32. İstanbul Film Festivali’nin ilk günlerinde iki efsanevi ustanın çok genç filmleri izleyicileri büyüledi. Fransız Yeni Dalga ekolünün kurucularından 1922 doğumlu Alain Resnais ‘Henüz Hiçbir Şey Görmediniz / Vous N’Avez Encore Rien Vu’ diyor son filminde. Hayli ilerlemiş yaşına rağmen her zaman özgün ve yaratıcı kalabilmiş mizansen ustasının yeni yapıtı, Antoine D’Anthac’ın ani ölümünden sonra iletilen bir mesaj üzerine, yazarın ‘Eurydice’ adlı oyununda yıllar boyu rol almış tüm oyuncuların üstadın şatosunda biraraya toplanmasıyla başlıyor. Müteveffa yazarın hepsi yakın dostu olmuş bu seçkin oyuncular topluluğundan istediği, söz konusu oyunu yeniden sahneleyen ‘La Compagnie de La Colombe’ isimli genç oyuncu kumpanyasının modern yorumunu değerlendirmeleri. Deneyimli oyuncular genç yetenekleri ekranda izlerken yavaş yavaş repliklerini hatırlamaya ve oyunun sahnelenmesine iştirak etmeye başlar. Bundan sonrası yaşam ile tiyatronun, gerçek ile kurmacanın iç içe geçtiği büyüleyici bir mizansen deneyimi, yaşam, aşk, mutluluk, ölüm, ölümden sonra aşkın tartışıldığı enfes bir yaratım sürecidir. Yönetmen, -Mathieu Amalric’in başarıyla yorumladığı- Mösyö Henri (ya da Azrail) karakteri aracılığıyla yaşamın bir yük olarak dayanılmaz ağırlığını, buna karşılık ölümün ebedi huzurunu dile getiriyor. Bizler de ‘Sen çok yaşa Resnais usta, daha göreceğimiz çok şey var’ demekten kendimizi alamıyoruz. Son jeneriğe eşlik eden Frank Sinatra yorumuyla unutulmaz ‘It Was A Very Good Year’ bu nefis filmin bonuslarından bir diğeri. Henüz izlememiş olanlar için filmin iki gösterimi daha olduğunu hatırlatalım. (Ortaköy Feriye / 4 Nisan Perşembe, 19.00; Nişantaşı Citylife / 5 Nisan Cuma, 11.00)
Sinemanın en kışkırtıcı ve özgün yaratıcılarından bir diğeri ressam Peter Greenaway de festival programında yer alan yepyeni filmiyle geçmiş yapıtlarını aratmayan isimlerden. ‘Goltzius ve Pelikan Kumpanyası / Goltzius and The Pelican Company’ ile bir kez daha sanat ve cinselliğin ana katmanlarını oluşturduğu görsel bir şölen armağan ediyor sadık festival izleyicisine. Zina, ensest, aldatma, pedofili, fahişelik ve ölüsevicilik gibi altı cinsel tabuyu Eski Ahit metinlerinden çekip çıkarmak suretiyle üstelik. Greenaway dinsel kurumların, toplumsal ahlâkın savunucusu yönetici sınıfların tüm riyakarlığını -yoksa bir Pasolini filmi mi izliyoruz dedirten- cüretkâr bir cinsellikle görselleştirmiş. Bu arada ilk göz ağrısı resim sanatına göndermeleri de ihmâl etmemiş. Belki herkese göre değil ama üstadın hayranlarını uçuracak cinsten bir deneme bu. Ana rollerden birinde (Quadfrey), geçtiğimiz yıl 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde sergilenen Schaubühne Berlin’in ‘Hamlet’ yorumunda hayran kaldığımız Lars Eidinger’e dikkat… (Son gösterim: Kadıköy Reks / 6 Nisan Cumartesi, 21.30)
Festivalde tanıdık ustaların son işlerini izlerken, bir yandan da genç sinemacıları keşfe çıkıyoruz. ‘Kuş Yemi Yiyen Oğlan / To Agori Troei To Fagito Tou Pouliou’, Yunanistan’dan gelen çok ilginç bir ilk film. Yönetmen Ektoras Lygizos’ın, Knut Hamsun’ın ‘Açlık’ adlı romanından esinlendiğini ifade ettiği film, komşu ülkenin halen yaşamakta olduğu derin ekonomik bunalımın metaforu görünümünde. Tek kuruşu kalmayan, üstelik yaşadığı evden de atılan genç adamın hikâyesini, oyuncusunun (muazzam Yannis Papadopoulos) neredeyse bedenine nüfuz edercesine yakın plânlar ve hareket halindeki omuz kamerasıyla soluk soluğa anlatıyor genç sinemacı. Lygizos’un gelecek işlerini merakla beklediğimiz isimler arasına aldık şimdiden. Filmin iki kez daha gösterileceğini hatırlatalım. (Ortaköy Feriye / 8 Nisan Pazartesi, 13.30; Nişantaşı Citylife / 10 Nisan Çarşamba, 21.30)
(01 Nisan 2013)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com