Çağdaş Amerikan Bağımsız Sineması’nın öne çıkan isimlerinden Jeff Nichols ülkesinin yakın geçmişine belgeselci bakışını sürdürüyor. Danny Lyon’ın 1968 tarihli fotoğraf albümünden yola çıkan ‘Motorcular / The Bikeriders’ ABD’de baş döndürücü bir kültürel değişimin yaşandığı 60’lı yılların gözde alt kültürlerinden ‘asi motosikletlilerin’ özel dünyasına içerden bir bakış atıyor.
James Dean ekolünün boylu poslu karizmatik temsilcisi Benny (Austin Butler) ile hikâyenin anlatıcısı Kathy (Jodie Comer) motorcuların takıldığı yerel bir barda karşılaşıyor. Bilardo masasının başındaki karizmatik Benny’den gözünü alamayan genç kadın toplumdaki kendi deyimiyle ‘saygın’ konumunu bir yana bırakarak yabancısı olduğu yeni bir maceraya gözü kapalı atılıveriyor. Orta Batı Motosikletliler Kulübü’nün kurucusu Johnny’nin (Tom Hardy) teminatıyla tipler ne kadar serkeş gözükse de Kathy’nin başına bir şey gelmeyecektir burada. Yaşını almış evli iki kız babası kamyon şoförü, siyah deri ceketiyle sinema ikonları arasına girmiş genç Marlon Brando’nun TV’de izlediği 1953’den kalma ünlü ‘The Wild One’ filminden almıştır esinini. Vietnam kargaşasının tam göbeğinde Amerika’da yerleşik düzene isyan eden genç kuşakların ve de işçi sınıfı mensuplarının motorculuk gibi renkli, tehlikeli, özgürlük vaadi ile çekici bir alt kültürün bayrağı altında birleştiği yıllardır bunlar.
Bir kısmı meslek ve aile sahibi olan alt gelir grubundan motorcular birlikte gezer, pikniğe gider, içki içer, ot kullanır. Toplum tarafından alayı serseri olarak kabul edilen, 1969 yapımı ünlü Dennis Hopper klasiği ‘Easy Rider’da yerel halk tarafından acımasızca katledilen motorcuların kimselere zararı yoktur başlarda. Ancak ülkenin dört bir yanında kulübün yeni şubelerinin açılmasıyla motorculuğun namusu bozulmaya yüz tutar. Sorunlu ve isyankâr yeni kuşak ile Vietnam’dan dönmüş ağır uyuşturucu kullanan işsiz güçsüz takımının ipleri eline almasıyla eski düzenin yerini, adam kaçırma, toplu infaz ve uyuşturucu ticaretinin devreye girdiği acımasız bir gangster düzeni alacaktır.
‘Motorcular’ ayrımcılığa ve baskıya karşı çıkan hippi ya da ‘çiçek çocukları’ yıllarında, uçsuz bucaksız yollarda özgürlüğün izini süren alt sınıflardan bir kuşağın altın çağından izlenimler sunuyor. Bu hır gür arasında üç muhteşem oyuncunun başrolde olduğu bir üçlü aşk hikâyesine tanıklık ediyoruz. Benny’de ‘Elvis’ kompozisyonuyla Oscar adayı olmuş genç kuşağın en yetenekli isimlerinden Buttler; motosikletine bindiği an nefesi kesilen, onu hep değiştirebileceğini sandığı halde zamanla kendisi değişen ve çevresindekilere benzeyen aşık Kathy’de Comer; ‘yabani’ Brando’nun kült filmdeki adını taşıyan, Benny’yi veliahtı olarak gören ve ona derin bir baba – oğul sadakatiyle bağlı Johnny’de önümüzdeki yıl Oscar adaylıklarında adının geçmesini beklediğim Hardy müthiş bir seyir keyfi sunuyor. Eski usul western ile Scorcese tarzı gangster öykülerinin mükemmel bir karışımı olan film, esinini aldığı siyah – beyaz Lyon fotoğrafları yerine renkli ancak özgün karelerin vintage özelliğini koruyan görselliği ile nefes kesiyor. Nichols’ın değişmez yoldaşı Adam Stone’un 35 mm filmle anamorfik formatta çekilmiş enfes kadrajlarını geniş bir sinema perdesinde (örneğin benim izlediğim Kanyon 9 no’lu salonda) izlemenizi hararetle öneriyorum.
(20 Haziran 2024)
Ferhan Baran
[email protected]