Sevgiliden Hatırlanacak Bir Anı

Beni Unutma
Yönetmen: Özer Kızıltan
Senaryo: Burak Göral
Müzik: Anjelika Akbar
Görüntü: Soykut Turan
Oyuncular: Mert Fırat (Sinan), Açelya Devrim Yılhan (Olcay), Melis Babadağ (Sevda), Tüba Ünsal (Ebru), Kenan Ece (Hakan), Aliye Uzunatağan (Türkan), Ünal Silver (Baba)
Yapım: AFS Film (2011)

“Takva” filmiyle tarikatların iç dünyasına dalan yönetmen Özer Kızıltan, “Beni Unutma” filmiyle de aşkın dehlizlerine dalar gibi. Aşk belki de insanın hayatındaki en büyük macera, fedakârlık, acı, mutluluk ve birçok şey. Film bunları hissettiriyor.

Sinemanın önemli aşk filmlerinden, 1996’da kaybettiğimiz büyük usta Krzysztof Kieslowski’nin “Dekaloglar”ının önemli parçalarından da olan 1988 yapımı “Krotki Film o Milosci – Aşk Üzerine Küçük Bir Film”, aşkın modern zamanlardaki durumuna kamera çevirmişti. Filmde saflık, masumiyet, zihinsel istek ve tutkunun yanında, romantizmi sallayan hayatın hakiki yüzü de yansıyordu. Yönetmen Özer Kızıltan da, modern zamanlardaki, belki de sadece şehirlerde yaşanabilecek bir aşkı anlatıyor. Bu dünyada, durumları iyi burjuvaların dünyasındaki varolduğu sanılan aşkın peşine düşmüş kamerasıyla Kızıltan. 2011 yapımı “Beni Unutma” filmini seyrederken “deja vu” da yaşadık biraz. Kızıltan’ın filmi, 2004 yapımı “Nae Meorisokui Jiwoogae – Hatırlanacak Bir Anı” adındaki Güney ore filminden ilham ötesi ilham almış. Çocukluğundan bu yana Amerika’da yaşayan Güney Koreli yönetmen John H. Lee’nin filminde de genç kadın Alzheimer hastalığına yakalanıyordu. Kızıltan’la Lee’nin filminde birçok ortak nokta var. Lee’nin filminde Su-jin, Alzheimer’da az görülür ve de tedavisi olmayan hastalığa düşüyordu. Kızıltan’ın filmindeki Olcay da “pick” hastalığına yakalanıyor. Tepkileri de benzer. Su-jin’in kocası Choel-su’yla Olcay’ın kocası Sinan da bu olay karşısında benzer tahammülü gösteriyorlar. Ayrıntılarda küçük değişiklikler olabilir. Aslololan fikirdir. Lee’nin filminin “Hatırla Sevgili” diye de anıldığını belirtelim. Aslında böyle trajik aşk filmlerini, Arthur Hiller’ın 1970 yapımı “Love Story – Aşk Hikâyesi” başlatmıştı. Japon yönetmen Isao Yukisada’nın 2004 yapımı “Sekai no Chûshin de, ai o Sakebu – Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum” filmi de unutulmamalı. Bu türden aşk filmlerinin ortak noktası şuydu: Kadın ölümcül hastalığa yakalanmalı. Sonunda ölüm de gelmeli. Belki de ölüm kadına yakışıyordur. Erkekse ayakta durmaya çabalıyor gidenin ardından. Seyirciye de gözyaşları düşüyor elbette. Kızıltan’ın, bu zorlu macera yüklü aşkı anlamaya çabalayan sinemaskop çekilmiş “Beni Unutma” filmi başarılı bir yapım. Özgün olmasa da. Finale kadar da melodramı dozunda kullanan bu film, duygunun yoğunlaşmasından olmalı ister istemez kendini melodrama bırakıyor ve ıslanmadık mendil bırakmıyor. Kızıltan iyi yönetmenlerden olduğu için hikâyede hiçbir boşluk bırakmıyor. Üstelik bunları yaparken de sinemanın estetik tarafını da unutmuyor. Filmdeki diyalogların da genelde iyi olduğunu belirtmeliyiz. Diyaloglar iyi işlenince oyuncu performansları da yükseliyor. Kızıltan’ın filminin senaryosunu, sinema eleştirmenliğinden gelen Burak Göral yazmış.

Trajediye yol alırken…

İç mimar Olcay, işten çıkıp “scooter”ıyla eve geldiğinde hazzın çığlıklarını duyuyor. Sese doğru yöneldiğinde, sevgilisi Hakan’la çıplak bir kadını en mutlu halleriyle yakalıyor. Bu durum karşısında bir kadın ne yapabilir? Küçük motosikletine atlayıp baba evine gitmekten başka. Öte tarafta, bir şirkette çalışan Sinan, Ebru’yla evlilik hazırlığında. Eve eşyalar seçilirken, boğulduğunu hisseden Sinan kararını veriyor ve Ebru’yu terk ediyor. Olcay’la Sinan’ın yolları bir barda kesişiyor çok geçmeden. Kadınlara yaklaşmakta mahir olan Sinan, Olcay’a yaklaşarak bir aşkın temellerini atıveriyor. Sinan’ın babası, Olcay’ın da annesi yok. Sinan’ın annesi Türkan, eski İstanbul hanımefendilerinden. Sınıfa önem veriyor. Olcay’ı da hemen kabûllenemiyor. Olcay’ın babasıysa şair ruhlu bir insan. Kızını şiirlerle büyütmüş. İşte bu kültürlerden gelmiş Sinan ve Olcay’ın büyük aşkı sınıfsal farklılıkları aşıyor ve mutlu bir beraberliğe dönüşüyor. Evleniyorlar. Bir oğulları oluyor. İşte hikâyenin bir yerinden sonra, her şey değişmeye başlıyor. Kişiliği başkalaşan Olcay, sinirli ve dalgın tepkiler vermeye başlıyor. Ardından da unutkanlık başlıyor. Alzheimer’ın içinde olan “pick” hastalığına yakalanan genç Olcay’ın beyni hızla yaşlanıyor. Elbette trajedi de gecikmiyor.

Kızıltan’ın estetiğinin çarpıcı olduğunu belirtmeliyiz. Sinan’la Olcay’ın barda ilk karşılaştıkları andaki çekimler övgüyü hak ediyor. Sinema perdesinde yaşanmalı bu an. Yönetmenin dış mekân çekimleri de sinemamız için bir değer. Yönetmen, iç ve dış mekânları neredeyse eşit kullanmış. Yönetmenin görsel dünyası epey zengin. Yönetmenin, “Takva” filmindeki oyuncu yönetimi “Beni Unutma” filminde de fark ediliyor. Yönetmen, karakterlerinin dönüşümünü yakalatabiliyor seyircilerine. Bunda, oyuncularını yer yer serbest bırakmasının payı olabilir. Sinan’ı canlandıran Mert Fırat, 2009 yapımı “Başka Dilde Aşk” filminde sağır-dilsiz aşıkla hatırlanıyor. Yeşilçam, Mert Fırat’ın kaderini çizmiş. O, filmlerdeki hayatının kadınını hep barlarda bulacak gibi. İlk filminde oynayan Açelya Devrim Yılhan, Olcay’ın tüm iniş ve çıkışlarını yüksek bir performansla perdeye yansıtabilmiş. Biraz gölgede kalsa da Helen Slater’ı çağrıştıran yüzüyle Melis Babadağ, Olcay’ın arkadaşı Sevda karakteriyle perdeden ışığını gönderiyor seyircilere. Filmin müziklerini de Kazak besteci ve piyanist Anjelika Akbar yazmış. Filmin müzikleri gerçekten her şeyden daha iyi geliyor, belirtelim. Piyano tınıları filmin ruhuyla buluşabilmiş. Görülmeye değer bir film.

(Bu yazı 11 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(11 Kasım 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com