Hayatımızı büyük ölçüde kısıtlayan Covid salgını nedeniyle kapılarını bir süreliğine kapatmış olan sinema salonlarına yıl ortasında dönebildiğimiz, bir önceki yıldan bekleyen yapımların gün ışığına çıktığı verimli bir sinema yılını geride bırakmış bulunuyoruz. Festivallerde kaçırdığım ve henüz ülkemizde gösterime girmemiş kimi önemli filmleri mecburi olarak dışarda bırakarak 2021 yılı içinde izleyebildiklerim arasından seçtiğim 10 filmlik en iyiler listem aşağıda yer almaktadır. (Not: Listede yer alan filmler üzerine yayınlanmış yazılarımın tamamına, parantez içinde belirtilen başlık ve tarihten ulaşabilirsiniz.)
1- BAŞLANGIÇ / BEGINNING
Bir sinema tutkunu için yeni bir sinemacıyı keşfetmenin hazzı büyüktür. Hele başyapıt düzeyinde bir ilk film ile karşılaşıldığında. Gencecik Gürcü kadın yönetmen Dea Kulumbegashvili imzalı film işte böylesine mutluluk veren keşiflerden biri oldu benim için. Cannes 2020 için seçilmiş, pandemi nedeniyle San Sebastian programına alınmış olan yapım, onu en iyi film, yönetmen, senaryo ve kadın oyuncu dallarında ödüllendirmiş jürinin başkanı Luca Guadagnino’nun ifadesiyle, ‘görüntülerinin gücü ve ve hipnotik etkisi’ ile izleyiciyi hemen etkisi altına alan mucizevi bir sanat eseri. Hem kadın olarak, hem de içinde bulunduğu dini cemaatin marjinalliği nedeniyle, iki yönlü bir yabancılaşma içindeki Yana, şiddet yüklü erkekler dünyasında sıkışmış, psikolojik ya da ulu orta cereyan eden şiddete maruz kalıyor. Ancak toplum içinde ezilen bir kadını anlatmanın ötesine geçme derdindeki genç kadın sinemacı, Yana’yı bir kurban ya da güçlenmek için savaşan bir karakter olarak sunmuyor, görsel işitsel dünyasıyla onun yeni bir başlangıç yapmasının yolunu izliyor. Upuzun plan sekanslar boyunca kamera çoğunlukla sabit göz olarak kullanılırken, Dea’ın tercihi doğrultusunda, çoğunlukla ‘bakmaya dair’ bir mizansen kullanılıyor. Görüntüler çoğu sahnede, karşı kişinin konuşması ve cüreti üzerinden Yana’nın tepkilerini aktarıyor. Tekrar tekrar izlenecek güzellikte yaratıcı bir sinema örneği olan ‘Başlangıç’a MUBİ’den ulaşabilirsiniz.
2- COLLECTIVE / COLECTIV
30 Ekim 2015 gecesi Bükreş’in popüler gece kulüplerinden ‘Colectiv’de çıkan yangının alevleri ardından tepetaklak olmuş bir ülke panoraması çizen film, Romanya özelindeki toplumsal çürümenin evrenselliğini tokat gibi yüzümüze çarparken belgeselin sınırlarını aşıyor ve araştırmacı gazetecilik üzerine sinema tarihinin tartışmasız en iyi yapımlarından biri olma ünvanını kazanıyor. Yaman gazeteci Catalin Tolontan ile Romanya’nın güncel hükümetinde halen Sağlık Bakanı olarak görev yapan Vlad Voiculescu’nun tanıklıklıkları üzerinden ilerleyen filmin rüşvetten, yolsuzluktan ve kolektif suçtan bunalmış yurdum insanları için hoş bir umut kaynağı olduğunun altını çizmeliyim. (Alevlerin Ardından / 21.07.2021)
3- PETROV GRİP OLDU / PETROVY V GRIPPE
Putin Rusyası’nda gerçek ile fantezinin iç içe geçtiği tekinsiz bir gece yolculuğuna ne dersiniz? 20 aylık ev hapsinin ardından sınırlı özgürlüğüne kavuşan muhalif sinemacı Kirill Serebrennikov’un setlere dönüş yaptığı, ama ne dönüş dedirten filmi, çağdaş Rus edebiyatının önemli yazarlarından Alexey Salnikov’un ödüllü romanından uyarlanmış. Ekonomik zorluklar içinde yaşayan ahlâken çökmüş Sovyet dönemi sonrası Rus toplumunu neşter altına yatırıyor, özgün metnin gerçeküstücü atmosferinde izleyicisini karanlık bir maceranın içine sürüklüyor. 2016 yapımı dehşetengiz ‘Öğrenci / M’Uchenik’ ile köktendinci Hristiyan gencin toplumun uygun damarını okşadığında ne denli ileri gidebileceğini ibretle yüzümüze çarpmış olan sinemacının ayrıksı çalışması, zincirlerinden boşanmış bir Rus kabusunun deli ruhunu görsel işitsel müthiş bir serüvene dönüştürüyor. (Bir Rus Kâbusu / 14.12.2021)
4- MALMKROG
Bay Lazarescu’nun Ölümü (2005) ve Sieranevada (2016) filmleriyle hayranı olduğumuz Romanya Yeni Dalgası’nın en önemli temsilcilerinden Cristi Puiu, Berlin Film Festivali’nde ilk gösterimini yapmış dördüncü uzun metrajında 19. yüzyıl Rusya’sında yaşamış şair ve düşünür Vladimir Solovyov’un metinlerinden yola çıkmış. Adını Transilvanya’daki bir köyden alan ve karlar altındaki bir malikânede geçen 200 dakika uzunluğundaki filmde, bir siyasetçi, bir toprak sahibi ve bir generalin karısının da aralarında yer aldığı seçkin bir grubun, din, savaş, ölüm, ahlâk, vicdan, iyilik ilhamı gibi meselelere dair tartışmalarına tanıklık ediyoruz bir gün boyunca. Konvansiyonel sinemanın dinamiklerinden farklı bir yapıda uzun planlar eşliğinde uzun monologlar ve diyaloglardan oluşan yapımda, yüz küsur yıl önce sırça köşkte yapılan kibirli entelektüel tartışmaların günümüzde ne denli geçerli olduğunu, filmin üçüncü bölümünde özlenen Avrupa Birliği hikâyesinin ne şekilde dile geldiğini izlemek gerçekten ilginç bir deneyim. 20. yüzyıl felâketlerinin hemen öncesinde, göreceli iyimserlikleri hep bir korku ile bölünen aristokratların tedirginliğini başarıyla yansıtan, İKSV çevrimiçi gösterimlerinde izlenebilen filme halen MUBİ’den ulaşabilirsiniz.
5- KÖPEĞİN PENÇESİ / THE POWER OF THE DOG
Thomas Savage’ın dilimize de çevrilen kült romanından Jane Campion eliyle sinemaya uyarlanan film toksik erkekliğe neşter atan bir başyapıt, yılın en iyi filmlerinden. Erkek egemen dünyalarda direnişini sürdüren kadın karakterler üzerine filmleriyle tanıdığımız, 1993 yapımı ünlü ‘Piano’nun yaratıcısı Jane Campion 12 yıl aradan sonra çektiği ilk uzun metraj sinema yapıtında erkeklik olgusunun karanlık dehlizlerine inmeyi deniyor. Dört ana karakter üzerinde yoğunlaşarak tansiyonu hayli yüksek bir psikolojik drama yönelen usta sinemacı filmin adındaki karşı konulmaz gücü ‘dizginlenemeyen arzular’, ‘bastırılanın, inkâr edilenin zincirlerinden boşanması’ olarak yorumlamış. Özgün romanda yer alan dönem ayrıntılarını, yan karakterleri, ana karakterlerin geçmişlerini ya atlıyor ya da kısa geçiyor ve onların yerine yeni sahneler ilave ederek çıplak arzuyu tüm kırılganlığıyla teşhir etme yolundan ilerliyor. Çağdaş sinemanın en yetenekli oyuncularından Benedict Cumberbatch’in büyük bir özveriyle kuşandığı sert kabuğunun altında kırılgan ve yetenekli son kovboy Phil’de belki de ilk Oscar’ını alacağı müthiş performansına soyunduğu yapım Netflix platformunda izlenebiliyor. (Toksik Erkekliğin Anatomisi / 25.12.2021)
6- ŞEYTAN YOKTUR / SHEYTAH VOJUD NADARAD
70. Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ödülüyle dönmüş olan yapım, totaliter bir rejimin muhalifleri susturmak için baskı aracı olarak kullandığı ‘idam cezası’na isyan öyküleri üzerine çok güçlü bir direniş filmi. 10 yıldır gözaltında tutulan, yurt dışına çıkışı yasaklanmış muhalif İranlı yazar yönetmen Muhammed Rasulof’un çalışması, mevcut yönetimin yaygın ölüm cezasını merkezine alan yarımşar saatlik dört hikayeden oluşuyor. Gücü kabullenip sesini çıkarmayanlara karşı, güce direnenlerin öykülerinde, ölüm cezasının muhalifler üzerinde Demokles’in kılıcı misali sallandığı bir ülke sinemasından cesur ve sinematografik açıdan hayranlık uyandıran evrensel manzaralar izliyoruz. İstanbul Modern Sinema’nın çevrimiçi gösterimleriyle sinemaseverlere ulaşan filmi halen MUBİ’den izleyebilirsiniz.
7- FRANSIZ POSTASI / THE FRENCH DISPATCH
Wes Anderson sever misiniz? Sinema dünyasının bu eşsiz yaratıcısı hayranı olduğu New Yorker Dergisi yazarlarına ve klasik Fransız sinemasına borcunu bu film ile ödemek istemiş. Her köşenin her bir objesi türlü inceliklerle yüklü bu görsel şölende sıklıkla siyah-beyaz kare ekran tercih ediyor. Ara ara geniş formata geçiyor, belli objeleri, belli bakışları vurgulamak üzere rengi kullanıyor. Üstyazı ile verdiği Fransızca diyalogları İngilizce dilinde yanıtlarla karıştırmayı seviyor. Bir ressamın fırça darbeleri misali görüntüleri düzenliyor, büyük orkestrayı ustalıkla yönetiyor. En küçük rollerin bile ünlü oyuncular tarafından yorumlandığı bu filmi belki de bir kaç kez izlemek isteyeceksiniz. (Wes Anderson’dan Sevgilerle / 05.12.2021)
8- ANNETTE
Leos Carax’ın Cannes Film Festivali’nden en iyi yönetmen ödüllü son filmi, sıradışı sinemacının perde gerisinden yankılanan ‘gösteri bitene kadar nefesinizi tutun’ sözleriyle açılıyor. Bir önceki deneysel başyapıtı ‘Kutsal Motorlar / Holy Motors’ hatırlandığında bu girişten renkli bir fantezi dünyasına giriş yapacağımızı anlıyoruz. Başta Adam Driver ve Marion Cotillard olmak üzere oyuncu kadrosunun şarkılarını canlı olarak seslendirdiği, Carax’ın kapkara bir peri masalı olarak tasarlamış olduğu cüretkâr müzikali, sinemasının özgürlük alanını daha da genişletmiş. (Gösteri Bitene Kadar Nefesinizi Tutun / 22.10.2021)
9- AHED’İN DİZİ / HA’BERECH
Cannes jüri ödüllü yapım sert bir film. Berlin Altın Ayı ödüllü ‘Eş Anlamlılar / Synonymes’ ile tanıdığımız İsrailli yönetmen Nadav Lapid’in politik meseli, otoritesine riayet etmeyen herkesi reddeden devlete ateş püskürüyor. Yüzümüze bir tokat gibi çarpan bildirisini politik söylemine uygun bir estetik içinde sunuyor. Otoyolda giden motosikletin tedirgin edici gürültüsü ile açılan film, alışılmadık kamera açıları, sağa sola, aşağı yukarı huzursuz panlar eşliğinde yol alıyor. İki haftada yazılmış ve 18 günde çekilmiş bu çarpıcı filmi farklı duygularla izledim. Şaşırdım, etkilendim ve gıpta ettim. Kültür Bakanlığı destekli fonlara erişebilmek için suya sabuna dokunan meselelere pek fazla ilişmeyen, otosansürü gönüllü kabullenmiş bir çok sinemacımızı düşünerek hüzünlendim. (Diz Kapağına Bir Kurşun / 11.11.2021)
10- ELMALAR / MILA
Sinemaya Yorgos Lanthimos’un ünlü klasiği ‘Köpek Dişi / Kynodontas’da yönetmen yardımcısı olarak başlayan Christos Nikou’nun absürd Yunan Yeni Dalgası’nın izini süren çok iyi yazılmış ve yönetilmiş ilk uzun metraj, kayıplar ve bellek üzerine zihin açıcı bir deneyim. Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış olan yapım, insan hafızası ve kimliğinin dehlizlerinde gezinirken, düzenin tek tipleştirdiği çağdaş insanın trajikomik ahvalini tartışmaya açıyor. Filme adını veren elmalara gelince, mahalle manavının dediğine bakılırsa elmalar hafızaya iyi geliyormuş. (İtinayla Anı Biriktirilir / 17.09.2021)
BONUS FİLM
11- İNSAN SESİ / THE HUMAN VOICE
Pedro Almodovar’ın salgın sürecinde Tilda Swinton ile stüdyoda çektiği kısa metrajını en iyiler listeme almadan edemedim. İspanyol ustanın ilk kez İngilizce dilinde çektiği yapıtı, Fransız yazar Jean Cocteau’nun 1930 yılında kaleme aldığı ‘İnsan Sesi / La Voix Humaine’in serbest bir uyarlaması. 30 dakikalık yapım Almodovaryen tüm unsurları barındırıyor. Onun sinemasına özgü yaratıcı set tasarımının, parlak göz alıcı renkli objelerin, kitapların, DVD’lerin, duvarlarda asılı tabloların oyuncusunun melankolik duygu geçişlerine eşlik ettiği filme yakıştırılan ‘küçük bir mücevher’ tanımlamasına katılmamak elde değil. Halen MUBİ’de izlenebiliyor.
(29 Aralık 2021)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com