Kaçış (Abduction)
Yönetmen: John Singleton
Senaryo: Shawn Christensen
Müzik: Ed Shearmur
Görüntü: Peter Menzies Jr
Oyuncular: Taylor Lautner (Nathan/Steven), Lily Collins (Karen), Alfred Molina (Burton), Michael Nyqvist (Kozlow), Maria Bello (Mara), Sigourney Weaver (Geraldine), Jason Isaacs (Kevin), Dermot Mulroney (Martin), Elisabeth Röhm (Lorna)
Yapım: Lionsgate (2011)
Siyah sinemanın önemli adlarından John Singleton’ın yönettiği “Kaçış”, zaman zaman insana geçmiş zamanların casusluk filmlerinin tadını veriyor. Sürprizi, gerilimi ve heyecanı çok film aksiyonseverleri mutlu edecek.
Lise öğrencisi Nathan Harper, ev ödevi sayesinde geçmişine ait bilgilere ulaşıyor. 15 yıldır anne-babası sandığı Mara ve Kevin kim? Çocukluğundan beri arkadaşı olan sınıftan Karen’a duygusal ilgi duyan, ama bunu ona açıklayamayan Nathan, ödev için Karen’le internette çalışırken kaçırılan çocuklar üstüne bir siteyi keşfediyor. Eskiden Sırp ajanı olan, şimdi terörist Nikola Kuzlow’un tuzak sitesine yem olan Nathan, Karen’la beraber ölümcül bir kaçışın ortasında düşüyor. Üstelik peşlerinde CIA ajanı Frank Morton da var. Nathan gerçek ailesinin kim olduğunu da öğreniyor. Ajan Martin ve Lorna Price, kendini Nathan sanan Steven’ın biyolojik anne-babası. Lorna, Nathan/Steven çok küçükken Nikola Kozlow tarafından öldürülmüş. Kozlow, CIA ajanlarını zor durumda bırakacak bir şeyin peşinde. O şeye de 15 yaşında ve hiçbir şeyi bilmeyen Nathan’la ulaşmayı umut ediyor. Filmde, yüksek teknoloji isteyen izleme anları da var. Buna “fütüristik” denilebilir. İnterneti, cep telefonlarını ve mobese kameraları üst seviyede kullanmak. Bu filmde, yakın gelecekte olması muhtemel ileri teknoloji seyirciye sunuluyor gibi sanki. Belki de Amerika için bunlar mümkündür. İnsan tedirgin de oluyor. Çünkü mahremiyet diye bir şey de kalmıyor. Yönetmen John Singleton, neredeyse filminin ilk yarım saatini sıradan bir gençlik filmi gibi sunuyor. Ama ardından her şey sürprizli ve beklenmedik biçimde gelişiyor. Hem Nathan, hem seyirciler için. Filmdeki kaçıp kovalamacalar perdede heyecan yaratıyor. Tüm tren sahneleri ve stadyumdaki anlar gerilim yüklü. Filmde eski zamanlardaki casusluk filmlerindeki tadı da alıyorsunuz yer yer. Sinemaskop görüntülerin ve özellikle heyecanın arttığı anlarda kurgunun da iyi olduğunu belirtelim. Ama bu filmde şiddet yoğun ve bir araba dolusu ölü kalıyor geride.
Önemli siyahi yönetmen…
Siyahi yönetmen Singleton, 2000 yapımı “Shaft-Korkusuz” filminin ikinci çevrimiyle hatırlanıyor. Siyahi Gordon Parks’ın yönettiği kara film tadındaki 1971 yapımı ilk “Shaft-Korkusuz” filmi, “blaxploitation” veya “blacksploitation” diye anılan “siyah sinema”nın önemli yapıtlarındandı. 1971 yapımı filmin müzikleri de sinemada müziğe yeni bakış açıları sundu. Sinemada daha çok orkestrasyon çalışmaları ağırlıkta genelde. İlk “Korkusuz” filminin az enstrümanlı müziği, müzisyenlere ve yönetmenlere yeni ufuklar açmıştı. Siyahi müzisyen Isaac Hayes bu film için bestelediği şarkısı da Oscar kazanmıştı 1972’de. Parks’ın filmi ülkemizde 1981’de vizyona çıkabilmişti. Nedeniyse, NATO’nun Türkiye’ye koyduğu ambargoydu. Çünkü Türkiye Kıbrıs’a çıkarma yapmıştı 1974’te. Hollywood’un büyük stüdyoları da bu ambargoya uymuşlardı vakti zamanında. 1968 yılında Los Angeles’ta doğmuş Singleton, 1991’de, henüz 23 yaşındayken çektiği “Boyz n the Hood-Artık Çocuk Değiller” filmiyle 1992’de yönetmen dalında Oscar’a aday olan en genç yönetmen de olmuştu. “Harika çocuk” olarak bakılıyordu Singleton’a. Ama bir Spielberg olamadı. Yine de Hollywood’daki siyah sinemanın önemli temsilcilerinden. Tıpkı Spike Lee gibi. Beyzbol maçının yapıldığı stadyum, Pittsburgh Pirates’in mabedi PNC Park. Pittsburg, doğudaki Pensilvanya eyaletinin ikinci büyük şehri. Filmde bu şehirden çarpıcı fotoğraflar da yansıyor perdeye.
(30 Aralık 2011)
Ali Erden