Gişe Memuru

Filmlerimizdeki, özellikle başrolde oynayan karakterlerin ne iş yaptıkları -bir yerden sonra- ilgimi çekmiştir. Doktorluk, avukatlık, polislik, gazetecilik bunlara ek olarak iş adamlığı en yaygın ve adı ile hemen telaffuz edilen mesleklerdir de, bunlar genellikle sadece etiket olarak kalırlar. Doktorlar -hep operatördürler- sonunda başkalarının beceremeyeceği bir ameliyatı yüklenirler, avukatlar “hiç dava kaybetmemişlerdir”. Oysa bazı davalar kaybedileceği biline biline açılır. Çünkü avukat -çoğu ceza davasıdır- savunma da yapsa, yaptığı bir talepten ibarettir, kararı hakim verecektir ama -filmlerimizde- usül yasaları, kuralları hiç hesaba katılmadan yazılan senaryolarla, avukatlarımız hiç dava kaybetmezler…

Bu girişin, Gişe Memuru filmi ile ne alâkası var demeyin. Gişe Memuru filminin kahramanı karayolları gişelerinde memurluk yapar. Sabahları kalkıp servisle işine gider, kantinde oturur, mesai saati gelince gişesine girer, bazen eleman azlığından yoğun çalışan arkadaşlarından, nöbeti erken de alabilir… Akşamları evine, hasta babasına döner… Ertesi sabah tekrar işine gider, yine gişesine girer. Evdeki hasta baba ile çocukluktan kalma, kapatmamış, içini kemiren problemleri vardır. Babası çocukluğundan beri birçok şey için Kenan’a, (gişe memurunun adı bu) hep “yap” demiş ama yapmasına zaman vermeden, kendisi yapmıştır. Evlerinin girişindeki ampul yandığı zaman da, Kenan’a “yap”masını söyler. Erken gidip geç dönen Kenan yapamayınca ampulü yine baba değiştirecektir. Arkadaşı berber bile Kenan’a söyler, “Geç geliyorsun, bu saatte açık market, bakkal nerede bulacaksın, alamaman normal”.

Mesai saatlerinde işini yapan, bu saatler içinde, dinlenme zamanlarında iş yerindeki kantinde arkadaşları arasında oturan ama -çoğunlukla- sadece dinleyen Kenan, işe gelirken hasta babasını komşu bir kıza bırakmaktadır. Babasına iyi bakan bu kız, Kenan’a ilgi de duymaktadır. Baba, Kenan’a, televizyon karşısında oturdukları saatlerde Nurgül’ü (kızın adı bu) önce evine götürmesini -oysa kızın evi çok yakındır- sonra da çay içmeye götürmesini (kız aracılığı ile, aslında asıl istek kızın kendisinindir) söyler… Nurgül, iyi baktığı babasının ilâçlarını da yanında hazır etmektedir… Kenan’ın annesi 25 yıl önce gitmiştir (ölmüş müdür?). Eskiden üç kişinin (baba, anne ve Kenan), iki kişinin (Kenan, baba) kullandığı araba bir iki sokak aşağıda, arka tekerinin önüne konulan taş ile kaderine terk edilmiş(Mİ?)dir?… Kenan geceleri, mahallenin sessizliğinde/kimsesizliğinde arabayı onarmaya çalışır!

Babası ile olan problemleri (takıntıları) Kenan’ı iş yerinde de etkiler, çalışmasına sekte vurdurur, -tam da- gişelerin denetlendiği bir günde, her şeyi dakik, düzgün, kırtasiyeci adı takılmışken kontrolünü kaybeder. (Daha önce yine kontrolünü kaybeden bir bayan memurun, kendinin iki misli bir tır şoförüne sopa ile girişmesi -kendi içlerinde- örtülüp kapatılırken, Kenan’ın monitörden izlenen davranışları -babasının hastalığı ileri sürülerek- çok daha tenha bir gişeye gönderilmesine/sürülmesine neden olur. İş arkadaşlarına, berber arkadaşına, Nurgül’e, babasına tayin edildiğini söyleyecektir -işini yapan bir gişe memurudur, şurada veya burada-…

Kenan, yeni, ıssız yerinde de görevini yapacaktır. Zamanının çoğunu boş geçirerek, kendisine önerildiği gibi kitap okumadan, televizyon seyretmeden. -Yalnız bir ara Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı çıkar ekranına, görüntü olarak da görürüz, devamını da ses olarak duyarız…- Her biri değişik problemleri olan gişe geçişçileri, gelip geçerler. Yalnız arabası bozularak -ancak- gelebilen kadın geçişçi, Kenan’ı -arabasını (önce) tamir ettirmek için- kulübesinden çıkaracak, -(sonra) arabasını ittirecektir, sabahleyin de öyle çalıştırmıştır- ve gidereken “yarın aynı saatte” (yani 10.20 de) diyerek gidecektir. Bunu akşam denize karşı bira içtikleri berber arkadaşına söyler. Berber sözü tekrar ederek gülerken, Kenan sadece gülümser… Kenan’ın babası üst üste “kayısı”, “kayısı”, “kayısı”, “kayısı”, “kayısı” der. Televizyondaki yarışmacıya söylemekte ve Amasya ile özdeşleşmiş meyve için sufle vermektedir. Nurgül yanındır, Kenan gelir, baba -acilen- açıklama yapar, “Amasya’nın ünlü meyvesini bilemiyor, kayısı” der, -duyulup duyulmaması önemli değildir ama Kenan “Elma” der, “Amasya, elması ile ünlüdür, ‘kayısı’ Malatya’nın…” Babasının umurunda değildir, belki duymaz, duysa da önem vermez. Nurgül, çıkmak için davranacaktır.

Bir gün yorgun argın dönen Kenan ile kapıda karşılaşan ve evine kadar birlikte gittikleri Nurgül, “kendisinin söylemediğini” söyler. “Neyi?” sorusunun cevabı, arabadır. Kenan, geceleri tamir etmeye çalıştığı arabanın yanına koşarak gider ama araba yoktur. Babası satmıştır, hem de hurdacıya… Karşılıklı bağrışırlar, nefretlerini kusarlar. Baba Kenan’a bir şey olmadığını söyler. O’da ritmik bir şekilde, kanıksayarak yaptığı işi anlatır ve sadece bu olduğunu söyler. Krizi nükseden babasına -Nurgül’ün yanından ayırmamasını (ta ilk görüldükleri sahnede) söylediği ilâçlarına ulaşmasına- yardım etmez. İlâçlarını O’na vermez… ve kriz atlatılamaz… Baba yerde yatarken Kenan koltuğunda oturur. Sonraki gün, Kenan işini gider mi? Nurgül o gün “baba’ya” bakmak için gelmiş midir? Kenan, iş yerinde yine tuhaf davranır, “hastasın”, “sana bir hafta izin” diyerek evine gönderilmek istenir. O ise işine gitmek, çalışmak istemektedir ve evine gelir… Baba yerde yatmaktadır, Kenan koltuğunda oturur, bu kez bir şey seyretmez önüne bakar…

Final jeneriği, ayağa kalkan seyirciler ve salonun yakılan ışıkları arasında geçmeye başlar… (Sanırım) Teşekkür kısmında Metin Erksan ve Mehmet Güreli (finale doğru krizler içindeki Kenan bir harabelikte, bir taş üstüne oturan ve durup durup bir kısım saçlarını düzelten biri -Mehmet Güreli- ile karşılaşır) adları geçer… Bu Benim İlk Filmim etkinliği kapsamında gösterilen Gişe Memuru filminin (seans: 16:00) seyircisi Yeşilçam Sineması’nı -nerede ise- doldurmuştu. Gösterimde olduğu haftada bu kadar seyirci almamıştır. Festival gösterileri ne kadar ölçü sayılabilir. Gişe Memuru, sadece Karaçelik’in ilk filmi olarak kalmayacak, -bana göre- diğer ve asıl sinemasal özelliklerinin yanı sıra, bir kahramanın (oyuncunun) mesleğini yapmasına bu kadar olanak sağlayan/tanıyan bir film (bir ilk film, -belki de?- tek film) olarak kalacak. Bu önemli, çoook önemli. (Diğer filmlerdeki kahramanların mesleklerini yapamamaları, ele alınan mesleklerin dramatik yapının arkasında kalmasından kaynaklandığı düşüncesindeyim.)

(21 Kasım 2011)

Orhan Ünser