Önce yazdığım yazıyı yineleyeyim.
“Serseri Mayınlar”da, bir önceki, enfes ve bence en iyi filmi “Mükemmel Bir Gün”le tekâmül kuvvetine ulaştığını sandığımız Özpetek, ‘aslına dönüp’ tipik bir “İtalyan Ailesi”ni komik biçimde anlatıyor. Doğaldır ki bu ülkede akla ilk gelen gıdayı, makarnayı üreten bir aile! Gerisi bildiğiniz klişeler: Sırrı olan babaanne, ‘kafadan çatlak’ hâlâ, koşullanmaların yönettiği baba ve evde otoriteyi sağlamaya çalışan anne, tuhaf hizmetçiler vesaire… Genç nesil bilmez; 70’li yıllarda Amerikan ambargosu nedeniyle sinemalarımızı mecburen istilâ eden İtalyan erotik güldürülerinin hallicesi. Farklı ne var? Aileye (aslında babaya) açılamayan ve doğanın bir şakası sonucu ikisi de eşcinsel olan erkek kardeşler! Olaylar bu minvalde gelişirken, işte o malûm konuya da son derece yüzeysel, basit, bildik bir bakış atılıyor. ‘Gaycilik’ oynayan yeni yetmeleri eğlendirse de Özpetek, Sezen Aksu şarkıları ve eşcinsellik meselesiyle bendenizi bıktırmış bulunuyor.
Bir büyük sanatçı Ang Lee, “Brokeback Dağı” ile kolay kolay kimsenin ulaşamayacağı bir zirve yaratmış, ne yapsanız hafif artık yahu! Özpetek de bunun farkında olduğundan sanırım, işi eğlenceye vurmuş. İflâh olmaz hayranları gidip kıkırdayabilir.
Genç sinema tutkunu, blog yazarı – editörü Mert Yenici, bu satırları okuyunca haklı olarak isyan edip, aslında üslûbumdan kaynaklı yanlış anlama sonucu bana çok kızmış. Onunla çok yararlı bir yazışma sonrası, evet, tamamen kastımı aştığımı düşünüyorum. Hata bende, okurlardan özür dilerim. Çünkü bazen farklı yerlere yazı yazmanın sonucu okuru ihmâl edebiliyoruz. Biz sinema yazarları, çok film izleme sonucu, sanki okurlar da o filmleri izlemiş, bizim yazdıklarımızla da ne kastettiğimizi anında ve eksiksiz olarak anlayacaklarmış gibi yazıyoruz. Oysa sadibey.com’daki bu köşe, filmleri izlememiş seyirciye, sinemaya gitmeden önce film seçmeye pratik biçimde yardımcı olmak için hazırlanan bir köşe. Dolayısıyla sözcükleri biraz daha seçerek kullanmamda yarar var.
“Serseri Mayınlar”a gelince, anlatmaya çalıştığım şudur: Ferzan Özpetek 8 film yönetmiş, belli başarılara imza atmıştır. Şahsen en sevdiğim iki filmi, “Cahil Periler” ve “Mükemmel Bir Gün”dür. Benim Özpetek’ten beklentim, her filminde giderek büyümesi ve evrensel boyutta güçlü filmlerle farklılıklar yaratması (temalar hiç önemli değil). Fakat sanki İtalya’da kapalı kaldı ve hep benzer filmlerle devam ediyor…
Tabii bu benim beklentim. Yoksa bir sanatçıya ahkâm kesmek haddimize değil. Bu nedenle ‘malûm’ sözcüğünü kullandım. Yani, yedi filminde, eşcinsellik temasını odak alması ya da anıştırması, onun dokuzuncu filmine yönelik beklentilerin de o yönde olması ve artık bir tür alışkanlığa yol açması sonucunu doğuruyor ki, “Yeni Özpetek filmi mi, herhalde malûm konudur yine” şeklinde bir ön kabûle yol açabilecektir.
İşte tam bu noktada, Mert mealen diyor ki, “bırakın o da zaten Türkiye’de kimsenin film çekmediği / çekemediği bu konuda çeksin sürekli” … Doğru, katılıyorum.
Belki ben kendi ülkemden bir yönetmenin Ang Lee’nin zirvesine çıkmasını hep bilinçaltımda sakladığım için “Brokeback Dağı” örneğini verdim… Oysa “eşcinsellik hastalıktır” diyerek “ülkemin bakanı” demekten hicap duymama yol açan bir hanımın görevde kaldığı topraklarda yaşıyoruz (görevde bilimsel gerçekleri inkâr ettiği için kalmamalıydı; bir de “ben kendi fikrimi söyledim” diyor; bilmiyor mu sade vatandaş kendi fikrini söyleyebilir, Türkiye’nin sorumlu bakanı bilime sadık kalıp fikrini kendine saklamak zorundadır). Dolayısıyla, eşcinsel karakterleri sınıfsal anlamda sıkıştırılmış bulsam da ve işte bu ‘hafif’ hali dolayısıyla filmi bir tür eğlenceli oyun gibi düşünüp, maksadı aşan biçimde “gaycilik oynamak’ tanımını kullansam da, “Serseri Mayınlar”ın önemli olduğunu düşünüyorum. Zira dünya nüfusunun yüzde altı civarındaki bölümünün, bilimsel olarak ispatlandığı üzere eşcinsel olduğu ve çoğunluğun azınlık üzerinde her daim tahakküm kurma arzuları besleyip fırsatını bulduğunda harekete geçtiği gerçeği önümüzde durduğu sürece, hafif ya da felsefi bakışa sahip, şöyle ya da böyle, ikiyüzlülüğü reddedip farklılıkların haklarını savunan her film önemlidir. Bu açıdan “Serseri Mayınlar” da önemli bir filmdir.
Hemen her filmdeki Sezen Aksu şarkısına gelince: Özpetek, Aksu gibi bir feylesofun şarkısını, hem kökleriyle, hem de kültürlerarası yakınlaşmada anlamlı bir bağ olarak görüp kullanıyor… Ve seviyor tabii. Ben ise zorlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Bazı filmlerde, tüm sahnelerde akıp giden dilin kendine has melodisi ve ahenginden sonra, yabancı dilde bir şarkı yama gibi gelebiliyor. Bu yüzden, Türk seyirciyi ele geçirse de, benim girdiğim havayı bozuyor. Hepsi bu!
Yaşamı boyunca sansürün her türüne karşı çıkıp bu konuda çok sayıda yazı yazmış ve sanatın / yaşamın, kimseye zarar vermediği sürece alabildiğine sınırsız özgürlüğünü savunmuş biri olarak, yanlış anlaşılma hiç arzu etmediğim bir şeydir. Bu düzeltmeyi yazmama neden olan Mert’e teşekkürler.
(08 Nisan 2010)
Ali Ulvi Uyanık
[email protected]