36. İstanbul Film Festivali’nde Sinema Tutkunları İçin Yepyeni Bir Bölüm: Cinemania

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (IKSV) tarafından 05 – 15 Nisan 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 36. İstanbul Film Festivali’nin yeni bölümü Cinemania, sinema dünyasının en iyilerini, yol gösterenlerini, köşe taşlarını ve anıtsal yapıtlarını sinema tutkunlarıyla buluşturacak. Bu seçkide usta sinemacıların başyapıtları, kariyerlerinin gelmiş geçmiş en parlak filmlerinden örnekler; kayıp, kült veya yeniden gündeme gelmiş klasiklerin 21. yüzyıl sinema izleyicisi için dijital restore edilmiş sinema kopyaları; sinema hakkında çekilmiş, sinemacıları veya sinema sanatını gündeme taşıyan ilgi çekici yapıtlar yer alacak.

Kral Arthur: Kılıç Efsanesi

Guy Ritchie’nin yönettiği ve Charlie Hunnam, Jude Law, Astrid Berges Frisbey ile Djimon Hounsou’nun oynadığı Kral Arthur: Kılıç Efsanesi (King Arthur: The Legend of the Sword), 12 Mayıs 2017’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Kral Arthur’un kılıcı Excalibur’un efsanesini ve Arthur’un sokaklardan, tahta yolculuğunu konu alıyor. Arthur çocukken babası öldürüldüğünde, amcası Vortigern taç giyer. Kim olduğunu bilmeyen Arthur, ekmeğini şehrin arka sokaklarında taştan çıkaran biridir. Kılıcını taştan çektiğinde, bütün hayatı alt üst olur ve gerçek mirasına, krallığına sahip çıkmaya mecbur bırakılır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Kral Arthur: Kılıç Efsanesi yazısına devam et

Okan Üniversitesi 7. Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması

Okan Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Sinema-TV Bölümü tarafından bugüne kadar başarıyla yürütülen Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması, bu yıl artık gelenekselleşmiş olarak 7. kez gerçekleştiriliyor. Bu yarışmaya üniversitelerin açık öğretim, ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora/sanatta yeterlik programlarında okumakta olan öğrencilerin kurmaca ve belgesel türünde gerçekleştirilmiş kısa filmleri katılabiliyor. Yarışma, bu yönüyle de, Türkiye’de az sayıda üniversite tarafından düzenlenen bir yarışma olma özelliğini koruyor. Bugüne dek fakülte bünyesinde yapılan yarışma son iki yıldır Pera Müzesi işbirliği ile Beyoğlu Pera Müzesi’ne taşındı.

2. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması’na Yoğun İlgi

DenizBank’ın, kültür ve sanatı toplumun geniş kesimleri ile buluşturma amacıyla, TÜRSAK Vakfı işbirliği ile yaptığı 2. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması için başvurular tamamlandı. Yarışmaya teknik açıdan uygun 355 başvuru yapıldı. Yarışma kapsamında ilk üç senaryo ve mansiyon ödüllerinin kazananları yapılacak değerlendirme sonrası belirlenecek. Yarışmada ayrıca, senaryo alanındaki desteği artırmak hedefiyle bu sene ilk kez, Çin’in ödüllü yönetmenlerinden Yan Qingxiu ve pek çok Hollywood filminin senaristliğini üstlenen David Bourla’nın katılacağı bir panel düzenlenecek. Senarist David Bourla, birinci seçilecek senariste senaryo doktorluğu da yapacak.

İstanbul Kırmızısı

Acılar insanı yaklaştırır birbirine… Bazen tersi de olsa, çoğunluk yakınlaşmadadır. Buna da bağlı olarak ne geçerse geçsin, ne istenirse istensin, ne yaşanırsa yaşansın hep yanınızdadır.

Ferzan Özpetek, aynı adlı kitabından serbest uyarladığı “İstanbul Kırmızısı” filminde küçük dokunuşlarla izleyicisinin kendi hülyasına dalmasına izin vermiyor. Güçlü bir kadroyla, iyi seçilmiş mekânlarla, pahalı bir prodüksiyon olduğu her halinden belli olan çalışmayla izleyicinin karşısına çıkan filmde, herkes kendince bir “kırmızı” bulacak.

Bir yüzleşme öyküsü

Dingin ve rahat bir anlatımı var filmin. İzleyiciyi içine çekiyor. Sonrası ise kendisine kalmış… İster “mavi” İstanbul’u, isterse “erguvani” olanı ile buluşturur. Sahi, İstanbul deyince, mavi ve erguvan -ki bence erguvandır İstanbul- gelir akla… Kırmızı ise pek yakıştırılmamış edebiyatta da sinemada da. Bu, Ferzan Özpetek’in, kendi yaşamından çıkarıp bizlere sunduğu… Buna da bağlı olarak kente dışarıdan bakmak kadar yüzleşmek de var.

En çok acı var filmde

O acıyla yakınlaşanlar, ama özümse(ye)mediklerinden olsa gerek bırakıp gidenler var. Çeşitli mekânlarda yaşamları kesişen insanlar, aslında bir bütünün parçasılar. Hepsi de odak noktası olarak kendisini görüyor. Hepsi de kendince yontuyor yaşananları.

İstanbul Kırmızısı ise o ilişkilerin arasında gözüküyor, isteyene. Kuşkusuz aşı boyalı yalı, kızın giysisi, telefonun rengi ve diğer tümü o “kırmızı”yı yansıtıyor, ama asıl kırmızı aşk, asıl kırmızı yüzleşme ve geri dönüş. Asıl kırmızı, yani işin özü bu üç kelime: geri dönüş, yüzleşme, aşk. Aralarını çok iyi oyunculuklarla, çok iyi görüntülerle, çok iyi reji ile dolduruyor… Bize de izlemek kalıyor, koltuğumuza yaslanıp.

İstanbul, İstanbul…

İstanbul yerine dünyanın başka bir kentinde, başka insanlarla, başka bir şekilde yaşanır mıydı bu geri dönüş, yüzleşme ve aşk üçgeni? Ferzan Özpetek olursa yaşanırdı kuşkusuz. Ama “teyzeler” ki, filmin içindeki en ilginç ayrıntı, bir diğeri de yaşlı magazinci başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir mekânda olamazlardı. Ressam olamayan ağabey, ilişkisi bulunmayan karı koca, saatçi abla bulunabilir. Kağıt toplayıcısı yerine başka biri olurdu o zaman, patlamalar ve/veya takımını destekleyen taraftarlar yerine başka şeyler olması gerekir. Serra Yılmaz’ın kendine has içtenliğiyle canlandırdığı hizmetçi de olmaz mıydı?

Hepsini buluşturan Ferzan Özpetek ve bunu bize yaşatmayı başarıyor…

İstanbul Kırmızısı, yönetmen Ferzan Özpetek, oyuncular Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün, Nejat İşler, Mehmet Günsür, Çiğdem Selışık Onat, Zerrin Tekindor, Serra Yılmaz, Reha Özcan… 3 Mart’tan itibaren gösterimde.

(02 Mart 2017)

Korkut Akın

Sinemacılar Yeni Film Fonu’nun Gecesinde Buluştu

2015’te başlayan ve Türkiye’nin ilk bağımsız film fonu olan Yeni Film Fonu, ikinci yılını dün gece Cezayir’de kutladı. Yeni Film Fonu’nun gecesine; Osman Kavala, Richie Mehta, Yeşim Ustaoğlu, Florent Herry, Nesrin Cavadzade, Birhan Keskin, Okan Avcı, Tamer El Said, Erol Mintaş, Emre Akay, Hadas Ben Aroya, Mohamed Siam, Gürcan Keltek, Deniz Buga, Esra Saydam, Taylan Mintaş, Zeyno Pekünlü, Çiğdem Mater gibi sinema ve sanat dünyasından isimler katıldı.

Sinemacılar Yeni Film Fonu’nun Gecesinde Buluştu yazısına devam et

SİYAD Onur Ödülleri Sahipleri Açıklandı: Metin Kaya ve Arzu Okay

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), 15 Mart’ta yapılacak 49. SİYAD Türkiye Sineması Ödül Töreni’nde Onur Ödülleri’nin belgesel yönetmeni Metin Kaya ve sinema oyuncusu Arzu Okay’a verileceğini açıkladı. SİYAD ayrıca belgesel, kısa film ve geçen yıl yaşama veda eden SİYAD Onursal üyesi Giovanni Scognamillo’nun anısına atfen bu yıldan itibaren verilecek olan fantastik sinema dallarındaki adaylarını da açıkladı. 49. SİYAD Ödül Töreni, 15 Mart’ta Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenecek. Tuğrul Tülek’in sunacağı törende sinemamızın SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenecek olan en iyileri açıklanacak.

SİYAD Onur Ödülleri Sahipleri Açıklandı: Metin Kaya ve Arzu Okay yazısına devam et

Bordo Bereliler Suriye Filmine 5 Milyon TL Para Harcandı

Osmaniye’nin Kozan ilçesinde çekimlerinin bitmesine az kalan Bordo Bereliler Suriye filminde 800 kilo patlayıcı, 5 bine yakın mermi, 100 araç, yaklaşık 4 bin kostüm ve askeri malzeme, 2 bin figüran, 170 silah kullanıldı, 47 araç yakıldı. Nisan ayında vizyona girecek olan ve  Erhan Baytimur yönetmenliğinde çekilen filmin başrollerini Cenk Ertan, Sedat Mert, Açelya Elmas, Arda Esen, Feyza Çıpa ve Halil İbrahim Kalaycıoğlu paylaşıyor.

X-Men’de Logan’ın Veda Busesi

Amerikalı yönetmen James Mangold’ın, “X-Men” serisinin onuncu filmi “Logan” yorgun mutantın son maceralarını perdeye yansıtıyor.

Hollywood’un “007 James Bond” ve “Star Trek-Uzay Yolu” seri filmlerinden sonra gelen “X-Men” bilimkurgusu da sonu belirsiz serilerden. James Mangold’ın bu yılki 67. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde galası yapılan 2017 yapımı sinemaskop “Logan”, neredeyse şiddetin pornografisini yansıtıyor. Logan/Wolverine, Charles Xavier/Profesör X ve bir albino mutant Caliban’la Meksika sınırında mezbeleye dönüşmüş bir yerde yaşıyor. Charles hasta. Onun pahalı ilaçları için limuzinle taksi şoförlüğü yapıyor. Peşinde de mutant avcısı “Reavers/Kurtarıcılar” ekibinden Donald Pierce var. Ama onunla savaşmak için değil. Pierce, küçük kız Laura’nın peşinde. Meksikalı hemşire Gabriela onu küçük Laura’yla yolunu kesiştiriyor. New Mexico’daki bir hastanede klon benzeri mutantlar yetiştiriliyor. Sadece öldürmeye programlanmış. Ama çocuklar duygularını da keşfedince her şey altüst oluyor. Laura, Kuzey Dakota’ya ulaşması gerekiyor, diğer mutant çocuklarla buluşabilmek için.

1963’te New York’ta doğan yönetmen James Mangold, sinemaya bağımsız iki muhteşem filmle giriş yapmıştı. İlki 1995 yapımı “Heavy-Şişman”, diğeriyse Hollywood’un büyüklerini yanına alarak 1997 yapımı “Cop Land-Güçlüler Bölgesi” filmlerini yaptı. 2007 yapımı sinemaskop “3:10 to Yuma-3:10 Yuma” western filmi de çarpıcıydı. Mangold, 2013 yapımı sinemaskop “The Wolverine-Wolverine” filmini de yönetmişti.

“X Men-Wolverine” çizgi roman olarak Marvel Comics tarafından ilk defa 1974 yılında yayınlandı. Yaratıcılarıysa Roy Thomas, Len Wein ve John Romita, Sr. İlki 2000 yılında yönetmen Bryan Singer tarafından “X-Men” olarak perdeye aktarılan ve bir seriye dönüştürülen bu bilimkurgu onuncu macerasına ulaştı. Bu son macerada Logan ve Charles veda ediyorlar seriye.

Şiddet gösterisi…

Bu son bölüm, tam anlamıyla kanın oluk oluk aktığı sarsıcı bir şiddet gösterisi. Neredeyse kanlar perdeye yapışacak. Dünyayı kuşatan şiddet sarmalının mikrokozmosu sanki bu film. İşte bu şiddet filminde Logan, Charles ve Laura’yla gönülsüz yolculuğa çıkıyor. Arkalarında bir dolu ceset bırakıyorlar elbette. Oklahoma City’de onlar otelde kalırken, yönetmen Mangold, Hollywood’a ve western filmlerine selâm gönderiyordu. Büyük yönetmenlerden George Stevens’ın 1953 yapımı renkli “Shane-Vadiler Aslanı” filminden anlar da yansıyordu. Sadece saygı için değil. Hikâyeye anlam verebilmek için. Yolculukta yolları çiftçi Munson ailesiyle de tanışıyorlar atlarıyla beraber. Şiddetin yukarıya çıktığı anlardan sonra Eden denilen yere ulaşıldığında daha büyük trajediler sarıyor perdeyi. Filmin ikinci yarısından sonra gerilim ve merak duygusu daha da çoğalıyor perdede.

Bu şiddet gösterisinde Marco Beltrami’nin yavaş tınıları sanki yaşlanmaya başlayan ve sadece ölümü düşünen Logan’ın içindeki dinginliği dışarı çıkartıyormuş gibiydi. Filmde hem Hugh Jackman hem de Logan gerçekten yorgundu. 17 yıl aynı karakterle yaşamak da kolay değildi. “Logan” filminde yorgunlar emekliye ayrıldıktan sonra yeni maceralara taze kanlarla devam edilecek. Bu filmin görselliği de etkileyecek. Kamera sanki bir karakter gibiydi filmde. Işık düzenlemeleri, öncelikle iç mekânlarda ve gece sahnelerinde fotoğraf sanatının estetiğine dokunuluyor. Bu serinin birçok filmini görmüş olan meraklılar için koleksiyonlarına bir film daha eklenmiş olacak “Logan”la. Son jenerikte Johnny Cash’in sesini duymak da muhteşemdi.

Logan
Yönetmen: James Mangold
Senaryo: Scott Frank-Michael Green-James Mangold
Müzik: Marco Beltrami
Kurgu: Michael McCusker-Dirk Westervelt
Görüntü: John Mathieson
Oyuncular: Hugh Jackman (Logan), Patrick Stewart (Charles), Dafne Keen (Laura), Richard E. Grant (Dr. Rice), Boyd Holbrook (Pierce), Stephen Merchant (Caliban), Elizabeth Rodriguez (Gabriela), Eriq La Salle (Will Munson), Elise Nael (Kathryn Munson), Quincy Fouse (Nate Munson)
Yapım: Fox (2017)

(01 Mart 2017)

Ali Erden

[email protected]

Fol Sunar: Tekerleme

FOL Sinema Topluluğu, kısa bir aranın ardından gösterimlerine 25 Şubat Cumartesi günü Merlyn Solakhan’ın Tekerleme filmi ile devam ediyor. Solakhan’ın ilk filmi olan, başrollerini Mustafa Irgat ile Zümrüt Pekin’in paylaştığı Tekerleme, 1986 yılında Berlin Film Festivali’nde gösterilmiş, ardından da unutulmuş bir yapıt. O dönem rağbet gören politik filmler karşısında bir kaba konulamamış, etiketlenip rafa kaldırılamamış. Oysa filme bugünden bakmak bize bambaşka anlamlar sunuyor. Merlyn Solakhan’ın bu önemli filmi, tekerlemenin teklemeye dönüşümünü Türkiye sinemasında daha önce hiç karşımıza çıkmayan özgün ve ince bir estetikle sunuyor.

İpek ve Ömer Faruk Sorak Özel Gösterimde 8 Saniye’yi Konuştu

Sıra dışı bir kadının, sıra dışı hikâyesinden esinlenerek hayata geçirilen 8 Saniye, düzenlenen özel gösterimde Kolektif House üyeleriyle buluştu. Filmin yapımcısı İpek Sorak ve yönetmeni Ömer Faruk Sorak, gösterimin ardından sinema sektörü, sinemanın önemi ve geleceği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Ağustos 2016’da kurulan film ve yapım şirketi Dark Town Pictures, genç ve dinamik ekibi, yaratıcı üretimleriyle sektörde yenilikçi bir çizgi yakalamayı amaçlıyor.

Oscar Ödül Töreni Heyecanında Geri Sayım Başladı

Digiturk, en iyi yapımların Oscar için yarışacağı ve dünyaca ünlü yıldızların sahne alacağı 89. Oscar Ödül Töreni’ni, canlı yayınla beIN MOVIES Oscars’da izleyicileriyle buluşturmaya hazırlanıyor. 26 Şubat gece yarısından itibaren Yekta Kopan ve Özge Özpirinçci’nin keyifli sunumlarıyla yayınlanacak Oscar Gecesi’nin yanı sıra Amerika canlı yayını öncesinde Cem Yılmaz, Berrak Tüzünataç, Buğra Gülsoy ve yapımcı Muzaffer Yıldırım gibi sinema ve şov dünyasının önemli isimleri de bu unutulmaz geceye yorumlarıyla keyif katacaklar. Ceylan Atınç’ın Kırmızı Halı yorumlarının ardından sinema yazarları Mehmet Açar ve Melis Behlil de 89. Oscar ödülü adaylarını değerlendirecekler.

Kaygı, Berlin Yolculuğunu Tamamladı

Ceylan Özgün Özçelik’in yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı film Kaygı, dünya prömiyerini 67. Uluslararası Berlin Film Festivali’nin Panorama Special seçkisinde yaptı. Berlinale kapsamındaki tüm seanslarında biletleri tükenen filme uluslararası basının da ilgisi yoğundu. Variety, Hollywood Reporter, Der Tagesspiegel, ZDF, DW, başta olmak üzere birçok gazete, dergi ve TV filmin eleştirisine yer verdi, yönetmen ya da oyuncularla röportaj yaptı.

Kaygı, Berlin Yolculuğunu Tamamladı yazısına devam et

Biz Size Döneriz

Hayatın her anında, her alanında yeni duygular, yeni heyecanlar, yeni coşkular yaşamak, yeni tatlar almak için hepimiz her zaman arar ve deneriz. “Biz Size Döneriz”, bu arayışın, bu denemenin, bu yeni tadın filmi… Hepsi bir arada. Romantik ama bir o kadar da dramatik, çok komik ama… bir o kadar da güleriz ağlanacak halimize… keyifli ama en çok da farklı bir film “Biz Size Döneriz”.

Tam bir gençlik filmi

Okulun ilk günü komik ve hep merak edilen bir durum nedeniyle tanışan altı genç (biri tıp fakültesi okuduğu için mezun olamamış, iki yılı daha var okulu bitirmesine ama yatay geçişle o da katılıyor arkadaşlarına) iş arıyorlar. Filmin başında, her dört gençten biri işsiz istatistiğiyle öğreniyoruz ki, bu sorun tüm gençliğin sorunu, hem de üniversite mezunu olmalarına rağmen. Aynı hayalle yatıp aynı hayalle kalkan gençler kendi aralarında dayanışmanın da, kaçamakların da, aşkın da, aldatmanın ve ihanetlerin de içinde buluyorlar kendilerini. Sahi, öyle olmuyor mu, siz de aynı şeyleri yaşamadınız mı, şöyle bir dönüp bakın geçmişe… düne bile.

Başvurdukları her yerden “biz size döneriz” yanıtı, doğal olarak belli bir stres hatta depresyon yaratıyor. Para kazanıp hayata atılmadan önce bu yaşananlar, belki de hayattan soğutuyor gençleri. Ne heves bırakıyor ne coşku. Zaten yarış atı gibi yetiştirildikleri için ortaokuldan başlayarak bunun tedirginliğiyle, “başaracağım, başarmalıyım”, “ya başaramazsam” kaygısıyla çıkıyorlar yola.

Denemek gerek…

Doğa Can Anafarta, doğru bir şey yapmış, kendi yaşadıklarını yazmış ve çekmiş. Belli ki, film, anlatıldığı gibi aynı heyecanı paylaşan bir gençlik grubunun projesi… Doğru bir proje, üzerinde bir de iyi çalışılınca gerçekten başarılı oluyor. Projeyi gerçekleştirmek için oluşturulan ekip de -tabii, yine genç ve dinç- sahiplenince keyifli bir gençlik filmi izleme fırsatı doğuyor izleyici için de.

Sinema, zor bir alan… Sanatın en zor, en pahalı, ekiple birlikte yapıldığı için de birçok unsuru bir araya getirmek zorunda olunan… bir o kadar da hedef kitlesine kolay ulaşan dalı… Aynı fırsatı bir kez daha yakalayamayacağı kaygısıyla, haklı olarak her yapılmak isteneni, anlatılmak isteneni, görülmek/gösterilmek istenen her şeyi araya sokuşturuyor kendi senaryosunu yazan yönetmenler. Film uzuyor ister istemez. Bazen koptuğu da oluyor, ama değer bu çabaya.

Bir gişe filmi, bir festival filmi değil “Biz Size Döneriz” ama her ikisi de aynı zamanda. Yeni bir dil denemiş yönetmen, daha senaryo aşamasında. Kafasında canlandırdığını gerçekleştirmeye çalışmış, başarmış da… Denemek; yeni tatların, yeni duyguların, yeni heyecanların hatta “denizler ortasında yelkensiz” kalmanın taşıyacağı umuttur. Farklılığın gösterilmesidir. Başarılı olup olmamasından çok, sinema sektöründen seyirciye kadar beyin fırtınası yaratması önemlidir. Değil mi ki, Beckett, “yenil, bir daha yenil, daha iyi yenil” demiştir. O yenilgilerden çıkarılan derslerle daha iyisi, daha güzeli, daha doğrusu yapılacaktır. Muhakkak. Bunun örnekleri sayılmakla bitmez, sinemamızda da… hatta filmin içinden hepimize göz kırpan -sinema dünyasının ilk denemecilerinden- Melies de…

En çok da gençler…

“Biz Size Döneriz”, bu çerçevede ele alınması gereken bir yapım. 16-25 yaş arası gerçek gençlerin kendilerini, “tam da beni anlatıyor” duygusuyla izleyecekleri bir film. Daha büyüklerin, özellikle anne-babaların, bizim çocuklarımız neler yaşıyor, “duyguları neymiş, bir öğrenelim” diyecekleri bir film. Yukarıda, sinema tarihine bir selam yollandığını işaret ettim ama sanırım çok daha önemlisi, Yeşilçam’da hemen her zengin kız fakir oğlan konulu filmde karşımıza çıkan gururlu, itiraz eden, karşı çıkan onurlu gençlik duygusu da var hem de belirgin biçimde.

Gençlerin desteğe ihtiyacı var. İş bulmaları, ekmek parası kazanmaları için fırsat yaratılması siyasi erkin sorunu, geleceği onlar şekillendirecekler, ona göre davranmalılar. Bir şeyler anlatma sevdasında, yeni diller peşinde olanları ise biz desteklemeliyiz. Her bir izleyici, bu gelişimi güçlendirecektir.

“Biz Size Döneriz”, yönetmen Doğa Can Anafarta, oyuncular Hande Soral, Çağlar Ertuğrul, Fırat Albayram, Bestemsu Özdemir, Tarık Ündüz, Tuğçe Kurşunoğlu, Ceyda Kasabalı, Meltem Yaman, Yetkin Dikinciler, Haldun Boysan…

(01 Mart 2017)

Korkut Akın