‘Frances Ha’ çağdaş Amerikan bağımsız sinemasının güçlü örneklerinden biri. Üniversite eğitiminin ardından New York sokaklarını mesken tutmuş 27 yaşındaki taşra kökenli genç bir kadının büyük şehirde varolma savaşı izlediğimiz. Güvenli aile kucağından uzakta, aynı evi paylaştığı Sophie’ye sırtını dayamıştır Frances. ‘Artık seks yapmayan lezbiyen bir çift gibiyiz’ diye tanımlar birlikteliklerini. İki genç kadının büyük hayalleri vardır. Dünyayı ele geçireceklerdir. Kankasını yalnız bırakmamak için birlikte olduğu erkek arkadaşından bile vazgeçer Frances. Ancak Tribeca’da başka bir evi paylaşma uğruna, Sophie kolayca satar yakın dostunu, daha sonra da kariyeri sağlam adımlarla ilerleyen bir adamla evlenmeye karar verir. Frances kaldığı yerden tek başına devam edecektir. Tutkulu olduğu modern dans kariyerinde yükselmeyi, asistan dansçı olarak çalıştığı performans grubunun asli üyesi olmayı hedeflemektedir. Lakin büyük şehrin rekabeti de büyüktür. Başka dostlukların izini sürer. Parasız kalır. Çok bunaldığında Sacramento’daki aile ocağına sığınır. Ne var ki taşranın huzurlu olduğu denli boğucu atmosferi ona göre değildir artık.
Amerikan bağımsız sinemasının saygın isimlerinden Noah Baumbach, metropolün acımasız rekabet ortamında varolma mücadelesi veren çağdaş genç kuşağın hikâyesini özellikle siyah beyaz çekmiş. Renkli ışıklar altındaki New York’ta gencecik insanların at yarışı misali koşuşturmaları o denli renkli değil çünkü. Biraz mizah, biraz hüzün, çokça da yalnızlık içeriyor. Hikâye büyük ölçüde Frances’i canlandıran Greta Gerwig’in özyaşamsal anılarından beslenmiş. Baumbach’ın bir önceki çalışması, Ben Stiller’lı ‘Greenberg’de (2010) uzun süreli ilişkisinden yeni çıkmış tedirgin Florence olarak izlediğimiz yetenekli genç oyuncu bu defa, en sıkıntılı anlarında bile tebessümü yüzünden eksilmeyen Frances’te harikalar yaratırken senaryonun da ortağı olmuş.
Metropol cangılında uğraş veren genç kuşağın hikâyesi derken, halen Digiturk’te yayınlanmakta olan ve otobiyografik hikâyesi büyük ölçüde yaratıcısı ve baş oyuncusu olan bir başka New York savaşçısı Lena Durham’ın anılarından kaynaklanan ‘Girls’ adlı diziden söz etmemek olmaz. Dizinin ‘Hepimiz, bizi istemeyen bu şehrin gönüllü kölesi olmuşuz’ diye dertlenen Hannah’sı ile Frances bir elmanın iki yarısı gibiler. Lena Durham’ın ya da dizideki adıyla Hannah’nın erkek arkadaşı rolündeki Adam Driver’ın Baumbach’ın filminde Frances’in ev arkadaşlarından biri olarak benzer bir karakterde boy göstermesi ise hoş rastlantılardan bir diğeri.
Siyah-Beyaz ‘Frances Ha’, bağımsız sinemanın atası ‘Yeni Dalga’ akımının benzersiz örneklerine saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmemiş. Truffaut imzalı ‘400 Darbe / Les Quatre-Cent Coups’nun ünlü tema müziği ‘L’Ecole Buissonnière’, aralarında Godard’ın ‘Le Mépris* / Nefret’inden Camille’in temasının da bulunduğu Georges Delerue melodileri ses kuşağında yankılanıyor.
Bunca detayın ardından Frances’in ‘Ha’sı ne anlama geliyor diye merak ettiyseniz o da sürpriz olarak kalsın. Frances’in varolma mücadelesi metaforuna güzelim final sahnesinde kendiniz tanık olun.
(Frances Ha, ‘Başka Sinema’ projesi kapsamında İstanbul’da Beyoğlu Beyoğlu; Kadıköy Rexx; Altunizade Capitol Spectrum; Ankara’da Kızılay Büyülüfener Sinemaları’nda dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir.)
* Küçümseme
(30 Ekim 2013)
Ferhan Baran