Mendebur, 31 Mayıs’ta Sinemalarda

Merakla beklenen ve ilk fragmanı yayınlanan, korku ve gerilim filmi Mendebur 31 Mayıs’ta vizyona girecek. Oyuncuların makyaj ve kostümleri ile seyircinin ilgisini çekecek olan filmin yönetmen koltuğunda Ali Aslan oturuyor. Filmde altı üniversiteli arkadaşın yıllar sonra bir araya gelerek Malatya’ya kamp yapmaya gitmeye karar vermeleri ve kamp alanında bir gecede başlarından geçen gerilim korku ve macera dolu olaylar anlatılıyor. Oyuncu kadrosunda Aslı Bekiroğlu, Ahmet Kayakesen, Cem Özer, Selahattin Taşdöğen, Şevki Özcan, Hakan Esen ve Tuncay Gençkalan gibi tanınmış isimlerin yer aldığı filmin yapımcılığını ise Desam Yapı üstleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

The Hope 31 Mayıs’ta Sinemalarda

31 Mayıs’ta vizyona girecek olan, 2024 sinema sezonunun merakla beklenen dram filmi The Hope ilk fragmanını yayınladı. Yönetmen koltuğunda Fetih 1453 filminin yapımcısı Servet Aksoy’un oturduğu The Hope filmi dram senaryosu ile seyirciyi etkilemeyi hedefliyor. Filmde edebiyat dünyasına damga vuran eserini yayınlamasının üzerinden yıllar geçtiği hâlde henüz yeni kitabını tamamlayamayan ve Alzheimer teşhisi konan yazar Adil’in hayatı konu ediniyor. Oyuncu kadrosunda Mehmet Ali Erbil, Alix Kermes, Gizem Denizci, Wilma Elles, Şebnem Schafer, Orçun İynemli, Ümit Okur, Esra Sönmezer, Ezgi Wood, Ecmel İs, Tolga Yücel gibi tanınmış isimler yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Ferhan Baran Yazıyor: İnsanlara Asla Güven Olmaz

‘Çok uzak olmayan bir gelecekte üç uzay gezgini, verimli ormanları, yaşanabilir iklimi ve temiz havasıyla dünyamıza benzeyen bir gezegene iniş yapar. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Uygar maymunların eline geçmiş dünyamızda insanlar esirdir.’ Fransız yazar Pierre Boule’un insanlığın en derin korkularından birini dile getiren 1963’de yayımlanmış ünlü bilim – kurgu romanı ‘Maymunlar Gezegeni / Le Planete des Singes’ … Devamı…»

Sivas, Uluslararası Film Festivali’ne Ev Sahipliği Yapacak

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi öncülüğünde, Sivas Valiliği ve Sivas Belediyesi’nin katkılarıyla Sivas’ta ilk kez Uluslararası Film Festivali düzenlenecek. 27 – 31 Mayıs 2024 tarihleri arasında yapılacak olan festivalin tanıtım toplantısı Sivas Valisi Yılmaz Şimşek başkanlığında gerçekleştirildi. Vali Yılmaz Şimşek, Sivas’ın sinema alanında ilk kez bir film festivaline ev sahipliği yaptığını ve bunun heyecanını hep birlikte yaşadıklarını ifade etti.

Sivas, Uluslararası Film Festivali’ne Ev Sahipliği Yapacak yazısına devam et

Turbo, 31 Mayıs 2024 Sinemalarda

Yönetmenliğini Cem Özüduru’nun üstlendiği Turbo, 31 Mayıs Cuma günü vizyona giriyor. Filmde, Erkan ve Murat, yakın arkadaşları İbo’nun küçük kardeşi Burak’ı yarın sabah askere uğurlamadan önce biraz eğlendirmek, keyiflendirmek, bir pavyon sefası yaşatmak istemektedirler. Gece şehre çökerken 4 arkadaş yepyeni modifiye edilmiş, ışıklandırılmış, turbo gaz sistemi takılmış Şahin model arabaya doluşup maceraya doğru yola çıkarlar. Fakat saatler ilerledikçe aralarındaki problemler giderek su yüzüne çıkacak, agresyon, toksiklik ve tartışma seviyeleri giderek artacaktır. Patlamaya hazır tek şeyin turbo motor olmadığı acı gerçeklerle ortaya çıkacaktır.

Son Hasat, Beyoğlu Majestik Sineması’nda Vizyona Girdi

Türkiye prömiyerini 43. İstanbul Film Festivali’nde yapan Son Hasat, bugün (24 Mayıs, Cuma) Beyoğlu Majestik Sineması’nda gösterime girdi. Çekimleri Afyon’da yapılan film, dağlarla çevrili bir Anadolu kasabasında yaşayan ve geçimini kamış hasadıyla sağlamaya çalışan Ali’nin yerel çetelerin zulmüne karşı verdiği mücadeleyi ve karısının sevgisini geri kazanma çabasını anlatıyor.

Cem Özer İmam Oldu, Ezan Okudu

Başrollerinde Aslı Bekiroğlu, Ahmet Kayakesen, Cem Özer, Selahattin Taşdöğen, Şevki Özcan, Hakan Eksen, Barış Ali Çeliker, Tuncay Gençkalan, Negar Pashei Kavsi ve Sibel Çalımlı’nın rol aldığı Mendebur, 31 Mayıs’ta vizyona giriyor. Filmin yönetmeni Ali Aslan’ın da memleketi olan Malatya’da, Arapgir ilçesinde çekilen filmde, 6 üniversiteli arkadaşın, yıllar sonra kamp yapmak için bir araya gelmeleri ve hayatlarının bir gecede kâbusa dönüşmesi anlatılıyor. Gelirinin büyük bir kısmı, depremzede ailelere ve çocuklara destek amaçlı kullanılacak filmde, imam rolünde oynayan Cem Özer, rolü gereği ezan okudu. Cem Özer’in ezen performansı hayli merak ediliyor.

Çorak Topraklarda

George Miller üç kuşak öncesinin kült serisi Mad Max efsanesini sürdürüyor. ‘Mad Max: Fury Road’ ile otuz yılın ardından muhteşem bir dönüşü gerçekleştirmiş olan sinemacı, dünya sinemalarıyla aynı anda bizde de gösterime giren son çalışması ‘Furiosa: Bir Mad Max Destanı / Furiosa: A Mad Max Saga’ ile memleketi Avustralya’nın uçsuz bucaksız kırsalında çektiği bir önceki maceranın evveline, küçük Furiosa’nın ana kucağından koparıldığı 15 yıl öncesine dönüyor.

Miller ile yapımcı Byron Kennedy’nin yetmişli yıllarda dünya ekonomisini kilitleyen petrol krizinin taze anıları üzerine kurguladıkları, yetmişlerin tekinsiz otoyol filmlerinin izini süren özgün öykü zaman içinde şirazesinden çıkmış insanlığın ilkel vahşetine ayna tutmuştur. Oysa serinin bu son halkası ön jenerikteki çöküş çığlıklarının uzağında yeşil bir vadinin huzurlu ortamında açılıyor. Küçük Furiosa (Alyla Browne) uzandığı ağaç dalından ‘yasak meyve misali’ olgun bir şeftaliyi kopardıktan hemen sonra yakındaki uğursuz adamların eline geçiyor. Savaşkan annesi onu kurtarmak için peşlerine düşse de kader onun çocukluğunu elinden almaya niyetlidir.

Küçük kız önce motor çetesinin lideri Dementius’un (Chris Hemsworth), daha sonra ilk kez ‘Fury Road’da tanıştığımız ‘Kale’nin efendisi ölümsüz Joe’nun (Lachy Hulme) tutsağı oluyor. Yeşil vatanına özleminin yanında küstah Dementius’tan alacağı intikamın da hayatta tuttuğu Furiosa nefret hissiyatıyla büyüyor ve gözüpek bir savaşçı olarak yetişiyor. Ölümsüz Joe’nun askeri olacağı ‘Fury Road’ öncesinde kısıtlı yeryüzü kaynakları için mücadele eden savaş lordları sofrasında Praeatorian Jack’in (Tom Burke) eğitiminden geçiyor. Yalnızca yağmalayacak kadar vahşi olabilenlerin hayatta kalabildiği bu yeni dünyada kendi şeytanlarıyla boğuşurken çorak topraklarda yeniden yaşamayı öğrenecek olan Max ile tanışma öncesinde intikamının izini sürmeye kararlıdır Furiosa.

Deneyimli Miller, temel içgüdünün hayatta kalmak olduğu bu distopik alemin son model dijital sürümünde kendine özgü dünyasının ana dinamiklerini ve 80’ine merdiven dayadığı yaşında parmak ısırtan absürd enerjisini korumayı sürdürüyor. Bir kez daha ustası Sergio Leone’nin stilize planlarını örnek alıyor, filmini bir çöl operası kıvamında sahneye koyuyor. Hikâyenin açılış bölümünü, Furiosa’yı kurtarmak için annesinin verdiği amansız mücadeleyi içeren ‘Ulaşılmazlık Kutbu’ adı verilmiş ilk epizodu çok beğendimi söyleyebilirim. Bu bölümde Baz Luhrmann imzalı ‘Muhteşem Gatsby / The Great Gatsby’den anımsadığımız Simon Duggan’ın özellikle gece görüntüleri (aman iyi bir projeksiyonda izleyin) çok etkileyici. Çorak topraklarda petrol, gıda, su ya da silah ticaretinin paylaşım savaşları pek de uzak olmayan distopik bir gelecekten çağımıza göz kırpar gibi. Lakin çok ilginç giriş bölümünün devamında aksiyon sahneleri peş peşe sıralanmaya başlıyor. Günümüz genç izleyicisi bunu bekliyor derseniz haklısınız da tüm bu iyi çekilmiş curcuna içinde karakter yaratmaya pek fırsat kalmamış. Söz gelimi Tom Burke gibi çok iyi bir oyuncu hız tuzağının içinde güme gidiveriyor.

Filmin Tom Holkenborg imzasını taşıyan müzikleri ve ses bandı (ses düzeni birinci sınıf bir salonda izleyin) dört dörtlük. Edgar Wright’ın ‘Dün Gece Soho’da / Last Night in Soho’sunda bayıldığımız Anja Taylor-Joy, Furiosa’nın yetişkinliğinde aksiyon yıldızı olarak parlarken, burun protezinin karizmasını bozamadığı ‘Thor’ Hemsworth, Dementius’da göz dolduruyor. Keza, beklenen hesaplaşma bölümünde Furiosa’nın Dementius’a hazırladığı son antolojilere geçecek cinsten. Noktalarken, ‘Furiosa’nın erdemleri ve aşırılıklarıyla distopik western sinemasının yaratıcı bir örneği olarak izlenmeyi hak ettiğinin altını çizelim.

(31 Mayıs 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Cehennemden Canlı Yayın

Cannes prömiyerinden sonra 43. İstanbul Film Festivali’nin gece yarısı sürprizlerinden biri olarak izlediğimiz ‘Şeytanla Bir Gece / Late Night with the Devil’, yazar – yönetmen Cairnes Kardeşler imzasını taşıyor. Cameron ve Colin biraderlerin 70’ler korku ve dehşet estetiğini yeniden inşa ettiği filmleri 1977 yılının Cadılar Bayramı haftasında tek mekânda gelişen ilginç bir deneme olarak dikkat çekiyor.

Vietnam kâbusu ve enerji krizinin ardından Watergate skandalı ile boğuşan ‘70’ler Amerika’sının güvensiz ve huzursuz yıllarındayız. Televizyon kaosu oturma odasına taşıdığı ölçüde, röportaj, müzik ya da skeç komedisinin eğlenceli karışımıyla kalbini ve zihnini ele geçirdiği topluma belli bir rahatlık da sunmaktadır. Johnny Carson’ın sunduğu ‘Tonight Show’un reyting rekorları kırdığı o yıllarda radyo spikerliğinden gelen Jack Delroy (David Dastmalchian) rakip kanalda yayınlanan şovuyla zirveye gözünü diker. Geç saatlerde yayınlanan UBC’nin ‘Gece Baykuşları / Night Owls’ programı tutmasına tutar, Emmy adaylıkları gelir, kanalın izleyici sayısı artar, ancak 4 sezon geçmiş olmasına rağmen Carson’ın reytingini yakalayamaz. Bu süreçte ilham perisi karısını amansız bir hastalıktan yitiren Delroy’un şovu düşüşe geçmeye başladığında hırslı sunucu talihini döndürecek çareyi 1977 Cadılar Bayramı haftasında yayına sokacağı şeytani bir canlı yayın gösterisinde arar.

Programa sahtekâr medyum Christou (Fayssal Bazzi) ve hipnotist Carmichael Haig (Ian Bliss) ile başlayan sunucunun bir sonraki konukları ortalığı karıştırır. ‘Şeytanla Sohbetler / Conversations with the Devil’ kitabının yazarı Dr. June Ross – Mitchell’in (Laura Gordon) şeytani bir tarikatın elinden kurtarıp himayesine almış olduğu 13 yaşındaki Lilly (Ingrid Torelli) aracılığıyla stüdyoya giriş yapacak olan iblis, cehennemi kâbusu Amerika’nın oturma odalarına salıverecektir.

Son yıllarda pek yaygın olan ‘sahte belgesel’ akımından hareketle çok ilginç bir fikirle yola çıkmış olan Cairnes Kardeşler’in filmi belli bir noktaya kadar merakla izleniyor. ‘Birazdan izleyecekleriniz o gece yayınlanan görüntülerin yeni keşfedilen ana kaseti ve daha önce yayınlanmamış kamera arkası görüntüleridir’ ifadesi bu ilgiyi zinde tutmakta başarılı olmuş. TV reyting savaşlarının tarihçesine değinen başlangıç da gayet iyi. Delroy’un üne kavuştuktan sonra üyesi olduğu California ormanlarında sadece erkeklerin üye olduğu ‘The Grove’ ile ilişkisi bir diğer çok ilginç, geliştirilebilecek bir ayrıntı. Ancak, 1800’lerde kurulmuş ve üyeleri arasında politikacılar, şovmenler, endüstri liderlerin bulunduğu zenginler ve güçlüler kampına ilişkin cinsel istismar spekülasyonları üzerinde pek de durulmadan geçiliyor. Buna karşılık beklenen final o denli tatmin edici olamamış. İş William Friedkin imzalı ‘70’li yıllar kâbuslarının simgesi haline gelmiş ünlü ‘Şeytan / The Exorcist’in bildik numaralarına dönmeye başladığında film özgün dokusunu yitiriyor. Korku filmlerini seven kitle için yine de ilgiye değer bir deneme. Cairnes Kardeşler’in yaratıcı üretimlerinin devamını bekliyoruz.

(30 Mayıs 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Korkut Akın Yazıyor: Devam Filmleri Bile Yeni Olabilir…: Furiosa: Bir Mad Max Destanı

Mad Max, sinemayla ilgili olsun olmasın hemen herkesin dikkatini çekmiş, önemsenmiş, üzerine tartışmalar yaptırmış bir seri… Bu kez, George Miller’in yine yeniden yarattığı canlı, canlı olduğu kadar heyecanlı, heyecanlı olduğu kadar sürükleyici, sürükleyici olduğu kadar merak duygusunu doruğa çıkaran, merakla birlikte soru işaretlerinin birbiri ardına açıldığı Furiosa: Bir Mad Max Destanı izliyoruz. Devam filmi deyince, akla ilkin … Devamı… »

İnziva: Ne Göründüğün Gibisin Ne de Masum

Atilla Özyüksel’in yönettiği ve Berna Gülen, Gizem Topal, Can Alktım Çetin ile Muhammed Kantekin’in oynadığı İnziva: Ne Göründüğün Gibisin Ne de Masum, önümüzdeki aylarda Lion Distribution dağıtımıyla ADN Yapım tarafından vizyona çıkarılıyor.
Duygu kendi halinde bir kızdır, anlam veremediği bir iç sıkıntısındadır, internette gördüğü inziva kampını görünce en yakın arkadaşı ile aradığının bu olduğunu düşünür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: 1 / 2

Filli Saat: Cezeri’nin Mirası

Vural Eyikan’ın yönettiği ve Ferdi Akarnur, Hakan Bilgin, Eylül Ustaoğlu ile Can Özkul’un oynadığı Filli Saat: Cezeri’nin Mirası, önümüzdeki aylarda Lion Distribution dağıtımıyla EMN Yapım tarafından vizyona çıkarılıyor.
Kötü bir karakter olan Gargagöz, Cezeri’nin efsanevi Filli Saat’ini ele geçirmenin yolunu aramaktadır. Saat, bir çocuk parkına dönüştürülmüş olan kalenin eski bir gizemli köşesinde saklanmaktadır. Saatin sadık koruyucusu olan oyuncakçı dede, kale görünümlü parkta çocuklar için oyuncak yaparken bir yandan da saati korur. Bu sırada yırtık bir harita bulan Gargagöz, saate ulaşmak için kılıktan kılığa girerek sonunda kaleye girmeyi başarır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Gupse Özay, Tam 9 Yılın Ardından Ters Yüz’ün İkonik Karakteri Üzüntü İçin Stüdyoya Girdi

Disney ve Pixar’ın klasikleşen animasyon filmlerinden Oscar ödüllü Ters Yüz’ün ikincisi için geri sayım başladı. Başarılı oyuncu Gupse Özay, 9 senenin ardından ‘Üzüntü’yü yeniden seslendirmek üzere mikrofon başına geçerken, izleyicilerin yeni filmde tanışacakları ‘Kaygı’ duygusunu ise güçlü oyunculuğuyla birlikte sosyal medya hesabında paylaştığı orijinal içeriklerle de büyük beğeni toplayan Aslı İnandık seslendirdi.

Furiosa: Bir Mad Max Destanı Filmine Özel Kaçış Oyunu Etkinliğine Büyük İlgi

Küresel hit film Mad Max: Fury Road’un öncesini anlatan Furiosa: Bir Mad Max Destanı seyirci ile buluşmak için gün sayarken, Escapist tarafından filme özel tasarlanan kaçış oyunu etkinliği büyük ilgi uyandırdı. Escapist Kaçış Oyunları Merkezi’nde gerçekleşen ve filminin konusundan ilham alınarak tasarlanan oyun deneyimine katılan davetliler, ipuçlarından yararlanarak bulmacaları çözmeye çalışırken diğer yandan keyifli saatler geçirdi.

Furiosa: Bir Mad Max Destanı Filmine Özel Kaçış Oyunu Etkinliğine Büyük İlgi yazısına devam et

Çocuklara da Büyüklere de…: Garfield

Hemen herkesin sevdiği, adıyla birlikte yüzüne gülümseme yayıldığı obur ve bir o kadar da sevimli kedi, serüveniyle yine beyazperdede.

Bütün devam filmlerinde olduğu gibi (yeni moda, geçmişe dönmek, öncesini görmek ya da öğrenmek), Garfield’in babasıyla nasıl ayrıldığını, Jon’un evini nasıl ele geçirdiğini, teknolojinin nimetlerinden nasıl yararlandığını izliyoruz.

Garfield, haklı olarak Vic (babası) ile buluşmalı yeniden değil mi? Haklısınız, yeniden buluşsun ama bu, özellikle çocuklar için travmatik olmasın, mümkünse. Büyüklerin yarım ağız gülümseyeceği, küçüklerinse, Garfield sevgisiyle hayran olacakları, ama asla sahiplenmeyecekleri bir film izleyeceklerini baştan söyleyelim.

Vic’in onu terk ettikten sonra, uzaktan izlediğini, sürekli takip ettiğini, mutlu bir yaşamı olduğunu görünce yine onu korumak amaçlı yakınlaşmadığını öğreniyoruz. Ancak Vic, pek de tekin biri değildir. “Yük”lerinden kurtulmak için bir süt fabrikası soymak zorundadırlar. Bu arada Garifeld babasıyla yüzleşir ve anlaşır. Süt fabrikasının satılması, amblemlerindeki Otto ile sevgilisinin ayrılması, bu soygunun yan öykücükleridir.

Büyüklerin pek sev(e)meyeceği, çocuklanışa gülse de benimsemeyeceği böylesi bir film aslında iki kötü (dikkat: kadın) karakterin çevresinde döneniyor. Filmden önemli bir cümleyi aktarmalıyım: “Eğer küçük çocuklarınız varsa, odadan çıkmaları iyi olabilir.” Bu, anne babalara mı sesleniyor, yoksa çocukların aklını mı karıştırır? Kasap çengeli örneği asılı duruyor ortada.

Klasik çizgi film sürükleyiciliği yine de var filmde, ama yeterli sayılır mı, bilemem…

31 Mayıs’tan başlayarak gösterimde…

(29 Mayıs 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com