Etiket arşivi: Dune: Çöl Gezegeni Bölüm İki

İktidar Çürütür

Amerikalı yazar Frank Herbert’in ilki 1965 yılında yayınlanan ‘Dune’ romanlar serisi zengin hayal gücüyle başta ‘Yıldız Savaşları / Star Wars’ serisi olmak üzere yedinci sanatın bilimkurgu şaheserlerine ilham kaynağı olagelmiştir. Metnin sinemaya uyarlanmasının çileli bir serüveni olmuş, 70’li yıllarda Alejandro Jodorowsky’nin ele almış olduğu proje, üzerinde yaklaşık üç yıl kadar çalışıldıktan sonra giderek büyüyen bütçe nedeniyle iptal edilmişti. David Lynch’in 1984 tarihli çevirimi de auteur yönetmenin en başarısız çalışması olarak kabul edilir. ‘Blade Runner 2049’ ile bilimkurgu alemine parlak bir imza koyan Kanadalı Denis Villeneuve, emrine sunulmuş geniş bütçe ile bu deli işine soyunmuş ve 2021 yılında dünya prömiyerini yapan ‘Dune: Çöl Gezegeni’ pandemi döneminin olumsuz koşullarına rağmen büyük ilgi ile karşılanmıştı.

Kanadalı sinemacının Hollywood senaryo yazarlarının tarihi grevine toslayarak gösterime girmesi 2024’e ertelenen devam filmi ‘Dune: Part Two / Dune: Çöl Gezegeni Bölüm İki’ Herbert’in ikinci kitabından yola çıkıyor. Galaksinin farklı noktalardaki rakip feodal aileler tarafından yönetildiği 10.000’li yıllarda, çağımızın petrolüne eşdeğer ‘baharat’ adı verilen çok kıymetli bir kaynağın üretildiği çöl gezegeni Arrakis’in kontrolünü elinde bulunduran Caladan’lı Atreidesler’in rakip hanedan Harkonnen’ler tarafından pusuya düşürülerek yok edildiğini, sonrasında veliaht Paul Atreides’in annesi Lady Jessica ile birlikte çölün derinliklerinde yaşam savaşı veren bölgenin yerlileri Fremenler’e sığındığını ilk filmden biliyoruz. İkinci bölümde, bizzat galaksi imparatorunun ihanetine uğrayan soyunun intikamını alma mücadelesi verecek olan Paul Atreides, kumlar altında yaşamaya mahkum edilmiş yeni dostlarına vaad ettiği cennet hayali için ilk adımları attığı baş döndürücü mücadelesine tanıklık ediyoruz.

Herbert’in 12 milyondan fazla satmış zamansız roman serisini William Shakespeare’in ölümsüz metinlerinin takipçisi olarak görmüşümdür hep. Veliaht Paul yazın dünyasının en kompleks karakterlerinden ‘Hamlet’ten izler’ taşıdığını düşünürüm. Timothée Chalamet’nin kırılgan zarifliğinde ete kemiğe bürünmüş olan genç adamın küstah zıpır delikanlıdan korkulan bir savaşçıya, Fremenlerin gelecekten haber veren liderine dönüşmesi ikinci filmin hikâyesidir. Onun duygusallığı ve tutkulu idealizmi kirli politik taht oyunlarının gölgesinde ihanetlere, bağnaz dümenlere ve muhtemelen üçüncü bölümde tanık olacağımız kanlı din savaşlarına doğru savrulacaktır.

Evet kokuşmuş bir şeyler vardır Galaksi İmparatorluğu’nda. Baharat üzerindeki güce sahip olanın mutlak iktidarın sahibi olduğunu herkes bilir. Paul onu ‘mehdi’ ilan etmeye hazır Fremenlere, güneyden gelen dinsel coşkuya ya da ‘seçilmiş kişi’ olduğu inancını yaymaya çalışan Bene Gesserit tarikatından ruhani güçlere haiz annesinin tüm kışkırtmalarına karşın iktidar olma fikrine sıcak bakmaz önceleri. ‘Korku aklın katilidir’ diyerek aklını çelmeye çalışır annesi. O hâlâ çöle ilk düştüklerinde ölümüne sebep olduğu Fremenlinin hayaleti ile vicdan muhasebesi içindedir oysa. İktidar tutkusunun evreni çürüttüğünü görür, lakin borçlu olduğu halka ve de gönlünü çelen Chani’ye kumların eteğinde hayaline düşen engin denizi, suyu yağmuru, Caladan’ın yeşil cennetini getirebilmek için imparatoru dize getirmek zorundadır. Binlerce kişinin öleceğini gördüğü korkunç gelecek onu dehşetle titretirken Ophelia’sını geride bırakarak kendini gücün kollarına teslim edecektir.

Bir kült klasiğinin beyazperdeye uyarlandığında, düşünsel zenginliğini korurken görselliğini mükemmel bir biçimde ortaya çıkarması kolay rastlanır şey değildir. Villeneuve, son olarak ‘The Batman’de nefesleri kesen Avustralyalı büyücü görüntü ustası Greg Fraser ile işbirliğinde muazzam bir evren inşa ediyor, sarı-beyaz çölün pusu, gölgesi, aydınlığı ve karanlığını olağanüstü bir sinematografi ile dengeliyor. Hakkonenlerin Roma ile Nazi Almanya’sını buluşturan acımasız gaddarlığını anlattığı baş döndürücü sekansta siyah-beyazın enfes karşıtlığını kullanıyor. Film üç saate yaklaşan süresi içinde Hollywood’un geniş imkânlarından yararlanmış bir süper prodüksiyonun özellikle genç izleyiciden büyük talep gören olmazsa olmaz görkemli savaş sahnelerini de içeriyor elbette. Ancak bu bölümlerin de dozunda ve son derece estetik çekildiğinin altını çizmekte yarar var. Özenle seçilmiş oyuncu kadrosunun başarısını da es geçmeyelim. En büyük sürpriz ise geçtiğimiz yıl ‘Elvis’ ile Oscar adayı olmuş yetenekli yeni yüzlerden Austin Butler’dan geliyor. Kendisini Baron Harkonnen’in saçları sıfıra vurulmuş psikopat yeğeni Feyd-Rautha’da zor tanıyacağınıza bahse girerim. Herbert serisinin fanları zaten kaçırmayacaktır ama onlardan değilseniz de incelikli senaryosu ile muazzam görselliğini ustaca kaynaştıran bu yaratıcı sinema şölenini ihmal etmeyin derim.

(16 Mart 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Gelecek Bugünde Gizlidir: Dune -Part 2-

İlginç geliyor, değil mi; 100. yüzyılın başındayız… Günümüz, 21. yüzyıl olduğuna göre, torunlarımızın torunlarının da göremeyeceği bir dönemde geçen bir film: Dune. Dune’un ilk bölümü 2021 yılında, Pandemi döneminde çekilmiş ve epey ilgi çekmişti. Her ne kadar istenen gişe başarısını yakalayamadığı söylense de sinefiller, ikinci kısmını merak, heyecan ve umutla bekliyordu. Yanılmadılar, muhteşem bir görselliğin içerisinde, müthiş bir film izleyecekler.

Bilindiği üzere, Frank Herbert’in bu çok sevilen, çok okunan kitabı, sinemacıların da çekmek istediği öyküler arasında ilk sıralarda yer alıyordu. Her ne kadar daha önce birkaç kez çekilmişse de istenen (edebiyatın yarattığı imajı bir filmin yaratması pek mümkün değildir, yönetmenin imajı belirleyicidir çünkü) etkiyi, doğuramadı. “Ben daha iyi çekerim” diyen gelsindi… İşte geldi de: Yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve’ün oturduğu, “Dune: Çöl Gezegeni”nin ardından “Dune: Part 2” de gösterime giriyor. Türkçede 6 cilt olarak İthaki Yayınları arasından çıkan kitabın yine Dost Körpe çevirisiyle yeniden yayımlandığını görüyoruz. (2021 yılında 14. baskı, 2024 yılında 1. baskı… Yayınevi neden yeni baskısına birinci baskı demiş, bilemiyorum.)

Dune adıyla bilinen Arrakis gezegeni, evrende baharat adı verilen bir yanıyla uyuşturucu, diğer bir yanıyla da enerji kaynağı maddenin çıkarıldığı tek gezegen. Bir çöl gezegeni olan Dune’u, Harkonnen Hanedanı yerine Atreides Hanedanının yönetmeye başlayacak olmasıyla bir şeyler değişmeye başlar. Genç varis Paul Atreides, belki bir Mesih, belki de bir yol göstericidir. Adını kendisi alır: Muad’Dib.

Çölde yaşam

Aradan geçen onca bin yıla karşın değişen bir şey yok yaşamda. Su en büyük sorun. Günümüzde öyle değil mi? İktidar mücadelesi iki hanedan arasında kıyasıya, ölümcül bir savaşa yol açıyor. Bugün farklı mı? Bir aydan daha az zaman kaldı yerel yönetim seçimleri bile inanılmaz polemiklerle sürüyor, haksız mıyım?

Kitaptan bir alıntıyla başlamam gerekirse… “Ortodoks bir dine siyasetin karışması kaçınılmazdır. Bu iktidar mücadelesi Ortodoks cemaatinin eğitimini ve disiplinini etkiler. (…) Liderliklerini korumak için tamamen oportünist mi olmalı, yoksa Ortodoks etiği adına kendilerini feda mı etmelidirler?” Çölde yaşayanların biraz mistik, biraz geleneksel, biraz da kendi güçlerini inançlarıyla korumaya çalıştığı kumulu, akılcı bir önder düze çıkarabilir. İşte, o zaman Paul, çölün bir parçası olmaya karar verir.

Yakın planın muhteşem duygusu…

Yönetmen Denis Villeneuve ve Greig Fraser’in başarılı görüntüleri ile Hans Zimmer’in etkileyici müzikleriyle tam bir görsel şölen izliyoruz. Yakın planın muhteşem duygusu içinizi sarıyor. Belki bilinen bir hikâye, aşina olduğumuz konu ve olaylar ama işlenişiyle, yaratıcılığıyla, etkileyiciliğiyle “tam da bu” dedirtiyor. Gençler, madem para veriyoruz, hak ettiğimiz zamanı kaplasın diyormuş ve filmler bu beklenti doğrultusunda uzamış. Ancak bana biraz (biraz mı) uzun geldi.

Uçsuz bucaksız çölde kimi zaman kızgın güneşin altında birer siluet olan oyuncuların görünüşü de alabildiğine estetik. Çatışma ya da gerçek adıyla savaş sahneleri de çok etkileyici. Romanı okuyanlar, yaşama bakışı, biraz da siyasi, toplumsal ve ekolojik bir bakışı da yakalayacaklar muhakkak. Sinema, eğlendiriciliği nedeniyle olsa gerek bunca derinlemesine bakmıyor. Önce filmi izleyenler, yönetmenin imajına gerçekten kendi imajlarını katarak yepyeni bir ruh oluşturacaklardır daha baştan.

01 Mart’tan başlayarak gösterimde…

(28 Şubat 2024)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com