Aşk ve Devrim
Yönetmen: F. Serkan Acar
Senaryo: M. Serkan Turhan
Müzik: Kemal Sahir Gürel
Görüntü: Feza Çaldıran
Oyuncular: Gün Koper (Kemal), Deniz Denker (Leyla), Bedir Bedir (Abidin), Ayberk Pekcan (Pala), Serkan Tınmaz (Hikmet), Nefrin Tokyay (Şirin), Derya Durmaz (Aysun)
Yapım: Film Fabrik-Kuzey Film (2011)
F. Serkan Acar, “Aşk ve Devrim” filminde, reel sosyalizmin sonlarının yaklaştığı dönemde bir sol fraksiyonun devrim hayallerini anlatıyor. 18. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ödüller kazanan film görülmeye değer.
Yönetmen F. Serkan Acar, ilk yönetmenliği 2011 yapımı “Aşk ve Devrim” filminde bir örgütün tam içinden manzaralar yansıtıyor. Sol örgütler ezelden beri fraksiyonlara bölünmüş ve kendi aralarında da her daim tartışmışlar. Filmden yansıyan sol fraksiyon gerçeklikte de böyle olabilir. Genelde iki kanadı olan bu tür örgütlerde her şey aşama aşama gelişiyor. Başlarda sematizanlık ve heyecan var. Okul boykotları, bildiri dağıtmalar, karşıt görüştekilerle hafif çatışmalar. Genç insanlara macera dolu anlar yaşatıyor. Elbette hücre evlerine benzer komünal yaşam da var. Arada sokaklara çıkıp duvarlara yazı yazmak ve afişler asmak var. Sonrasıysa geriye dönülmez bir labirent olan şiddet kanadı. Orada ele silâh veriyorlar. Sonuçtaysa ölüm veya hapis çıkıyor karşılarına. “Aşk ve Devrim” filminde hepsi yansıyor. Ama yönetmen her şeyin tam ortasında kalmış ve zaman zaman da kafa karışıklığı hissediliyor. Çünkü eleştiriyle sempati sürekli zihninde çatışmış yönetmenin. Ama, son jenerikte yönetmen saygılarını gönderdiğinde bu defa da seyircilerin zihni karışıveriyor. Bu propaganda filmi mi yoksa? Franksiyon yapılanmalarını görsel anlamda da iyi yansıtan yönetmenin aşk üstüne yanıldığını düşünüyoruz. Bu fraksiyonlarda her şey olabilir, ama aşkın oralara uğradığını hiç sanmıyoruz. Militanlarına asla izin vermezler. Zaten kadın militanlarına “bacı” diyor bu fraksiyonlar. Yönetmen gerçekliğe bir an sırtını dönmeseydi “Aşk ve Devrim” çok önemli politik bir filme dönüşebilirdi.
Romantik bir Kemal…
Anne-babası zamanında Almanya’ya göçmüş, kendisi Almanya’da doğmuş Kemal’i babaannesi büyütmüş. Derslerini takip etmediği fakültede okuyor. Fraksiyonundan Leyla’ya da platonik aşık bir de. Abidin’le aynı evi paylaşan Kemal, küçük eylemlere katılıyor. Fraksiyonun İstanbul’daki yöneticisi Pala. Talimatları ondan alıyorlar. Fraksiyon, grevdeki işçilere de eylemleriyle destek veriyorlar. Kemal’in, gözlerinin üstünde olduğu Leyla bu ilgilisine karşılık vermiyor başlarda. Ama, birkaç serserinin saldırısına uğrayan Kemal’e yavaş yavaş ilgi göstermeye başlıyor. Belki de bu ilgi aşktan çok şefkatle ilgili. Banyo sahnesini düşünün. Leyla’nın Kemal’le öpüşmesi aşkla ilgili değildi belki de. Abidin, meyhaneye takılan serseri saldırganları tespit ediyor ve fraksiyondan birkaç kişiyle onlara derslerini veriyor. Ama, bir süre sonra Abidin siviller tarafından ortadan kaldırılıyor ve işkence görmüş cesedi çöplükte bulunuyor. Pala, Kemal’i Hikmet’in yanına yerleştirdikten sonra bu genç militanı silahlı kanada alıyor. Bir kuyumcu soygununda kuyumcuyu yaralayınca İstanbul’dan uzaklaşmak zorunda kalıyor sonra. 37 plakalı arabayla geldiği kıyı kasabasında yaşıyor bir süre. Hatta ilk cinselliğini bile yaşıyor orada. İstanbul’a döndüğünde ne kadar çok şeyin değiştiğine ve bazı şeylerin, yani aşkın imkânsızlığını fark ediyor Kemal. Berlin’de duvarlar yıkılıyor. Sovyetler’de reel sosyalizm çöküyor. Fraksiyonun yurtdışındaki lideri teslim oluyor. Aşk gibi hayal kırıklıkları peş peşe düşüyor Kemal’in üstüne.
Filmin estetiğinin çarpıcı olduğunu belirtmeliyiz. Sinemaskop görüntülerle yansıyan kış atmosferindeki İstanbul insanı büyülüyor. İç mekân çekimlerinde de, özellikle komünal hayatın sürdüğü evler sahici ve sıcak yansıyor filmden. Elbette karakterlerin yansıyışı da etkileyici. Kemal’in aşkını hisseden Pala’nın gençliğinde yaşadığı umutsuz aşkını anlattığı sahnenin sıcaklığı insanın içine akıyor. Abidin’le Kemal’in denize karşı sohbetleri de bu sıcaklığı çoğaltıyor. Evlerinin yakınından geçen trenlerin sesleri de bir müzik gibi duyuluyor fonda. Ünlü oyuncu Macit Koper’in oğlu Gün Koper’in performansı muhteşem. Bu genç oyuncu, Ahmet Ümit’in romanından uyarlanan ve Ersan Arsever’in yönettiği “Bir Ses Böler Geceyi” filminde de oynadı. Leyla’yı oynayan Deniz Denker’i, 2003’te TRT’de yayımlanan “Mühürlü Güller” dizi filminden hatırlıyoruz. Küçük Elif büyümüş ve sinemamızın iyi oyuncuları arasına katılıyor şimdi. “Aşk ve Devrim” filmi, 18. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde “Umut Veren Genç Erkek ve Kadın Oyuncu” dalında Gün Koper’le Deniz Denker’e ortak ödül getirdi. Bu film ayrıca aynı festivalde “En İyi Sanat Yönetmeliği” ve “Jüri Özel Ödülü”nü de aldı. Yönetmen Acar, 1975 Artvin doğumlu. 2007 yapımı “Sonbahar” filminin yapımcılığını üstlendiğini belirtelim.
(Bu yazı 16 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(16 Aralık 2011)
Ali Erden