Mazi Yarası

Ersin Pertan’ın yönettiği ve Nilüfer Açıkalın, Erkan Taşdöğen, Algı Eke Saatçi ile Alp Tuğhan Taş’ın oynadığı Mazi Yarası, 09 Ekim 2009′da Özen Film dağıtımıyla El Yapımı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Samiye ve oğlu İsmail, Anadolu’da bir kasabada 240 dönüm arazi satın alırlar. Bu haber belediye başkanı Refik’in kulağına gelir. Herkes meraklanır. Samiye çok büyük bir holdingin sahibidir ve Refik onu geçmişten tanımaktadır. Samiye neden dönmüştür? Refik arsanın satışına onay verecek midir? Bu arada İsmail, Refik’in kızı Sevda’ya aşık olmuştur ve bu Refik’i telâşlandırır. Acaba mazide Refik ve Samiye arasında ne geçmiştir?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Nilüfer Açıkalın Yazıyor
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mazi Yarası yazısına devam et
  • Sinema ve Tiyatromuzun İki Büyük Ustasına Saygı

    Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Ustalara Saygı etkinliklerinde dördüncü dönem, 17 Kasım 2008 Pazartesi akşamı sinema ve tiyatromuzun iki büyük ustası için gerçekleştirilecek gece ile devam ediyor. Saygı gecelerinin 48.si, saat 20:00’de Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde (Akatlar Kültür Merkezi) yapılacak. Suna Pekuysal ve Ergun Köknar için düzenlenecek olan gece, 2000 yılında kaybettiğimiz Köknar ve bu yıl içerisinde aramızdan ayrılan Pekuysal için gerçekleştirilecek ilk etkinlik olma özelliğini taşıyor. Etkinlikte, Pekuysal ve Köknar’ın birlikte oynadıkları filmlerden görüntülerin yer aldığı bir kolaj da sunulacak.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema ve Tiyatromuzun İki Büyük Ustasına Saygı yazısına devam et
  • 47. Uluslararası Selanik Film Festivali, Balkan Survey’i 16 Kasım’da Üç Maymun ile Açıyor

    Yunanistan ve Balkanların en önemli film festivallerinden olan ve 14 – 23 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek olan Selanik Film Festivali, ‘Balkan Survey’ kısmını bu sene 61. Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’a ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran Üç Maymun ile açıyor. Selanik Film Festivali programında Haris Zambarloukos, Diablo Cody, Takeshi Kitano, Arta Dobroshi, Oliver Stone, Emir Kusturica, Manos Zakharias, Terence Davies, Gustavo Santaolalla, Theo Angelopoulos, Willem Dafoe, Richard Jobson ve Guillermo Navarro gibi dünyaca önemli isimlerin filmlerine yer verecek.

    47. Uluslararası Selanik Film Festivali, Balkan Survey’i 16 Kasım’da Üç Maymun ile Açıyor yazısına devam et

    3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali Basın Toplantısı Yapıldı

    Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali, film ve etkinlikler programı, uluslararası ve ulusal yarışma jürileri 15 Kasım 2008 Cumartesi günü saat 19:30’da Çırağan Sarayı Balo Salonu’nda düzenlenen basın toplantısında açıklandı. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve Festival Onursal Başkanı Hikmet Şahin’in ev sahipliği yaptığı basın toplantısına Türk filmlerinin yönetmen ve oyuncuları dahil, iş, sanat ve sinema dünyasından 500’e yakın isim konuk olarak katıldı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali Basın Toplantısı Yapıldı yazısına devam et
  • Sıcak

    Abdullah Oğuz’un yönettiği ve Cem Özer, Ebru Akel, Hazım Körmükçü ile Gürgen Öz’ün oynadığı Sıcak, 19 Aralık 2008’de Medyavizyon Film dağıtımıyla ANS International tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yusuf, batık gemilerin enkazını çıkartıp satan bir denizcilik firmasında çalışmaktadır. Karısı Meryem ise öğretmen ve iki aylık hamiledir. Karı koca, bir batık gemi projesi için çıktıkları kısa yolculuğun, bir karabasana dönüşeceğinden habersizdirler. Aynı saatlerde, karısının başka bir adamla kaçtığını öğrenen ve yardım istemek için tek dostu Niko’yu arayan Adem ise cinnetin eşiğindedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sıcak yazısına devam et
  • Kabuk, Uluslararası Selanik Film Festivali’nde

    Uygar Asan’ın Türkiye’nin dijital çekilip dijital olarak gösterime giren ilk uzun video sinema örneği Kış Bahçesi’nden sonra gerçekleştirdiği ikinci uzun video sinema olan Kabuk, 14 – 23 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 49. Selanik Uluslararası Film Festivali, Balkan Survey / Çağdaş Türk Sineması bölümünde gösteriliyor. Kabuk, ‘kabuğunda yaşamak’ sorununu mercek altına alırken baba, iktidar, yabancılaşma gibi kavramlara da uğrayan ve durumun sadece kişisel bir açmazdan kaynaklı olup olmadığının sorusunu da soran bir film. Filmin başrollerinde Sezgin Cengiz, Ayşe Bayramoğlu, Tolga İskit, Barış Atay Mengüllüoğlu oynuyor.

    Kabuk, Uluslararası Selanik Film Festivali’nde yazısına devam et

    Bilim Sanat Felsefe Akademisi’nde Sinema Eğitimi

    Bilim Sanat Felsefe Akademisi, Görüntü Yönetimi – Sinema TV’de Yapım Yönetim Atölyesi (Film Yapma Becerisi Kazanma) dersleri 06 Aralık’ta başlıyor. 28 Kasım’a kadar kesin kayıt yaptırılabilen eğitim, haftada 8 saat olarak 3 ayda (12 hafta / 96 saat) tamamlanacak. Kredi kartına 6 taksit imkânı sağlanan toplam okul ücreti 1.450 YTL olarak tesbit edildi. Peşin ödemede % 15, kredi kartı ile tek seferde ödemede % 10 indirim yapılıyor. Geniş bilgi için: bilgi@bsfakademi.net, Adres: İstiklal Cad, No: 140, Beyoğlu, İstanbul. Tel: 0212 2459393 (Ece Burgaz).

  • Web Sitesi
  • Sinema Tasarımla Buluşuyor

    İstanbul Teknik Üniversitesi, 19 – 22 Kasım tarihleri arasında sinema ve tasarım konulu uluslararası etkinik Design Cinema Conference 2008’e evsahipliği yapacak.
    Konferanslar, iş sergileri ve atölye çalışmalarından oluşan etkinlik, üç ana tema üzerinde yoğunlaşıyor: Gerçek, Hiper-Gerçek, Sanal.
    Mimarlık Fakültesi’nde gerçekleşecek olan etkinlikte 3 gün boyunca ürün tasarımından 3D teknolojilere, animasyondan interaktif çalışmalara kadar birçok farklı uygulamanın, reklam, televizyon ve sinema ile ilişkisi hem teorik hem de pratik olarak masaya yatırılacak.

  • Basın Bülteni
  • Görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema Tasarımla Buluşuyor yazısına devam et
  • Bonus 7. Uluslararası Komedi Filmleri Festivali, Kahkaha Haftasını Başlattı

    Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı’nın (TÜRSAK), Garanti Bonus Card sponsorluğunda düzenlediği Bonus 7. Uluslararası Komedi Filmleri Festivali, Beşiktaş Kültür Merkezi’ndeki (BKM) açılış gecesiyle kahkaha haftasını başlattı. 20 Kasım’a kadar dünyanın dört bir yanından komedinin seçkin örneklerini 7 ayrı bölümde sinemaseverlerle buluşturacak olan festival, genç oyuncu Umut Kurt’un sunuculuğunu üstlendiği geceyle perdelerini açtı. Sinema, tiyatro ve televizyonda unutulmaz karakterlere başarılı oyunculuğuyla hayat veren usta oyuncu Gazanfer Özcan’a verilen Onur Ödülü’nü, Özcan’ın torunu Tarık Ündüz, Engin Yiğitgil’in elinden aldı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bonus 7. Uluslararası Komedi Filmleri Festivali, Kahkaha Haftasını Başlattı yazısına devam et
  • Osmanlı Cumhuriyeti

    Atatürk olmasaydı? Kurtuluş Savaşı yapılmasaydı? Bugün ne olurdu? Gani Müjde’ye göre “Osmanlı Cumhuriyeti” olurdu. Oldukça dahiyane bir fikir bence bu. Üstelik bu fikrin Gani Müjde gibi bir mizah ustasının ellerinde yoğrulması da filme olan beklentileri arttırıyor.

    Başrolde de Ata Demirer’in olması sebebiyle sinema salonlarında oluşacak kuyruğu şimdiden görür gibiyim! Bunda şikâyet edilecek bir şey yok elbette. Dünyanın her yerinde bu tür filmler iyi gişe yapar. Bu filmlerden elde edilen gelirler ile sinema endüstrimiz, sinema salonlarımız biraz nefes alır, bu sayede yeni filmlere yer açılır. Ayrıca Ata Demirer’in de hakkını vermek lâzım. Gayet başarılı bir performans sergilemiş. Popülerliğine yenilmemiş. İkisini bir arada bulmak nadir bulunur cinsten kıymetini bilmek gerekli!

    Buraya kadar her şey güzel. Yola çıkılan iyi bir fikir, fena sayılmayacak bir senaryo ve oyuncularının tat veren performansları… Ancak Osmanlı Cumhuriyeti’ne iyi bir film demek için yeterli değil. Çünkü ben özellikle “sanat grubunun” fena halde özensiz bir iş çıkardığını düşünüyorum. Teknik imkânlarımız hayal edilen pek çok şeye mahal bırakacak gibi değil, bunu herkes kabûl eder. Yine de eldeki imkânlarla, -özellikle de Ata Demirer faktöründen dolayı filmin belli bir gelir elde edeceği bu kadar belli iken- seyirciye biraz daha saygılı olunmalıydı bence.

    Her ne kadar komedi filmi olarak lanse edilmiş bir film olsa da yer yer drama göz kırpan bir film duruyor karşımızda. Hayali bir düzen tahayyülü yapılsa da ortada bir “Osmanlı” gerçekliği var ayrıca. Bu önemli bir sorumluluk ve her ayrıntıyı düşünmek zorundasınız. Ayrıntıları düşünecek olan da sanat grubudur. Devrim Arabaları’nı bu noktada hemen hatırlatmak isterim. Neredeyse sıfır hata ile ve en küçük ayrıntıyı bile düşünerek çalışmıştı sanat grubu. Hiç açılmayan çekmecelerde bile dönemin evrakları bulunuyormuş meselâ. Bu gerçekten insanının işine olan saygısı, tutkusu ile ilgili. Seyirciye olan saygı ise zincirin son halkası. Haliyle zincir zaten baştan kopmuş.

    Bu yüzden filmin inandırıcılığı kalmıyor. Sizi Türkiye değil de Osmanlı Cumhuriyeti’nde olduğunuzu hissettirmeye çalışan birkaç fes ve bir iki Arapça yazı dışında pek fazla detay göremiyoruz. Filmde modernlik ve geleneksellik ikileminin trajikomikliği vurgunlamak isteniyor bu amaca hizmet eden elle tutulur bir şey görmek de imkânsız.

    Bütün olarak bakıldığında yakın zamanda vizyona giren ve girmek üzere olan birçok komedi filminin yanında gidilip görülmeye değer bir film diyebiliriz Osmanlı Cumhuriyeti için. Gani Müjde’nin mizahçı yönünün getirdiği eleştirel bakışın hissedilir derecede var olması sevindirici üstelik. Ben filmi siyasetçilerimizin de izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Hem bu yoğun tempolarına bir mola verip renkli birkaç saat geçirmiş olurlar. Tabii mizah anlayışları çerçevesinde bu renk değişebilir.

    (20 Kasım 2008)

    Gizem Ertürk

    Belgeselcilerden Üç Ayrı Panel

    Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) tarafından organize edilen 11. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali 13 Kasım Perşembe günü İtalyan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bir törenle başladı. Bu yıl filmler kadar eş zamanlı düzenlenecek etkinliklerin de yoğun ilgi görmesi bekleniyor. 15 Kasım Cumartesi günü Fransız Kültür Merkezi’nde Kültürlerarası Diyalogda Belgesel Sinema, 16 Kasım Pazar günü Pera Müzesi’nde Belgesel Sinemada Müzik, 17 Kasım Pazartesi günü de Fransız Kültür Merkezi’nde Suha Arın Belgesel Sineması konulu paneller düzenlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Hayatın Ritmi: Aksak, 11. 1001 Belgesel Film Festivali’nde

    Yönetmenliğini Yasin Ali Türkeri’nin gerçekleştirdiği Hayatın Ritmi: Aksak isimli belgesel, 11. 1001 Belgesel Film Festivali’nde izleyicilerle buluşuyor. ESR Film’in yapımcılığında T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ile çekilen belgesel, Ermeni asıllı bir kanto sanatçısı olan Ankine’nin, yaşadığı tüm zorluklara karşın ayakta kalabilme savaşını, kendisi, ailesi ve yakın çevresi üzerinden anlatıyor. Ankine, kantoya başlamak istediğinden beri sürekli zorluklarla karşılaşmış, ailesi onun müzik ve dansla uğraşmasını hoş karşılamamıştır. Müslüman bir erkekle evlendiği zamansa, bu zorluklara bir de dini-kültürel çatışmalar eklenmiştir.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Son Cellat’a Sansür İndirimi: 13 Yaş

    Kadir İnanır’ın başrolünü oynadığı ve 12 Eylül döneminin gizli kalmış bazı gerçeklerini anlatan Son Cellat filmine konan 18 yaş sınırı 13 yaşa indirildi. Herhangi bir seks veya şiddet unsuru taşımadığı halde, idam edilen gençleri gösterdiği için en yüksek sansür cezası olan 18 yaş altı izlenme yasağı getirilen Son Cellat filmi, yapımcının itirazı üzerine Değerlendirme Komisyonu Üst Kurulu tarafından 14 Kasım Cuma günü yeniden izlendi. Kamuoyunca tepki gösterilen karar üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin filmi hızla Üst Kurul değerlendirmesine sunduğu ve haksızlığın düzeltilmesi yönüne gidildiği anlaşıldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Türk Sinemasının Başyapıtı Kayboldu

    Türk Sinemasının Başyapıtı Kayboldu

    Türk sinema tarihinin gelmiş geçmiş en etkileyici filmlerinden biri olan 1977 yapımı Atıf Yılmaz klasiği “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın master negatifinin arşivlerde kaybolduğu ortaya çıktı. Master negatif film şeritleri, 35 mm’lik sinema filmlerinin orijinallerinin korunmasında ve onları gelecek kuşaklara aktarmakta kullanılıyor.

    Kayıp olayı, Kültür Bakanlığı ve SİNEBİR’in “Selvi Boylum”u “Türkiye’den Film Var” adlı festival kapsamında beş Ortaasya Türk cumhuriyetinde göstermek istemesiyle fark edildi. Filmin yeni bir kopyasını yaptırmak üzere hak sahibi kişi ve kuruluşları arayan festival yetkilileri, bütün çabalarına rağmen master negatiflere ulaşamadı.

    ALİ MURAT GÜVEN’İN ÖZEL HABERİ / YENİ ŞAFAK

    Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın beş Ortaasya Türk cumhuriyetinde düzenlediği “Türkiye’den Film Var” adlı festival, ulusal sinema tarihimizin gelmiş geçmiş en önemli yapıtlarından biri olan “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın arşivlerde kaybolduğunu ortaya çıkardı. Anılan filmin, yetkililer tarafından halen çeşitli film depolarında aranmakta olan master negatif bobinleri önümüzdeki günlerde bir biçimde bulunmazsa, televizyonların arşivlerindeki son bir kaç video kaset kopya da iyice yıpranıp kullanılmaz hâle geldiğinde Türk sinemasının bu unutulmaz başyapıtı gelecek kuşaklar tarafından bir daha hiç izlenemeyecek.

    “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın master negatifine ilişkin üzücü gerçek, geçen ay Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başlattığı bir yurt dışı tanıtım atağı sırasında gün ışığına çıktı. Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Özbekistan’da “Türkiye’den Film Var” adı altıda 9 filmden oluşan bir toplu gösteri düzenleme kararı alan Bakanlık, festivalin organizasyonu için SİNEBİR’i (Sinema Eser Sahipleri Meslek Birliği) görevlendirdi. SİNEBİR Genel Başkanı ve yönetmen İsmail Güneş, 8’i Türk sinemasının 2000’li yıllardaki yeni örneklerinden oluşan bu film grubunu ilgili şirketlerden kısa sürede temin etti; ancak sıra etkinliğin tek klâsik filmi konumundaki “Selvi Boylum”un 35 mm’lik bir kopyasını bulmaya gelince, Bakanlık arşivindeki kopyanın ses ve görüntü kalitesi açısından tatminkâr durumda olmadığı anlaşıldı. Bunun üzerine Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, filmin yurt dışı gösterimler için “dijital restorasyon” teknolojisi kullanılarak kusursuz bir kopyasını yaptırma kararı aldı. Ardından da yapıtın master negatifini -söz konusu teknik işlemin bütün masrafları Bakanlıkça karşılanmak kaydıyla- yapımcısı Arif Keskiner’den talep etti. Ancak, Çiçek Film’in sahibi Keskiner’den gelen cevap, “filmin master negatifinin uzun süredir kayıp olduğu” yönündeydi.

    “STAR TELEVİZYONU ARŞİVİNE GİTTİ”

    Bakanlık ve SİNEBİR yetkilileri, bunun üzerine Türk filmlerinin master negatiflerini koruma görevini üstlenen Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi’ne başvurdular. Ancak bu kuruluşun yetkilileri de “filmin negatifinin üç yıl kadar önce o dönemdeki hak sahibine geçici olarak teslim edildiğini, o tarihten bu yana da ellerinde negatif bulunmadığını” bildirdiler.

    Yeni Şafak sinema yazarının konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğu Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi Direktörü Prof. Dr. Asiye Korkmaz, “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın master negatifini uzun yıllar boyunca güvenli bir ortamda koruduklarını belirterek, “Ancak, rahmetli Atıf Yılmaz 2006’daki vefatından önce diğer bazı önemli filmleriyle birlikte bu yapıtının gösterim haklarını da çeşitli televizyon kuruluşlarına satmıştı. Filmin mülkiyeti o dönemde Doğan Medya Grubu’na geçti ve gösterim haklarını elinde bulunduran Star Televizyonu yeni video kopyalar hazırlayabilmek için 2005 yılında bizden negatifi talep etti. Hukukî prosedür gereği negatifi geçici olarak ve imza karşılığında o tarihteki yasal sahibine emanet ettik. Normalde, kopyalar basıldıktan hemen sonra negatifin bize geri dönmesi gerekiyordu. Fakat, o tarihten bu yana sürdürdüğümüz bütün girişimlere rağmen, Doğan Medya Grubu’ndan sorunu çözecek somut bir yanıt alamadık” şeklinde konuştu.

    “DEPOLARIN BİR KÖŞESİNDE SÜRÜNÜYOR OLMALI”

    Filmin inatla peşine düşen kişilerden biri de Atıf Yılmaz’ın sağlığında uzun süre kendisinin asistanlığını yürüten ünlü yapımcı Sadık Deveci… O da Prof. Dr. Yılmaz’ın anlattığı bu süreci doğrulayarak, yaptığı kişisel araştırmaların belli bir noktadan sonra tıkandığını açıkladı. Filmlerin mülkiyet haklarının bir dönem sahipleri tarafından üçüncü kişi ve kurumlara serbestçe devredilebildiğini, ancak 2000’lerin başlarında yeniden düzenlenen Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’yla mülkiyet haklarının ilk sahiplerine iade edildiğini vurgulayan Deveci, Yılmaz’ın da söz konusu ara dönemde “Selvi Boylum”u Star TV’ye sattığını belirtti. Yapılan yasal düzenlemelerin ardından mülkiyet hakkının yeniden kendilerine dönmesi üzerine, bu filmin aslî sahibi Abdurrahman Keskiner ile birlikte negatifini geri almak üzere Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi’ne başvurduklarını, hakları kâğıt üzerinde geri almakla birlikte negatife hiç bir biçimde ulaşamadıklarını belirtti. Üniversitede bulunan teslim tutanağındaki kaşe ve imzadan hareketle Star TV yönetimine başvurduğunu anlatan Deveci, çeşitli zorluklardan sonra bu kurumun arşivine ulaştığında ise kendisini raflarda tam bir keşmekeşin karşıladığını söyledi. Ünlü yapımcı, hiç bir bilimsel tasnif olmaksızın “kaba depolama” yöntemiyle binlerce filmin kopyalarının istiflendiği bu devâsâ mekânda “Selvi Boylum”un negatifini bulabilmek için elinden hiç bir şey gelmediğini ve raflardaki sayısız film makarasının arasında çaresizlik içinde pes ettiğini belirtti.

    BAKANLIĞIN UZMAN BİR EKİP GÖREVLENDİRMESİ ŞART

    Kültür ve Turizm Bakanlığı, SİNEBİR, Mimar Sinan Üniversitesi ve Çiçek Film’in ayrı ayrı yürüttüğü bütün bu iz sürme çalışmalarının sonucunda ulaşılan ortak adres “Star TV’nin film depoları” olarak gözükmekte. Ancak, yıllardır satın alınmış binlerce filmin negatif ve pozitif kopyalarının, yanısıra da video kayıtlarının bulunduğu bu depolarda ilgili alanda uzman kişilerin günler, belki de haftalar ve aylar boyunca sürecek titiz bir tasnif çalışması yapması gerekiyor. Filmlerin metal kutularının üzerindeki etiketler ve giriş kısımlarındaki jenerik yazılarının okunması suretiyle yapılacak olan bir araştırmanın sonucunda, “Selvi Boylum”un depoların bir köşesinde bekleyen master negatifine ulaşılma ihtimali hâlâ var. Ancak, bunun için Bakanlığın resmî bir yazıyla “Star TV arşivinin kendilerine sınırsızca açılmasını” talep etmesi ve oraya film kontrolü konusunda tecrübeli bir ekip göndermesi gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde, daha önce pek çok Türk sinema klasiğinin başına geldiği üzere, anılan filmin negatifi de günün birinde “lüzumsuz malzeme” olarak görülüp -şu ana kadar henüz atılmadıysa- çöp kutusunu boylayabilir; ya da en azından kötü saklama koşulları nedeniyle zaman içinde kullanılmaz hâle gelebilir.

    Bu da Türk sinemasının en önemli yapıtlarından birinin, çok değil en fazla 5-10 yıl sonra sinema tarihinin derinliklerine gömülecek olması anlamına geliyor.

    * * *

    “Master Negatif” nedir?

    Profesyonel sinema filmleri, kameralara takılan 35 mm formatındaki negatif filmlerin üzerine çekilir. Pozlandıktan sonra kameradan çıkartılan bu negatif filmlerden, daha sonra üzerinde çalışmak üzere yeni kopyalar basılır; sinemalarda gösterime sunulan pozitif kopyalar da yine bu ara negatiflerden elde edilir. Ancak “master” olarak adlandırılan, hiç bir kalite kaybına uğramamış durumdaki ilk negatif film ise o yapıtın gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için uygun bir fizikî ortamda özenle saklanır. Ulusal kültürün korunması açısından son derece önemli olan bu “negatif saklama” görevini ülkemizde uzun yıllardır Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi yürütüyor. Binlerce Türk sinema filminin master negatiflerini ısı, toz ve nemden arındırılmış özel odalarda saklayan Merkez, bundan bir kaç yıl önce imza karşılığı ve geçici olarak hukukî sahibine teslim ettiği “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın master negatifinden ise o günden bu yana bir daha hiç haber alamadı.

    * * *

    Cengiz Aytmatov’un hikâyesinden uyarlanmıştı

    “Selvi Boylum, Al Yazmalım”, Kırgız-Türk edebiyatının efsanevî ismi Cengiz Aytmatov’un, orijinal adı “Deve Gözlü Güzelim Benim” olan popüler bir hikâyesinden sinemaya uyarlandı. Aslen Kırgızistan’da geçen yapıt, 1977 yılında senarist-yönetmen Ali Özgentürk tarafından Türkiye’de geçen bir aşk hikâyesine dönüştürüldü ve beyazperde versiyonunun yönetmenliğini de Türk sinemasının büyük ustalarından Atıf Yılmaz üstlendi. Farklı bir kültür ve coğrafyanın eseri olmasına karşılık Anadolu topraklarına son derece başarıyla uyarlanan bu film, ülkemizde gösterime girdiğinde büyük bir başarı elde etti ve 1977 yılında düzenlenen 15. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapımcısı Arif Keskiner’e “En İyi Film”, Atıf Yılmaz’a “En İyi Yönetmen”, Çetin Tunca’ya “En İyi Görüntü Yönetmeni”; yanısıra da başrol oyuncusu Türkan Şoray’a yine o yılki Taşkent Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini kazandırdı. Filmin izleyicilerin gönül telini titreten, Cahit Berkay imzalı duygu yüklü müzikleri de zaman içinde kendi alanında bir klâsiğe dönüştü.

    “Selvi Boylum, Al Yazmalım”, Güneydoğu Anadolu’daki bir baraj şantiyesinde kamyon şoförü olarak çalışan İlyas (Kadir İnanır) ve o yakınlardaki bir köyde yaşayan Asya’nın (Türkan Şoray) tutkulu aşkını anlatır. Birbirlerini delicesine seven bu iki genç, karşılarına çıkan bütün zorluklara karşın yine de direnir ve en sonunda evlenirler. Ancak İlyas’ın sorumluluk duygusu zayıf bir insan olması yüzünden, oğulları Samet’in doğumundan kısa bir süre sonra çiftin evliliğinin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar ve sonunda da genç adam evi terk eder. Bebeğiyle birlikte perişan bir durumda ortada kalan Asya, yörede yaşayan dürüst, ahlâklı ve görmüş geçirmiş bir başka işçi olan Cemşit (Ahmet Mekin) tarafından son anda sokaklara düşmekten kurtarılır. Asya, hiç bir menfaat beklemeksizin kendisine kol kanat geren bu adama âşık değildir; fakat zaman geçtikçe ona kayıp eşinden çok daha fazla saygı duymaya başlar. Uzun süre başka kadınlarla gönül eğlendirip duran İlyas yıllar sonra bir rastlantı sonucu yeniden karşısına çıktığında ise yazar Aytmatov hem baş kahramanı Asya’ya, hem de filmi gözyaşları içinde izleyen sinemaseverlere şu can yakıcı soruyu sorduracaktır: “Sevgi nedir? Sevgi, sevdiğine kulağa hoş gelen, ancak içi boş sözler sarf etmek midir? Yoksa, sevdiği kişi için emek vermek, onu ömür boyunca koruyup kollamak mıdır?”

    Birisine delicesine âşık olduğu, diğerine ise can borcu bulunan iki adam arasında sıkışıp kalan Asya, sonunda sevginin “emek” olduğuna karar verecek ve hayattaki yoluna kendisine en acınası zamanında sahip çıkan Cemşit ile devam edecektir.

    Aytmatov’un SSCB döneminde yazdığı bu hikâye, soyut duygusal değerler karşısında emeği yücelten finaliyle açık bir sosyalizm propagandası içermekle birlikte, Türk sinemaseverler filmin bu tercihini son tâhlilde haklı buldular ve “Selvi Boylum” içerdiği bu ideolojik propagandaya rağmen zamanla her kesimden sinemaseverin kalbinde ayrıcalıklı bir yapıta dönüştü.

    Ancak ilginç olan şu ki, geçtiğimiz haziran ayında hayata gözlerini yuman Aytmatov, 2001 yılında kendisiyle yapılmış bir söyleşide, “Şimdi geriye dönüp bakıyorum da, bana göre aşk yine de emekten çok daha üstün bir yerde duruyor. Bu hikâyemin finalindeki tercihimde yanılmış olabilirim. Eğer ki ben Asya’nın yerinde olsaydım, tercihim büyük bir ihtimalle o şekilde olmazdı. Çünkü, aşk bu kadar mantıklı davranmayı kaldırmaz” diyecekti.

    (21 Kasım 2008)

    Ali Murat Güven