Travego Kısa Film Yarışması

Mercedes Benz, Travego’nun üniversite öğrencilerine yönelik olan Travego Firarda konserlerinin 5. yılında Travego Kısa Film Yarışması düzenleniyor. Konusunun “yolculuk” olarak belirlendiği yarışmanın ödülleri arasında Antalya’da tatil ve Avrupa seyahati bulunuyor. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye Web sitesinden ve facebook sayfasından ulaşılabiliyor.

  • Web Sitesi
  • facebook Sayfası
  • 30 Nisan 2010 Haftası

    “Yeşil Bölge”, insan ahlâksızlığının ayyuka çıktığı pis ve karmaşık felâketler olan savaşlardan bir savaşa, hâlâ sonuçlanamamış ABD’nin Irak’ı işgâline dair, o kadar da karışık olmayan bir gerçeği net biçimde söylediği için, dürüst: Irak’ta kitle imha silâhları olmadığına dair kesin bilgiler, işgâle kılıf hazırlamak isteyen ‘birileri’ tarafından gizlenmiş; sonra yapılan tüm aramalarda da bir ‘oyun’ sergilenmiştir! Paul Greengrass – Matt Damon’ın yeni işbirliğinde, bu gerçeğin vurgulanması, bir defa daha, canlı ve dramatik hallerin kalp atışlarını hareketli kamerasıyla kaydeden yönetmen ile canlandırdığı Amerikan ordusu astsubayında sıcak saatlerin içinde koştururken vücudundaki / duygularındaki tüm değişimleri hissettiğiniz oyuncunun müthiş sinerjisiyle etki alanı oluşturuyor. Tabii 100 milyon dolarlık bütçenin sağladığı olanakları ve kadroları da unutmayalım.

    “Parlak Yıldız”, şiir ile sinemanın birleşiminden damıtılmış, iki yılı kaplayan bir aşkın ‘ruhsal anatomisi’: Duyularınız ve duygularınız için! Biliyorsunuz aşk marazadır; yoksa sanata konu olmazdı. Bu aşkın tarafları ise, zamanının ilerisinde bir giysi tasarımcısı / yaratıcısı olan Frances “Fanny” Brawne ile yaşamı boyunca üç kitap yayımlayan ve 25 yaşında kendini kötü bir şair sanarak ölen John Keats (1795 – 1821). Jane Campion, pek az sevinç, pek az neşe içeren ama hep yoksunluğa, değer bilmezliğe, sefil durumlara, çevredekilere çarpan ve gururla beslenen bu aşkı anlatırken, fiziksel, psikolojik, sosyal acılarla kıvranarak güçlenen, aşkın kimyası içinde de olgunlaşan kadınlarından birini daha unutulmaz kılıyor. 19. yüzyıl başlarında Londra kırsalında geçen filmin, kostüm ve yapım tasarımı açısından da hayranlık uyandıran bir çalışma olduğunu vurgulamak gerek!

    “Kıyamet Melekleri”nde, Tanrı’nın insanlardan umudu kesip ‘final’ için görevlendirdiği ‘mahşer günü’ meleklerinden, ‘patron’un isteklerini sorgulamadan yerine getiren Gabriel ile insanoğlundan umudunu kesmediği ve yaratıcının ‘ihtiyacı olan’ı vermek için son çocuğu doğuracak olan genç kadını -hem de ıssız bir otoyolun üzerindeki lokantada- bulan Michael çatışacaktır! Yani, geniş ve açık arazideki bu küçük yerde, bir tür zombi gibi saldıran insanlarla kuşatılmış bir avuç karakterin öyküleriyle aksiyonu iç içe sunarken, ‘epey uçmuş bir film’. Seyirlik tabii; fakat “Gün Batımından Şafağa”dan “Terminator”e kadar uzanan esin kaynakları denli sürükleyici olamıyor. Çünkü ‘kendi mantığı içindeki inandırıcılık’, büyük lâflar edip küçük bir serüven özelliği taşımasından ötürü bir türlü sağlanamıyor. Gidecek film bulamadığınızda başvurunuz!

    “Beyaz Bant”ta, Michael Haneke, 1. Dünya Savaşı arifesinde, Almanya’nın Protestan köylerinden birine -öğretmenin anlatımıyla- odaklanarak, bireysel ve kitlesel şiddetin oluşmasındaki köklere uzanıyor; sinemanın laboratuvar koşullarında kanıtladığı bir tez sunuyor. Çocuklarını ruhsal / fiziksel cezalandırma yöntemiyle ve sınıfsal farklılıkların altını çizerek eğiten (!) püriten ikiyüzlülüğün ‘ürünleri’, failleri meçhûl bazı şiddet olayları olarak geri döndüğünde, bizleri, sonuçları bugün de tüm insanlığı etkileyen iki büyük savaşın nedenlerini ama asıl önemlisi, günümüzün tekinsiz insanlığını anlamaya yaklaştırıyor. Kuşkusuz, sinema sanatının ne olduğuna dair en değerli örneklerden: Biçimi, hikâyenin lâfzına uygun ve oyuncular, siyah – beyaz görüntülerdeki doğal ışıklar denli o döneme, o yere aitler. Bu filmin her sahnesine dair ilgili disiplinlerce (sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji…) okumalar, değerlendirmeler, analizler de önem kazanacaktır.

    “Beni Unutma”da, bağımsız – ‘dağınık’ genç erkekle cazibesi doğallığında genç kadın tanışır; ikisi de geçmişte en yakınlarından birini trajik biçimde kaybetmiş ve ikisi de bu ölümlerin silinemez ruhsal etkisiyle hayata zaman zaman isyan etmektedir… Aşk gelişir aralarında; sorun yaşadıkları aileleri yüzünden kopacak gibi olsa da, evet, bu ilişki sağlamdır. Ve devam ederken… Gelen felâket, ‘bu aşk için’ pek de sürpriz değildir! İnsan için mutluluk anları, uzun ve acı bir yaşamda ne kadardır ki zaten? Peki ya kısa bir hayatta? Bazen tüm mutluluk bu kısa süreye sığar, değil mi? Yumuşak sayılabilecek ve doğru yerlerde çetrefilleşen öykülemede, seyirci tamamen kendisiyle yüzleşecek. Filmden geriye de, binlerce filmde aktarıldığı gibi, yaşama önceliğinizde sevdiklerinizle geçireceğiniz zamanlardan daha önemli hiçbir şeyin olmadığı gerçeği kalacak. Çünkü ölüm de, en az sevmek kadar gerçek!

    “Aşk Çeşmesi”, ‘gönül ilişkileri başarısız genç kadın, Roma, büyü, onu aniden kuşatan dört erkek, New York, yakışıklı gazeteci’ sözcüklerinin bir güldürü içinde yer almasının ve yönetmenin de, ‘Marvel Comics’ karakterlerini (“Daredevil”; “Ghost Rider”) sinemaya uyarlayan Mark Steven Johnson olmasının ilginç geleceği seyirciye yönelik… A sınıfı bir yapım! İzlemesi denli unutması da kolay: Kafasını rahatlıkla boşaltmak isteyenler için tercih nedeni olabilir.

    (28 Nisan 2010)

    Ali Ulvi Uyanık

    [email protected]

    KargART’ta Söyleşi ve Film Gösterimi: İnsan Hakları İçin İlk Adım

    KargaART’ta 23 Nisan Cuma günü 19:00’da İnsan Hakları İçin İlk Adım başlıklı söyleşi yapılıyor. İletişim Eğitmeni Cansu Susam ve İnsan Hakları Eğitmeni Can Vodina’nın katılacağı söyleşiyle birlikte İnsan Hakları İçin İlk Adım projesi kapsamında çocukların çektiği kısa filmlerden oluşan toplam 1 saatlik gösterim yapılacak. İnsan Hakları İçin İlk Adım projesi kapsamındaki Haklı Televizyon Projesi; Uluslararası Af Örgütü, Maltepe Üniversitesi, İstanbul Marmara Eğitim Vakfı ve Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi tarafından, insan haklarını koruma mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla oluşturuldu.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    KargART’ta Söyleşi ve Film Gösterimi: İnsan Hakları İçin İlk Adım yazısına devam et
  • 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Ardından

    İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Akbank sponsorluğunda düzenlenen 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 18 Nisan Pazar günü sona erdi. İki hafta boyunca 7 sinemada, 495 seansta, 22 bölümde 57 ülkeden 243 yönetmenin 218 filminin gösterildiği festivali toplam 150 bine yakın sinemasever izledi.
    29. Uluslararası İstanbul Film Festivali, festival sponsoru Akbank’ın yanı sıra tema sponsorları Efes Pilsen, Avrupa Konseyi, Sabah Gazetesi, NTV, Turkmax, Colin’s, Comedymax, Dole, LG, Ben & Jerry’s, Malaysia Airlines ve JOJO’nun katkılarıyla gerçekleştirildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Emek Sineması’na, Sinema Tarihçileri de Sahip Çıktı

    Sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo ve Nijat Özön, Emek Sineması’na sahip çıkarak, sinema dokusunun bozulmasına, yıkılmasına karşı olduklarını söylediler.

    Türk sinema arşivcisi, tarihçi, levanten, edebiyatçı… Ne ararsanız O’nda var. 82 senedir Beyoğlu’nda ikâmet ediyor. Belki de her santimetrekaresinde O’nun izlerini görebilirsiniz. Giovanni Hoca, Emek Sineması’nın yıkılması ve yeniden yapılmasına üzülerek bakıyor ve şunları söylüyor:

    “Emek Sineması’nın yıkılması Taksim anıtının sökülüp Beşiktaş’a konması gibi. Bu mümkün değil. Saray ve Lüks Sinemaları da gitti, kimsenin sesi çıkmadı. Ama Emek Sineması, yeşilçam sinemasının belkemiğidir. Bu yıkımlar aslında İstiklâl Caddesi’ndeki sinemalar problemidir. Yeniden yapılandırma adı ile yıkıyorlar. Restore edilmesi gerekir. Tarihi dokuya ellemeden tabi. Eskiden buralarda Münir Nurettin Selçuk’lar Safiye Ayla’lar konserler verirdi. Çok renkli ve sanat dolu bir geçmişi var buraların.

    Sinema sorunlarını halletmenin yolu sinema yasası çıkarmaktır. Konuları halletmek için sinema yasasına her şeyi dahil etmek gerekir. Sinemanın ticari sorunlarını halletmeye yönelik değil, sinemanın aynı zamanda sanat ve kültür olduğunu düşünerek de gerekli önlemlerin alınması lâzım.

    Türkiye’de sinema konusunda maalesef gelmiş hiçbir hükümet ciddi bir çalışma yapmamıştır. Geldiğimiz noktada budur zaten.”

    Emek Sineması konusunda Nijat Özön ustaya göre ise, “Emek Sineması’nın söylenildiği gibi taşınması mümkün değil. Mutlaka bambaşka bir şeyler yapacaklar ve adına Emek diyecekler. O figürlerin deforme olmaması ve birebir taşınması mümkün değil. Her ne yapılacaksa yerinde yapılmalı.” dedi.

    Giovanni Scognamillo Kimdir?

    25 Nisan 1929 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbullu Rum bir anne ile yine İstanbul doğumlu İtalyan bir babanın tek çocuğu. Elhamra Sineması’nın müdürü olan babası Leone Scognamillo sayesinde sinemayla tanıştı. İtalyan Lisesi’ni bitirdi. 1948 yılında, sinema yazıları yazmaya başladı. 1948 – 61 yıllarında başta İtalyan, Fransız, ABD, Norveç basını olmak üzere yabancı dergi ve gazetelerde birçok yazısı çıktı. Daha sonra 1961′de Akşam Gazetesi’nde sinema eleştirileri yazmaya başladı. Sinema yazarlığını Yön, Sinema 65, Ulusal Sinema, Yedinci Sanat, Yeni Sinema, Ses, Hayat, Bravo, Video Sinema, Beyazperde, TV’de Yedi Gün gibi gazete ve dergilerde sürdürdü.

    Bir süre Erler Film ve Ulusal Televizyon’da danışmanlık ve çevirmenlik yaptı. İlk iki kitabını 1965′te Agâh Özgüç’le birlikte yazdı. Bu kitapların adları 1965 Sinema Yıllığı ve Türk Sinemasında Kadın ve Seks’ti.

    60 yılı aşkın bir süredir sinema, fantastik edebiyat, bilimkurgu, korku edebiyatı ve okkültizm üzerine yazıyor. 1997 – 1999 yılları arasında, sadece dört sayısı çıkan Nostromo Bilimkurgu Dergisi’nin editörlüğünü yaptı.

    2006 yılında “Beyoğlu’nda Bir Levanten: Giovanni Scognamillo” adında belgeseli de yapıldı. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Türk Sineması” dersleri verdi.

    (27 Nisan 2010)

    Erhan Işık

    [email protected]
    www.yesilcam.gen.tr

    Fetih 1453

    Faruk Aksoy’un yönettiği ve Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest ile Recep Aktuğ’un oynadığı Fetih 1453, 16 Şubat 2012′de Tiglon Film dağıtımıyla Aksoy Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Hollywood standartlarındaki etkileyici prodüksiyonuyla bugüne kadar Türkiye’de gerçekleştirilen en iddialı yapım olan Fetih 1453, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini en gerçek haliyle gözler önüne seriyor. Film altyapısından senaryosuna, kullandığı teknolojiden dekor ve kostümlerine kadar birçok ilke imza atıyor. Sadece sanal gerçeklik teknolojisine 2 milyon dolar bütçe ayıran film, Türkiye’de yapılan en görkemli film oldu.

    Fetih 1453 yazısına devam et

    Hong Kong Türk Filmleri Festivali

    İzmir Sinema Derneği tarafından projelendirilen Hong Kong Türk Filmleri Festivali, 13 – 17 Mayıs 2010 tarihleri arasında T. C. Hong Kong Başkonsolosluğu’nun gözetiminde ve T. C. Pekin Büyükelçiliği işbirliği ile gerçekleştiriliyor. Festival sinemamıza tanıtım yoluyla destek olmak, Türk sinemasının uluslararası platformlarda daha etkin bir şekilde temsil edilmesine katkıda bulunmak amacıyla düzenleniyor. Hong Kong Türk Filmleri Festivali, Hong Kong’un en büyük alış veriş merkezi Elements’teki The Grand Cinema Salonları’nda, 10 filmlik bir seçkiyle seyirci ile buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haberler, yüksek çözünürlüklü görseller ve gösterilecek filmler hakkında geniş bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hong Kong Türk Filmleri Festivali yazısına devam et
  • Garanti Mini Bank 7. Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali

    Bu yıl, Garanti Bankası’ın 23 Nisan armağanı olarak Adıyaman ve Diyarbakır’da gerçekleştireceği Garanti Mini Bank 7. Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali, 23 – 26 Nisan 2010 tarihleri arasında Diyarbakır, 28 -30 Nisan 2010 tarihleri arasındaysa Adıyaman’daki çocuklarla buluşacak. Garanti Bankası ve TÜRSAK işbirliğiyle gerçekleştirilen, ilk kez 2008 yılında gezici bir festivale dönüştürülen ve 2009’da perdelerini açtığı Urfa ve Mardin’de büyük ilgi gören Garanti Mini Bank Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali bu yıl Adıyaman ve Diyarbakır’daki çocuklarla buluşmaya hazırlanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü afişler ve gösterilecek bazı filmler hakkında geniş bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Garanti Mini Bank 7. Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali yazısına devam et
  • Yılmaz Atadeniz ile Emek Sineması Üzerine

    Herkes Konuştu Sıra Onda

    Türk sinemasının en çok film çeken yönetmenlerinden ve aynı zamanda Se-Sam Başkanı olan Yılmaz Atadeniz, Emek Sineması’nın yıkılması ile ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

    Se-Sam merkez binası, Circle d’Orient pasajında, İstiklâl Caddesi tarafında yer almaktadır. Bu sebeple en çok konuşmaya haklı olanlardan birisi de Yılmaz Atadeniz idi. Kendisi ile yaptığımız telefon röportajında Emek Sineması ile ilgili konulara açıklık getirdi.

    “Pasajın temelleri çökmek üzere. 28 senedir kullanılmayan bina her an çökebilir. Zaten bu yüzden bizde buradan ayrılıyoruz. Bütün pasaj boşaltılıyor. Bizde başka bir binaya taşınıyoruz. Kültür Bakanlığı, 8 meslek birliğinin oluşturduğu birliğin elektrik, su vs. gibi temel giderlerini karşılayacak. 3 – 4 katlı bir binaya taşınmayı düşünüyoruz.

    Bulunduğumuz pasaj uzun yıllardır boş. Eskiden İpek Sineması olan yer yangın, yağmur gibi tahribatlar nedeniyle çok kötü durumda. Hemen yan tarafta İnci Pastahanesi’nin tavanı çöktü. Çoğu zaman yağmur yağdığında leğenlerle su topladığımızı bilirim.

    Dünyada bu tip restorasyonları her yerde görebiliriz. Burasını yapacak adamlarla konuştum. Bu sokağı yeniden yapılandıracaklar ve Türk sinemasına kazandıracaklar. Girişe Lütfü Akad, Metin Erksan gibi yönetmenlerin heykellerini dikecekler. Sinema müzesi olacak. Bunun bilinci içinde olaya bakmak lâzım. Belediye, Kültür Bakanlığı ve ilgili sinema meslek kuruluşlarının ortak hareket etmesi lâzım. Sadece Mimarlar Odası’nın sözlerine körü körüne güvenmek yanlış olur.

    Bu arada Emek Sineması ile ilgili, toplumun ve medyanın gösterdiği reaksiyon çok doğru. En azından Emek Sineması’nın olduğu gibi korunması ve yeniden sinemaya kazandırılması doğru bir şey. Bu binayı yapacak olan kişilerden Emek Sineması’nın aynen korunacağına dair garanti almak lâzım.

    Keşke aynı kararlığı Saray, Alkazar ve kapanan diğer sinemalar için de gösterebilseydik.”

    (26 Nisan 2010)

    Erhan Işık

    [email protected]
    www.yesilcam.gen.tr