanbul Sokaklarında / 1931 / Muhsin Ertuğrul

İstanbul Sokaklarında, Muhsin Ertuğrul’un bir filmidir, öncelikle özelliği ilk sesli filmimiz olmasıdır. Ayrıca Yunanistan ve Mısır ile ortaklaşa yapılan ilk ortak-yapımımız olmasıdır. İlk sesli film olmasının getirdiği bir başka sonuçta ilk şarkılı film de olmasıdır. Görüntü yönetmenliğini Cezmi Ar ile Nicolas (Miklôs) Farkas yapmıştır. Ortak yapım olduğu nedenle, yabancı oyuncu olarak Azize Emir (Mısır), Perikles Gavrilidis (Yunanistan)’in yanında Semiha Berksoy, Behzat Haki Butak, Bedia Muvahhit, Talat Artemel gibi oyuncularda rol almaktadır. Bunlara bir de Rahmi (Öztoprak) katılacaktır. Rahmi Öztoprak daha önce hiçbir filmde oynamadığı gibi bundan sonrada sinemada oyunculuk yapmayacaktır. Rahmi, filmde başrolde oynayan iki kardeşten birini (diğeri Talat Artemel) oynayacaktır. İlk sesli film olarak, bir özellik taşımasının yanında, ilk ortak-yapım olma özelliği de vardır. Filmin seslendirmesi Paris’te Epinay Stüdyoları’nda Tobis Klang işlemi ile yapılmıştır.

İstanbul Sokaklarında, ilk sesli film ve ilk ortak-yapım olmanın yanında Rahmi (Öztoprak) gibi sadece bu filmde oynayan bir oyuncusu ile de ilgi çeken bir film olmaktadır ama o dönem ve sonraki dönemlerde şu veya bu nedenle sadece bir tek filmde rol alan oyuncular, çok çeşitli kaynaklardan gelmeleri yanında o kadar çokturlar ki, bu başlı başına bir araştırma konusudur. Yalnız Muhsin Ertuğrul’un filmlerinde bile bu gruba girebilecek çok oyuncu vardır, burada bunlardan bir tanesinden daha söz etmek istiyoruz. Sadece Kıskanç (1939-42) filminde rol alan Fatma Arkan isimli oyuncu, başka filmde rol almayarak, sinemamızda eksikliği uzun zaman duyulan bir iz bırakmıştır.

Rıza Cilasun / Garipler Adası / 1955 / İlhan Arakon

İlhan Arakon, aslında bir görüntü yönetmenidir, geçiş dönemi yönetmenlerinden Aydın Arakon’un ağabeyidir. Başka yönetmenler yanında, kardeşinin ilk dönem filmlerinde de görüntü yönetmenliği yapmıştır. Kurgusal plânda, bir denemeden öteye gitmeyecek olan tek yönetmenlik çalışmasını 1955 yılında Garipler Adası filmi ile yapmıştır. Görüntü yönetmenliğini de yaptığı filmde Özcan Tekgül’ün yanında Asım Nipton, Asım Karabay ve Fadıl Garan oynamaktadır. Ayrıca ilk ve son defa Rıza Cilasun adında bir özenci oyuncu da oynamaktadır bu filmde, ne kadar “özenci” oyuncu denebilirse tabii. Çünkü zaten sıra dışı olan filmde -bir deneme olduğunu belirtmiştik- oynayan Rıza Cilasun’un oyunculuğu, hele “özenci” oyunculuğu tartışma konusu bile olmaz, gerçek yaşamda bir kamyon şoförü olup, Garipler Adası da tek filmi olarak kalmıştır. Özcan Tekgül ile karşılıklı oynaması da, herhalde -kendince- unutulmamıştır.

Erdal Kahraman / Namus Düşmanı / 1957 / Ziya Metin

Yeşilçam’ın son dönem görüntü yönetmenlerinden Erdal Kahraman’ı hatırlatıyor ama bu Erdal Kahraman, sinemamızda sadece oyunculuk yapan -hemde tek filmde- bir kişidir. Namus Düşmanı, Yaşar Kemal’in Dükkâncı isimli öyküsünden Ziya Metin’in yaptığı (yönettiği) tek filmidir. Metin, sinemamızda seslendirme ve seslendirme yönetmenliği yanında oyunculukta yapmış bir kişidir. Yaşar Kemal’in öyküsü, oldukça dağınık yapısı ile hiçte sinemaya uygun olmayan bir öyküdür. Daha önce yönetmenlik deneyimi olmayan Z. Metin yönettiği bu tek filmle hayli zor bir işe girerken, öykünün yazarı Yaşar Kemal’den izin almış, ilk defa film müziği yapacak olan Yalçın Tura ile çalışmıştır. Özgüç’ün filmin oyuncu kadrosunda Erdal Kahraman, Neriman Esen, Kadri Ögelman sayılmaktadır. Mümtaz Alpaslan’ı da kadroya dahil etmemiz gerekir, yönetmen Ziya Metin de oyuncular arasındadır. Öyküde bir çocuk (yeni yetme) kahramanda var, ama ulaşabildiğim kadrolarda bunu oynayan oyuncuyu bulamadım. Yalnız bu filmde oynayan, aslında Adana’lı varlıklı bir ailenin çocuğu olan Erdal Kahraman ise, filmin çekildiği yıllarda çocuk değil delikanlı birisidir. Özön’ün Türk Sinema Tarihi kitabının 291. sayfasında fotoğrafı yer almaktadır. (1. Basım – 1962 / Artist yayınları) Öykünün yazarı Yaşar Kemal’in ailesini tanıdığı bir gençtir ve filmden kısa bir süre sonrada yaşama veda etmiştir. Zaten oyuncu olmaması nedeni ile Namus Düşmanı da tek filmi olarak kalmıştır. Film, sinemamızın kayıp filmlerindendir, zaten yapıldığı yılda, sansüre takılmış ve gösterime çıkma şansı fazla olmamıştır. Birçok bakımdan ilginçlik taşıyan film, bir gerçekçilik denemesi olarak sansürün hışmına uğrarken, bugün ulaşılamayacak, yeniden değerlendirilemeyecek bir yapıttır. (1987 yapımı Namus Düşmanı (Zeki Alasya) ile karıştırılmasın.)

Alp Buğdaycı / Düş Gezginleri / 1992 / Atıf Yılmaz

Atıf Yılmaz, sinemamızın ilginç yönetmenlerindendir, tamamlanmamış bir resim eğitimi almış, varla yok arası bir asistanlık dönemi sonrası yönetmenliğe geçmiş ve yaşamının sonuna kadar sinemadan kopmamış, sayısı azalmasına rağmen film çekmeye devam etmiştir. Bunların yanında belirli konulara saplanmamış, sinemanın el attığı konuların hepsinde ürün verirken, moda olan konulara da yabancı kalmamış, sinemada yeni denemelere açık olduğunu zaman zaman göstermiştir. Bu arada sinemaya yeni yüzler de -devam etmeseler bile- getirmiştir.

TRT’nin tekeli delinip özel kanalların yayına başlamasını izleyen yasal değişikler sonucu, bu alanda farklı anlayışta yayınların devamlılık kazanması yinede televizyonlarda bir takım ana yayınlarını (“haber bültenleri”) ortadan kaldırmamıştır. Fakat bu alanlarda biçimsel değişiklikler kendisini gösterecektir. Özel kanalların birinde (?), ana haber bülteni klâsik biçimde yayınlandıktan sonra, özel bir “haberin” özel bir biçimde verilmesi uygulamaya başlamış, bu sunumu seyirciye çok sempatik gelen (aksi görüşte olanlar her zaman olur) sunucu Alp Buğdaycı yapmıştır. (Buğdaycı’nın bu sunum görev öncesindeki yayıncılık (görsel ve yazılı) deneyimini bilmiyorum fakat yaptığı iş nedeni ile dikkat çekmişti.)

Atıf Yılmaz, 1992’de çektiği Düş Gezginleri filminde Meral Oğuz ve Lale Mansur karşısında -diğer oyuncularının yanı sıra- Alp Buğdaycı’yı da oynatmıştır. Buğdaycı, başroldeki iki kadın oyuncunun yanında tali bir rolde oynamasına rağmen, adı jenerikde tek başına yazılırken, filmin kahramanları ile çatışan biri olarak filmin önemli rollerinden birinde -ilk ve son defa- sinema perdesine çıkıyordu. Osman Çallı’nın bir öyküsünden yapılan filmde ayrıca Yaman Okay, Selçuk Özer, Deniz Türkali, Sema Çeyrekbaşı, Memduh Ün, Işık Aras, Nilüfer Aydan, Tarık Günersel, Kezban Batıbeki oynuyordu. Sonra neler oldu, Buğdaycı bir daha perdede görünmedi ama Kan Sıcak Akacak romanı ile hayli ilgi çekti. Kitap piyasaya sürüldükten kısa bir süre yasaklanarak toplatıldı, müstehcenlik başta olmak üzere çeşitli iddialarla, bu yasaklama hâlâ sürüyor sanırım.

Hüseyin Aydoğan / Alo Kolombo: Çığlık / 1976 / Nuri Akıncı

Siyah / beyaz günlerde TRT televizyonunun seyirciyi başına topladığı programlardan biri de Komiser Colombo idi. Dedektif Colombo, çözülmez sanılan cinayetleri -faillerinin ilk seferde üstüne giderek, kendilerini çok akıllıca savunmalarına rağmen, tüm dizi boyunca küçük delilller toplayarak ve en sonunda kafasına takılan düğümü de çözerek- aydınlığa çıkaracak, en önemlisi çözümü ile failin bütün kaçış yollarını kapatacaktır. Colombo’nun üzerindeki buruşuk pardösüsü alamet-i farikası olurken, bizde ilginç bulunmasının asıl nedenlerinden biri de Türkçe seslendirilmesinin -görüntüsüne çok uygun görülen bir şekilde- Savaş Başar tarafından yapılmasıdır.

Dizide Colombo’yu Peter Falk (aykırı “NewYork Okulu” yönetmen John Cassavetes’in başlangıç günlerinin vazgeçilmez oyuncusu) oynamaktadır. İlginçtir, dizi devam ederken veya bitiminden sonra, ithâl edilen ve sinemalarda gösterilen, Peter Falk’ın oynadığı çok az sayıda filmde de seslendirilmesi Savaş Başar’a yaptırılmıştır.

Sinemamız (Yeşilçam) yabancı filmlerden yerlileştirme yaptığı gibi az sayıda da olsa dizilerinde yerlileştirilmesini yapmıştır. İşte bu dizilerden biride Colombo dizisidir. 1976 yılında Nuri Akıncı Alo Kolombo: Çığlık diye bir film yapar. Yapılan film önemli değildir, önemli olan televizyon seyircisini Colombo tiplemesi ile sinemaya çekmekti. Her şey iyidir de, Colombo kime oynatılacaktı, bunun için araştırmaya giren yapımcı Nuri Akıncı, Hüseyin Aydoğan’ı bulur. Aydoğan’ın sinema deneyimi yoktur ama hiç önemli değildir. Önemli olan dizide Colombo’nun (Falk’ın) yaptığı hareketleri yapıp yapamaması, iki parmağı arasındaki sarma sigarası ve giydiği beyaz pardösü idi. Aydoğan’a, Colombo’nun hareketleri yaptırılır, eline -parmak aralarına sigarası verilir- ve beyaz buruşuk pardösüsü giydirilir, seslendirmesi de Savaş Başar’a yaptırılır. Film sinema (televizyon) seyircisi için hazırdır.

Esat Selçuk / Müthiş Türk Esat Selçuk: Siyah Akrep / 1970 / O.Nuri Ergün

“Tüm uluslararası casusların peşine düştükleri bir yakıt formülünün çevresinde gelişen bir öykü” (Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü, 1914 – 1973 c.1 s. 408) Esat Selçuk yurt dışında yaşayan uluslararası piyasada “Müthiş Türk” (!) adı ile tanınan biri imiş. Türkiye’ye bir gelmesinde bir kısım serüvenleri veya uluslararası piyasada geçen bir takım olaylar dizisi, Esat Selçuk, kendisini oynadığı bir filmde ele alınır ve “Müthiş Türk Esat Selçuk: Siyah Akrep” isimli film yapılır. Böylece Esat Selçuk ilk (ve son) kez beyazperdede kendini canlandıran bir oyuncu (!) olur.

(Benli) Belkıs Söylemezoğlu / Çılgınlar Cehennemi / 1954 / Şinasi Özonuk

Benli Belkıs, o zamanlar (1954) İstanbul sosyetesinin mensuplarından biri olarak, basının ilgi odağı olmuştur. Bu nedenle yaygın ününden bilistifade film yapılmak istenir; Belkıs’ı filmde oynatmak Agop Fındıkyan’a (Işık Film) nasip olur. Çekilen Çılgınlar Cehennemi, “beyaz zehir kaçakçıları arasına rastlantı sonucu karışan bir şoförün macerası” (Özgüç, a.g.e. c.1 s. 93) konusunu işler, diğer filmlerden farkı ilk (ve son) kez Benli Belkıs (Söylemezoğlu)’ın filmde oynamasıdır. Diğer oyuncular arasında İ. Galip Arcan, Eşref Kolçak, Gülderen Ece, Kadir Savun ve Annie Ball vardır.

Huri Zühal / Cici Can / 1963 / Ertem Göreç

Göksel Arsoy, Göksel Film’i kurunca yaptığı filmlerden biri Cici Can’dır. Cici Can, Bedri Koraman’ın bir çizgi-roman’ıdır. Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan çizgi-roman’ı filme çekmeye karar veren Göksel Arsoy, Huriye karakterini Yeşilçam piyasası dışında birine oynatmayı düşünür ve bunun için bir “yarışma” (?) dahi düzenlenir. Huriye rolü için seçilen Huri Zühal, Yeşilçam dışından biridir ve yalnız bu rol için kamera karşısına geçerek oynar. Daha gelişinde “tek film için” gelmek kararındadır ve bu filmden başka filmde de oynamadan, geldiği gibi sessizce, içine hiç girmediği piyasadan çekilir. “Huriye ile Cici Can’ın cennetteki aşk öyküsü”nü (Özgüç, a.g.e. c. 1 s. 212) ele alan filmde Huri Zühal’in karşısında Göksel Arsoy, yanında Öztürk Serengil, Ahmet Tarık Tekçe, Senih Orkan, Suna Pekuysal, Ali Şen, Suzan Avcı, Sami Hazinses, Hüseyin Baradan, Altan Erbulak, Tuncer Necmioğlu, Faik Coşkun, Sadettin Erbil gibi oyuncular oynamaktadır.

Leyla Tunca / Milyonerin Kızı / 1966 / Türker İnanoğlu

O günler basınına “milyoner kızı” olarak yansıyan ve kısa sürede popüler olan Leyla Tunca, sinema dünyası içinde ilginç bir figürdür. Türker İnanoğlu yapımcı ve yönetmen olarak Leyla Tunca ile çalışmak ister ve ortaya Milyonerin Kızı filmi çıkar. Filmde Leyla Tunca yanında Tamer Yiğit, Muzaffer Tema, Suzan Avcı, Vahi Öz, Ayfer Feray, Öztürk Serengil, Necdet Tosun ve Mine Soley oynar.

Buraya kadar adını andığım on kişi, oyuncu değildirler, fakat belirtilen filmlerde bir kez için olsun oyunculuk yapmışlardır. İçlerinde kendisini oynayanlar olduğu gibi belli bir rol için seçilenlerde vardır. Şu veya bu nedenle, ünlü oldukları için oynatılanlar olduğu gibi raslantı sonucu oyunculuk deneyimine sokulanlarda… Ortak özellikleri “tek filmlik” oyunculuklarıdır.

Farklı özellik taşıdığı için aralarına almadığım, ama sözünü etmek istediğim kişi ise, aslında bir tiyatro oyuncusudur: Elif Türkân Atamer (Çölok) . Bir çok tiyatro oyuncusu ufak veya büyük rollerde fakat bir kez yani “tek filmlik” sinema serüveni yaşamışlar, kamera karşısında rol yapmışlardır. Bunlar içinde adını belirttiğim Elif Türkân Atamer’i seçtim -diğerlerinden hiç bir ayırıcı özelliği yok-. Atamer, Memduh Ün’ün Kanun Karşısında (1964) filminde tek filmlik oyunculuğunu yapmıştır, oynadığı rol “olumsuz kadın” tiplemesidir ki, birçok sinema oyuncusu için bu roller performanslarını daha geliştirdikleri rollerdir. Atamer bu filmde Ayhan Işık ve Fatma Girik, Önder Somer, Reha Yurdakul, Hayati Hamzaoğlu, Atıf Tuna, Hasan Ceylan ile birlikte oynamıştır.

Yukarıda “tek filmde” oynadı diye saydıklarımız, tiyatro ve sinema oyuncusu değillerdi, son olarak adı verilen Elif Türkan ise bir tiyatro oyuncusu idi. İlk saydıklarımız gibi, oyuncu olmadan sinemada şu veya bu şekilde “tek filmde” oynamış başka isimler/kişilerde var, bunları tek tek belirtmek, sinema tarihimizi baştan taramayı gerektirir. Benim aklıma ilk bunlar geldi, bir başkası bir başka bir liste çıkarabilir fakat şunu da belirtmek gerekir ki sanatın başka dalında (özellikle müzik) ünlenmiş bir takım kişiler ile başka dallarda (spor) ünlenmiş bir takım kişilerde bir defalık (tek filmlik) oyunculuk yapmışlardır. Hayli kabarık olabilecek bu listenin tam dökümü olmamak üzere adı hemen akla gelebilecek kişilerin listesini aşağıya çıkarmak istedik, her tür kişi (tek kural “tek film-lik”) listeye eklenebilir.

Sporcular

İlk akla gelen doğal olarak Metin Oktay oluyor. Oktay, Türk futbolunun “taçsız kralı” kendi yaşama ile ilgili ve isim olarak da lâkabını taşıyan filmde kendisini oynar: Taçsız Kral (Atıf Yılmaz / 1965). Taçsız Kral, Metin Oktay’ın birebir yaşamı değildir ama yaşamının belli noktalarının dramatik yapıya uydurularak yapılan filmidir. İlginç olan, filmdeki bir çok kişi, bizzat kendilerince oynanmıştır: Gündüz Kılıç (GS antrenörü – Oktay’ı yetiştirir), B. Ali Beratlıgil, Candemir Berkman (GS.li futbolcular), Naci Erdem (FB.li futbolcu – kaptan), Turgay Şeren (GS), Lefter Küçükandonyadis (FB), Orhan Şeref Apak (zamanın Futbol Federasyonu başkanı), Pertev Tunaseli (spiker), Karıncaezmez Şevki (GS amigosu).

Taçsız Kral filmine rakip olarak yapılan bir film: Şenol Birol Gool (Nejat Saydam / 1965). Şenol Birol ve Birol Pekel BJK.de futbol oynarken, zamanın bir futbolcuya ödenmiş en yüksek transfer ücreti ile (100.000 TL.) FB.ye geçmişlerdir. Taçsız Kral’a karşı yapılan film tamamen kurgusal bir filmdir. Bu filmde Şenol Birol ve Birol Pekel ile FB.li futbolcular oynamışlardır.

Daha eskilerden Bülent Eken, Ölünceye Kadar Seninim (Kâni Kıpçak / 1949) filminde oynamış, bu nedenle filme GS maçlarından bazı pasajlar eklenmiştir.

Bir zamanlar FB’nin kaleciliğini yapan Yavuz Şimşek ise Gol Kralı (Kartal Tibet / 1980) filminde oynamıştır. Aziz Nesin’in romanından uyarlanan filmde Yavuz, romandaki bir futbolcu tipini canlandırmıştır.

Futbolcuların (Rıdvan Dilmen) yer aldığı bir film olarak Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ı da (Serdar Akar / 2000) sayabiliriz.

Bir güreşçinin öyküsünü anlatan İlahi Güreşçi (Şuayip Şenman / 1956) filminde ise Kırkpınar’dan gelme (Hayrabolu’lu) Süleymen Yenen, kendi branşı olan güreşi yapan bir kişiyi oynar.

Cemal Kamacı’nın yaşamının konu olduğu, Benim Zaferim (Ünal Küpeli / 1991), Avrupa boks şampiyonu olan sporcumuzun, kendisini oynadığı filmde ele alınır.

Ses Sanatçıları

Birçok ses sanatçısı, yaygın deyişle “şarkıcı”, filmlerde oynadı. Bunların bir kısmı uzun süre (birçok filmde oynayarak) sinemada kaldılar. İçlerinde yönetmenlik yapanlarda oldu ama bir kısmı sadece “tek film” çekerek sinema serüvenlerini noktaladılar. Bunların hepsini burada belirtmemizin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Üst kısımda “tek film”de oynayan, bir kısım oyuncu dışı kişileri derlemeye çalıştık. Yine yukarıdaki sporcular da “tek film”li oyunculardı; (çünkü oyunculuğu sürdüren, bir yerde meslek edinen sporcularda var) aynı durumlar ses sanatçıları içinde söz konusu. Buraya “tek film”li olanların sadece bir kısmını almakla yetineceğiz:

Nesrin Sipahi: Kalbimdeki Serseri (Nejat Saydam / 1965)
Ayşe Mine: Erkek Milleti (Yücel Uçanoğlu / 1986)
Ayfer Başıbüyük: Duvak (Remzi Jöntürk / 1973)
Gönül Turgut: Onyedinci Yolcu (Ferit Ceylen / 1965)
Kibariye: Kimbilir (Temel Gürsu / 1981)
Barış Manço: Baba Bizi Eversene (Oksal Pekmezoğlu /1975)
Arif Sami Toker: Saadet Şarkısı (İskendef Nacef / 1958)
Ahmet Üstün: Estergon Kalesi (Vedat Örfi Bengü / 1950)
Ali Rıza Binboğa: Yarınlar Bizim (Safa Önal / 1975)
Rafet El Roman: Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (Serdar Akar / 2000)
Şebnem Aksu / Birnur Bilginoğlu (Cici Kızlar): Delisin (Ergin Orbey / 1975) [Cici Kızlar’ın üçüncüsü “Bilgen Bengü” başka filmlerde de oynamıştır.]

Ne yukarıda saydığımız, profesyonel oyuncu olmayan kişilerin oynadıkları tek filmler, ne de sporcu veya sanatçı kişilerin oynadığı (yine “tek filmler”) herhangi bir sınırlamaya tabii değildir. Gözümüzden ve dikkatimizden kaçan veya bizim farkına varamadığımız bu tip kişi (ler “profesyonel olmadan oynayan” kişiler, sporcu ve sanatçılar) mutlaka var. İlk plânda (ve biraz eldeki kaynakları karıştırınca) bunlara ulaştık. Eğlenceli olacağını düşündük, mutlaka sizce yakinen bilinenleri de vardır.

(15 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Kederli Nasır’ın Derin Müziğiyle

Azrail’i Beklerken (Poulet aux Prunes)
Yönetmen-Senaryo: Vincent Paronnaud-Marjane Satrapi
Müzik: Olivier Bernet
Kurgu: Stéphane Roche
Görüntü: Christophe Beaucarne
Oyuncular: Mathieu Amalric (Ali Nasır), Maria de Medeiros (Faringuisse), Golshifteh Farahani (İran), Isabella Rossellini (Pervin), Edouard Baer (Azrail), Eric Caravaca (Abdi), Chiara Mastroianni (Lili), Enna Balland (Küçük Lili), Mathis Bour (Küçük Cyrus), Jamel Debbouze (Houshang), Didier Flamand (Keman Ustası)
Yapım: Celluloid Dreams (2011)

“Persepolis” filmiyle hatırlanan Vincent Paronnaud-Marjane Satrapi ikilisinin “Azrail’i Beklerken” filmi, hikâyesi, müzikleri, karakterlerinin yansıyışı ve görselliğiyle sanatseverleri büyüleyecek.

Film, muhteşem bir açılışla seyircisini hikâyesinin içine alıyor. Tahran 1958… Keman sanatçısı müzisyen Nasır Ali Han, bir keman satın alıyor. Kederler içinde sokakta yürürken, maziden bir kadının yüzüyle göz göze geliyor. İşte bu an, final bölümüyle de buluşarak derin ve acılarla yüklü bir aşkın içine çekiyor seyircileri. Nasır, kederlerle yüklü eve geldiğinde satın aldığı kemanı beğenmiyor ve kemanı iade ediyor. Nasır’ın kardeşi Abdi, onu Stradivarius kemanı satan Houshang’a gönderiyor. Hushang, dünyanın verdiği nimetlerden zevk alan ve bol bol afyon içen biri. Bu gezi, Nasır’ın hayatındaki kırılma anı oluyor. Kemanı çalsa da, içindeki iki kor ateşi ona cehennem azabı veriyor. Kırık kemanı onu hayatın zevklerinden ve hiçbir zaman aşık olamadığı karısı Faringuisse’den uzaklaştırmış. Annesi Pervin’in’in zorlamasıyla Faringuisse’le evlenmiş. İki çocukları, Lili ve Cyrus bile mutluluk getirmemiş bu beraberliğe. İleriki yıllarda Lili, babası gibi kederli bir insana dönüşüyor ve teselliyi kumar masalarında arıyor. Cyrus da, büyüdüğünde Tahran’da üniversitede tutunamayınca Amerika’ya göç ediyor, öğrenimi zayıf bir üniversitede okuyor, evleniyor ve bir dolu obez çocuğu oluyor.

İran, hayatının ilhamı…

Faringuisse, Nasır’ın aşkını ve saygısını umutla beklemiş yıllarca. Karısı, kendisiyle Nasır’ın arasına girdiğini düşündüğü kemanı Nasır’ın gözleri önünde paramparça ediyor. Bu keman, Nasır’a ustası ve hocası tarafından kendine emanet edilmiş. Bu keman, ustadan öğrencisine geçen ulu bir keman. Nasır, bu kemanı öğrencisi olabilecek bir gence veremeyeceği için suçluluk duyuyor. Çıkış bulamayan Nasır ölmeye karar veriyor. Bu filmin adı “Erikli Tavuk” anlamına geliyor. Bu, Fas mutfağının kadim yemeği. Bu yemeğin, hazırlanışını ve pişirilişini keşfettiğinizde, 2011 yapımı “Poulet aux Prunes-Azrail’i Beklerken” filminin tam anlamıyla “erikli tavuk” olduğunu fark ediyorsunuz. Hem de kuskuslu olanından. Evet, bu yemekle bu film arasında tam anlamıyla metafor yapılıyor. Nasır odasında Azral’i beklerken, film zaman zaman geriye dönüşler yaparak Nasır ve ailesini yansıtıyor perdeye. 1940’lı yıllarda Nasır, hayatının aşkı ve anlamı İran’la karşılaşıveriyor. Keman hocası Nasır’a müziğinin ruhu yok diyor bir yerde. İşte bu aşk, Nasır’ın müziğine ruh ve anlam katıyor. İran, İran’ın modern yüzü. Babası antikacı. İşte bu baba, sınıf farkından dolayı bu aşka izin vermiyor. Ayrılıyorlar. İran, babasının uygun gördüğü zengin biriyle evlenirken, Nasır’da dünyayı dolaşıyor kemanıyla. Sonra da annesinin istemesiyle 1949 yılında Faringuisse’le evleniyor. Kendini zorlasa da ona karşı aşkı hiç hissetmiyor Nasır. Sonunda, beklediği Azral ziyaretine geliyor. Aralarında geçen konuşmalar muhteşem. Azrail, bir hatırasını da anlatıyor. Bu hikâye animasyon görüntülerle yansıyor perdeye. Müthiş ve çarpıcı anlar bunlar. Bir de, Ali Nasır ve İran, sinema salonunda Rupert Julian’ın 1925 yapımı sessiz korku filmi “Phantom of the Opera-Operadaki Hayalet” filmini seyrediyorlar. Ne kadar büyüleyici.

Büyüleyici bir görsellik…

Evet, bu filmin görüntülerine sinema adına tutulduk. Bu sinemaskop görüntülerin tadı sadece sinema perdesinde alınıyor. Film, 100. yaşını kutlayan Berlin’deki Babelsberg Stüdyoları’nda kurulan setlerde çekilmiş. Yani bu film tamamiyle bir stüdyo filmi. Adı, 1917’de Universium Film AG (UFA) olarak değiştirilen bu stüdyo, Naziler tarafından devletleştirilmişti ve 1945’e kadar propaganda filmleri çekilmeye başlanmıştı. Savaş sonrası Berlin’in Sovyetler bölümünde kalan stüdyo DEFA adını almıştı. Duvarlar yıkıldıktan sonra ikiye bölünmüş Almanya birleşti ve bu stüdyo eskisi gibi Babelsberg Stüdyoları oldu. Bu stüdyoda vakti zamanında, Robert Wiene’nin siyah-beyaz ve sessiz 1920 yapımı dışavurumcu korku filmi “Das Cabinet des Dr Caligari-Dr Caligari’nin Muayenehanesi”, Fritz Lang’ın bugün bile aşılması zor 1927 yapımı siyah-beyaz ve sessiz dışavurumcu distopik bilim-kurgusu “Metropolis”, Joseph von Sternbeg’in 1930 yapımı siyah-beyaz “Blau Angel-Mavi Melek” başyapıtları çekilmişti. Vincent Paronnaud-Marjane Satrapi ikilisi, bu stüdyonun geçmişine de selâm göndererek stüdyonun hakkını vermişler. Nasır’ın hocasının mekânı, uçurumun kenarına kurulmuş gotik bir yapı gibi. Sadece bu değil. Tahran sokaklarında da bazı anlarda dışavurumcu görüntüler oluşturulmuş. Bir an kendinizi o sokaklardaki bir dehlizin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Bu anlar, Nasır’ın karmakarışık zihninden düşmüş gibi.

1969 doğumlu İran asıllı Fransız grafik roman yazarı ve yönetmen Marjane Satrapi, 1970 doğumlu Fransız çizgi romancı ve yönetmeni Vincent Paronnaud’yla 2007’de İran İslam Devrimi’ni ve sonrasını anlatan animasyon “Persepolis” filmini ortak yönetmişlerdi. Bu film, sanatseverleri büyülemişti. 31. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen “Azrail’i Beklerken” filminde oyuncular tek kelimeyle muhteşem. Büyük yönetmen Roberto Rossellini’yle büyük oyuncu Ingrid Bergman’ın kızı Isabella Rossellini, tıpkı annesine benziyor. 1965 doğumlu Fransız oyuncu Mathieu Amalric’i seyretmek sinema adına müthiş bir duygu. Julian Schnabel’in 2007 yapımı “Le Scaphandre et Le Papillon-Kelebek ve Dalgıç” filminde sadece tek bir gözüyle oynayarak etkileyici bir oyunculuk sunmuştu. “Azral’i Beklerken” filminde yüzüne bindirdiği hüzün de unutulmaz. Portekiz sinemasının dünyaya sunduğu oyuncu ve yönetmen Maria de Medeiros da etkiliyor. “Azrail’i Beklerken” filmi, sinema perdesinde görülmeli ve belleğe alınmalı.

(Bu yazı 15 Haziran 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(15 Haziran 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Film İsimlerinde Sair Gıda Maddeleri İsimleri

BADEM / (Bal Badem / İnanç / 79 / bk.: “Bal”) (Ah Ne Adem Dilli Badem / İnanç / 75 / “Miras meselesi nedeni ile dağdan kente inen bir adamın aşk ve macera öyküsü.”)

BADEM ŞEKERİ / (Badem Şekeri / Seden / 63 / “Kan davalı iki ailenin çocuklarının aşk öyküsü.”)

BAL / (Bal / Kaplanoğlu / 10 / Kaplanoğlu’nun üçlemesinin ‘birinci’ filmi) (Bal Badem / İnanç / 79 / “Kız çalıştığı fabrikatör tarafından iğfal edilip, kötü yola düşürülür, büyük kente kaçar, annesi ve babası tarafından kurtarılır, sonunda fabrikatörü öldürüp namusunu temizler.”) (Bal Peteği / Temizer / 79 / “Sonunda birbirine kavuşan şoför ile zengin kızın aşk öyküsü.”) (Arım Balım Peteğim / Arslan / 70 / bk.: “Arı”) (Bal Kız “Şenlik Var” / Saydam / 74 / “Şarkıcı kız ile yer değiştiren yankesici Zeliş’in öyküsü.”)

BÖREK / (Yağma Hasan’ın Böre(ğ)i / Evin / 53 / “İş aramak için İstanbul’a gelen bir taşralının öyküsü.”)

BURÇAK / (Burçak Tarlası / Utku / 66 / “Köyde geçen bir kan davası öyküsü.”)

ÇAM SAKIZI / (Çam Sakızı / Pesen / 62 – Saner / 74 / “Kaybolan yeğeninin fakir teyzesi ile aşk yaşayan bir gencin öyküsü.”)

ÇİTLENBİK / (Çitlenbik / Doğan / 58 / “??”)

ÇUKULATA / (Çukulata Sevgilim / n. Özer / 75 / “Kayıp yeğenlerini büyük kentte arayan iki delikanlının öyküsü.”) (Çukulata Tarlası / Kosova / 75 / “Tatil için İsveç’ten gelen kızla, bir çobanın öyküsü.”)

EKMEK / (Acı Ekmek / y. Duru / 84 / “Zengin bir adamın yanında ‘sütanne’lik yaparken ünlü bir şarkıcı olan üç kadının öyküsü.” – bk.: “Ekmek Kavgası” ikinci versiyon) (Ekmek / f. a. Akıncı / 97 / “1990 – 91 yıllarında, özelleştirmeye karşı çıkan maden işçileri eyleme geçip, ortak bir direniş sonucu ‘ekmek savaşı’ verirler.”) (Ekmek Elden Su Gölden / Yalınkılıç / 85 / bk.: “Su”) (Ekmek Kavgası / y. Duru / 65 / “Üç çocuklu köylü bir aile ile aralarına karışan kötü ruhlu kişilerin öyküleri.”) (Ekmek Parası / Erakalın / 62 / “Bir serseri ile kanatları altında büyüyen bir günah çocuğunun öyküsü.” – t. Tibet / 86 / “??”) (Bir Dilim Ekmek / Alyanak / 58 / “İftiraya uğrayan günahsız bir kadınla sefere çıkan gemici kocanın öyküsü.”) (Bir Lokma Ekmek / c. Okçugil / 70 / “??”) (Köfte Ekmek Az Piyaz / Erakalın / 78 / “??” / “Bir seyyar köftecinin sosyete kadınları ile ilişkisinin güldürüsü.”) (Ekmek-çi Kadın / Davutoğlu / 65 / “Kötü ruhlu adamın üzerine attığı cinayet nedeni ile hapse giren masum kadının öyküsü.” – Xavier de Montepin – Dinler / 72 / “Kocası öldükten sonra iki çocuğu ile ortada kalan fabrika işçisi kadının öyküsü.” – birinci filmin yeni çevrimi)

HAŞHAŞ / (Haşhaş / Göreç / 75 / “Uyuşturucu madde kaçakçılarının arasına düşen bir şoförün öyküsü.”)

HİNDİSTAN CEVİZİ / (Hindistan Cevizi / Seden / 67 / “İki şilep tayfası ile iki genç kızın öyküsü.”)

KARABİBER / (Papatya ve Karabiber / Efekan / 03 / bk.: “Papatya”)

KAYMAK / (Tatlı Sevgilim Kaymaklı Lokum / Düz / 78 / “İşinden kovulan bir spor yazarının güldürüsü.”)

KÖFTE / (Köfte Ekmek Az Piyaz / Erakalın / 78 / bk.: “Ekmek”) (Köfte-ci Holding / Saner / 85 / “İki seyyar köfteci ile aşık oldukları iki zengin kızın öyküsü.”) (Meraklı Köfte-ci / Orbey / 76 / “Bir kız, başlık parası için zengin adamla evlendirilmek istenince kaçar ve kendisine aşık olacak köfteciye rastlar.”)

LEBLEBİ / (Leblebi-ci Horhor / Ertuğrul / 23 / “Mirasyedi Hurşit ile leblebici kızı Fadime’nin aşk öyküsü.”) (Leblebi-ci Horhor Ağa / Ertuğrul / 34 / “aynı konu.” – Tekfor Nalyan – Dikran Çuhacıyan ikilisinin operetinden – “operet”1923’de ‘sessiz’, 1934’de ‘sesli’ olarak çekilmiştir.)

LOKUM / (Lokum Sultan / Fosforoğlu / 55 / “Sahte bir sultanın güldürüsü.”) (Tatlı Sevgilim Kaymaklı Lokum / Düz / 78 / bk.: “Lokum”)

NANE ŞEKERİ / (Ah Ne Güzel Nane Şekeri / t. Oğuz / 76 / “At yarışlarından büyük para kazanan nane şekerci, üç arkadaşı ve kaçırılan bir şarkıcı kız”)

PAMUK / (Pamuk-çu Güzeli Halime / Gürses / 59 / “Pamuk işçilerinin yaşam öyküsü.”) (Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler / Göreç / 70 / “(Klâsik) Masal Filmleri dönemi açılıyor.” – “Pamuk Prenses ve 7 cücelerin sevgi dayanışması.”)

PİYAZ / (Köfte Ekmek Az Piyaz / Erakalın / 78 / bk.: “Ekmek”)

REÇEL / (İncir Reçeli / Ağırlar / 10 / bk.: “İncir”)

SU / (Su / Kar / 86 / “Köyün ağası ile evlenen Pero ile sevgilisi Merdan’ın trajik öyküsü.” – Osman Şahin – İnanç / 81/ “Murat yaptığı barajı korumak istemektedir, kardeşi Ekrem ise köylülerin ellerinden topraklarını alıp site kurmak istemektedir ama bu çalışma barajı tehdit etmektedir, baraj çatlamaya başlar, köylüler dağlara çıkarken, Ekrem barajdan sızan suların akıntısına kapılır.”) (Su Perisi Elması / Toraman / 76 / Yapılan “elmas sahtekârlığı öyküsü.”) (Su da Yanar / Özgentürk / 86 / “Sevgilisi ile karısı arasında kalan bir yönetmenin öyküsü.”-Nazım Hikmet ile ilgili bir film yapmak istemektedir.) (Su Gibi Berrak / Yanılmaz / 94 / “Genç bir çiftin çocuğu kaza geçirir, baba çocuğun başında dua eder, çocuk kurtulur.”) (Su Testisi / Yalınkılıç / 66 / “Kabadayı olmak özlemi ile İstanbul’a gelen gencin öyküsü.”) (Su Taşı / Ayral / 93 / “Balıkçı kasabasında baba – kızın bir aşk ilişkisi ile iç içe gelişen öyküsü.”) (Bir İçim Su / Aksoy / 64 / “Şımarık bir burjuva kızının bir halk adamı tarafından yola getirilmesi öyküsü.” – Uçanoğlu / 90 / “Annesini artist yapıp sırtından geçinmek isteyen kızla sevgilisinin öyküsü.”) (Bir Yudum Su / Cantürk / 58 / “??”) (Susuz Yaz / Erksan / 63 / Tarlasından çıkan suyu köylülerle paylaşmayan, çıkan kavgada kendisi suçlu olmasına rağmen evli kardeşini ikna edip cezaevine gönderen, evde yalnız kalınca yengesine göz koyan, çıkan olaylar sonunda yaptıklarını ödeyen Kocabaş Osman’ın öyküsü. – Necati Cumalı – y. Duru / 73 / “ikinci çevrim”) (Suya Düşen Hayal / Elmas / 72 / “Hayal peşinde koşan bir avuç insanın öyküsü.” – Kerime Nadir) (Ekmek Elden Su Gölden / Yalınkılıç / 85 / “Kızını iş ortağı ile evlendirmek isteyen baba ile bu evliliğe karşı çıkan annesinin güldürüsü.”) (Acı Su / Saydam / 88 / “Kuraklık nedeni ile büyük kente göç eden ailenin öyküsü.”) (Kanlı Su / Saylav / 86 / “Aynı kızı seven iki arkadaş arasında çıkan kan davasının öyküsü.”)

SÜT / (Süt / Kaplanoğlu / 08 / Kaplanoğlu’nun üçlemesinin ‘ikinci’ filmi.) (Süt Kardeşler / Eğilmez / 76 / “İki arkadaş ve bir mirasın öyküsü.” – Hüseyin Rahmi Gürpınar) (Süt Kuzuları / Öz / 52 / bk.: “Kuzu”) (Kan Kırmızı Süt Beyaz / Kosova / 87 / bk.: “Kırmızı”) (Sütü Bozuk / Atasoy / 76 / “Erkekleri ağına düşürüp onları sömüren bir kadının öyküsü.”) (Süt-çü “Lâmbaya Püf de”/ Saylav / 73 / “Dayısından kalan mirası fakirlere dağıtan bir sütçünün öyküsü.”)

ŞEKER / (Ne Şeker Şey / Seden / 62 / “Adanalı milyoner Hacı Zeynel beyle üç kızının öyküsü.”)

ŞEKERPARE / (Şekerpare Kız / a. Yılmaz / 83 / “Bekçilikten baş komiser olan Cumali ile randevuevi sermayesi Şekerpare’nin güldürülü aşk öyküsü.”)

YONCA / (Süpürgesi Yoncadan / y. Yılmaz / 72 / “Ağa kızına aşık olan Ali’nin güldürüsü.”)

YUMURTA / (Yumurta / Kaplanoğlu / 07/ Kaplanoğlu’nun üçlemesinin ‘üçüncü’ filmi) (Yumurtanın Sarısı / İnanç / 76 / “Şarkıcı sevgilisi uğruna soygun yapan bir manavın öyküsü.”)

*****

SİGARA / (Yak Bir Sigara / a. Hün / 60 / “Köy filmi.” -??-)

Bu Yazının Tamamlayanları:

12.06.2012 – Film İsimlerinde Renk İsimleri
10.06.2012 – Film İsimlerinde Meyve – Sebze İsimleri
09.06.2012 – Film İsimlerinde Çiçek İsimleri
07.11.2011 – Film İsimlerinde Hayvan İsimleri
01.11.2011 – Film İsimlerinde Meslekler

(14 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Film İsimlerinde Renk İsimleri

AK / (Ak Altın / Akad / 57 / “Buldukları define ve yanlarındaki köylü kızı Halime yüzünden birbirlerini öldürenlerin macerası.”)

AL / (Selvi Boylum Al Yazmalım / a. Yılmaz / 77 / “Bir köylü kızı ile yapılmakta olan baraja kum taşıyan bir kamyon şoförünün aşk öyküsü. Beraber yaşamaya başlarlar, kızın bir çocuğu olur, bu arada adamın başka bir kadınla ilişkisini görür ve terk eder, yolda karşılaştığı bir adam hem kadına hem çocuğa sahip çıkar, yıllar sonra karşılaştıklarında, çocuk ‘baba’ diye ikinci adamı bilince, kadında aşkını kalbine gömer, ’emeği – ikinci adamı’ seçer. – Cengiz Aytmatov’un eserinden uyarlama. Selvi’dekine göre farklı -??- bir özetleme.) (Al Dudaklım / n. Özer / 86 / “Bir tele-kız ile O’nu evine kapatan, kabadayı Cemil’in öyküsü.”) (Al-lı Gelin “Leyla ile Ferhat”/ Gürses / 57 / “Patronunun sevgilisinden ayırdığı bir tütüncü kızın öyküsü.”) (Al-lı Turnam / Aslan / 71) (Al-lı Yemeni / Gültekin / 58 / “Aynı kızı seven bir gençle bir ağanın mücadele öyküsü.” – 70 / “Bir aşk ve intikam öyküsü.” – Gültekin aynı isimli filmlerini çekmeye devam ediyor.) (Şeftalisi Al-a Benziyor “Yirmidört Ayardayım”/ Kaya / 75 / bk.: “Şeftali”) (Elmanın Alına Bak / Yurter / 75 / “Tutkulu bir arkadaşlık üzerine kurulu bir öykü.”)

ALA / (Ala Geyik / a. Yılmaz / 59 / “Nişanlısına göz koyan ağayla, (geyik) av (ı) tutkunu Ali’nin sevda öyküsü.” Film “geyik avı” ağırlıklıdır ama geyik seslerine rağmen hiç geyik görülmez. – s. Duru / 69 / “Sevdiği kıza kavuşmak için sevdalısının babası ile mücadelenin öyküsü.” -Temelde aynı ama nüansta farklı (!) öyküler- Yaşar Kemal)

BEYAZ / (Beyaz Mendil / Akad / 55 / “İki düşman köyün çatışmasına kurban giden iki sevgili Hasan ile Zeliha’nın öyküsü.”) (Beyaz Atlı Adam / Jöntürk / 65 / bk.: “At”) (Beyaz Bisiklet / Akman / 86 / “Sedef ve Gözde arkadaştırlar, birlikte tatile çıkarlar, birer sevgili bulurlar, Sedef evlenir, ortaya çıkan farklı kişilikler ile sonuç mutsuzluktur.”) (Beyaz Cehennem “Cingöz Recai” / Erksan / 54 / “Uluslararası bir uyuşturucu çetesi ile mücadele eden Cingöz Recai’nin macerası.”) (Beyaz Gül “Kaderim” / Day / 58 / “??”)(Beyaz Güller / s. Duru / 70 / “İki düşman aile ve birbirini seven iki gencin öyküsü.” – bk.: “Beyaz Mendil”) (Beyaz Güvercin / Saydam / 63 / “Zengin babasının, iyileşmesi için tuttuğu gençlerden birine aşık olan hasta kızın öyküsü.”) (Beyaz Kelebekler / Gülyüz / 71 / “Bir müzik topluluğunun -Beyaz Kelebekler- yükseliş öyküsü. [Bu müzik topluluğu geçirdiği bir trafik kazasında bazı üyelerini kaybetmiştir.]) (Beyaz Kurt / y. Duru / 72 / “Kafkasya Türklerine yapılan zulme baş kaldıran bir gencin öyküsü.”) (Beyaz Kuş / Pekmezoğlu / 77 / “Kendisi ile ilgilenilmeyen çirkin kız, estetik yaptırıp güzelleştikten sonra ilgisiz gençten intikamını alır.”) (Beyaz Mendillim / Kan / 69 / İki düşman aile çocuklarının sonu umutsuzlukla biten aşk öyküsü.” bk.: “Beyaz Mendil”) (Beyaz Ölüm / Refiğ / 83 / “Genç kızları uyuşturucuya alıştırıp düşüren bir şebeke ile mücadele eden bir polis müfettişinin öyküsü.”) (Beyaz Şehir / Ayanoğlu / 55 / “Bir doktorla bir hemşirenin duygusal ilişkisi.”) (Beyaz Tabakta Siyah Üzüm / Kıran / 70 / bk.: “Üzüm”) (Beyaz Umutlar / Ezici / 92 / Cezaevinden çıkan iki arkadaş dışarı çıkınca uyum sağlayamadıkları için tekrar suç işleyerek cezaevine geri dönerler.”) (Beyaz Yaz / Uçanoğlu / 87 / “Fotoğrafçı Cengiz tatil köyünde Mine ile tanışır, birbirlerini severler, fakat Mine’nin bir ölümcül hastalığı vardır, Cengiz’in peşinde kanlıları vardır, hangisi daha önce ölecektir.” -??-) (Kan Kırmızı Süt Beyaz / Kosova / 87 / “Kız kardeşi iğfal edilen kadın kocası ile anlaşır ve iğfal edenin kız kardeşini tuzağa düşürüp iğfal ettirir.”) // (Kar Beyaz / Gözen / 98 / “Bir gazeteci bulduğu kibrit kutusu içindeki yazıdan harekete geçerek, bir uyuşturucu çetesini ortaya çıkarır” – Güneş / 10 / Genç delikanlı her gün annesinin yaptığı ayranı -kış ve her taraf kar kaplı olmasına rağmen- köylerinin yakınındaki arabaların geçiş noktasına götürür, giderken, dönerken çeşitli kişilerle karşılaşır, bir gün gecikince annesi aramaya çıkar.”)

ESMER / (Esmer Bomba / Yurter / 79 / “Aşk uğruna kendini feda eden bir kadının öyküsü.”) (Esmer Delikanlı / Yalınkılıç / 61 / “Şuh bir kadın için yuvasını yıkan bir babanın öyküsü.”) (Esmerim / Kan / 79 / “İki düşman ailenin çocuklarının aşk öyküsü.”) (Esmerim Kıyma Bana / Utku / 60 / “Köyde geçen bir aşk öyküsü.”) (Esmerin Tadı Sarışının Adı / Evin / 64 / “Bir komedi (!)” – Elmas / 69 / “Karısını boşayıp, sarışın hemşire sevgilisi ile evlenmek isteyen bir ruh doktorunun öyküsü.”) (Esmerin Adı Sarışının Tadı / Yurter / 79 / Kocasının yaptığı bir hata sonucu kürtaj sırasında ölen bir kadının öyküsü.”)

KARA / (Kara Atmaca – Kara Atmaca’nın İntikamı / hançer / 68 / Çekilen bir filmden çıkarılmış başlangıç ve devam filmleri.) (Kara Bahtım / Uçanoğlu / 68 / “Gözleri görmeyen bir şarkıcı kızın öyküsü.” – İnanç / 81 / “Aynı kıza aşık olup, kardeş çıkan bir balıkçı ile avukatın öyküsü.” – Alyanak / 57 / “Ağa kızı ile sevişen bir gencin öyküsü.”) (Kara Bahtım “Kem Talihim” / Gürses / 84 / “Acı bir aşk öyküsü.”) (Kara Battal’ın Acısı / Heper / 68 / “Bir Rum kızının ölümünden sorumlu tutulup, haksız yere ölüm cezasına çarptırılan Kara Battal’ın öyküsü.” – Sansür edildi.) (Kara Batur / Gülgen / 72 / “Osmanlı döneminde geçen bir kahramanlık öyküsü.”) (Kara Belâ / Ayanoğlu / 56 / “??” – Kete / 72 / “Köyde geçen bir aşk öyküsü.”) (Kara Boğa / Figenli / 74 / “Babasını kaçıran Kazıklı Voyvoda’dan intikamını alan sipahinin öyküsü.”) (Kara Bomba / Akıncı / 72 / “Kovboy filmi”!) (Bahtı Kara / Patterson / 08 / “Yıllar önce eşi Gül’ü kaybeden Adnan, hiçbir işte tutunamamış, lise son sınıfa giden oğlu Burak’a iyi bir baba olamamıştır. Burak, babasından göremediği aile şefkatini dayısı, yengesi ve kuzeninde arasa da gerçek bir ailenin eksikliğini hissetmektedir. Eşi Gül’le geçirdiği mutlu günlerin özlemini hisseden Adnan’ı çaresizlikten kurtaracak tek şey oğlu Burak’ın son anda ona uzatacağı el ve gelecek umudu olacaktır.”) (Kara Cellat / Atadeniz / 71 / “Babasını aramak için İstanbul’a gelen Adana’lı kabadayının öyküsü.”) (Kara Çadırın Kızı “Zeynep”/ Elmas / 78 / “İki köy arasındaki kan davası nedeni ile bir araya gelemeyen aşıklar.”) (Kara Çalı / Ayanoğlu / 56 / “??” – Yaşar Kemal “öykü” ve Erskine Caldwell “roman” – “Mahşere Kadar” / Yusuf / 73 / “??”)(Kara Çarşaflı Gelin / s. Duru / 75 / “İki aile arasındaki kan davasında ‘kan bedeli’ olarak ortaya sürülen gelin Gülşah’ın öyküsü.”) (Kara Dağlı Efe / Akıncı / 64 / “Babasını öldüren zaptiye çavuşunun kızını kaçıran efenin öyküsü.”) (Kara Davut / Canova / 53 / “1.400 yıllarında Germiyan Beyliği’nde geçen bir macera öyküsü. – Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu – Başaran / 67 / “Osmanlı döneminde geçen dört arkadaşın kahramanlık öyküsü.”- Canova’nın filminin ikinci çevrimi.) (Kara Diken / Yalınkılıç / 86 / “Bir kadının dramatik öyküsü.”) (Karadoğan / y. Duru / 72 / “Zalim bir ağanın kızı ile yoksul bir gencin aşk öyküsü.”) (Kara Dut / Gültekin / 61 / “Çingenelerin küçük yaşta kaçırdığı bir kızın öyküsü.”) (Kara Dutum / Gültekin / 70 / “Yıllar sonra babasına ve sevgilisine kavuşan kayıp kızın öyküsü.”) (Kara Duvak / Bozkuş / 72 / “Kan davalı iki ailenin çocuklarının aşk öyküsü.”) (Kara Duvaklı Gelin / Dinler / 67 / “Kiralık katiller tarafından öldürülen ustabaşı kocasının intikamını milyoner patrondan alan kadınla iki kızının öyküsü.”) (Kara Efe “Zeynebin Gözyaşları” / Gürses / 52 / “Çocukluk yılları birlikte geçen yiğit bir efe ile Zeynep’in öyküsü.”- Akıncı / 69 / “Bir efe öyküsü.”) (Kara Fatma / Akıncı / 66 / “İstiklal Savaşı kahramanlarından Kara Fatma’nın öyküsü.”) (Kara Gözlüm / a. Yılmaz / 70 / “Evlerinde kiracı olarak kalan bir öğrenci ile bir balıkçı kızın aşk öyküsü.”) (Kara Gözlüm Efkârlanma / Gültekin / 68 / “Yıllar sonra bir pavyonda karşılaşan iki kız kardeşin öyküsü.”) (Kara Gurbet / Baytan / 81 /) (Kara Gün / Olgaç / 71 / “Bir fahişenin kızı ile evlenip, sonra kaatil olup dağa çıkan bir gencin öyküsü.”- Tarık Dursun K.’nın ‘İnsan Kurdu’ yapıtından – Samsa / 94 / “On yıl sonra hapisten çıkan genç adam sözlüsünü arar, kız baskı sonucu başkası ile nişanlanmış ayrıca eşraftan birinin tecavüzüne uğramıştır, yıkılan genç intikam yemini eder.”) (Kara Güneş / Kan / 68 / “Bir ağa kızı ile bir nalbantın öyküsü.”) (Kara Günlerim “Yaşayan Hatıralar”/ Gültekin / 57 / “Kör bir kızın büyük kentteki öyküsü.”) (Kara Haydar / İnanç / 73 / “Ailesi ve sevdiği kadın için kendini feda eden bir adamın intikam öyküsü.”) (Kara Kafa / Yurtsever / 79 / “Üç çocuklu bir işçi ailesinin Almanta’daki öyküsü.”) (Kara Kartal / Kan / 67 / “Haksızlığa baş kaldıran bir efenin öyküsü.” – Hançer / 67 / “Kobra çetesine karşı mücadele veren biri profesör diğeri milli emniyet ajanı iki kardeşin öyküsü.”) (Kara Kedi / Ateş / 65 / “Kocası öldürülen bir kadınla, kızını kötü adamların elinden kurtaran polisin öyküsü.”) (Kara Kentin Çocukları / o. Oğuz / 99 / “Mine ile Kürşat evlenirler, Mine, Kürşat’ın disk jokeylik yaptığı barda barmaidlik yapar. Mine evinde bira partileri yaparken, Kürşat askere alınır, bir bira partisi gecesinde Özgür ile ilişkiye giren Mine pişmandır, Özgür röntgenci bir psikopattır, Mine’nin evdeki özel anlarını fotoğraflamıştır.”) (Kara Kısrak / Uçanoğlu / 79 / “Yaşlı, alkole düşkün, zengin çiftlik sahibi kocasına ihanet eden doyumsuz bir kadın ile katil zanlısı bir gencin aşk öyküsü.”- Tay Garnett’in Postacı Kapıyı İki Defa Çalar filminden uyarlama. – Romanı da var.) (Kara Leke / Evin / 70 / “İftira kurbanı kız kardeşini temize çıkarmak için mücadele eden bir gencin öyküsü.” – Erakalın / 79 / “İstanbul’a hayatlarını kazanmak için gelen iki taşralının öyküsü.”) (Kara Maske / Akıncı / 73 /) (Kara Memed / Başaran / 64 / “Karısını öldürenlerden intikam almak için İstanbul’a gelen bir gencin öyküsü.” – İnanç / 71 / “Bir köylü kızına aşık olan bir delikanlının öyküsü.”) (Kara Murat “Aşk, Para ve Yumruk”/ Arkın / 80 / “Rahat yaşamlarını soygunculuk yaparak sağlayan bir baba-kız, onları soyan yakışıklı bir adamın öyküsü.”) (Kara Murat “Fatih’in Fedaisi” / Baytan / 72 / “Fatih’in fedaisi Kara Murat ile Bizans’lı Anjela’nın aşk öyküsü.”Kara Murat “Kardeş Kanı” / 72 / “Kara Murat’ın intikam öyküsü.”Kara Murat “Ölüm Emri” / Baytan / 74 / “??” – Kara Murat “Kara Şövalyeye Karşı”/ Baytan / 75 / “Kara Murat’ın kahramanlık öyküsü.”Kara Murat “Şeyh Gaffar’a Karşı” / Baytan / 76 / “Fatih’e baş kaldıran Şeyh Gaffar ve adamları ile Kara Murat’ın mücadelesi”Kara Murat “Denizler Hakimi / Baytan / 77 / “Türk köylerini haraca kesen dişi korsan Maria ile Kara Murat’ın aşk ve macera öyküsü.”) (Kara Orkun / Uçanoğlu / 73 / “Türk prensesi Yonca (!) ile yiğit Kara Orkun’un öyküsü.”) (Kara Osman / Uçanoğlu / 73 / “Bir kabadayının güldürü öyküsü.”) (Kara Öfke / Uçanoğlu / 68 / “Bilmeden öz kızı ile ilişkiye giren bir kabadayının öyküsü.”) (Kara Peçe / Ün / 70 / “İntikam peşinde koşan dişi bir eşkıya ile bir yüzbaşının aşk öyküsü.”- Ömer Seyfettin “Yalnız Efe”) (Kara Pençe / Aslan / 68 / “Bir kahramanlık öyküsü.”- Oğuz Özdeş) (Kara Pençe – Kara Pençenin İntikamı / Uçanoğlu / 73 / “17. yüzyıl başlarında Tuna boylarında voyvodalara karşı savaşan yiğit Kara Pençe’nin kahramanlık öyküsü.”- Oğuz Özdeş) (Kara Sevda / Havaeri / 55 / “Bir çiftlik sahibinin kızıyla, birlikte büyüdükleri kâhyanın oğlunun kara sevda öyküsü.” – 68 / “Modern bir Leyla – Mecnun öyküsü.” – Elmas / 73 / “Çocuklukları birlikte geçen yanaşma oğlu ile zalim çiftlik sahibinin kızının aşk öyküsü.” – Değer / 88) (Kara Sevdalı Bulut / m. Özer / 87 / “12 Eylül döneminde başlayan bir işkence olayı ve evli olan Sibel’in çevresi ile hesaplaşma öyküsü.”) (Kara Sevdalı Yârim / Uçak / 59 / “Sözlüsü ile ağa arasında kalıp, aşkı uğruna mücadele eden bir köylü kızın öyküsü.”) (Kara Seyit / Kan / 75 / “??”)(Kara Şahin / Akıncı / 64 / “Babasının katili ağanın kirli işlerini ortaya çıkarmak için kılık değiştiren (polis) koleji öğrencisi bir gencin öyküsü. – Figenli / 76 / “Haydutların elinden kurtardığı kızla ilişki kuran kabadayının öyküsü.”) (Kara Şeytan / İnanç / 72 / “Karısı ve çocukları öldürülen bir adamın intikam öyküsü.” – Figenli / 73 / “12. yüzyılda geçen bir Türk beyinin aşk ve serüven öyküsü.”) (Kara Şimşek / İnanç / 85 / “Dünya şampiyonasında kemer almayı başaran bir Türk boksörünün öyküsü.”) (Kara Talih / Akad / 57 / “Köyde hamile bıraktığı ağa kızı Emine’yi İstanbul’da randevucu kadına satan Rıza ile sonunda sevdiği kıza kavuşan iyi yürekli gencin öyküsü.”) (Kara Toprak / Dinler / 73 / “Almanya’dan Türkiye’ye evlenmek için gelen bir işçinin öyküsü.”) (Kara Tren / Erakalın / 66 / “Sosyetik bir kızla, bir türkücü gencin çelişkili aşk öyküsü.”) (Kara Vadi / Çakuş / 55 / Maden ve madencilerin macerası) (Kara Yazı / Çallıoğlu / 57 / “Bir ağanın yanında büyüyen annesiz babasız bir çocuğun öyküsü.”) (Kara Yazım / Havaeri / 68 / Birbirlerini deli gibi seven iki talihsiz gencin öyküsü.”) (Karaoğlan “Altay’dan Gelen Yiğit” / 65 / “Babasının öcünü alan Karaoğlan’ın öyküsü.”Karaoğlan “Baybora’nın Oğlu” / 66 / “Babasını arayan Karaoğlan’la arkadaşı Balaban’ın Bizans öyküsü.”Karaoğlan “Camoka’nın İntikamı” / 66 / “Karaoğlan’la sevdiği kızın babasının katili Camoka’nın mücadele öyküsü.”Karaoğlan “Bizanslı Zorba” / 67/ “Karaoğlan’ın Bizanslı zalim kral Manuel Vasilas’la olan çatışmalarının kanlı öyküsü.”Karaoğlan “Yeşil Ejder”/ 67 / “Karaoğlan’la zalim bir prensesin öyküsü.”Karaoğlan “Şeyhin Kızı”/ 69 / “Karaoğlan’ın Alamut kalesi öyküsü.”) (Alnımın Kara Yazısı / Göreç / 68 / “Birlikte olduğu erkeklere hamileyim diye şantaj yapan bir fahişe ile onu seven bir oto tamircisinin öyküsü.” – Peyami Safa (Server Bedii) (Bahtı Kara Yarim / Bozkuş / 75 / “??”)(Kara Yemin / t. Tibet / 75 / “Bir İntikam öyküsü.”) (Bahtı Kara-lı / gözen / 84 / “??”) (Malkoçoğlu “Kara Korsan” / s. Duru / 66 / “??”) (Zagor Kara Belâ – Zagor Kara Korsan’ın Hazineleri / Hançer / 71/ “??”) (Keloğlan Kara Prens’e Karşı / Güneyer / 06 / “??”) (Karasu / Demirağ / 58 / “??” – Yapımcı Demirağ yabancı oyuncular kullanıyor…!)

KIRMIZI / (Kırmızı Fener Sokağı / Baytan / 68 / “Bar fedaisi ile sokakta karşılaştığı genç kızın öyküsü.”- Billy Wilder’in “Irma la Douce” filminin uyarlaması.) (Kırmızı Gece / Gök / 88 / “Röntgenci bir sapık ile kızı kaçırılan bir kadının öyküsü.”) (Kırmızı Gül / Karcı / 93 / “Bir trafik kazasında karısını ve oğlunu kaybeden bir mühendis bir tatil kasabasında tanıştığı grup içinde umutlarına yeniden kavuşacaktır.”) (Kırmızı Karanfiller / Erakalın / 62 / “Fakir bir kız ile zengin erkeğin öyküsü.”- Vincent Minelli’nin Gigi filminin uyarlaması.) (Kırmızı Kelebek / Maris – Düz / 82 / bk.: “Kelebek”) (Kırmızı Fistan Mor Kadife / Yüzüak / 89 / “Alman toplumuna uyum sağlayamayan köylü Ayşe’nin dramı.”) (Kan Kırmızı Süt Beyaz / Kosova / 87 / “Sosyeteden bir kadının kız kardeşi iğfal edilir, kadın, intikam için kocası ile anlaşır, koca, iğfal edenin kız kardeşini tuzağa düşürüp iğfal eder.”)

KIZIL / (Kızıl Maske / inanç / 68 – ziyal / 68 / “Babası öldürülen bir gencin intikam öyküsü.”) (Kızıl Maskenin İntikamı / Yörüklü / 71 / “Arkadaşını öldüren kont’un peşine düşen Kızıl Maske’nin intikam öyküsü.”) (Kızıl Tehlike / Saydam / 67 / “Yabancı bir devlet -??- hesabına çalışan bir casusla, emniyet örgütünün macerası.”!) (Kızıl Tuğ / Arakon / 52 / “Asırlar önceki Türk ulusundan yiğit cengâver Otsukarcı’nın kahramanlık öyküsü.”) (Kızıl Vazo / a. Yılmaz 61 – 69 / “Aralarında sürüp giden kan davasına rağmen ailelerin birbirini seven çocuklarının aşk öyküsü.” – Her iki filmin de kaynağı – Peride Celal’in romanı.) (Kızılırmak Karakoyun / Ertuğrul / 46 – Akad / 67 – Gök / 93 / bk.: “Koyun” / “Karakoyun”)

MAVİ / (Menekşeler Mavidir / Tokatlı / 87 / “Bir aile sahil kasabasında motel işletir. Ailenin damadı işten el çektirilmiş bir öğretmendir. Bir gün kasabaya kocası ölmüş Çiğdem gelir, damat ölen kocasına çok benzemektedir, aralarında bir yakınlaşma olur, kasabaya yayılır, bir gün Menekşenin cesedi denizde bulunur, damat karısına döner”) (Mavi Boncuk / Özgül / 58 / “Anadolu’da dolaşan bir tiyatro topluluğunun öyküsü.” – Eğilmez / 74 / “Bir gazino assolistini kaçıran altı gariban arkadaşın öyküsü.”) (Mavi Bocuk – Lassi / Akıncı / 71 / “Çapkın bir gencin aşk maceraları öyküsü.”) (Mavi Eşarp / Saydam / 71 / “Bir kaza sonucu sakat kalan bir pilotla, zengin ama hasta bir kadının vicdan azabı öyküsü.”) (Mavi Mavi / Tatlıses / 85 / “Yoksul bir minibüs şoförü ile zengin şımarık kızın aşk öyküsü.”) (Mavi Mavi Masmavi / Erkan / 85 / “Şarkıcı bir kızla, ailesinin Almanya’ya gönderdiği bir gencin aşk öyküsü.) (Mavi Melek / Ererez / 86 / “Kör bir kız ile katil bir gencin aşk öyküsü.”) (Mavi Mersedes / Uçanoğlu / 77 / “Beyaz zehir kaçakçıları ile mücadele eden bir polisin öyküsü.”) (Mavi Sürgün / Kıral / 92 / “Yıl 1925, yazıları nedeni ile Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) Zekeriya Sertel ile birlikte sürgün cezası aldılar, Cevat Şakir Bodrum’a gidecektir, bu yolculukta çeşitli kişilerle karşılaşır, Bodrum’da ise evlenecektir.”) (Mavi Yolculuk / Par / 86 / “Balayına çıkan bir çiftin sonu acı ile biten öyküsü.”)

MOR / (Mor Defter / Ergün / 64 / “Sonunda akıl hastanesi yatırılan delikanlı çevresindeki herkesi çeşitli suçların faili olarak görür ve bunları defterine yazar.”) (Mor Sevda / Peyda / 61 / “Bir müzik öğretmeninin aşk öyküsü. Çevre Diyarbakır yöresi”) (Kırmızı Fistan Mor Kadife / Yüzüak / 89 / bk.: “Kırmızı”)

PEN(M)BE /(Pembe Dünya / davutoğlu / 73 “Bir kan davası öyküsü.”) (Pembe Kadın / a. yılmaz / 66 / “Para kazanmak için kente giden kocasını yıllardır bekleyen, bu arada sevdiği adamdan ayrılmak istemeyen kızını köy meydanında vuran Pembe Kadın’ın dramatik öyküsü.”) (Pembe Panter / Saner / 75 / “İki ayrı kişilik taşıyan bir taşralı gencin öyküsü.”) (Temel Reis ve Pembe Panter Gangsterlere Karşı / Gözen / 75 / “Pembe Panter ile Temel Reis’in maceralı öyküsü.”)

SARI / (Sarı Belâ / Gök / 85 / “Bir meyhanecinin karısı ile bir soyguncunun aşk ve macerası.” – Postacı Kapıyı İki Defa Çalar) (Sarı Çizmeli / Arıburnu / 69 / “Tarihsel bir masal”) (Sarı Gül / Aslan / 66 / “??”)(Sarı Güneş / Gürsu / 87 / “Ailesi ile İstanbul’da oturan, psikoloji öğrenimi gören genç kızın kız kardeşi psikopat sevgilisi tarafından öldürülür, kardeşinin intikamını almak isteyen genç kız psikopat gence aşık olursa da, genç intihar eder.”) (Sarı Kız “Kız Evliya”/ Akıncı / 73 / “Bir evliya kızın öyküsü.”) (Sarı Kurdelam Sarı / Kan / 69 / “Bir köy çobanının aşk öyküsü.”) (Sarı Necmiye “İt Adası” / Atadeniz / 75 / bk.: “İt”) (Sarı Öküz Parası / Hançer / 72 / bk.: “Öküz” – Yalınkılıç / 85 / bk.: “Öküz”) (Sarı Sevda / Pelit / 93 / “??”) (Sarı Tebessüm / Yasar / 92 / “Galeri sahibi Eda, şair, sanat danışmanı İdris ile evlidir, İdris iktidarsızdır, Eda da cinsel mutluluğu Erdal da arar, Erdal, İdris’i kıskanır, giderek seks kölesi durumuna düşen Eda, Erdal’ı terk eder.”) (Sarı Zeybek / Egeli / 53 / “Osmanlılar devrinde geçen bir efe öyküsü.”) (Sarı Mersedes “Fikrimin İnce Gülü” / Okan / 87 / 93 / “Balkız adını verdiği arabası ile Almanya’dan dönen Bayram, yolda nişanlısının evlendiği öğrenir, ayrıca da kaza yapar, bir yol kavşağında nereye gideceği bilemeden bekler.) // (Sarışın tehlike / Gülyüz / 80 / “Bir reklâm filmi oyuncusu ve bir şarkıcı kadının reklâm firmaları arasında geçirdiği macera.”) (Sarışınım / Gürsu / 87 / “Babasını tedavi ettirmek için İstanbul’a gelen genç, burayı önce çok cazip bulursa da, ayak uyduramayınca terk eder.”) (Esmerin Tadı Sarışının Adı / Evin / 64 – Elmas / 64 / bk.: “Esmer”) (Esmerin Adı Sarışının Tadı / Yurter / 79 / bk.: “Esmer”)

SİYAH / (Siyah Eldivenli Adam / Aslan / 73 / “Düşmanları tarafından kolu kırılan bir adamın intikam öyküsü.”) (Siyah Gelinlik / Elmas / 73 / “Her tür maceradan sonra mutluluğu kendini seven kadında bulan çapkın denizcinin öyküsü.”) (Siyah Gözler / Saydam / 65 / Zengin adam tezgâhtar kız ile sevişir, adamın yurt dışından ölüm haberi gelir, kıza patronu tecavüz eder, bunun üzerine kız kiralık olarak çalışmaya başlar, bir gün karşısında kendisine inanmayacak olan sevgilisini bulur.) (Siyah Gül / Erakalın / 66 / “Aralarından çekilen kadınla, birbirleri seven gençlerin öyküsü.”) (Siyah Melek / Ayanoğlu / 61 / “İstiklal Savaşı sırasında geçen bir kahramanlık öyküsü.” – Zorro Maskeli Süvari versiyonu) (Siyah Otomobil / Gülyüz / 66 / “Çocuğuına eziyet edenlerden intikam alan bir polisin öyküsü.”) (Siyahlı Kadın / s. Duru / 66 / “Karısının katilini arayan bir gençle ona yardım eden sonunda aşık olan kadının öyküsü.”) (Beyaz Tabakta Siyah Üzüm / Kıran / 70 / bk.: “Üzüm”)

YEŞİL / (Yeşil Bir Dünya / Turgut / 90 / “Çevre sorunları içinde gelişen bir aşkın öyküsü.”) (Yeşil Işık / f. Aksoy / 01 / Kalp krizinden ölen adamın karaciğeri bir kadına nakledilir, adam ise vadesinin henüz dolmadığı için geri gönderilir, kara ciğerini bulması istenir, kendini kimsenin görmediği adam kendi cenaze törenini ve orada karısını izler, dünyası yıkılır, kara ciğerini bulup yaşamak isterse de, kadına aşık olduğu için öldürüp kara ciğerini alamaz.”) (Yeşil Kurbağalar / Ayanoğlu / 60 – Uçak / 69 / her ikisi içinde bk.: “Kurbağa”) (Yeşil Köşkün Lâmbası / Saydam / 60 / Bir Osmanlı zabitinin paşa kızı olan aşk öyküsü.) (Bak Yeşil Yeşil / Saner / 75 / “Bir şarkıcı gencin aşk öyküsü.”)

Bu Yazının Tamamlayanları:

14.06.2012 – Film İsimlerinde Sair Gıda Maddeleri İsimleri
10.06.2012 – Film İsimlerinde Meyve – Sebze İsimleri
09.06.2012 – Film İsimlerinde Çiçek İsimleri
07.11.2011 – Film İsimlerinde Hayvan İsimleri
01.11.2011 – Film İsimlerinde Meslekler

(12 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Film İsimlerinde Meyve – Sebze İsimleri

AKASYA / (Akasyalar Açarken / Ün / 62 / “Kocası tarafından ihmâl edilen bir kadınla, kaza sonucu gözlerini yitiren bir kimyagerin aşk öyküsü.”) (Akasya Palas / Ertuğrul / 40 / “Kâmil ve Cafer’in Akasya Palas Oteli’nde geçen maceraları.”)

ARMUT / (Ben Armud[t]u Dişlerim / Evin / 75 / “Hazine peşinde koşan üç örgütün maceralı öyküsü.”)

BUĞDAY / (Kanlı Buğday / Ceylan / 65 / “Babalarının katili kardeşlerle mücadele etmek için dağa çıkan bir gencin öyküsü.”)

ÇINAR / (Çınar Ağacı / İpekçi / “Dört çocuk, torunlar, iki ayda bir evden eve taşınan çiçekler, plâklar, bir sandık ve gramafon. Ve iki ayda bir buluşulan ‘Çınar Ağacı’! Emekli öğretmen Adviye Hanım’ın biraz huysuz kişiliği çocuklarına hayatı zorlaştırıyor görünse de torunu Barış’ın hayatındaki en anlamlı şey anneannesidir. Bir tek Barış, kavuşulacak buluşmalarını iple çekmektedir!”)

DOMATES / (Domatesler ve Silahlar / Demirağ / 74 / “Bir maceranın öyküsü.” -??- – Yabancı oyuncularda var, – ortak / yapım?) (Domates Güzeli “Arabacının Aşkı” / Pekmezoğlu / 76 / “Sevgilisinin aşkını denemek için hizmetçisi ile yer değiştiren zengin kızın öyküsü.”)

ELMA / (Elmanın Alına Bak / Yurter / 76 / “Tutkulu bir arkadaşlık üzerine kurulan bir öykü.”) (Elmayı Kim Isırdı “Dayak Cenneten Çıkma” / Göreç / 86 / “Bir gemide kaptan nikâhı ile evlenip, bir türlü gerdeğe giremeyen iki gencin güldürüsü.”) (Elma-cı Kadın / Tuna / 71 / “Yurt dışındaki kızına kendini zengin tanıtan bir kadının, kızının gelmesi üzerine -kendilerine şans getirdiğine inanan- bir kısım yeraltı dünyası adamları ile kızına kendini zengin göstermesinin öyküsü.”- Frank Capra’nın A Pocketful of Miracles filminin uyarlaması.) // (Elma Şekeri / Gürsu /75 / “Karısının aşırı baskısından kurtulmak için yabancı bir kızla ilişki kuran adamın öyküsü.”)

ERİK / (Erikler Çiçek Açtı / Ergün / 68 / “Casus bir ailenin kızı ile bir Türk subayının aşk ve macera öyküsü.”)

FASULYE / (Fasulye / Tekay / 05 / “??”)

FINDIK / (Beş Fındık-çı Gelin / Saner / 66 / “Beş gelinle beş damadın öyküsü.” – Stanley Donen’in Seven Brides for Seven Brothers uyarlaması.) (Fındık-çı Gelin / Erçin / 54 / “Çevresindeki erkeklere mavi boncuk dağıtan bir gelini öyküsü.”)

FISTIK / (Fıstık Gibi Maşallah / Saner / 64 / “Bir cinayete tanık olan iki arkadaşın peşine gangsterler düşünce kadın kılığında bir orkestraya katılırlar.” – Blake Edwars’ın Some Like It Hot uyarlaması.) (Fıstık Gibi / Saner / 70 / “Saner ’64’de çektiği filmi yeniden çekiyor.) (Fıstıklar / Ergün / 75 / “İftiraya uğrayıp kendini temize çıkaran gençle, zengin kızın öyküsü.”) (Bizim Fıstıklar / Erakalın / 78 / “Kadın kılığına giren bir doktorla, kadın hastalarının güldürüsü.”) (Sıra Sende Fıstık / Saylav / 71 / “Karısı ve çocuğu kaçırılan gazetecinin, şebeke reisi kadın ile öyküsü.”)

İNCİR / (İncir Reçeli / Ağırlar / 10 / “Televizyon dizileri yazan bir yazar bir gece meyhanede sızan bir kadını evine alır, kadın sabah giderse de sonra yine gelir, birliktelikleri devam ederse de, kadın devamlı uzak durmaktadır, sonunda AİDS’li olduğunu söyler, ilişkileri kopuk kopuk devam eder, adam bir türlü yazamadığı, yazdıklarını kabûl ettiremediği senaryosunu yazıp bitirir, fakat kadını da yitirecektir.”)

KARADUT / (Karadut / Gültekin / 61 / “Çingenelerin küçük yaşta kaçırdığı bir kızın öyküsü.”) (Karadutum / Gültekin / 70 / “Yıllar sonra babasına ve sevgilisine kavuşan kayıp bir kızın öyküsü.”)

KARPUZ / (Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak / Uluçay / 02 / “Sinemaya delice tutkun iki köylü gencin öyküsü.”) (Karpuz-cu / Atadeniz / 79 / “Yaşamını karpuz satarak kazanan bir genç ile iğfal edilen sevgilisinin öyküsü.”) (İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz / İnci / 65 / “Yolda karısını kaybedip başka bir kadınla evlenen iki çocuklu bir adamın güldürüsü.”)

KATIR TIRNAĞI / (Katır Tırnağı / Evin / 63 / “Bir komedi.” -??-)

KAVAK / (İzmir’in Kavakları / Gültekin / 66 / “Çavdarlı Murat Efe’nin öyküsü.”)

KIZILCIK / (Kızılcıklar Oldu mu / Saner / 67 / “Aile çatışmaları nedeni ile birbirlerine kavuşamayan iki gencin öyküsü.”)

KİRAZ / (Kiraz Çiçek Açıyor / Seriner / 90 / Buradaki kiraz, meyve adı, mecazi anlamda meyveyi çağrıştıran bir -takma- ad değildir, filmin kadın kahramanının adıdır. “Kocası Almanya’da evlenen Kiraz fahişelik yapmaya başlar, iyi yürekli bir adam yanında iş verince fahişeliği bırakır, fahişeliği duyan kocası ‘öldürmek’ için gelir ama durumun değiştiğini görünce öldürmekten vazgeçer… Filmin gazetelerde yayınlanan foto-romanında kocası Kiraz’ı -finalde- öldürmektedir.) (Pars: Kiraz Operasyonu / sınav / 06 / “Uyuşturucu satıcıları ve kullanıcıları ile onlara engel olmaya çalışanlar arasında geçen ‘Pars: Kiraz Operasyonu’; okullardaki öğrenciler, uyuşturucu baronları ve narkotik polislerinden oluşan bir üçgeni konu alıyor. Uyuşturucunun esrarlı tahtının kurbanlarının üzerinde yükseldiği gerçeğini yaşayarak öğrenen ‘Pars’, başka kurbanlar verilmemesi için hayatındaki herşeyi feda etmeye hazırdır.”)

MEŞE / (Meşeler Güvermiş / Gürses / 62 / “Bir köylü kızın aşk öyküsü.”)

MUZ / (Muz Sever misiniz “İyi Muz” / Pekmezoğlu / 75 / Filmin adında bir değişiklik yapıldı, kaynaklarda hep ilk ad geçiyor fakat afişler -yanılmıyorsam- ikinci ad ile çıktı. “Türkiye’de kalmak için bir bakkal çırağı ile evlenen yabancı uyruklu bir kadının güldürüsü.”)

NAR / (Nar / ü. Ünal / 11/ “Hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız: Hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. Ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda. Bizi bir arada tutan kabuk, birbirimize duyduğumuz inançtır. Nar; bir kadının kendi adaletini aramasıyla başlayan bir öykü. ‘Nar’, apayrı şeylere inanan dört kişiyi bir evin içinde, yarım gün gibi kısa bir sürede adalet konusunda, kendilerine yarattıkları inanç dünyaları konusunda ciddi bir sorguya tabi tutuyor. 2011 48. Antalya Altın Portakal En İyi Film Jüri Özel Ödülü.)

PİRİNÇ / (Acı Pirinç / y. Duru / 72 / “Pirinç tarlalarında çalışan kadınları sömüren ağanın öyküsü.”)

PORTAKAL / (Portakal / n. Özer / 76 / “Kenar mahalleden fakir bir kız ile bir yüksek mühendisin aşkı.”)

SELVİ / (Selvi Boylum Al Yazmalım / a. Yılmaz / 77 / “Bir köylü kızı ile yapılmakta olan barajda çalışan kamyon şoförünün aşk hikâyesi. Şoför başka kadınla da ilişki kurunca doğum da yapan kadın, kendisine yardım eden adamın yanına yerleşir, sonunda kadın şoförü değil kendine evini (çocuğuna kucağını) açan adamı seçecektir.” Cengiz Aytmatov’un romanından uyarlama.)

ŞEFTALİ / (Şeftali / Akıncı / 75 / “Genç bir kızın elindeki arsayı ucuza kapatmaya uğraşan üç çetenin öyküsü.” – Gürsu / 75 / “??”) (Şeftalisi Ala Benziyor “Yirmidört Ayardayım” / Kaya / 75 “Mutsuz bir kadının öyküsü.”)

TÜTÜN / (Tütün Zamanı / Arıburnu / 59 / “Tütün işçisi Cemal, aşık olduğu kız ile kaçtığı için hapse girer, köylülerin yardımı ile sevgililer birbirine kavuşur.” – Necati Cumalı’nın romanının (“Zeliş”) uyarlaması.) (Tütün-cü Kızı Emine / Gürses / 58 / “Bir hizmetçi kızın çileli öyküsü.” – 69 / “Masum bir köy kızının büyük kentteki çileli öyküsü.”)

ÜZÜM / (Üzümcü Kızın Kaderi / Kan / 61 / “Bir ağa’nın kızı ile yetim Ali’nin aşk öyküsü.”) (Beyaz Tabakta Siyah Üzüm / Kıran / 70 / “??”)

ZEYTİN / (Acı Zeytin / Hançer / 61 / “Elif ile Mahmut’un buruk aşkları.”) (Zeytin Gözlüm / Gülgen / 80 / “Kötü kalpli ağabey, birbirini seven iki -şarkıcı- gencin arasına girer.” İki filmde de ses sanatçıları rol alır; ilkinde Nurettin Çamlıdağ “türkücü”, ikincide Talha Özmen “şarkıcı”.)

Bu Yazının Tamamlayanları:

14.06.2012 – Film İsimlerinde Sair Gıda Maddeleri İsimleri
12.06.2012 – Film İsimlerinde Renk İsimleri
09.06.2012 – Film İsimlerinde Çiçek İsimleri
07.11.2011 – Film İsimlerinde Hayvan İsimleri
01.11.2011 – Film İsimlerinde Meslekler

(10 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Film İsimlerinde Çiçek İsimleri

ÇİĞDEM / (Çiğdem / Baytan / 62 / “Kaçırılan bir kız ile onu kurtarmaya çalışan babasının öyküsü.”) (Çiğdem Çiçeği / Uğurlu / 89 / “Yaşlı olarak hapisten çıkan adam ile karşılaştığı eski aşığının öyküsü.”)

GELİNCİK / (Gelincik / Gören / 78) (Gelincik Tarlası / Aslan / 68 / “??” – Sayman / 93)

GÜL / (Gül Ağacı / Aslan / 67/ “??” – Atadeniz / 83 / “Sevdiği erkek hapishaneye düşünce başından maceralar geçen talihsiz kızın dramatik öyküsü.”) (Yayla Güzeli Gül Ayşe / Gürses / 56 / “Yuvasını dağıtan karısından intikamını alan bir babanın öyküsü. ” – Palay / 69 / “Yengesi ve çocukları öldürülen bir adamın intikam öyküsü.”) (Gül Hasan / Kurtiz / 79 / “İsveç’te Türk işçilerini film çevirmek vaadi ile sömüren, sonunda işçilerin ayaklanması ile filmi çevirmek zorunda kalan bir şebekenin öyküsü.) (Gül ve Şeker / Seden / 68 / “İflâs etmiş bir fabrikatör baba ile üç oğlunun öyküsü.”) (Siyah Gül / Erakalın / 66 / bk.: “Siyah”) (Kırmızı Gül / Karcı / 93 / bk.: “Kırmızı”) (Güller ve Dikenler / Saydam / 70 / “Zorla evlendirildiği erkeğin zifaf odasından kaçan bir kızla, sonradan taşınıp evlendiği gencin öyküsü.”) (Bataklıkta Bir Gül / Aksoy / 83 / “Fakir bir kız ile zengin bir çocuğun aşk öyküsü.”) (Gülüm / Ökten / 02 / “Babalar, oğullar ve kızları arasında geçen bir kuşak çatışma öyküsü.”) (Gülüm Benim / Tatlıses / 87 / “Kamyon şoförü Hıdır, zengin kızı Cemile ile sevişir, kız nişanlıdır, iki sevgilinin aşkı acılı olaylarla sürüp gider.”) (Gülüm Dalım Çiçeğim / Seden / 71 / “Nişanlı bir profesöre aşık olan kantocu kızın öyküsü.”) (Hoş Geldin Gülüm / Ererez / 91 / Bir gazeteci kız ile bir reklâmcının nikahsız aşklarının öyküsü.”) (Cilalı İbo Tophane Gülü / Ergün / 60 / “Aynı kızı seven İbo’yla bir kabadayının öyküsü.”) (Dikenli Gül / Alyanak / 61 / “Hırsız bir kızla maceracı gencin güldürüsü.”) (Fikrimin İnce Gülü “Sarı Mersedes”/ Okan / 87 – 93 / bk.: “Sarı”) (Meyhane Gülü / Pesen / 66 / “??”) (Yaban Güller / Temizer / 85 / “??”) (Yaban Gülü / Utku 61 / “Doğuştan sakat bir genç ile Amerika’da okumuş bir mühendisin biri evlâtlık kıza olan aşklarının öyküsü.” – Güzide Sabri – 70 / “Zengin bir aileye evlâtlık olarak verilen köylü kızı ile aşık olan iki erkeğin öyküsü.” – Güzide Sabri) // (Derya Gülü / Akıncı / 73 / “??” – s. Duru / 79 / “Yaşlı bir kaptanın karısı ile yasak ilişki kuran denizci gencin öyküsü.”) (Donanmanın Gülü / Atadeniz / 87 / “Yemekleri nedeni ile birliğinden şeref madalyası alan bir bahriye eri ile kötürüm bir kardeşi olan genç kızın aşk güldürüsü.”)

KARANFİL / (Kırmızı Karanfiller / Erakalın / 62 / “Fakir bir kızla zengin bir gencin öyküsü.”) (Karanfilli Kadın / Pesen / 66 / “??”) (Karanfilli Naciye / Seden / 84 / “Bir pavyon dansözü ile ona aşık olan bir gencin öyküsü.”)

LEYLAK / (Leylaklar Altında / Tedü / 54 / “Babasının ölümünden sonra kör bir yazarın yanına sekreter olarak giren Lale’nin öyküsü.”- Mebrure Alevok – Utku / 68 / “Bir köşk sahibi zengin kadınla, bir ressamın aşk öyküsü.”)

MENEKŞE / (Bir Demet Menekşe / Ökten / 73 / “Evliliğinde “mutsuz bir fabrikatörle, bir terzihanede çalışan kızın aşk öyküsü.”) (Menekşe Gözler / Evin / 63 / “??” – a. Yılmaz / 69 / “Aynı gazinoda çalıştıkları dansöze aşık olan iki arkadaşın öyküsü.”) (Menekşe Koyu / Karabuda / 90 / “Bir balıkçı köyünde geçen Kerem Usta ile karısı Neriman’ın köy halkı arasındaki ilişkilerinin öyküsü.”) (Menekşeler Mavidir / Tokatlı / 87 / bk.: “Mavi”)

PAPATYA / (Papatya / Yener / 56/ “Çingeneler arasında büyüyen Papatya’nın bir rastlantı sonucu tanıdığı ressam Halûk ile aşk öyküsü.” – Erich von Stroheim’in ‘Paprika’ isimli romanından – Gök / 87 / “Tüm delikanlılar yoksul balıkçı kızı Papatya’ya tutkundur, o ele avuca sığmayan biri olarak kimseye yar olmaz, köyün delisi de O’na tutkundur, genç adam bir olay yüzünden hapse girince, Papatya da fahişe olur.”) (Papatya ve Karabiber / Efekan / 03 / Sait Faik öykülerinden yapılan bir kolaj.)

YASEMİN / (Bir Demet Yasemi(e)n / Saner / 61 / “Evlerine sığındığı zengin adamın oğlu ile büyüyüp, ona aşık olan kızın öyküsü.”)

ZAMBAK / (Zambaklar Açarken / Saydam / 73 / “Evli bir piyes yazarı ile Avrupa’da öğrenimi sırasında bir mankenle evlenen oğlunun öyküsü. – Kerime Nadir)

*****

LALE devri/ (Lale Devri / Ar / 51 / “III. Ahmet devrinde saray halkının lâleye ve sanata düşkünlüklerinin öyküsü.”)

Bu Yazının Tamamlayanları:

14.06.2012 – Film İsimlerinde Sair Gıda Maddeleri İsimleri
12.06.2012 – Film İsimlerinde Renk İsimleri
10.06.2012 – Film İsimlerinde Meyve – Sebze İsimleri
07.11.2011 – Film İsimlerinde Hayvan İsimleri
01.11.2011 – Film İsimlerinde Meslekler

(09 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Darwin’in Torunu İnanca Bakıyor

Hayatının Seçimi (The Ledge)
Yönetmen-Senaryo: Matthew Chapman
Müzik: Nathan Barr
Görüntü: Bobby Bukowski
Oyuncular: Charlie Hunman (Gavin), Liv Tyler (Shana), Terrence Howard (Hollis), Patrick Wilson (Joe), Jacqueline Fleming (Angela), Christopher Gorham (Chris)
Yapım: IFC Films (2011)

İngiliz yazar ve yönetmen Matthew Chapman, ateistlik ile derin inanışın çatışmasını anlattığı “Hayatının Seçimi”, dini şeriata eleştiri getiriyor. Bu film tartışma yaratabilir.

Film, ön jenerik boyunca petrokimya tesislerinin tüten bacalarını gösterirken fonda da doğu hüzünlerini duyuran müzik duyuluyor. Bugün bambaşka bir gün. Elbette polis dedektifi Hollis Lucetti ve Gavin Nichols için öncelikle. Ama birçok hikâye yansıyor filmde. Gavin konuştukça derinliğin dehlizlerinden kederli insan trajedileri yansıyor perdeye. Bu kederleri din çözebilir mi? Terapi olabilir mi? Çekilen acılar, “İsa’nın çilesi” gibi mi olmalı? Hollis, bu sabah hayatının en büyük boşluğunu, hayal kırıklığını ve aşağılanmasını yaşayarak hakikati öğreniyor. O, inanmış bir Katolik. İki güzel çocuk babası Hollis, doktordan çocukların kendisinden olmadığını öğreniyor. Hollis bir kısır.

Sabahın diğer kahramanı Gavin, damda intihar etmek için saatin öğleye gelmesini bekliyor. İntiharları önlemede uzman Hollis, Gavin’i ikna etmek için pencereye geliyor. Hollis, Gavin’i konuşturmaya başladığında bir hikâye de izlemeye başlıyor seyirci. Gavin, bir otelde müdür yardımcısı. O dairesini, HIV virüsü kapmış ve şimdi işşsiz Chris’le paylaşıyor. Chris, Yahudi inancı Kabbala’yı keşfetmeye çabalıyor. Gavin, bir sabah işe giderken apartmandaki komşusu Shana’yı fark ediyor. Shana, Joe’yla evli. Müzik eğitimine devam edebilmek için yarım günlük iş de ihtiyacı var Shana’nın. Gavin ve Shana’nın yolları otelde buluşuyor. Komşusu Shana’yı işe alan Gavin, aşkı da hatırlıyor. Shana’nın gizemlerinin içine girdikçe orada mutsuzluğu ve katı dini öne alan ahlâki değerleri görüyor Gavin. Shana’nın kocası olan Joe, petrokimya endüstrisinde çalışıyor. Joe, katı bir Protestan Babtist. Bu Baptistler, yalnızca inananların vaftiz edilmesine inanan şeriatçılar. Chris’le Gavin’i eve akşam yemeğe davet eden Joe, bu iki insanı eşcinsel ilişki yaşayan inançsız birileri olduğunu düşünüyor. Gavin’le Shana arasında gelişen ilişki aşka dönüşürken bilinmeyenler de ortaya çıkıyor. Geçmişte uyuşturucu müptelâsı Shana, para bulabilmek için erkeklerle de oluyor. Kilisede sevişmeyi seven biri tarafından öldüresiye dövülen Shana’yı kilisede bulan Joe, bu güzel ve genç kadınla hemen evleniyor. Joe’nun da geçmişi var elbette. O da kötü yollardan geçmiş ve sonunda hidayete ererek kendini dine vermiş. Hayatındaki her şey dinin kurallarına göre onun için. Karısının kendini Gavin’le aldattığını fark eden Joe, ataeist Gavin’le yaptığı din ve inanış üzerine konuşması, çarpıcı ve gerilim yüklü. Tabancanın üzerinde olduğu İncil’de “zina” üzerine maddeyi Gavin’e okutan Joe, kendi dinsel yorumuyla sorunu Yeni Ahit’le değil, Eski Ahit’le çözmek istiyor. Joe, yıkandığını ve arındığını söylüyor hep. Günahtan çıkmak için birinin ölmesi gerekiyor onun Baptist inanışına göre. İsa’nın “günah” üzerine yorumu üzerine konuşmalar da ilginç. Çünkü Baptistler, dini kendi bakışlarına göre yorumluyorlar hemen.

Din hayatı kuşatınca…

Filmi seyrederken, Hıristiyanlık ve Müslümanlık arasında benzer taraflar oluğunu da fark ediyorsunuz. Protestan Baptistlere göre, inanan öldüğünde Tanrı’nın cennetinde “72 bakire”yle olacak. Müslümanlardaysa, Allah müminlere cennetinde “72 huri” verecek. Bunların hepsi erkeklere armağan. Ya kadınlara? İncil’de ve Kuran’da kadınların payı pek söylenmiyor. Cennet de kendileri için. Protestan Baptistlere göre cennet sadece vaftiz edilenler için. Müslümanlar, Yahudiler, Hindular, Budistler, hatta Katolikler Tanrı’nın cehenneminde yanacak. Müslümalara göreyse aşağı yukarı aynı. Müslüman olmayanlar Allah’ın cehenneminde yanacaklar. İki taraf da, bu dünyanın geçici, öbür dünyanın ebedi olduğunu söylüyor. İncil ve Kuran, birbirlerinden ilham almışlar sanki.

Hayat nasıl doğdu?

CERN’de bilim insanları, “büyük patlama” deneyleri yaparak, evrenin oluşumunu anlamaya çalışırlarken belki de Tanrı’ya dokunmak istiyorlar. Bazı bilim insanlarıysa, 650 milyon önce atmosferdeki karbondioksit birden dağılınca yeryüzü buz topuna döndü. Bu, tam 25 milyon yıl sürdü. Kıtalar yoktu. Okyanuslarda mikroskobik canlılar yaşıyordu. 25 milyon yıl sonra yanardağlar patlamaya başladı ve yeryüzü ısınmaya başladı. Okyanuslardaki mikroskobik canlılar hayatta kalmaya başarıp evrimleşmeye başlayarak Dünya’daki tüm canlıların ataları oldular. Hemen olmadı. Her şey yavaşçaydı. Yaklaşık bundan 400 küsur milyon önce hayat okyanuslarda başladı. Her şey devasaydı. Omurgalı hayvanların çoğu karaya çıktı. Hayat hem suda hem de karada başladı. Bütün bunlar yeryüzündeki canlıların atalarıydı. Dini bakışla bunların hepsi uydurma. Tanrı, insanları Yunan mitolojisindeki Prometheus gibi çamurdan yarattığını savunuyorlar sanki. Bilim ve din daima çatışacak.

Filmde, insana ölüme yaklaştıran anlar da var. Öncelikle yükseklik korkusu yaşayanlar için. Kameranın böyle kullanıldığı bir başka bir film aklımıza gelmiyor. “Doly”ye takılı kamera, boşluğa doğru kayıyor ve birden düşecek gibi oluyor insan. Gerçekten nefes kesici. Filmin estetiği de göz kamaştırıcı. Yönetmen Matthew Chapman, sahneler arasında “geçişli” kurgu kullanmamış. Sahneler arasında “kesme”ler var hep. Bazı anlarda “sıçrama çekimi” duygusu veriyor insana. 1950 doğumlu yazar, gazeteci, senarist ve yönetmen İngiliz Matthew Chapman, evrim kuramcısı Charles Darwin’in torunlarından. Darwin üzerine kitapları da var. Filmin hikâyesi, Lousiana eyaletinin Baton Rouge şehrinden yansıyor. Eyaletin başkenti bu şehrin içinden Mississippi Nehri de geçiyor. 2011 yapımı “The Ledge-Hayatının Seçimi”, tartışma yaratacak filmlerden. Filmde, ahlâkın ve vicdanın inananların himayesinde olmadığını da anlıyorsunuz. Gavin’in vicdanında yanan o cehennem ateşi gibi.

(08 Haziran 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Firari Hayvan Dostlarımız Yuvaya Dönüyor

Madagaskar 3: Avrupa’nın En Çok Arananları (Madagascar 3: Europe’s Most Wanted)
Yönetmen: Eric Darnell-Tom McGrath-Conrad Vernon
Müzik Hans Zimmer
Oyuncular: Ben Stiller (Alex), Frances McDormand (DuBois), Sacha Baron Cohen (Julien), Jessica Chastain (Gia), Chris Rock (Marty), Cedric the Entertainer (Maurice), Bryan Cranston (Vitaly), David Schwimmer (Melman), Jada Pinkett Smith (Gloria)
Yapım: Dreamworks (2012)

Üç boyutlu animasyon “Madagaskar 3: Avrupa’nın En Çok Arananları”, insanı kahkahalarla güldüren çok eğlenceli bir film. Bu tatil zamanlarında çocuklar Türkçe konuşan bu filmde eğlenecekler.

Macera 2005 yılında başladı. Eric Darnell ve Tom McGrath’ın beraber yönettikleri “Madagascar-Madakaskar”ın ardından aynı ikili 2008 yılında “Madagascar: Escape 2 Africa-Madagaskar 2” filmini yaptılar. Dostlarımız aslan Alex, suaygırı Gloria, zürafa Melman ve zebra Marty, şempanze ve penguenlerin yardımıyla, “Büyük Elma” dedikleri New York’a dönme mücadelesi veriyorlar.

Macera dolu Amerika’ya…

Hayvanat bahçesi olan evleri, Central Park’ta. Ama bu o kadar kolay değil. Arabaları ve uçakları, insanlar gibi bu dünyada sadece penguenler kullanabiliyor. Uçak düşünce ortada kalan dostlarımızın yolu Monte Carlo’ya düşüyor. Oradan New York’a gitmeyi umuyorlar, ama orada da “hayvan konrol”den sorumlu Nazi ruhlu polis yüzbaşısı Chantal DuBois var. DuBois’nın elinden kurtulup İspanya’ya gelen dostlarımız orada Zaragoza Sirki’ni taşıyan trene binmek istiyor. Sibirya kaplanı Vitaly ve dişi jaguar Gia sirkin gözdeleri. Aksi Vitaly ikna edilince, maymunlar her zamanki numaralarını yapıp sirki satın alıyorlar. Yola çıkan trende macera bitmiyor. Peşlerinde de, dostlarımızı yakalamaya yemin etmiş DuBois da olunca macera ve kahkaha çoğalıyor. Benim gibilerin bile eğlendiği bu üç boyutlu animasyonda çocuklar havaya uçar eğlenmekten herhalde.

Üç boyutlu bu animasyon filmi Türkçe seslendirmeyle gösteriliyor. Onlara selâm yolluyoruz. Rusça, İtalyanca ve Fransızca aksanlı seslendirme muhteşem. Bilgisayarda üretilmiş resimlerde hayvanlara insani duygular verilmiş. Gerçekten inandırıcı. Mekânlar da gerçekçi gibi. Atmosferin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Monte Carlo sokaklarındaki araba takip sahneleri tam anlamıyla nefes kesici. Finaldeki New York bölümü de iyiydi. Çocuklara iyi bir tatil hediyesi 2012 yapımı “Madagascar 3: Europe’s Most Wanted-Madagaskar 3: Avrupa’nın En Çok Arananları” filmi.

(07 Haziran 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Bir Masalı Yeniden İcat Etmek

Ortaçağ karanlığında bir krallık, “dev” tabir edilmiş trol’leri de eksik olmayan kapkara bir orman, acımasız bir kraliçe/üvey anne, Jan Dark’la Braveheart arasında kalmış bir Pamuk Prenses, bir yerine iki hayran: avcı ile prens, ya da dük… İlk haftasında gişe hasılatı listesinin tepesine yerleşen “Snow White and the Huntsman / Pamuk Prenses ve Avcı”yı böyle tanımlayabiliriz.

Reklâm filmi yönetmenliğinden gelme İngiliz Rupert Sanders kurmacaya attığı ilk adımda büyük bir cesaretle (ki, yapımcılar da benzer bir cesarete sahipmiş, belli) Grimm Kardeşler’in Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını bir kez daha beyazperdeye aktarma hevesi duymuş. Kısa süre önce, daha mizahi olan “Mirror Mirror”la yönetmen Tarsem Singh de aynı hevese kapılmıştı. Ama gişede pek başarılı olamamıştı. Bu seferki hayli farklı bir Pamuk Prenses. Gerçi gene hain üveyanne, ayna, zehirli elma var ama kızımız boyun eğen takımından değil. Avcıyı Thor’a (Chris Hemsworth) oynatırsan, haliyle bir savaşçılık durumu da bekliyorsun. Ancak, dul ve ayyaş avcımız, ki aslında tehlikeli olan cücelerle birlikte komik unsuru oluşturuyor, kendi dövüştüğü gibi, Pamuk Prensese de bir-iki hareket gösteriyor.

Masalı herkes bilir ama biz filmi gene de özetleyelim. Pamuk Prenses’in annesi ölüyor. Erkeklerin faydacı yaratıklar olduğuna iman etmiş Ravenna, kralın karşısına çıkıp güzelliğiyle büyülemek için bir numara çeviriyor (Savaşmaya gelen hayalet ordu çapında bir numara). Sözde karısının yasını tutan kral onu görür görmez âşık oluyor. O erkenden ölünce, Kraliçe Ravenna, Pamuk Prenses’i (Kirsten Stewart) kuleye kapatıp, halka zulmetmeye koyuluyor. Sağ kolu ise, sevimsiz kardeşi Finn (Sam Spruell). Ravenna’nın (Charlize Theron) amacı, fethettiği Avrupa krallıklarına İngiltere’yi de katmak.

Bir de aynasına (Christopher Obi) güveniyor, tabii. Gerçi aynadan çok kalkana benziyor ama, akışkan metal olarak hayli etkileyici. Dünyada sadece güzelliğiyle ayakta kalacağını bilen Ravenna, genç kızlardan ve çiçeklerden yaşam enerjisi alıyor. Ancak, yaşlanmaya başlayınca, ayna ona saflık timsali Pamuk Prenses’in kalbini yiyerek ebedi hayata kavuşmasını tavsiye ediyor. O noktada da, köyde herkese içki borcu olan, karısını kaybedince kendini alkole vurmuş Avcı devreye giriyor. Yakışıklı Prens ise, Ravenna saraya yerleşince orayı terk etmek zorunda kalan Dük oğlu William (Sam Claflin).

Mesele bu, farklı olan her şeyi söylememiz ne yazık ki mümkün değil. Ancak, bir Braveheart durumundan söz edilebilir. Yani, bildiğiniz masalın her ayrıntısını beklemeyin. Her şeyden önce, cüceler yedi değil sekiz tane. Üstelik de Walt Disney’in filmindeki cüceler gibi zararsız, hatta sevimli, komik isimleri olan şahıslar beklemeyin. Bunlar, kavgacı, acımasız, tehlikeli cüceler. Üstelik de, bilgisayar marifetiyle ufalmış saygın aktörler tarafından oynanıyorlar: Bob Hoskins, Ray Winstone, Ian McShane, Toby Jones, vd.

Sonuç olarak cüceler, oyuncu seçiminin artı puanları arasında. Filme adını veren iki kişiden ilkini “Twilight / Alacakaranlık” şöhretli Kristen Stewart’ın, diğerini de Chris Hemsworth’ün oynaması, genç kız ve erkek seyircileri hedefliyor besbelli. Belki de yapımcılar, 140 milyon dolar hasılatı yeterli bulunmayan diğer Pamuk Prenses filmi “Mirror Mirror”dan ders alarak bu filme özellikle genç erkek seyircileri çekmeye çalışmışlar. Ravenna’da harikulâde olan Theron ise, abartılı oyununu kontrol altında tutuyor. Hiç değilse, bu sefer “Canavar” gibi görünmüyor diyebiliriz.

Eski Pamuk Prenses uyarlamalarına dalmadan, Rupert Sanders’in filmini değerlendirelim. Kendi payıma, “Twilight”taki sünepe karakterinden beri Kristen Stewart’a tahammül etmekte zorluk çekiyorum ama genç hayranları aynı fikirde değildir elbette. Dolayısıyla, akıllıca bir oyuncu seçiminden söz edilebilir. Ama Pamuk Prenses’in inandırıcı olduğundan pek söz edilemez. Buna karşılık, film bir görsel şölen. Soluksuz izleniyor, mizahi yanları var, aksiyonu durmak bilmiyor. Hatta, Pamuk Prenses’in orman mahlûkatıyla tanışması gibi bölümlerde Walt Disney’e de selâm gönderilmiş. Eleştirmenlerin içinde beğenmeyeni de oldu (yabancılardan söz ediyorum), ancak belli ki seyirciler cevaplarını gişe hasılatı yoluyla vermiş. İzlerken sıkılmayacaksınız, ama sonradan eleştirecek yönlerini bulabilirsiniz. Eh, sonuç olarak bu da büyük bütçeli bir yaz filmi…

Masal ve uyarlamaları

Pamuk Prenses’i daha çok Walt Disney animasyonuyla hatırlarız. Oysa Pamuk Prenses neredeyse beş yüz yıldır gezegenimizin konuğu. İlk kez Grimm Kardeşler’in 19’uncu yüzyıl başında toplayıp yayınladıkları Avrupa halk masallarından biri olarak basılsa da, aslında 16’ncı yüzyıldan kaldığı sanılıyor. Özgün adıyla Schneewittchen, bazı yönleriyle Disney versiyonundan farklı. Benzer başka masallar da var: İtalya’da Bella Venezia ve Genç Köle, Yunanistan’da Myrsina ve İskoçlar’ın Altın-Ağaç ve Gümüş-Ağaç masalları. Ancak bunlarda cüceler genellikle, Pamuk Prenses’in güzelliğini görene kadar çalan çırpan, öldüren yaratıklar olarak gösterilmiş. Öyleyse, Sanders de masalın aslına dönmüş denebilir.

İlk kez Grimm Kardeşler’in masalıyla geniş bir okur kitlesi bulan Pamuk Prenses’i her sanat dalı sevgiyle kucakladı. Masal pek çok bale grubu tarafından yorumlandı, genelde kaynağı da Disney animasyonu oldu. En eski tarihli uyarlama ise, 1912’de sahnelenen ve kaynağı Grimm masalı olan Broadway oyunu. 1937’de ise meşhur Disney animasyonu gösterime girdi. Snow White and the Seven Dwarfs’un, Amerika’nın ve Walt Disney Stüdyoları’nın ilk animasyonu, ilk renkli animasyon olmak gibi çığır açıcı özellikleri vardır. Yaşı tutanların hatıralarında da silinmez biçimde yer etmiştir.

Prenses yıllar sonra aynı adlı bir müzikalle, 1979’da City Music Hall’de sahneye çıktı. 1987’de onu ikinci müzikal Snow White izledi ve doğruca videoya gitti. Aynı yıl, Prenses ve Prens’in sihirle 20’nci yüzyıl California’sına gönderildiği Amerikan sitkom’u The Charmings yayınlandı, bir yıl dayanabildi. 2011 yapımı dizi Once Upon a Time ise, şimdilik ikinci sezonuna girdi. Animasyon Happily Ever After’da (2003) prenses, prens, ayna ve kraliçe dışında bütün karakterler farklıydı. İki Japon uyarlaması da var: anime TV dizisi The Legend of Snow White ve dört ciltlik manga serisi Prétear (2000). Çizgi roman serisi Fables’ı, Neil Gaiman’ın vampirlik, ensest ve pedofiliyi de içeren kısa hikâyesi Snow, Glass, Apples’ı (1994), 1998’de Zürih Operası’nda galası yapılan Schneewitten operasını da unutmayalım. En yeni versiyonla benzerlikler taşıyan, ama mizah unsuru kuvvetli, kraliçeyi Julia Roberts’ın oynadığı Mirror Mirror’ı da. Gail Carson Levine romanı (2006) ile Tarsem Singh’in filmi (2012) aynı başlığı paylaşıyor.

(05 Haziran 2012)

Sevin Okyay

Yasak Koyma! Sinema Yap, Özgür ve Demokratik Bir Toplum Yarat!

Özgür Sinemacılar Manifestosu

Hepimiz Sinemacıyız!

Aristoteles’in dediği gibi; kurmaca (fiction), bir ilişkilendirme ve yapılandırma operasyonu olarak yaşama biçim ve anlam verdiği için.

Ranciere’in altını çizdiği gibi; olgusal gerçekliği düşünebilmenin, onu önce kurgulamaktan, yani kavranılır mantıksal bir yapı haline getirmekten geçtiği için.

Bu anlamda, hepimiz kurguluyoruz.

Yaşama biçim ve anlam veriyoruz; gerçekliği algılıyor ve düşünüyoruz.

Yani, hepimiz sine-masallar anlatıyoruz.

İşte bu nedenle:

“Hepimiz sinemacıyız”, diyoruz.

Ayrıcalıklı bir olgusal sosyolojik konum ya da sadece reel bir meslek grubu olarak değil.

Tersine, herkesi özgürleşmeye davet eden bir evrensel sesleniş öznesi, bir paradoksal özneleşme ve özdeşleşme olarak: “Hepimiz Sinemacıyız”, diyoruz…

Adaletin evrensel vicdani olarak, “Hepimiz, İstanbul’da, Küçükçekmece’de, Halkalı’da, Diyarbakır’da, Lice’de, Kızıltepe’de, Uludere’de ölen çocuklarız”, diye haykırmak gibi…

Sinema şeridinin kurgusal evreninden, imgeleminden çıkıp gelen öznelerle “Hepimiz sinemacıyız” derken, özünde bir sine-masal fikir olarak biz bu çılgın topraklarda tüm farklılıklara rağmen hep birlikte yaşayabilecek ve bunu algılayıp düşünebilecek özneler; herkesi ortak insanlık paydasına davet edebilen demokratik-evrensel öznellikler yaratabilecek bir halkız diyoruz.

Yani herkes yaşamda kendi etnik kökeninin, sosyolojik-olgusal konumunun ve icra ettiği mesleğinin yanında bir de yaşamda “sinema” yaptığı için bir objektif zemin haklılığı bulanarak da “Hepimiz sinemacıyız” demiyoruz.

Bitmek bilmeyen bir savaş ortamında, yüreklerin yandığı ve duyguların kabardığı bir toplumsal atmosferde, sadece etnik, cins, ulus, din ve mezhep kimliklerinin tüm halkın özdeşleşeceği tek özne-isimler olarak yukardan aşağıya zorla dayatılmasının ötekini yok sayma; mağduriyet hissinden nefret söylemine geçmenin, ötekini yok etme mantığına, sokak linçlerine varan tehlikeli sonuçlarına dikkat çekmek için; düşünceyi ve vicdanı devreye sokan, paradoksal-demokratik-evrensel öznellik önermelerinde bulunmak gerektiği için bunu söylüyoruz…

Kısacası, “Hepimiz sinemacıyız”, diyerek, özünde bu topraklarda ne tür bir “toplum öznelliği” kurgulamakta ve düşünmekte olduğumuzu soruyoruz.

Her şeyden önce, temel bir soru olarak:

Ne yapmalı?

Ne tür bir öznellik kurgulamalı?

Bu güzel ve çılgın ülke gerçekliğini bilinçlerde ve vicdanlarda nasıl yapılandırılmalı, algılanmalı ve düşünmeli?

Bu bereketli ve acılı topraklarda yaşama ne tür biçimler ve hangi anlamlar verilmeli?

Kutsallıklar adına yaşanan akıl tutulmaları ve öfke selleri içinde süren savaşların, etnik katliamların, bombalamaların, sokak linçlerinin, karanlık ölümlerin; vücutlara belli bir yaşam tarzını her türlü iktidar zoruyla kanla kazımaya çalışma narsizminin; daha doğmamış yaşamları dahi ana rahminde devlet jinekologluyla dizayn etme histerisinin kaynağı olan özdeksel-aynılık-kimliklerinin baskıcı hiyerarşik dünyasını mı kurgulamalıyız?

Yoksa düşüncede yakılan özgürlük kıvılcımlarıyla duyarlılıkta yaratılan eşitlik hisleriyle tüm kimliklerde öznel-ihtilaller yaratan, özgür, eşit ve çoğulcu bir biçimde bir arada yaşamaya davet eden bir demokratik toplum öznelliği ve evrensel bir aidiyet duygusu mu tasarlamalıyız?

Önce kafalarda ötekiler yaratan, sonra öfke seli içinde kabararak bu ötekilere yaşam hakkı tanımayan; emir komuta zinciri içinde uygun adımlarla yürüyen, her türlü farklılıklara kin ve nefretle bakan, linççi bir toplum öznelliği mi kurgulamalıyız?

Yoksa tüm kimliksel var oluşların duyarlılığında, kimliklerin kendi kendilerini ve dünyayı algılama imgelemlerinde; farklılıkları tasarımlama biçimlerinde öznel-özgürleşmeler yaratan bir kurgulamayla hiçbir kimlik etiketi, hiç bir hiyerarşik biçim, hiç bir emir komuta zinciri ve iktidar gücü tarafından dayatılamayan, meşrulaştırılmayan bir adilâne-demokratik yurttaşlık öznelliği, bir ortak-insanlık paydası kurmacası mı yaratmalıyız?

Kısaca “Hepimiz sinemacıyız”.

Çünkü zaten hepimiz her halükârda kurguluyoruz.

Sinemasallar anlatıyoruz.

Bir fikir, bir inanç çerçevesinde, yaşama ve gerçekliğe bir biçim ve bir anlam veriyoruz.

Ama bu güzel ve çılgın ülke topraklarında hep birlikte özgür, eşit, mutlu ve barış içinde çoğulcu bir yaşam için ne tür öznel kurmacalar tasarlanmalıdır?

Hangi Sine-Masallar anlatılmalıdır?

Önce bu temel soruyu sormalıyız.

Tek tip toplum kışlaları, sadece her türlü güce ve apoletlere itaat eden hazır kıta modelleri mi tasarlanmalı?

Uygun adımlarla yürüyen toplumsal mangalar mı kurgulanmalı?

Sadece kendi hastalıklı kendisiyle-aynılık narsizminde bir yaşam motivasyonu gören; mağduriyet ve nefret söylemi arasında sıkışıp kalmış, ancak ötekilere ve farklılıklara karşı düşmanlık duyguları ve histerik savaş çığlıklarıyla kendini var edebilen iktidarsız ve tekrarcı bir gençlik mi dizayn edilmeli?

Haydi, kızlar askere, diyen; popülizmin ucuz sosuna batırılmış, vicdan ve akıl tutulmaları mı yaratılmalı?

Yoksa yaşamı barış ve mutluluk temelinde biçimlendiren öznelliklerle herkese açık olarak tasarımlanan evrensel bir ortak-insanlık paydası mı tasarlamalıyız?

Yani uygun adımlar yerine, her daim kendi adalet duygusunun, vicdanının ve zihninin aykırı adımlarıyla yürüyebilen; kendi insani prensipleriyle ve inançlarıyla yaşamını biçimlendirip anlamlandırarak hissedip, düşüp yaşayabilen, özgür ve eşit bireylerden ve yurttaşlardan oluşan demokratik öznellikler dünyasını mı kurgulamalıyız?

Seçim özgür sinemacıların…

Yani tüm yurttaşların…

“Hepimiz Sinemacıyız”

(02 Haziran 2012)

Metin Gönen

Eve Yeni Biri Geliyor

Aramızda Bebek Var (Un Heureux Evénement)
Yönetmen: Rémi Bezançon
Roman: Eliette Abecassis
Senaryo: Vanessa Portal-Rémi Bezançon
Görüntü: Antoine Monod
Oyunvular:Louise Bourgoin (Barbara), Pio Marmaï (Nicolas), Josiane Balasko (Claire), Thierry Frémont (Tony), Gabrielle Lazure (Edith), Daphne Bürki (Kathia), Anaïs Croze (Daphné)
Yapım: Gaumont (2011)

Fransız yönetmen Rémi Bezançon’un Brüksel’de çektiği “Aramızda Bebek Var”, hamileliğin ve sonrasının tüm evrelerini, içine mizah da katarak sinemaseverlere gösteriyor. Ebeveyn olmak iyidir.

Nicolas, videocuda çalışıyor. Nicolas, üniversitede doçent olmak için felsefe doktorasını hazırlayan Barbara’yla bir anda göz göze geliyor. Bir başka gün Barbara dükkâna Nicolas’nın çalıştığı dükkâna geliyor. Nicolas ona Wong Kar Wai’nin 2000 yapımı “Fa Yeung Nin Wa-Aşk Zamanı” filminin DVD’sini uzatıyor. Ustayı ve bu filmini seven kadına aşık olunur. Nicolas da öyle oluyor. Barbara, Gus Van Sant’ın 1995 yapımı “To Die For-Sonsuz İhtiras” filmini de seviyor. Hem aşk hem de gerilim. Elbette başka filmler de var. Nicolas, bilimkurgu ve bilgisayar oyunları tutkunu. Bir de Quentin Tarantino’nun izinden gidebilmeyi hayal ediyor. Tarantino bile videocu dükkânından çıkıp büyük yönetmen olmamış mıydı?

Barbara’nın annesi Claire tam bir 68 kuşağı. “Otlu çay”la eski günleri anıyor. Claire, aşık olup sevdiği adamdan iki çocuk sahibi olmuş sonsuza kadar özgür bir kadın. Nicolas’yla ailesini ziyarete gittiklerinde kızının hamile olduğunu hemen anlıyor Claire. Gün gün karnı şişen Barbara’nın değişken hava gibi ruhunda da sürekli değişmeler olmaya başlıyor. Sevecenken ardından sinirli olabiliyor. Yönetmen, kadınlardaki hamilelik döneminin her durumunu yansıtmak istemiş. Kadınların gebe kaldıklarında dünyevi zevklerden de elini eteğini çekmediğini fark ettiriyor. Onlar da hamileyken de cinsel istek duyuyorlar. Nicolas, karnı şiş Barbara’yla sevişirken suçluluk da hissediyor. Orada biri var diye herhalde. Filmi, Barbara’nın anlatımıyla izliyorsunuz. Barbara, gerçek anlamda Nicolas’ya nerede aşık olduğunu da kafası karışık olarak seyircilere anlatıyor. Barbara’yla Nicolas’nın aşkı videocu dükkânında mı başlamış, yoksa Nicolas’nın bebek istemesiyle mi? Kadınların ne zaman aşık hissettiklerini anlayamıyoruz elbette. Film, yatakta karnı şiş Barbara’nın üzerine açılıyor ve onun anlatımıyla bu aşkın ve hamileliğin her şeyi seyircilere ulaşıyor. Hatta bebek doğduktan sonra ilişkinin sarsılması bile. Barbara’yı canlandıran Louise Bourgoin’ın şişkin karnı görünüyor, hatta bebeğin tekmeleri bile fark ediliyor. Sevişme sahneleri gibi çok gerçekçi Barbara’nın hamileliği de. Ama bu gebelik bilgisayarın marifetiyle oluyor tabii ki. Bourgoin, hamile bir kadının psikolojik ve sosyolojik her şeyini keşfetmiş ve gerçekten bir gebe kalmış kadın gibi.

Bir stüdyo filmi…

Filmin hikâyesi Brüksel’de geçiyor. Hastane ve doğum sahnesi gerçek mekânlarda gerçekleşirken, Barbara’nın rüyasında yüzdüğü derin sular ve diğer iç mekânlar Antwerp’teki stüdyoda kurulan setlerde çekilmiş. Bu yer “sulu stüdyo” diye ün salmış Avrupa’da. Çok gelişmiş bir film stüdyosu burası. “Mutlu Bir Olay” anlamına gelen sinemaskop çekilmiş Rémi Bezançon’un 2011 yapımı “Un Heureux Evénement-Aramızda Bebek Var”, yazar Eliette Abecassis 2005’te yayımlanmış ve çok satanlar listesine girmiş otobiyografisinden uyarlandı. Bebek Léa’nın doğumu anı filmin en muhteşem ve çarpıcı anı. Bebeğin, annesinin memesinden iştahla süt emmesi, gecenin bir yerinde kurulu saat gibi çığlıkları, kusuşları, altını kirletmeleri ve birçok şey belgesel gibi.

“Aramızda Bebek Var” filminde Fransız şarkıcı Anaïs Croze da Daphné rolüyle görünüyor. Sesini belki seversiniz. Ama her övgüyü Fransız sinemasında yeni yeni fark ettiğimiz Louise Bourgoin’a yolluyoruz. Barbara karakteri gerçekten çok zorlu ve bu onu başarmış. Böyle bir rolü ülkemizde oynayacak bir oyuncuyu bulmak çok zor. Barbara’nın su içinde yüzdüğü sahnede, kadınların okyanus kadar derin olduğunu düşünüyorsunuz. Her daim keşif ediyorsunuz. Bourgoin’la Christophe Blanc’ın 2010 yapımı “Blanc Comme Neige-Tehlike Zinciri” filmindeki Michele karakteriyle fark etmiştik. Luc Besson’un 2010 yapımı “Les Aventure Extraordinaires d’Adele Blanc-Sec/Adele’in Olağanüstü Maceraları” ve Gilles Marchal’ın 2010 yapımı “L’Autre Monde-Karanlık Cennet” buralarda da biliniyor. Yönetmen Bezançon, 1971 Paris doğumlu. Fransız yönetmenin 2005 yapımı “Ma Vie en l’Air-Havada Aşk Var” filmini sevmiştik. İnsanı güldürmeyi de başaran bu mizahı güçlü “Aramızda Bebek Var” filmi görülmeli.

(01 Haziran 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Kardeş, (Kuzen), Baba – Oğul / Kız ve Eş Yönetmenler

Sinemamızın ilk yönetmenlerinin daha önce sinema deneyimi olamazdı, uzun bir süre, tiyatro deneyiminden geçmiş kişiler yönetmenlik yapmışlardır. Sinemamız -kendince- kurumlaşınca, film çeken yönetmenlerin çoğunluğu, uzun veya kısa süreli bir asistanlık döneminden geldiler. Daha sonra zaman zaman okullu kişiler yönetmenliğe başladı. Şimdilerde kısa filmden veya televizyondan gelenlerde buna eklendi. Ama tüm bunların dışında, çoğunluğun içinde azınlık da olsalar, kardeş, kuzen, baba – oğul / kız veya eş (karı / koca) olan yönetmenlerde filmlerini çektiler. Yönetmenlerimiz, diğer (tüm) özellikleri ile daha kapsamlı araştırmaları hak etseler de bu kısıtlı grup içine giren yönetmenleri -sayılan özellikler bakımından ayırt edebildiklerimi- aşağıda, belirli bir genel kurala bağlı olmadan saymaya çalıştım, hatalarım varsa düzeltilmesi dileği ile…

KARDEŞ YÖNETMENLER

ÇETİN KARAMANBEY (1922) – METİN ERKSAN (1929)
Soyadları farklıdır ama kardeştirler. Karamanbey, geçiş dönemi yönetmenlerindendir, Erksan ise sinema dönemi yönetmenlerinin arasında ilginç yönetmenlerdendir. Karamanbey 1948 – 1970 arasında 24, Erksan 1952 – 1977 arasında 35 film çekmiştir. Erksan, sinema çalışmalarının ilk yıllarında belgesel filmler çektiği gibi, daha sonra TV filmleri de çekmiştir. Görüntü yönetmenliğinden sonra iki filmde yönetmenlikte yapan Mengü Yeğin, kardeşlerin yeğeni olmaktadır.

ENVER BURÇKİN (1914) – SELAHATTİN BURÇKİN (1922)
Enver Burçkin aslında bir görüntü yönetmenidir, 1953’de tek filmini çekmiştir, 1954’de ilk filmini çeken Selahattin Burçkin ise 1967’ye kadar altı film yönetmiştir. Enver Burçkin yönettiği tek filmde görüntü yönetmenliğini de yapmıştır, ayrıca kardeşi Selahattin Burçkin’in çektiği filmlerinde görüntü yönetmenliğini yapmıştır.

HADİ HÜN (1907) – AGÂH HÜN (1918)
Her ikisi de tiyatrocu (Muhsin Ertuğrul) olan Hün Kardeşler sinemada oyuncu olmanın yanında yönetmenlikte yapmışlardır. Hadi Hün, tek yönetmenliğini 1946’da yaparken Agân Hün çektiği altı filmi 1955 – 1963 yılları arasında çekmiştir.

ATİLLA TOKATLI (1932) – ERDOĞAN TOKATLI (1940)
IDHEC (Fransa)’da öğrenim gören Atilla Tokatlı sadece iki (1960, 1964) film yönetmişken, Erdoğan Tokatlı 1965’den itibaren 1993’e kadar 25 film yönetmiştir. Atilla Tokatlı’nın yönettiği ilk film sinemamızın hâlâ muamma filmlerinden biri olan “Denize İnen Sokak”tır. Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği ilk film, Son Kuşlar da sinemamızın ilginçliği devam eden filmlerindendir.

ORHAN ATADENİZ (1920) – YILMAZ ATADENİZ (1932)
Sinemamızın, “klâsik” kurgu ustası olarak adı hâlâ anılan ustası, yönetmenliği de deneyecektir. 1951 ve 1952 yıllarında dört film yöneten Atadeniz, 1952’de Tarzan İstanbul’da filmini yönetir. Bu filmi yönetirken kendi çektiği sahnelerin arasına ustaca 1932 yapımı Tarzan’ı, Johnny Weismüller’in oynadığı “Tarzan, The Ape Man” filminden sahneler de yerleştirir. 1974 yılında Tarzan Korkusuz Adam filmini çeken Kunt Tulgar’da Atadeniz’in kullandığı 1932 yapımı Tarzan filminden parçaları filmine ekleyecektir. Ağabeyinin yanında, kurgu alanında bir süre çalışan sonradan yönetmen asistanlığı yapan Yılmaz Atadeniz de 1963’den başlayarak serüven ağırlıklı filmlerde 1997 yılına kadar yönetmenlik yapmış, 92 film yönetmiştir.

İLHAN ARAKON (1916) – AYDIN ARAKON (1918)
İlhan Arakaon da Enver Burçkin gibi bir görüntü yönetmenidir ve 1955’de tek filmini yönetmiştir. Aydın Arakon ise geçiş dönemi yönetmenleri arasında anılır, ilk filmini 1949, son filmini ise 1970 yılında çekmiştir. Aydın – İlhan kardeşlerin yönetmen – görüntü yönetmeni olarak birlikte çalışmaları Aydın’ın ilk filmi ile başlamış, Senin İçin’de (1957) bitmiştir. Bu arada 1954 (1) ve 1956 (2) çekilen filmlerde kardeşler birlikte çalışmamışlardır.

NEJAT OKÇUGİL (1929) – CEVAT OKÇUGİL (1931)
Nejat Okçugil görüntü yönetmenliğinden 1966 yılında yönetmenliğe geçmişken, Cevat Okçugil yönetmenliğe 1960 yılında başlamıştır. Cevat yönetmenliği 1994 yılına kadar 66 filmle sürdürürken, Nejat 1976 yılına kadar 35 film yönetmiştir. Okçugil kardeşlerin yönetmen – görüntü yönetmeni olarak birlikte çalışmaları Nejat’ın yönetmenliğe başlaması ile yavaş yavaş sona ermiştir. Okçugil-lerin yaptığı bazı filmlerde yönetmen olarak V. Okçugil adının geçmesi ise, bir çeşit aile içi çalışmadır. “V.” adı açık şekli ile Vasıf’tır. Vasıf Okçugil kardeşlerin babasının adıdır, ve kardeşlerin birinin çocuğuna da verilmiştir, bu nedenle bazı filmlerde V. Okçugil adı kullanılmıştır. Yine bu şekilde kullanılan Ahmet Okçugil adı da bir perdelemedir. Ahmet, Cevat Okçugil’in ön adıdır ve kaynaklara Cevat Okçugil’in yönetimi ile geçen “bir” filmin afişlerine Ahmet Okçugil adı yazılmıştır.

HİCRİ AKBAŞLI (1922) – VELİ AKBAŞLI (1936)
1950’de oyunculuğa başlayan Hicri Akbaşlı ilk filmini 1952’de çeker.1966’ya kadar 23 film yönetir. Veli Akbaşlı ise sadece iki film (1965 ve 1967) yönetir. Veli Akbaşlı, 1958 yılından itibaren Hicri Akbaşlı’nın bazı filmlerinde kendi adı ile senaryolar yazmaya başlamasının yanında Atilla Dinçer adı ile oyunculuk da yapmaya başlar.

ASAF TENGİZ (1929) – FEHMİ TENGİZ (1932)
Asaf Tengiz, 1958’de hem asistanlığa başlayıp hem de ilk filmini çekti, 1973’e kadar 20 film yönetti. Son dönem filmlerinde Hazret-li filmler ağırlık kazandı. Fehmi Tengiz ise sinemaya oyuncu olarak girdi, 1969 ve 1970’de birer film yönetti 1974’de ise Yavuz Özkan’ın başladığı Uygunsuzlar filmini tamamlayarak yönetmenliği bıraktı.

İ. NECİL OZON (1924) – A. URAL OZON (1929)
İ. Necil Ozon, sinemamızın yapımcılarındandır, 1955 yılında başladığı yapımcılığının yanı sıra aynı yıl tek filmini yönetti. A. Ural Ozon senaryo yazarı olarak başladığı sinemada 1957’den 1967’ye kadar 6 film yönetti.

REMZİ A. JÖNTÜRK (1936) – MEHMET AYDIN (JÖNTÜRK) (1944)
1964 – 1987 yılları arasında 68 filmin yönetmenliğini yapan Remzi A. Jöntürk, oyunculuk dahil sinemanın çekim içi ve dışı bir çok dalında çalıştıktan sonra yönetmenliğe geçti, Afrodit filminin çekimleri sırasında bir trafik kazasında öldü. Kardeşi Mehmet Aydın, Remzi A. Jöntürk de dahil pek çok yönetmene senaryolar yazdıktan sonra yönetmenliğe geçti, 1987 – 1990 yılları arasında yedi filmin yönetmenliğini yaptı.

TANJU GÜRSU (1938) – TEMEL GÜRSU (1945)
Tanju Gürsu, Artist Dergisi’nin yarışması sonucu sinemaya girdi, uzun süre oyunculuk yaptıkdan sonra 1975 – 1976 yıllarında dört film yönetti. Temel Gürsu, sinemanın üretim sürecindeki çalışmalarından sonra çeşitli yönetmenlere asistanlık yaptı ve 1970 yönetmenliğe başlayarak 1990’a kadar 86 film yönetti.

TOLGAY ZİYAL (1939) – ALPAY ZİYAL
Tolgay Ziyal, 1968 – 1977 yılları arasında sekiz film yönetmesine rağmen 1965’de başladığı asistanlığa, çektiği filmler arasında ve sonrasında devam etti. Alpay Ziyal ise bir kısmı kardeşine ait filmlerde yaptığı “yapımcılığın” yanında 1969’da Feridun Kete ile ortaklaşa yönettikleri bir filmde yönetmenliği de denemiştir.

İSMAİL GÜNEŞ (1961) – MEHMET GÜNEŞ
1978’de başladığı asistanlıktan sonra 1986’da başladığı yönetmenlikte 2012 yılına kadar yedi film yönetti. Mehmet Güneş ise 2008 yılında Türk Usulü ile yönetmenliğe başladı.

YAĞMUR TAYLAN (1966) – DURUL TAYLAN (1969)
Diğer kardeş yönetmenlerden farklı olarak çektikleri filmlerde birlikte çalışan Taylan Kardeşler, TV için çektikleri bir kısım dizi, filmlerden sonra 2003 yılında yönetmenliğe başlamışlardır. Kardeşlerin bazen TV için tek başlarına çektikleri filmler de olmasına rağmen, şimdilik sinema çalışmaları ortaklaşa olmaktadır.

KUZEN YÖNETMENLER

SÜREYYA DURU (1930) – NEJAT DURU (1932)
Yapımcı kardeşler Naci Duru (>Süreyya Duru) ve Nazif Duru (>Nejat Duru) çocukları olan Süreyya ve Nejat, babaları gibi yapımcı olmanın yanında yönetmenlik de yapmışlardır. Süreyya Duru, 1961 – 1988 arasında 50, Nejat Duru 1959 – 1962 arasında 2 film yönetmişlerdir. Süreyya Duru son filmi Ada’nın çekimi bitmeden vefat edince kalan filmin çok az bir kısmı başta kızı (Dilek – ?) olmak üzere film ekibi tarafından tamamlanmıştır.

BABA – OĞUL (- TORUN) / KIZ YÖNETMENLER

VEDAT TÜRKALİ (1919) – BARIŞ PİRHASAN (1951) – YUSUF PİRHASAN
Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan Vedat Türkali sinemaya senaryo yazarı olarak başlamış ve önde gelen senaryo yazartlarından biri olmuştur. 1965 ve 1972 yıllarında üç film de yönetmiştir. Barış Pirhasan ise edebiyattan sinemaya geçerek önce senaryolar yazmış, 1989’da yönetmenliğe başlamıştır. (torun / oğul) Yusuf Pirhasan ise 2011 yılında babasının (Barış Pirhasan) yazdığı senaryo ile yönetmenliğe başlamıştır.

RENAN FOSFOROĞLU (1918) – FERDİ MERTER FOSFOROĞLU (1939)
Tiyatronun ve sinemamızın eski oyuncularındandır, 1954 – 1955’de iki film yönetti, Ferdi Merter ise tiyatro oyuncunun yanı sıra zaman zaman senaryolar yazdı 1971’de tek filmini çekerek, yönetmenler arasına girdi.

HULKİ SANER (1921) – ADNAN SANER (1947) !!!!!
Kimya mühendisi, operacı, sinemada -önce- müzik direktörü, yapımcı, yönetmen. Hulki Saner 1958’den 1987’ye kadar 70 film yönetir. Turist Ömer tip-lemesini beyazperdeye yerleştirir. Yurt dışında sinema eğitimi görmüş olan Adnan Saner senaryolar yazdıktan sonra 1966’da yönetmenliğe başlar, yönettiği ilk filminden sonra, yarım kalan bir filmi tamamlayarak yönetmenliğini sürdürür. (Adnan Saner, Hulki Saner’in eşinin ilk kocasından olan oğludur ve Hulki Saner tarafından nüfusuna geçirilip büyütülmüştür.)

HİDAYET PELİT (1936) – BÜLENT PELİT (1965)
Hidayet Pelit 1952’de oyuncu olarak girdiği sinemada 1970’de yönetmenliğe başladı, 1995’e kadar 18 film yönetti. Bülent Pelit, babasının filmlerinde çocuk oyuncu olarak sinemaya başladı, çocuk oyuncu olarak tiyatro ile ilgilendi 2001’de tek filmini çekti. Daha önce TV filmi ve video filmleri çekmişti.

ERTEM EĞİLMEZ (1929) – FERDİ EĞİLMEZ (1946)
Sinemaya yapımcı olarak giren, Ertem Eğilmez 1964’de yönetmenliğe başlar ve 1988’e kadar 44 film yönetir. Son filmi Arabesk’i tamamlayamaz, film ekibi ile bu filmi tamamlayan Ferdi Eğilmez, İtalya’da sinema eğitimi görmüş olarak 2004 ve 2005 yılında birer film yönetecektir.

LEVENT KIRCA (1948) – OĞULCAN KIRCA
Tiyatrodan gelen Levent Kırca, sinemada çok az oyunculuk deneyiminden sonra 2001 ve 2002 yıllarında birer film yönetti, oğlu Oğulcan Kırca ise gösterime çıkarılmayan ilk filminden sonra, seyirciye ulaşan ilk filmini 2011’de çekti.

TUNCA YÖNDER (1938) – NİSAN AKMAN (1958)
Tiyatro oyunculuğu ve TV.de yönetmenlik yapan Tunca Yönder, TV için çektiği dizi-filmleri sinema filmine dönüştürdükten sonra doğrudan sinema filmleri yönetmenye devam etti. Kızı Nisan Yönder, sinemada oyuncu ve kamera asistanı olarak çalıştıktan sonra 1986 ve 1987’de üç filmin yönetmenliğini yaptı. 1987’de çektiği Dünden Sonra Yarından Önce filmin bazı sahnelerini eşi Eriş Akman çekmiştir.

İSMET ALKAYA (HAYAL) – YASEMİN ALKAYA (1964)
İsmet Alkaya, sinemamız kaynaklarında geçen adı ile İsmet Hayal, yapımcılığını da yaptığı tek filmi 1953’de yönetmiştir. Kızı Yasemin Alkaya oyunculuğun yanı sıra belgesel film (5. Kat) ile başladığı yönetmenliğini 2008 yılında yönettiği filmi ile babasının izinde sürdürmektedir.

EŞ (KARI – KOCA) YÖNETMENLER

ALİ HABİB ÖZGENTÜRK (1945) – IŞIL ÖZGENTÜRK (1948)
Tiyatronun çeşitli biçimlerinde çalıştıktan sonra, belgeseller ve kısa filmler çekti, senaryo yazılımlarına katıldı, yönetmenlere asistanlık yaptı, senaryo yazarlığından sonrada ilk filmini 1979’da çekti, film çekimlerine devam etmektedir. Işıl Özgentürk yazarlığının (roman) yanında, sinemada asistanlık yaptı, senaryolar yazdı, 1991 yılında tek filmini çekerek Ali Özgentürk’ün ardından adını yönetmen-ler listesine yazdırdı. Halen “senaryo atölyeleri” ile sinema çalışmalarını sürdürmektedir.

ERİŞ AKMAN (1947) – NİSAN AKMAN (1958)
Önce Nisan Akman’ı (Yönder) yukarıda Tunca Yönder’in kızı olarak da yazdım, orada da Eriş Akman’ın eşi olduğunu belirttim. Nisan Akman oyunculukla başladığı sinemada sonradan yönetmenliğe geçti ve 1986 – 1987 yıllarında üç film yönetti. Daha sonra TV dizilerinde yönetmen olarak çalışmaya devam ediyor. Eriş Akman ise yurt dışında tiyatro yönetmenliği ve oyunculuğu eğitimi aldı. Yurda dönünce oyunculuk, senaryo yazarlığı, sinemada asistanlık yaptı. Eşi Nisan Akman’ın çektiği filmlerin senaryolarını yazdı, aynı zamanda oyunculuk da yaptığı Dünden Sonra Yarından Önce filminin bir kısmını çekti (1987). 2003 yılında gösterime çıkmamış tek filmini yönetti.

(01 Haziran 2012)

Orhan Ünser

Scott, İnsanın Doğuşunu Araştırıyor

Prometheus
Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Jon Spaihts-Damon Lindelof
Müzik: Marc Streitenfeld
Görüntü: Dariusz Wolski
Oyuncular: Noomi Rapace (Elizabeth), Michael Fassbender (David), Charlize Theron (Meredith), Idris Alba (Janek), Guy Pearce (Weyland), Logan Marshall-Green (Charlie), Sean Harris (Fifield)
Yapım: Fox (2012)

İngiliz usta Ridley Scott’ın “Prometheus” filmi, zihnindeki Tanrı imgesiyle tartışarak yaradılışı sorguluyor. İnsanların yeryüzüne Tanrı mı, yoksa başka güçler mi yolladı? Bu üç boyutlu filmde zihinler karışık.

Kamera, buz çağının sonunda buzları eriyen dünyanın üzerinde uçarken, eriyen buzlar görkemli şelalelerle su gezegenine dönüştürüyor dünyayı. Şelâlede, insansı bir yaratık uzay aracına bakarak bir şeyi içiyor ve parçalanarak çağlayana düşüyor. Film, 2089 yılına gidiyor. Dünyanın bir köşesinde Elizabeth ve Charlie’nin öncülüğünde bir arkeolog grubu mağaranın içinde resimler buluyorlar. Bilim dünyasında bir devrim yaratabilecek bu keşif, atalarımızın yaradılışı üzerine yeni teoriler mi geliştirecek. Film, bu defa 2093 yılına gidiyor. Weyland şirketinin Prometheus adındaki uzay gemisinde arkeologlar Elizabeth ve Charlie’yle beraber bir grup insan derin uykudan uyandırılmak üzereler. Android David, Elizabeth’in rüyasını izliyor önce. Çocuk Elizabeth, babasıyla ölüm üzerine konuşuyor rüyasında. David, adaşı büyük yönetmen David Lean’ın 1962 yapımı “Lawrence of Arabia-Arabistanlı Lawrence” filmini seyretmeyi seviyor. Hatta repliklerini bile konuşmaktan hoşlanıyor bu filmin. Geminin kaptanı Janek. Şirketin yöneticilerinden biri de Meredith Vickers. İnsanın yaradılışına takılmış şirketin sahibi de Peter Weyland. Eski Türkçede Serendiz, Arapçada Zuhal denilen bir gaz devi Saturn gezegenine benzer bir gezegenin Ay’ına iniş yapan Prometheus gemisi ve mürettabatı, Noel arefesinde hemen uyduyu keşfe çıkıyorlar. Girdikler mağara bazı şeyleri de uykusundan uyandırıyor. Tuhaf yaratıklar görünmeye başlıyor bu gotik mekânda. Elizbeth’in sevgilisi Charlie’den hoşlanmayan android David, kimse farkına varmadan yerdeki sıvıdan bir şeyler alıyor, gemide Charlie’nin içkisiyle karıştırıyor. Gece Elizabeth’le seviştikten sonra Charlie’de tuhaf değişmeler de başlıyor. Elbette Elizabeth de birden hamile kalıyor ve içindeki “şey” hızla büyüyor. Sonra da aksiyon çoğalıyor hikâyede. Film bittiğinde hikâyenin devam edeceği hissine de kapılıyorsunuz. Belki de devamı hemen gelir.

Geçmişe selâm…

Prometheus, Yunan mitolojisinde anne-babası üzerine spekülasyon yapılan zeki ve kurnaz bir Titan. Zeus’un gözüne giren ve Olympos’ta ölümsüzlüğe ulaşan Prometheus, Zeus’tan atalarının intikamını alabilmek için gözyaşlarıyla yoğurduğu çamurdan ilk insanı yarattı. İngiliz yönetmen Ridley Scott, 2012 yapımı bu üç boyutlu “Prometheus” bilimkurgusunda insanın yaradılışına yolculuk yapıyor. İnsanı dünyada yaratan uzak bir gezegendeki ölü uykusuna yatmış insansı yaratıklar mı, yoksa tapındığımız göksel Tanrı mı? Yönetmen, bu filminde semavi olan inaçları zihninde tartışıyor gibi. Ama şunu da hatırlatmalı: İsviçre’deki CERN deneyleri, “büyük patlama”yı yaratarak evrenin oluşumunu araştırıyor. Belki de Tanrı’yı arıyorlar. Scott’ın “Prometheus” filminde az da olsa Tanrı ve yaradılış üzerine kuşku hissediliyor.

Scott’ın bu filmi, 1982 yapımı “Blade Runner-Mahşerin Fedaisi” filmi gibi karmaşık ve karanlık olmasa da her şey usul usul gelişiyor, zihinlerde anlamlaşıyor. Bu filmin de “Mahşerin Fedaisi” gibi distopik yönleri var. Ama ustanın bu son filmi, onun 1979 yapımı “Alien-Yaratık” bilimkurgu filmine bir selâm gönderiyor. Bu filmin senaryo yazarlarından Damon Lindelof, Jon Favreau’nun 2011 yapımı western ve bilimkurgu karışımı “Cowboys and Aliens-Kovboylar ve Uzaylılar” filmininde senaryo yazarlarından biriydi. Diğer senarist Jon Spaihts, Chris Gorak’ın 2011 yapımı “The Darkest Hour-Karanlık Saat” bilimkurgu filminin senaryosunu yazmıştı. Polonyalı kameraman Darius Wolski’yi Gore Verbinski’nin “Karayip Korsanları” macera serisinin görüntülerinden hatırlayabilirsiniz. Filmin görselliği çarpıcı. Özellikle uydudaki mağara insanda klostrofobi hissi yaratıyor. Hatta ışık düzenlemeleriyle beraber gotik bir atmosfer yaratılmış. Gemide ışık düzenlemeleri daha parlak. İsveçli oyuncu Noomi Rapace, ünlü “Milenyum Üçlemesi”yle hayatımıza girmişti. İyi ki de girmiş. Alman oyuncu Michael Fassbender de son dönemlerde perdelerimizi kuşatan oyunculardan. Bu oyuncuyu François Ozon’un 2007 yapımı “Angel” filminde Esmé karakteriyle hatırlıyoruz önce. Guy Pearce’ı, ihtiyar Peter Weyland olarak tanımakta bir hayli zorlanacaksınız. Elbette Charlize Theron. Güzelliğin uç noktası. Güney Afrikalı o ve Hollandalı kanı taşıyor. Taylor Hackford’un 1997 yapımı “The Devil’s Advocate-Şeytanın Avukatı” filmiyle büyüledi. Sonra Patty Jenkins’in 2003 yapımı “Monster-Cani” filmiyle Oscar kazandı.

(01 Haziran 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Bal ve Kan Diyarında Trajediler

Kan ve Aşk (In the Land of Blood and Honey)
Yönetmen-Senaryo: Angelina Jolie
Müzik: Gabriel Yared
Görüntü: Dean Semler
Oyuncular: Zana Marjanoviç (Ayla), Goran Kostiç (Danijel), Vanessa Glodjo (Leyla), Rade Serbedzija (Vukojeviç), Nicola Djuricko (Darko), Branco Curiç (Aleksandar), Fedja Stukan (Petar), Dzana Pinjo (Nadja), Alma Terziç (Hana)
Yapım: GK Films (2011)

Hollywood’un ünlü kadın oyuncularından Angelina Jolie’nin yazıp yönettiği “Kan ve Aşk”, Bosna’nın iç savaşındaki trajedileri etkileyici bir görsellikle anlatıyor. Yönetmen, ölümü ve korkuyu seyircisine hissettirebiliyor.

Film, 1992 yılında açılıyor. Ressam Ayla, bebeği olan ablası Leyla’nın resmini yapıyor. Sonra, Boşnak Ayla, Sırp polis Danijel’le disko barda buluşuyor. Dans ederlerken mekânda bomba patlıyor. Disko barda bombayı Boşnaklar mı koymuş? Bal ve kan ülkesi Bosna, kanlı bir iç savaşın içine düşüyor 1990’ların sonuna kadar. Film birkaç ay sonrasına gidiyor. Sırplar, kadınları topluyorlar. Kendi karargâhlarında hizmet gördürüyorlar. Bir Sırp askerleri, sırada beğendiği Boşnak kadına herkesin önünde tecavüz ediyorlar. Hareket eden her şeye de ateş ediyorlar. Kadınları, yaşlıları ve çocukları, hatta bebekleri hiç acımadan ve vicdanı sızlamadan öldürebiliyorlar. Sırada duran Ayla’ya Sırp askeri tecavüz edecekken, şimdi yüzbaşı olan Danijel, Ayla’yı fark ediyor ve onu himayesine alıyor. Bu bir aşk mı yoksa daha başka bir şey mi? Sevişme sanki daha önde. Çünkü, hayatta kalmak her şey. Özellikle Boşnaklar için. Danijel, duygusal gibi görünüyor. Hatta bir aşık. Ama sonuçta o, Nebojsa Vukojeviç’in oğlu. Vukojeviç, Danijel’in aşırı milliyetçi babası. Vukojeviç, bir Bosna’daki Sırp askerlerinin komutanı. Sırp faşistlerine “Çetnik” deniyor. Vukojeviç, elinden gelse Boşnakların tümüyle yerryüzünden silebilecek bir Nazi ruhunu taşıyan bir faşist. Yönetmen sadece Sırp şiddetini göstermiyor. Yer yer Boşnak direnişçilerin bombalı saldırılarını da gösteriyor. Tek bir bakış açısıyla yansıtmak istememiş filmini yönetmen. Ama Boşnaklara karşı sıcaklığı da hissediliyor. Zaman zaman Boşnak direnişçiler de yansıyor içeriden. Sırp karargâhı alabildiğine soğuk ve korkuyu hissediyorsunuz. Ellerinde gelişmiş makinelileriyle her an her şeyi yaparlar diyorsunuz içinizden Sırpları gördüğünüzde. Danijel, Ayla’nın hayatta kalması için kaçmasını bile teşvik ediyor. Bir türlü kaçış plânlandığı gibi gitmiyor. Ayla’yla ilişkisi, babası Vukojeviç’in de kulağına gidiyor Danijel’in. Filmin finali, onca trajidilerden sonra bile yine de trajik. Hikâyeyi seyircilere Danijel anlattığını da belirtelim.

Gerçek savaş atmosferi gibi…

Sinemaskop çekilmiş bu filmde, enkaza dönüşmüş mekânlar savaşın atmosferinin içine alıyor seyircileri. Yönetmen Angelina Jolie, filmini Bosna’nın yanında Macaristan’da çekmiş. Macaristan’da sinema altyapısı gerçekten sağlam. Hollywood, hem gelişmiş hem de ucuz maliyetli Macaristan’da istedikleri atmosferi yaratabiliyorlar. Aslında bu filmde unutulmaz ve insanı titreten, hatta insan olduğu için utandıran sahneler var. İnsanın zihnine yerleşiyor. Sırp askerlerinin öldürdüğü ve karlar üzerinde yatan Leyla’nın bebeğinin ölüsü. Sırp askerlerinin Boşnak kadınlara herkesin gözü önünde tecavüz etmeleri. Hem insan onuru açısından hem de insanlık açısından sarsıcı. Dünya bu soykırıma yıllarca sessiz kaldı. Sırplar, Nazilerin toplama kampları gibi gibi Boşnakları da topluyorlar. Açlık ve sefalete tanıklık ediyorsunuz. Vukojeviç’in Ayla’nın odasına girdiği sahnede korkuyu gerçek anlamda iliklerinizde hissediyorsunuz. Zaman birden yavaşlıyor, tedirginlik usul usul yükseliyor. İnsanın nefesi kesiliyor bu sahnede.

Müziklere dikkat…

Müteveffa Anthony Minghella’nın Oscarlara boğulmuş 1996 yapımı “The English Patient-İngiliz Hasta” filmiyle “En İyi Özgün Müzik” dalında Oscar kazanmış Beyrut doğumlu Fransız besteci Gabriel Yared’in müzikleri Joli’nin filminde de muhteşem. Fonda, Emir Kusturica filmlerinden aşina olduğumuz Balkan tınıları da duyuluyor. Kan ve şiddetin doğal olduğu bu atmosferde müziklerde hüzün ve coşku iç içe. Filmin orijinal adı “Bal ve Kan Diyarında” demek. Müziklerde de bunu hissediyorsunuz. Ünlü aktör Jon Voight’un 1975 doğumlu kızı Angelina Jolie, oyunculuğunun ardından yönetmenlik de yapmaya başladı. Jolie, Phillip Noyce’un 1999 yapımı “The Bone Collector-Kemik Koleksiyoncusu” filmiyle öne çıkmıştı. Ardından James Mangold’ın 1999 yapımı “Girl, Interrupted-Aklım Karıştı” filmiyle 2000 yılında “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Oscar kazanmıştı. Onunla özdeşleşen “Lara Croft” serisi oldu. Aksiyon filmlerinde başarılı işler çıkardı. Kazak yönetmen Timur Bekmambetov’un 2008 yapımı “Wanted” filminde aksiyon sahnelerinde nefesleri kesti. Jolie, 2007’de “A Place in Time-Zamanda Bir Yer” belgeselini de yaptı. Jolie, BM Mülteciler Yüksek Komisyonu (UNHCR) İyi Niyet Elçisi. Faşist Vukojeviç karakterini oynayan 1946 doğumlu Hırvat oyuncu Rade Serbedzija’yı Makedon yönetmen Milcho Manchevski’nin 1994 yapımı “Before the Rain-Yağmurdan Önce” filmindeki fotoğrafçı Aleksander olarak hatırlıyoruz. Filmin İngilizce konuştuğunu da belirtelim.

(Bu yazı 24 Mayıs 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(24 Mayıs 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Bu Krallıkta Büyük Aşk Var

Moonrise Kingdom
Yönetmen: Wes Anderson
Senaryo: Roman Coppola-Wes Anderson
Müzik: Alexandre Desplat
Görüntü: Robert D. Yoemon
Oyuncular: Jared Gilman (Sam), Kara Hayward (Suzy), Bruce Willis (Sharp), Edward Norton (Ward), Bill Murray (Walt), Frances McDormand (Laura), Tilda Swinton (Sosyal Hizmetler), Harvey Keitel (Pierce), Bob balaban (Anlatıcı)
Yapım: Focus-Indian Paintbrush (2012)

Amerikalı ünlü yönetmen Wes Andreson’ın bu yılki Cannes Film Festivali’ni açan “Moonrise Kingdom” filmi, 1960’lara ve kültürüne bir saygı sunuşu. Hayatlarında ilk defa pikap ve plak görecek insanlar var bu filmde.

1965 yılının yaz sonları. Birkaç gün sonra Eylül başlarında kuvvetli fırtına bekleniyor. Burası New England’ın New Penzance Adası. Çocukların boyama resimlerinden düşmüş gibi görünen kırmızı boyalı evde baba, anne, üç küçük oğul ve büyüme sancıları çeken kızlarıyla Bishop ailesi yaşıyor. Bu adanın tek bir şerifi var, oda Yüzbaşı Sharp. Evin canı sıkkın kızı Suzy elinde dürbünle uzakları gözlüyor. Evin küçük oğlanları pikapta müzik dinliyorlar. Anne Laura, bu can sıkıntısı veren adada şerifle kaçamak yapıyor. Şerif Sharp, yalnız ve mutsuz. Elbette canı sıkkın. Evin babası Walt da sıkkın ve sonunda karısının ilişkisinden haberli oluyor. Bu kapalı ve kasvetli havada adanın başka bir yerinde 55 numaralı Ivanhoe İzci Kampı var. Burada haki izciler, doğayla iç içe, disiplinle hayatı ve paylaşmayı öğreniyorlar. Sabah bir sorun ortaya çıkıyor. Çünkü izci çocukların içinde pek göze batmayan Sam ortadan kaybolmuş. İzci lideri Ward telâşlanırken Sam, adanın bir yerinde Suzy’yle buluşuyor. Ama bir geriye de gitmek gerekiyor. Sam ve Suzy, okul müsameresinde karşılaşıyorlar, mektup arkadaşı oluyorlar ve sonunda beraber kaçıyorlar. Onların peşinde herkes var. Bu iki çocuk bu küçük adanın neresine saklanabilirler. Arada bir anlatıcı olarak filme dahil olan bir adam yardımcı oluyor. Gerçekten çocuklukta yaşanabilecek en heyecan verici macera da başlıyor. İlk öpücükler, ilk danslar ve ilk macera. Yeryüzünün en şanslı iki çocuğu onlar. Elbette bu heyecan verici macerada hüzünler de var. Sam, hem yetim hem öksüz. Onu evlâtlık aile ondan kurtuluyor. Araya Sosyal Hizmetler giriyor. Şerif Ward, görür görmez yalnız Sam’e kanı ısınıyor. Güzel bir mutlu son herkes için gelse de mutsuz Walt karısının aldatmasını unutabilecek miydi?

Müzikler ve görüntüler muhteşem…

Bu filmin estetiğine de dokunmak gerekecek. Filmin girişi, muhteşem kameranın hareketleri unutulmaz anlar yaşatıyor. Bishop ailesinin evinin içinde sağa-sola kayıp duran kamera, insana kısa film tadı yaşatıyor. Bu filmde pikap da göreceksiniz. Plâğı (phonograph record) alıyorsunuz, pikaba (fonografa) yerleştiriyorsunuz, pikabın iğnesini disk üzerinde dönen plâğın üzerine koyuyorsunuz ve o gelen muhteşem sesle şarkıları dinliyorsunuz. Tıpkı Françoise Hardy’nin “Le Temps de L’Amour” (Aşk Zamanı) şarkısı gibi. 1962’de kaydedilmiş bu şarkıyı çok seveceksiniz. Şarkının girişi şöyle diyor: “C’est le temps de l’amour (Bu aşk zamanı) / Le temps des copains et de l’aventure (Arkadaşlık ve macera zamanı) / Quand le temps va et vient (Zaman gelir ve gider) / On ne pense a rien (Hiçbir şey düşünme) / Malgré ses blessures (Yaralamasına rağmen) / Car le temps de l’amour (Aşk bir süre için) / C’est long et c’est court (Uzunu var, kısası var) / Ça dure toujours (Bu sonsuza kadar sürer) / On s’en souvient (Hatırlayacağız)…” Yönetmen bununla da kalmamış ve seyircilerine unutulmuş makaralı teyp de gösteriyor. Kaydı ve sesi çok iyidir bu makaralı teyplerin. Filmin müzikleri de gerçekten harika.

2012 yapımı “Moonrise Kingdom” filmi New England’da geçse de çekimler Rhode Island’da yapılmış. Buraları Amerika’nın kuzeydoğusu. Filmde New Penzance Island olarak anılıyor bu ada. Bu film, bu yılki 65. Cannes Film Festivali’ni de açmıştı. 1969 Teksas doğumlu Wes Anderson’ın 1998 yapımı “Rushmore-Çılgın Liseliler”, 2001 yapımı “The Royal Tenenbaums-Tenenbaum Ailesi”, 2004 yapımı “The Life Aquatic with Steve Zissou-Steve Zissou ile Suda Yaşam” ve 2007 yapımı “The Darjeeling Limited-Küskün Kardeşler” bizim sinemaseverlerle de buluşmuştu. 2008’deki İstanbul Film Festivali’nde gördüğümüz “Küs Kardeşler Limited Şirketi” filminin önünde 2007 yapımı “Hotel Chevalier” kısa filmi gösterilmişti. Paris’te geçen bu kısa filmin başrolünde de Natalie Portman vardı. Ünlü oyuncu Bill Murray de 2004 yılından bu yana Anderson’ın filmlerinin vazgeçilmezlerinden. Yönetmenle senaryoyu yazan Roman Coppola, büyük yönetmenlerden Francis Ford Coppola’nın 1965’te Paris’te doğmuş oğlu. Roman Coppola, ünlü oyuncu Nicolas Cage’in de kuzeni, yönetmen Sofia Coppola’nın da abisi. “Moonrise Kingdom”, sadece çocuklar için değil, içinde çocuk ruhu taşıyanlar için de.

(24 Mayıs 2012)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com