Türk Sinemasının 100. Yılında 100 Kısa Filme Büyük Destek

Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği, Türk Sinemasının 100. yılına özel olarak, 100 kısa filmciye projelerini gerçekleştirmelerine katkı sağlamak amacıyla toplam 500.000 TL yapım destek fonu sağlıyor. Türkiye’de ve Dünya’da etik, estetik ve teknik bütünlüğe sahip sinema filmlerinin gelişmesine katkı sağlanması, genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesine maddi ve manevi destekler oluşturulması, ülke sinemamızın bir kimliğe kavuşması adına, kurmaca, belgesel ve animasyon türündeki filmlere TRT ve İstanbul Medya Akademisi’nin de katkılarıyla her bir projeye 5.000 TL olmak üzere 100 kısa filme toplamda 500.000TL destek imkânı sağlıyor.

Mezarına Tüküreceğim 2

Steven R. Monroe’nun yönettiği ve Jemma Dallender, Joe Absolom, Yavor Baharoff ile Aleksandar Aleksiev’in oynadığı Mezarına Tüküreceğim 2 (I Spit On Your Grave 2), 04 Temmuz 2014’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Medyavizyon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Katie’nin küçük kasaba AVM.lerinde ilgi gören fotoğrafları, büyük şehirde bir şey ifade etmemektedir. Katie, işyerindeki panoya asılmış, üzerinde bedava fotoğraf çekimi yazılı bir ilanı koparıp alır. Fakat bu masum teşebbüs birdenbire bir kâbusa dönüşür. Basit bir fotoğraf çekimiyle başlayan olaylar kısa sürede, herkesten koparıldığı bir kaçırma, tecavüz ve işkence ağına dönüşür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Mezarına Tüküreceğim 2 yazısına devam et

Hollywood’un Yakışıklı Oyuncusu Robert Pattinson Görmeye Alışık Olmadığımız Bir Rolle Karşımıza Çıkıyor

Robert Pattinson ve Guy Pearce’in başrolleri paylaştıkları The Rover, 04 Temmuz’da sinemalarda. Cannes Film Festivali’nde oldukça övgü toplayan The Rover kanunların yok olduğu bir zamanda geçiyor. Eric soğuk ve sinirli bir adamdır. Sahip olduğu tek şey arabası bir grup hırsız tarafından çalınınca onu geri almak için hırsızların peşine düşerek kendine acımasız bir görev edinir. Bu yolda Rey ile beklenmedik bir arkadaşlık yapmak zorunda kalır.

Edinburgh’da Kim Daha Pislik

İskoç yazar Irvine Welsh’in ilk basımı 2008’de yapılan romanından beyazperdeye uyarlanmış olan ‘Pislik / Filth’, bu haftanın ilgiye değer filmlerinden. Doğup büyüdüğü Edinburgh işçi mahallerinden daha sonra taşındığı Londra’ya uzanan yaşam serüveninden alıntılarla bezelidir 1961 doğumlu yazarın romanları. Welsh’in 1993 tarihli ilk romanından uyarlanmış olan başarılı Danny Boyle filmi ‘Trainspotting’in (1996) yazarın dünya çapında tanınmasında büyük katkısı olmuştur. Edinburgh’dan Londra’nın arka sokaklarına çeşitli işlere girip çıkan Welsh’in uyuşturucu ve alkolün yön verdiği punk yaşamından izler taşır Mark Renton ve tayfasının yaşadıkları. Eroin’in damar üzerinde bıraktığı tren raylarına benzer izlerden adını almış anlatı, 80’li yılların genç insanlarına dayatılmış orta sınıf iş / aile / iyi vatandaş düzenine bir başkaldırı niteliğindedir. İskoçları dünyanın kiri, medeniyetin içine saçılmış sefil ve zavallı pislikler olduğunu haykıran, eroin ve Iggy Pop hayalleri kuran genç tayfanın hikâyesini ahlâkçılığa düşmeden sergileyen Welsh’in karamsar mizahına denk düşmüş bir çalışmadır ‘Transpotting’ ve bir kez daha John Hodge senaryosuyla Welsh’in ‘Porno’sunu beyazperdeye uyarlamaya hazırlanan Danny Boyle’un filmografisinin de en iyisidir.

‘Pislik’in baş karakteri bir polis. Yoksul bir madenci kasabasında yetişmiş çavuş Bruce Robertson. Çocukluk travmaları ve bipolar arazlarıyla baş etmenin derdinde. Mutsuzluğunu ve korkularını gizleyebilmek için daha güçlü olmak istiyor. Tıpkı ‘Kış Uykusu’nun korkulu gözlerle bakan küçük İlyas’ı gibi polis olmayı seçmiş. Bu sayede kanunun kendine tanımış olduğu yetkiyle önüne geçeni ezip geçebilecektir. Tam bir makyavelisttir. Kariyerinde hızla yükselmek ve komiser olabilmek için her yol, her pislik mübahtır onun için. Küçük kızıyla beraber evi terk etmiş karısının Lady Macbeth edalı histerik hayalleri girer düşlerine. Kaybettiği ailesine kavuşabilmenin yolunun terfi etmekten geçtiğini düşünür umutsuzca. Bir kadını baştan çıkarmada kariyerden daha etkili bir yol yoktur demiyorlar mıdır. Çalışma arkadaşlarının arkasından türlü dedikoduyla iş çevirir, onları birbirine düşürür. Nazi artığı iş arkadaşı Dougie’den daha ırkçı, daha homofobik olmalıdır. En önemli rakibi Peter Inglis’e eşcinsel suçlamasıyla saldırmalıdır. Başarılı kadın polis Amanda’yı seksist darbelerle altetmenin bir yolunu bulmalıdır. Ayrımcıdır, düzenbazdır, gençlere karşı acımasız ve saldırgandır. Şişirilmiş hırslarına katık olan uyuşturucu ve alkol karanlık dünyasını iyice karıştırır, kabus yüklü hayaller onu giderek gerçek yaşamdan uzaklaştırır.

Welsh bir kez daha kötümser. İnsanlık adına, İskoçlar adına umutsuzluğu derin. ‘Kimseye güvenme, arkadaşlarına, ailene, kendine bile Bruce. Burası İskoçya ulan!’ dedirtiyor baş karakterine. ‘Herkes hayattan korkuyor. Ben de korkuyorum. Ama insanların bunu görmesine izin vermiyorum’ diye ilave ediyor çavuş Robertson.

İskoç yönetmen John S. Baird, yaşlı bir İngiliz çift tarafından evlât edinilmiş Jamaikalı gencin ırkçı bir dünyada şiddete karşı şiddetle varolma mücadelesini öykülediği ilk uzun metrajının (Cass, 2008) ardından çektiği bu yeni çalışmasında Welsh’in kendine özgü acı mizahını es geçmeden çürümüş bir dünyayı çizmede başarılı olmuş. Boyle’un ‘Traispotting’i kadar özgün ve evcilleştirilmemiş olmasa da, daha önce mülayim rollerde görmeye alıştığımız James McAvoy’un zengin Bruce Robertson kompozisyonu ve diğer rollerde İngiliz sinemasının saygın oyuncularının aksamayan performansları ile tavsiye edilir bir yapım, parlak bir karakter incelemesi ‘Pislik’.

(‘Pislik’, ‘Başka Sinema’ projesi kapsamında İstanbul, Beyoğlu Beyoğlu; Kadıköy Rexx; Altunizade Capitol Spectrum; Haramidere Cinetech Torium; Etiler Akmerkez Cinema Pink; Başakşehir Cinetech Mall of İstanbul; Ankara, Kızılay Büyülüfener; Bursa, Cinetech Korupark; Eskişehir, Kanatlı Cinema Pink Sinemaları’nda dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir.)

(29 Haziran 2014)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Selin Sabit Yazıyor: Selin’le Film Başlasın – Yeni Diyaloglar

Aynı anda kaç yerde bulunabilirsiniz? Kaç şehir gezebilirsiniz bir gecede? Bir yüze bakarken aklınızdan neler geçer? Sakladıklarınız mı daha önemlidir yoksa söyledikleriniz mi? Sırdaş mısınız, sır mısınız? Aşık mısınız yoksa bir maceraperest mi? Yalanı sever misiniz? Kim bilir, belki de sadece ‘o adam’ın, ‘o kadın’ın bir yerlerden çıkıp gelmesini ve sizi kurtarmasını bekleyen bir ev kedisisiniz. Bilemem, hem hepinizi nasıl … Devamı… »

Transformers: Kayıp Çağ

Michael Bay’ın yönettiği ve Nicola Peltz, Mark Wahlberg, T. J. Miller ile Stanley Tucci’nin oynadığı Transformers: Kayıp Çağ (Transformers: Age of Extinction), 27 Haziran 2014’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
İnsanlık toparlanmaya çalışırken, tarihin akışını kontrol etmeyi amaçlayan karanlık bir grup kendini gösterir. Bu arada Dünya’ya kendi hedef göstergesinin içinde eskiden kalma, güçlü ve yeni bir tehdit gelir.  Optimus Prime ve Autobotlar, yeni insan kadrosunun yardımıyla bugüne kadar karşılaştıkları en korkunç meydan okumaya karşı koyarlar. Olağanüstü bir macerada, sonunda tüm dünyaya yayılan heyecanlı bir mücadeleye dönüşen iyi ile kötünün savaşına çekilirler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Transformers: Kayıp Çağ yazısına devam et

Yeni Dünya

Caner Erzincan’ın yönettiği ve Erkan Petekkaya, Şükran Ovalı, Soner Erzincan ile Cenan Çamyurdu’nun oynadığı Yeni Dünya, 06 Mart 2015′de Chantier Films dağıtımıyla FG Digital tarafından vizyona çıkarıldı.
Köyde yaşayan bir aile daha kente doğru yola çıkarken geride ağırmış saçı sakalı ile yaşlı baba ve bir kenarda ağıt yakan anne olan biteni uzaktan izliyor. Ailenin, Down sendromlu oğulları Soner ise yolculuğun keyfini sürüyor. Kentte kurulacak ilişkilerin soğukluğu, çıkarcılığı ise Harun’un öyküye dahil olması ile belirginleşiyor. Filmde ortaya çıkan ayrıntılar, ailenin yüzleşmek zorunda kalacağı gerçeğin de üstünün açılmasına neden oluyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Yeni Dünya yazısına devam et

Vecide

Haifaa Al Mansour’un yönettiği ve Waad Mohammed, Reem Abdullah, Abdullrahman Al Gohani ile Sultan Al Assaf’ın oynadığı Vecide (Wadjda), 25 Temmuz 2014’de M3 Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Riyad’ın çeperlerinde yaşayan 10 yaşındaki Wadjda tutucu çevresine rağmen eğlenmeyi seven, girişken ve her zaman sınırları zorlayan bir kızdır. Aynı mahallede oturduğu Abdullah, bir gün onu kız olduğu için aşağılar ve ikili kavga ederler. Bu kavganın ardından yeşil bir bisikleti gören Wadjda’nın aklında tek bir şey vardır: O bisiklete sahip olmak ve Abdullah’ı bir bisiklet yarışmasında geçmek. Annesinden izin ve para koparamayan Wadjda, para biriktirmeye karar verir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Vecide yazısına devam et

Çöldeki İzler

John Curran’ın yönettiği ve Mia Wasikowska, Adam Driver, Emma Booth ile Jessica Tovey’in oynadığı Çöldeki İzler (Tracks), 18 Temmuz 2014’de M3 Film dağıtımıyla Kurmaca Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Mia Wasikowska’nın yazar Robyn Davidson’ı canlandırdığı film, yazarın köpeği ve dört deveyle 1977 yılında Avustralya çöllerinde yaptığı yolculuğu konu alıyor. Adam Driver ise, Davidson’ın yolculuğunu kaydeden fotoğrafçı Rick Smolan rolünde. Film, büyüleyici görüntüler eşliğinde nefes kesici bir yolculuğu anlatırken, genç bir kadının meydan okuyuşuyla feminizmden, hikâyenin geçtiği coğrafya nedeniyle sömürgeciliğe kadar pek çok temaya değiniyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

9. Boston Türk Belgesel ve Kısa Film Yarışması

9. Boston Türk Belgesel ve Kısa Film Yarışması’nın finalist filmleri 07 – 15 Kasım 2014 tarihleri arasında Boston Güzel Sanatlar Müzesi ve Boston Üniversitesi’nde seyirci ile buluşacak. Ödül alan filmler 2015’de 14. Boston Türk Film Festivali programında da gösteriliyor. Ödüllü yarışmaya başvuruda bulunacak filmler için herhangi bir konu ve zaman kısıtlaması bulunmuyor. Filmlerin İngilizce altyazılı olması gerekiyor. Yarışmaya her yönetmen veya yapımcı her bir kategoride sadece tek bir filmle katılabiliyor. Belgesel ve Kısa Film Yarışması’nda yarışma ve yarışma-dışı gösterim programları yer alıyor. Başvuru süresi 20 Ağustos’da sona eriyor.

9. Boston Türk Belgesel ve Kısa Film Yarışması yazısına devam et

Film Arası Okulu’nun Filmleri Görücüye Çıkıyor

Film Arası Dergisi tarafından ilki gerçekleştirilen Film Arası Sinema Okulu, düzenleyeceği bir geceyle ilk mezunlarını bir araya getiriyor. Gecede okulda eğitim alan öğrencilerin çektiği kısa filmler sinemaseverlerin ilgisine sunulacak. Beyoğlu Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleştirilen sinema okulundan 45 öğrenci mezun oldu. 9 ayrı grup oluşturan öğrenciler, 9 kısa film çekti. Derecelendirilen kısa filmler, 23 Haziran Pazartesi akşamı düzenlenecek galada seyirci karşısına çıkacak.

Film Arası Okulu’nun Filmleri Görücüye Çıkıyor yazısına devam et

DEBRELİ HASAN Diye Bir Film

“Debreli Hasan” filmi Yeşilçam’ın 1973 yılında ürettiği (?) bir film. Filmi yazan (!) ve yöneten Yunus Yılmaz. Başrolünde de Bilal İnci oynuyor. Özgüç, Sözlüğü’nün birinci cildinde (1914 – 1973) yer verdiği film için, “Debreli Hasan’ın macera dolu yaşamının öyküsü” (s. 495) konusunu! vermiş. Özgüç’ün bu filmi görmüş olduğuna inanmıyorum. Gördü ise, Debreli Hasan (olmayan bir kişi) hakkında bir şey bildiğine inanmıyorum…

Evet, kültürümüzde bir türkü var, Drama’lı Hasan türküsü ve o türküde (hep yanlış söylenen) “At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin” şeklinde bir dize geçiyor. Şunu öncelikle söyleyeyim ki o dize aslında:

“At martini de “BRE” Hasan, dağlar inlesin;
DRAMA mahbesinde Hasan, dostlar dinlesin” şeklindedir.

Hasan Debre’li değil, Drama’lıdır. Dağlarda martini atıp (havaya ateş edip) BRE diye bağırdığı zaman -belki değil, gerçek bu- ne dağları inletir, ne de Drama mahbesindeki (hapishanesindeki) dostlarına ulaşabilir sesi. Ama türkünün sözü istenilen bir şey olarak doğrudur ve toplum (halk) inancındaki hali ile de doğrudur.

DRAMA (bugünkü Yunanistan sınırları içinde yer alan) bir kasabadır, Ege Denizi’nin kuzeyinde yer alır, denizden içerdedir. DEBRE ise Arnavutluk / Yugoslavya sınırında yer alan ve Drama’nın hayli batısındaki bir kasabadır. Yugoslavya bugün bölünmüş durumda olduğundan Debre’nin hangi ülke içinde kaldığını bilmiyorum. [Drama ve Debre’nin yerlerini, son değişiklikleri içermeyen -hayli eski- Büyük Atlas’tan (Prof. Faik Sabri Duran’ın hazırladığı) aldım.] Ama her iki kasaba da zamanında Osmanlı toprakları içinde idi. Osmanlılarda -özellikle Rumeli kesiminde- yerleşik güçlere karşı birçok hareketler olmuştur. Drama’lı Hasan da bunlardan biridir, hakkında türkü bile çıkarılmıştır.

Osmanlının tarih olması, izlerinin de, zamanın türkülerinin de tarih olmasını gerektirmez. Türkünün bugün bile yanlış bir şekilde söylenmesi, “Drama mahbesinde”ki dostlarına martin atarak dağlar inleten Drama’lı Hasan’ın, bu işi nasıl yaptığı şüphesi kafama takılınca, türküyü “at martini de BRE Hasan…” diye söyleyen Ruhi SU’nun -“At martini…” dedikten sonra bir “es” vererek “BRE” demesi çözümlememe neden oldu.

Türküye daha dikkat eder oldum ama yanlışlık devam ediyor… Ya sinemamız… Tarihteki olaylardan ve kişilerden vazgeçmeyen fakat o olaylar ve kişiler üzerine yeteri kadar çalışma yapmadan, hazır kalıp ve şablonlarla filmler yapan sinemacılarımız… Sinema filmi yapmak zor bir iştir, tarihi bir film yapmak daha da zordur.

Ne kadar çarpıcı bir örnek bilmiyorum ama bu noktaya gelince kaçınılmaz oluyor. Akad, 1952’de (Kanun Namına’dan sonra) İngiliz Kemal Lavrens’e Karşı diye bir film yapar. Kemal Film adına yapılan filmin senaryosunu ise (yapımcı) Osman F. Seden yazar. Konuyu 1968’de Ertem Eğilmez, Burhan Bolan’ın senaryosu ile re-make yapar. Yalnız ortada garip bir durum vardır, Lavrence (adının doğru yazımı bu) İstanbul’a hiç gelmemiş ve İngiliz Kemal diye bilinen Esat Tobruk ile hiç karşılaşmamış, çalışmamıştır. Fakat biz, bu olmayan olaydan, çok yakın tarihimizde geç(me)miş bir olaydan iki film çıkarmışızdır. Akad’ın yaptığı, Seden’in senaryosuna dayanan film, Esat Tobruk’un anılarını Hürrem Erman’a -film hakları- satması ve Erman’ın bunları Seden’e devretmemesi gibi bir ticari/yapımcı çekişmesine dayanır. Eğilmez’in yaptığı ise (yönetmen ve yapımcı) tamamen ticari bir re-make’dir. Sonuçta olmayan olaylara (!) dayanan, tarihi filmlerdir. Akad’ın filminin afişlerde yer alan (tam) adı “Atatürk’ün Casusu İngiliz Kemal Lavrens’e Karşı”dır!…

(28 Haziran 2014)

Orhan Ünser

Düğün Dernek Filmine Dım Dım Yar Davası

Entarisi Dım Dım Yar adlı eserin bestecisi ve söz yazarı Osman Şan’ın mirasçıları BKM’ye tazminat davası açtı. Tamamı sanatçı olan Şan ailesi, eserin izinsiz kullanılmış olması nedeni ile aileyi maddi ve manevi yönden yıprattığı gerekçesi ile Düğün Dernek adlı filmin yapımcısı BKM’ye daha önce başvurmuş ve red cevabı almışlardı. Aile ile yakın görüşen Türk sanat müziği sanatçısı Onur Akay ise, Şan ailesinin BKM’ye tazminat davası açtığını Twitter adresinden duyurdu.