Kadın Asla Yenilmez, Ama…

Mr. Banks (Saving Mr. Banks)
Yönetmen: John Lee Hancock
Senaryo: Kelly Marcel-Sue Smith
Müzik: Thomas Newman
Görüntü: John Schwartzman
Oyuncular: Tom Hanks (Disney), Emma Thomson (PL Travers), Colin Farrell (Goff), Annie Rose Buckley (Ginty), Ruth Wilson (Margaret), Paul Giametti (Ralph), Bradley Whitford (DaGradi), B.J. Novak (Robert), Jason Schwartzman (Richard), Kathy Baker (Tommy), Rachel Griffiths (Ellie Teyze), B.J. Novak (Robert), Jason Schwartzman (Richard)
Yapım: Walt Disney (2013)

Amerikalı yönetmen John Lee Hancock’un “Mr. Banks” filmi, Hollywood’a hükmeden stüdyo sahibi Walt Disney’le kadın yazarın eğlenceli mücadelesi.

Film, 1906 yılında Avustralya’da açılıyor. Vince takılı kamera, gökyüzünden sağa doğru kayıyor ve yavaşça çimlerin üzerindeki küçük kıza yaklaşıyor. Final bölümündeyse kamera, aynı mekânda bu defa sola doğru kayıyor ve gökyüzünü gösteriyor. Sinema psikolojisinde bunların anlamını buluyorsunuz. Film, 1961 yılına, Londra’ya gidiyor hemen ve evinde yalnız yaşayan yazar PL Travers’ın şimdiki halini gösteriyor. Hikâye, 1900’lerin başıyla günümüzü, 1960’ları koşut kurguyla iç içe anlatıyor. Amerikalı yönetmen John Lee Hancock’un 2013 yapımı “Saving Mr. Banks-Mr.
Banks”
filminin kurgu dili, Francis Ford Coppola’nın 1974 yapımı “The Godfather Part II-Baba 2” filmiyle neredeyse aynı. Olumlu anlamda söylüyoruz. Hancock, zamanlararası geçişlerde öyle başarılı ki, bu birbirine uzak iki dönem zihinsel olarak karışıklık yaratmıyor insanda. Tersine sıcaklık bile gönderiyor. Hatta çocuklar bile tat alabilir bu anlatımdan. Film gerçekten insanın kalbini ısıtıyor.

Sisin içindeki keşifler…

PL Travers’ın çocukluğu ve şimdiki hali. Kendi adıyla anılan Hollywood’un büyük stüdyolarından birinin sahibi Walt Disney’in en büyük düşü, PL Traveres’ın “Mary Poppins” romanını müzikal-komedi olarak beyazperdeye aktarabilmek. İrlanda kanı taşısa da kendini İngiliz gibi gören PL Travers’ı aşmak göründüğü kadar kolay değil. Walt, bu romanın haklarını alabilmek için tam yirmi yılını vermiş. Parasız kalan PL Travers, menecerinin ikna etmesiyle Los Angeles’a, “düşler fabrikası”na isteksiz de olsa gidiyor. Dıştan, yani Walt’un gözleriyle bakılınca bu kadının kaprisli ve aşılmaz biri olduğunu düşünüyorsunuz. Ama, PL Travers’ın zihninden düşen geçmişin içinde dolaşınca, onun da haklı taraflarının olduğunu fark ediyorsunuz. PL Travers’ın gerçek adı Helen. Kelt olmaktan gurur duyan babası Robert Goff, Ginty diyormuş hep ona. Hayal dünyasının gelişiminde babası ona çok şey vermiş. PL Travers isminde bir gizem var ve bu gizemi sinema perdesinde keşfetmelisiniz. Hatta başka başka gizemler de var. Sona doğru yaklaştıkça, sisler içinde kalanları berrak olarak görüyorsunuz. PL Travers’ın, Los Angeles’taki otel odasında meyve sepetindeki armutları havuza doğru fırlatmasının da bir anlamı var. Gerçekten bu filme dokunurken o gizemli sisin içindeki büyü bozulmamalı. Merak duygusu iyidir.

Babaya büyük aşk…

Küçük Helen, bankacı babasına tutkulu. Annesi Margaret sanki bir yabancı gibi. Robert, çoğunlukla ayyaş ve öfkeli. İşinden oluyor ve bir defa dah yol görünüyor aileye. Bu defa çok uzaklara trenle gidiyorlar. Yeni yerde kasabanın dışında çiftlik evine benzeyen bir malikaneye yeleşiyorlar. Burada hayat giderek zorlaşıyor aile için. Çünkü Robert’ın içkisi ve öfkesi çoğalıyor. Robert, baldızı Ellie’den de nefret ediyor. Kuralcı olan Ellie’ye sevgisizliğini alttan alta Helen’e geçiriyor Robert. Ama Helen’in yüreği sevgi dolu ve o küçük kalbinde teyzesine de yer açıyor. İleride yazacağı “Marry Poppins” romanının en değerli karakteri oluyor. Travers, bu romanını, hayal gücünü de katarak ailesinden ve Ellie teyzesinden ilham alarak yazmış. Ama annesi Margaret yok bu romanda. PL Travers, kendine “Mrs Travers” denmesini istiyor. Disney Stüdyosu’nda bu mümkün mü? Patrona bile Walt diyorlar burada. PL Travers, eserinin burada ne hale getirilmek istediğini de kayıt altına aldırıyor makaralı teyple. Bu makaralı teybi bilmeyenler hayatlarında ne kadar çok şey kaçırdıklarını hiç bilemeyecekler. Zeki Walt, katı görünen bu kadının kalbine giden patika yolu keşfediyor. O da, içtenlikli bir empati kurmak. Herkesin bir hikâyesi var çünkü. Walt, PL Travers’ın Londra’daki evinde o yolu buluyor. Walt’un gazete dağıtımcısı babası Elias’tan tutumlu olmayı ve girişimciliği öğrenmiş. Babasına hep saygı duymuş. Walt, psikanlitik yaklaşımla PL Travers’ın suçluluk duygusuna dokunuyor ve onun kalbini yumuşatıyor. PL Travers’ın katılığının yumuşamasında Hollywood’da şoförlüğünü yapan Ralph’un da katkısı olmuştur belki. Senarist Don DaGradi’yle besteci Sherman kardeşler Robert ve Richard da müziklerle o kalbe girmeye çabalıyorlar. Filmdeki müziklere de kulak vermek gerekecek. Stüdyodaki anlar gerçekten de eğlenceli ve sıcak. 1960’ların ruhu ve atmosferi hissediliyor. Bu filmde Disneyland’dan da anlar yansıyor perdeye. Filmde en unutulmaz anlardan biriyse, bizde “Gökten İnen Melek” adıyla bilinen “Mary Poppins” filminin 1964’te Hollywood’daki galasıydı belki de. Filmden anlar yansırken, Julie Andrews’u bir kez daha perdede görmek insanı büyülüyor, aşkı çağırıyor.

Yönetmen Hancock, 1956’da Teksas’ta doğdu. Yönetmen, 2009 yapımı “The Blind Side-Kör Nokta” filmiyle biliniyor. Yönetmen, Clint Eatwood’un 1993’teki “The Perfect World-Kusursuz Dünya” suç-geriliminin senaryosunu da yazmıştı. Büyük oyuncular bu filme anlam ve derinlik katmışlar. Tom Hanks, Emma Thomson, Colin Farrell ve Paul Giametti’yi aynı filmde izlemek kıvanç sunuyor. “Mr. Banks” filminin atmosferini ve sıcaklığını sinema perdesinde yaşamak gerek. Son jenerik sürerken salonu hemen terk etmemeli. Sondaki güzel anları yaşamak gerek.

(10 Şubat 2014)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com