Çölde Tek Başına

33. İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale ödüllü uluslararası yarışma seçkisinde yer almış ‘Çöldeki İzler’in (Tracks) ön jeneriğinde, Aborijin ve Torrest Strait adalı izleyicilere, bu dünyadan ayrılmış yakınlarının görüntüleri ve sesleriyle karşılaşabilecekleri hususunda bir not düşülmüş. Bu topraklarda yaşayan halkların kutsalına, değerlerine saygıdan ileri geliyor söz konusu uyarı kuşkusuz. Güney Avustralya’nın büyük bir bölümünü kaplayan bu çorak arazi Amerikalı sinemacı John Curran’ın son filminin mekânı. New York doğumlu yönetmenin yirmili yaşlarının ortasında yerleştiği ve doğasının gizemiyle büyülendiği topraklar bunlar.

Curran’ın bundan önceki az sayıda üretimine farklı edebiyat uyarlamaları kaynaklık etmiş. 2004 Sundance senaryo ödüllü (yazar Larry Cross’a buradan bir selam!) ‘We Don’t Live Here Anymore’ (Artık Burada Yaşamıyoruz), Amerikan bağımsız sinemasının unutulmaz örneklerinden ‘In the Bedroom’a da kaynaklık etmiş yazar Andre Dubus’un iki ayrı hikâyesinden yola çıkar. Bir kez daha Naomi Watts ile çalıştığı (bizde ‘Duvak’ adıyla gösterilmiş) ‘The Painted Veil’ (2006), İngiltere sömürgesi uzak bir Çin köyünü mekân almış W. Somerset Maugham uyarlamasıdır. Her iki film de evlilik, ihanet, kadın erkek birlikteliğinin çıkmazları üzerinedir.

Yönetmenin festivallerde ses getirmiş son çalışması yine bir edebi uyarlama. Ancak bu kez otobiyografik bir metin söz konusu. Robyn Davidson’ın aynı adlı (Tracks) eserinden Marion Nelson’ın uyarlaması, genç kadının 1977 yılında Orta Avustralya’daki Alice Springs’den başlayarak Hint Okyanusu’na kadar uzanan 1700 mil (yaklaşık 2750 km) uzunluğundaki çöllük araziyi yanından ayırmadığı köpeği ve onlara eşlik eden eğitilmiş, üçü yetişkin dört adet deveyle yürüyerek katetmeleri üzerine. Bu yolculuk bir maceradan öte, şehirdeki hayatın monotonluğundan, kendi neslinin, cinsiyetinin ve sınıfının rahatına düşkünlüğünün getirdiği aşırı kırılganlıktan bunalmış Davidson için bir şeylerin başarılmasını, ispatlanmasını hedefliyor. Babasının 1935’te Kalahari çölünü geçtiği gibi aşacaktır bozkır toprakları. Ancak babasının Doğu Afrika’da timsah avlamak, altın aramak gibi amaçlarından farklı olarak, bir kendini bulma, gücünü ispat etme savaşımı olacaktır bu yolculuk onun için. Yörenin maço deve yetiştirilerince kandırılır önce. Başlangıçta geri çevirdiği National Geographic sponsorluğunu kabul etmek zorunda kalır. Fotoğrafçı Rick Smolan’ın yolculuğu belgelemesine, kendisine ‘develi kadın’ diye tezahürat gösteren turistlerin bunaltıcı ilgisine çaresiz katlanır. Lakin serüvenin büyük bölümünde hayvanlarıyla ve kendisiyle başbaşadır ıssızlığın ortasında.

195 günlük bu uzun yolculuk boyunca kısa geriye dönüşlerle Davidson’ın geçmişinden izler gelir perdeye. Küçük yaşta annesinin intihar ettiğini, evinden ve sevgili köpeğinden ayrılmak zorunda kaldığını öğreniriz. Bu şekilde genç kadının taviz vermez inadının nedenleri ortaya çıkar. Kaybolmuş çocukluğun acizliğine bir başkaldırı, sıradan bir insanın her şeyi yapabilme yetisinin gözüpek kanıtlamasına dönüşür Davidson’ın yaşadıkları.

‘Çöldeki İzler’ dingin akan bir yapım. Garth Stevenson’ın meditatif müziği ve Mandy Walker’ın üst düzey görüntü çalışmasıyla benzerlerinden kolayca sıyrılan, belgesel tadında buruk bir iç yolculuğun hikâyesini anlatan bu doğa ve insanlık destanını iPad’lerinden gözünü kaldırmayan yetişmekte olan çocuklarınızla birlikte izlemenizi öğütlerim. Son jeneriği bekleyenler, yıldızı giderek yükselen genç neslin başarılı oyuncusu Mia Wasikowska ile (‘Girls’ dizisinden) Adam Driver’ın öykünün gerçek kahramanlarına benzerliğine tanık olacaklar.

(22 Temmuz 2014)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com