Sadi Bey’in Facebook Günlükleri:
Eskiden olsa “Rüya Tabirleri” kitabı yazanlara önerirdim, şimdilerde Ekşi Sözlük yazarlarına önereyim, acilen “Rüyada Brubaker Görmek” başlıklı bir madde yazılmalı. En sevdiğim aktörlerin başında Paul Newman’la birlikte Robert Redford gelir. O tamam, anladık da, rüyada sabaha kadar Redford’un “Brubaker” filmiyle mi haşır neşir olunur birader? Rüyanda Redford’u göreceksen git “Muhteşem Gatsby” filminde gör. Malum Gatsby’de göl kenarında malikane, son model arabalar, lüks yaşam, partiler, kızlar, votkaaa, rakııı ve şarappp, vs. vs. (Lâfın gelişi; “The Great Gasby”nin malikanesinde rakı ne arasın, viskidir o.) (19 Mart 2017)
“Çanakkale içinde aynalı çarşı” türküsünü çok kişi Çanakkale türküsü diye bilir, oysa Kastamonu türküsüdür. (18 Mart 2017)
Kurgu hikâyenin 1. versiyonu: Vallahi memleketin bu gündemi bendenizi bir ay içinde şişmanlatacak gibi görünüyor. Af buyrun midesine düşkün biriyimdir, restauranta giriyorum, “Ver bir kuru” diyorum, “Abi üstüne nohut?” diye soruyorlar. Hemen eveti yapıştırıyorum. Yemek bitiyor, “Abi çay?”, keza yine evet. Tümümüz sıyırdık sanırım, Allah encamımızı hayreyleye.
Kurgu hikâyenin 2. versiyonu: Vallahi memleketin bu gündemi bendenizi bir ay içinde zayıflatacak gibi görünüyor. Af buyrun midesine düşkün biriyimdir, restauranta giriyorum, “Ver bir kuru” diyorum, “Abi üstüne nohut?” diye soruyorlar. Hemen hayırı yapıştırıyorum. Yemek bitiyor, “Abi çay?”, keza yine hayır. Tümümüz sıyırdık sanırım. Allah encamımızı hayreyleye.
Hamiş: Kilo vermek iyidir. (18 Mart 2017)
Her zaman tenkit etmemek lazım, yeri geldiğinde takdir etmek de gerekiyor. Pera Müzesi’nin “Rus Sinemasında Kadınlar” başlıklı programındaki “Moscow Doesn’t Believe in Tears” adlı filmin adı, basın bültenine işin kolayına kaçılıp “Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor” şeklinde çevrilip yazılmamış, sinemalarımızda gösterildiği “Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor” adıyla yazılmış. Keza “The Cranes Are Flying” adlı film de aynı şekilde sinemalarımızda gösterildiği “Leylekler Uçarken” adıyla yazılmış. Bülteni kim hazırlamışsa tebrik ederim. “Leylekler Uçarken”i (mutlaka izleyin) Ocak 1974’te, “Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor”u ise Şubat 1987’de Beyoğlu Elhamra Sineması’nda izlediğimi hatırlıyorum. (Leylekler… kesin Elhamra, Aşk Gözyaşlarına… muhtemelen Elhamra.) (19 Mart 2017)
Eskilerin “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözünü günümüze uyarlarsak “Sosyal medya icat oldu, iletişim bozuldu” diyebiliriz. Örnek vereyim: Bendeniz eskiden film şirketi, yeniden medya mensubu olduğumdan doğal olarak örneğim de sinemacılar, filmciler ve medyadan olacak. Bizler sosyal medya ve internet olmadığı zamanlarda bültenleri daktilo ile yazar, yüzlerce fotokopi çektirir, filmlerin önemli sahnelerinden 4-5 adet 35 mm.lik dia bastırır, yazılı basına onları, betacam kasetlere yüklediğimiz fragmanları ve kamera arkası görüntülerini de TV.lere gönderirdik. İnternet hayatımıza girdikten sonra bülten ve görseller e-posta ve diğer yollarla basına ulaştırılmaya başlandı. Sanıyorum şu sıra zurnanın zırt dediği yere geldik. Son zamanlarda bazı filmcilerin filmlerine basın gösterimi yapmamalarına alıştık diyelim, ancak basını e-posta ile dahi bilgilendirme zahmetine de girmediklerini görüyoruz. Filmleriyle ilgili facebook, twitter, instagram, vs. gibi sosyal medya sitelerine bir-iki satır bilgi üç-dört adet görsel koyup, “Buyrun buradan takip edin” demeye getiriyorlar. Bu sektörle ilgili haber verip para kazanan medya organlarının, film şirketleri ve sinemaların sosyal medya hesaplarını takip etmek zorunda oldukları düşünülebilir. Film şirketleri, “Oraya koyduk, al sana bilgi” diyebilir. Makuldür, ancak bu sektörle ilgili haber veren fakat para kazanmayan, üstüne para vererek yayın yapmaya gayret eden, çoğu amatör web siteleri sizi niye takip etsin? O nedenle para kazandığınız işinizle ilgili tanıtım yapan medyanın her türlüsüne, her şekilde ulaşmaya gayret edin. Ne demiş atalarımız: “Kılavuzu bülbül olanın burnu dikenden kurtulmaz.” (19 Mart 2017)
Bu ortama zaman zaman “Şu şu, bu bu kişileri arkadaşlıktan çıkaracağım” diye yazılıyor. Alıyor mu beni bir tedirginlik. Ben şuşu muyum, bubu muyum diye kederlere gark oluyorum. Öyle yazanların aslında “arkadaşlıktan çıkaracağım/çıkacağım” şeklinde yazmaları gerekir. Çünkü bu ortamda arkadaşlık ya size teklif ediliyor, ya da siz teklif ediyorsunuz. Öyle yazarsanız size gönül koymam. Ok? (20 Mart 2017)
Ben seçilmem, seçerim. (Ebru Gündeş şarkısı içinde geçen, fakat hiç sevmediğim bu söz, yandaki şu görüntüyle → eşleştirilince sevimli oldu.) (20 Mart 2017)
Bu sabah basın gösteriminde seyrettiğim “David Lynch: Yaşam Sanatı” filminden aldığım ilhamla hayatı şu iki kelimenin özetlediği kanaatine vardım: Olmazsa olmaz. Günlük yaşamda karşılaştığımız her şeyin, her kavramın sonuna bu iki kelimeyi ekleyin göreceksiniz: Aydınlık olmazsa olmaz, karanlığı anlayamayız; karanlık olmazsa olmaz, aydınlığı anlayamayız. Güzellik olmazsa olmaz, çirkinliği anlayamayız; çirkinlik olmazsa olmaz, güzelliği anlayamayız. İyilik olmazsa olmaz, kötülüğü anlayamayız; kötülük olmazsa olmaz, iyiliği anlayamayız. Anladıktan sonra da durup düşünmeli, ölçüp tartmalı, hangisi aklımıza yatıyorsa ona destek vermeliyiz. (20 Mart 2017)
Yaşlıyım ya, konu hakkında hüküm verme yetkim olduğunu düşünerek “Toplu taşıma araçlarında her yaşlıya yer verilmemeli, ihtiyacı olduğunu hissettirenlere yer verilmeli” şeklinde gençlere mazeret seçeneği üretirken metro geldi, bindim. Daha kapı kapanmadan, iki bayan arasında oturan genç, sağolsun kalktı yer verdi, mecburen oturdum. Yaş 67 olduğu için gencin yer vermesi normal, fakat benim koştura koştura geldiğimi, biraz sonra sucuk gibi terleyebileceğimi ne bilsin. İki bayanın arasına mahcup bir şekilde, büzülerek oturdum. Neyseki genç bir sonraki durakta indi de bendeniz ayağa kaktım ve yolculuğuma ayakta devam ettim. Şöyle beyan edeyim: Gençler, beni gördüğünüzde gözlerinize mahsun mahsun bakarsam yer verin, havalara bakıyorsam vermeyin. (21 Mart 2017)
Şu kanaate vardım ki: İnsanlar gerçek hayatta bulamadıklarını şarkılarda, şiirlerde, romanlarda, filmlerde arıyorlar. Her neyse onlar? (22 Mart 2017)
(24 Mart 2017)
Sadi Çilingir
sadicilingir@sadibey.com