İşçi sınıfının yılmaz sözcüsü Ken Loach, Cannes Şenliğinde Jüri Ödülü kazanan son çalışması ‘Meleklerin Payı (Angel’s Share)’ ile zengin filmografisine yeni bir sayfa ekliyor.
76 yaşındaki İngiliz yönetmen bu kez İskoçya’nın Glasgow kentinin varoşlarında bu kez işçi bile olmayan, kayıp neslin boş gezenin boş kalfası dört üyesini mercek altına alıyor. Kimi küçük hırsızlıklardan, kimisi devlet malına zarar vermekten, bir diğeri kamu huzurunu bozmaktan yargıç karşısına çıkmıştır. Daha önce hapis yatmış asabi Robbie’nin suçu ise daha büyüktür, kapıştığı gencin yüzünü gözünü dağıtmakla kalmamış, sağ gözünün görme yetisini kaybetmesine neden olmuştur. Ölesiye pişmandır gerçi, üstelik baba olmak üzeredir. Kanun adamı bu durumu göz önüne alarak son bir şans tanır Robbie’ye.Yeniden kodese gitmek yerine diğerleriyle birlikte ücretsiz kamu hizmeti cezasıyla paçayı kurtarır, ancak bu defa da yeni doğmuş bebeğinin akrabaları rahat bırakmaz. Bu kez bir diğer şans meleği, kamu hizmeti gözetmeni Harry yetişir imdadına. Görmüş geçirmiş babacan sosyal görevli, Robbie’ye kol kanat germekle kalmaz, onu daha önce hiç tanımadığı viski damıtım ve tadım tesislerinin gizemli dünyası ile tanıştırır. Genç adam bu sayede farkında olmadığı doğal yeteneğini, viski tadım hassasiyetini keşfedecek ve kendisine tanınmış şansı doğru kullanarak kaybedenler kulübünden çıkmayı deneyecektir.
Loach genç adamın yoksulluk ve suçtan yırtma serüvenini son derece keyifli bir alt sınıf dayanışması çerçevesinde anlatıyor. Bu arada viski üretimi hakkında çok ilginç bilgiler ediniyoruz. Meşe fıçılarda yıllanmaya bırakılan İskoç viskisinden her yıl toplamda yüzde iki oranında fire verildiğini, İskoçların buharlaşan viskiyi ‘meleklerin payı’ olarak adlandırdığını öğreniyoruz. Bizim kafadarlar buradan yola çıkarak, yıllanmış ve çok değerlenmiş bir fıçıdan kendi paylarına düşeni alarak hayatlarını değiştirme denemesine girişiyorlar. Ellerinden tutmuş iyilik melekleri Harry’nin payını da unutmadan.
Değişmez senaryo yazarı Paul Laverty ile işbirliğini sürdüren Loach, bir kez daha deneyimsiz genç oyuncularla çalışmış ve parlak bir sonuç almış. İngiliz ustanın başrolünde bir dönemin ünlü Fransız futbolcusu Eric Cantona’yı oynattığı bir önceki filmi ‘Hayata Çalım At (Looking For Eric)’ de olduğu gibi, ciddi sosyal sorunları mizah yoluyla anlattığı bayram şekeri kıvamındaki bu yeni çalışması, İstanbul’da tek kopya olarak Beyoğlu Sineması’nda gösteriliyor. Kaçırmayın.
(24 Ekim 2012)
Ferhan Baran