Daima Seninle

Nacho Vigalondo’nun yönettiği ve Beatrice Granno, Henry Golding, Aura Garrido, Ruben Ochandiano, Nathalie Poza, Frank Feys ile Pilor Berges’in oynadığı Daima Seninle (Daniela Forever), 28 Şubat 2025’de CJ ENM dağıtımıyla Siyah Beyaz Movie tarafından vizyona çıkarıldı.
Bir adam, trajik bir kazada kaybettiği sevgilisini Lucid rüyalar sayesinde geri getirme şansı sunan bir uyku deneyine katılmıştır. Ancak rüya ile gerçeklik arasındaki sınırlar giderek bulanıklaştıkça, duygusal olaylar birbirini takip eder. Hayallerinde sevdiği kadına yeniden kavuşan adam, gördüğü bu rüya dünyasını koruyabilmek için beklenmedik maceralara atılmak zorunda kalır.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Daima Seninle yazısına devam et

Tepetaklak Özgürlük Hayalleri

‘The Brutalist’ Nazi zulmünden kurtulmayı başarmış Macar Yahudisi mimar László Tóth’un (Adrien Brody) Amerika serüveniyle açılıyor. Tóth (Adrien Brody) hayatını yeniden inşa etmek için yabancı bir ülkeye kapağı atma şansını elde etmiştir, ancak hayalini kurduğu ‘Amerikan Rüyası’na dahil olmak o denli kolay olacak mıdır. Oyunculuktan gelme yönetmen Brady Corbet, Tóth’un Yeni Dünya’nın simgesi ‘Özgürlük Anıtı’nı tepetaklak bir açıdan gördüğü ilk sahne vasıtasıyla bunun olanaksızlığını baştan haberliyor.

Vizyoner mimar Ellis adasındaki kontrollerin ardından Pennsylvania’ya yerleşmiş kuzeninin yanına sığınıyor. Soyadını Miller olarak değiştirmiş kuzen Attila Molnár’ın (Alessandro Nivola) mütevazı mobilya mağazasının deposuna yerleşen genç adam, evin beyaz Amerikalı hanımı Audrey’nin (Emma Laird) ırkçı müdahalesi ile çok geçmeden kendini yeniden sokakta bulacaktır. Harrison Lee Van Buren (Guy Pearce) için tasarladığı kütüphane bölgenin ileri gelen zengininin büyük ilgisine mazhar olduğunda makus talihi değişecek gibi olur. Zengin oligarkın çevresinin desteğiyle Sovyet mülteci kampına sığınmış karısı Erzsébet (Felicity Jones) ve yeğeni Zsófia’yı (Raffey Cassidy) Amerika’ya getirten László, patronunun merhum annesi anısına devasa bir enstitünün tasarım işini alır. Lakin bütün bunlar, göçmenlerin horlandığı, ırkçılığın ayyuka çıktığı dönem Amerika’sında Tóth ailesinin huzura kavuşmasının önüne set çekecektir.

Adını savaş sonrası döneme damgasını vurmuş olan ‘Brütalizm’ akımından alan yapım, araya serpiştirilmiş belgesel bölümlerin de etkisiyle gerçek bir yaşam öyküsü gibi sunulmuş olsa da vizyoner sanatçının hikâyesi, savaş sonrası yıllara damgasını vurmuş, ‘Le Corbusier, William Pereira, Moshe Safdie, Denys Lasdun, Alison & Peter Smithson ve özellikle Marcel Breuer gibi yaratıcılardan esinle, dekoratif tasarımdan ziyade yapısal unsurları vurgulayan mimari tarzın izini sürüyor. Corbet, sade ve anıtsal Brütalist yapıların göçmen deneyimini yansıttığını, kapsam ve ölçek olarak bu binaları, var olma savaşı veren tasarımcıların dışavurumu olarak gördüğünü ifade ediyor. Yönetmen filmdeki enstitünün inşasını da Tóth’un geçmişine dair travmaları ile hesaplaşmasının sembolü olarak kurgulamış.

Lol Crawley’nin usta işi görüntüleri, Daniel Blumberg’in 30 yıllık serüveni dönemin popüler müzik parçaları ile yoğurduğu müzik çalışması eşliğinde, ‘The Brutalist’in sağlam çıkış noktasından sembolik bir serüvene yol alışı baştan peşin bir heyecan uyandırıyor. Ama film yolda tökezliyor. Hikâyenin şekillendiği ilk bir saatlik bölüm, mağdur mimarın Holokost cehenneminden yeni bir geleceğe kaçışı, Tóth’un vaadler ülkesinde başına gelenler, kendisi gibi ırkçılıkla boğuşan siyahi dostu Gordon (Isaach de Bankolé) ile dayanışması Brody’nin sağlam oyunculuğu ile ustaca verilmiş. Buna karşılık ilerleyen bölümlerde filmin yoğun bir melodrama kaydığını, 3,5 saati aşan süresiyle 4 bölümlük mini dizi standardına düştüğünü görüyoruz. Vahşi kapitalizmin temsilcisi Van Buren karakteri (ve de veliahtı Harry Lee) Guy Pearce ve Joe Alwyn gibi iyi oyunculara rağmen yüzeysel kötü adam çizgileri içinde kalmış. Bu da on yıllara yayılan hikâyesinde Tóth’un hem kurtarıcısı hem de işkencecisi haline gelen Van Buren karakteri aracılığı ile patronaj sisteminin bir sanatçı ve onun vizyonu üzerindeki huzursuz ve yıkıcı etkileri üzerine yeterince derinleşmemizi engelliyor.

(02 Şubat 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

SİYAD, Belgesel, Kısa ve Fantastik Film Adaylarını Açıkladı

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) belgesel, kısa ve fantastik film kategorilerinde 2024 yılı en iyi film adaylarını açıkladı. Dernek bünyesinde oluşturulan kurullar, gerçekleştirilen yapımlar arasından yılın en iyisi olmaya aday filmleri belirledi. Belgesel sinemada beş kısa, beş uzun metraj olmak üzere 10 film iki ayrı kategoride aday gösterildi. Kısa film listesinde ise 10 film yer aldı. Giovanni Scognamillo Fantastik Film Ödülü kategorisinde ise üçü uzun, ikisi kısa metraj olmak üzere beş film aday gösterildi.

SİYAD, Belgesel, Kısa ve Fantastik Film Adaylarını Açıkladı yazısına devam et

Yapı Kredi Kültür Sanat’ta Sanat Dünyamız Film Günleri Başlıyor

29 Ocak Pazartesi günü saat 19:00’da Yapı Kredi Kültür Sanat Loca’da, bu yılki teması Yersiz Yurtsuz olan programın son gününde temayı ve film günlerini farklı yönlerden açabilecek bir söyleşi gerçekleşecek. Akademisyen Begüm Özden Fırat barınma ve mülkiyet ilişkilerini sinema örnekleri üzerinden anlatacak, akademisyen Başak Deniz Özdoğan edebiyatta yersiz yurtsuzluk hissini inceleyecek. Gülce Özkara ise “akan görüntü” kavramını ve görüntünün salonlara sığmayan hareketli halini sergi mekânıyla ilişkisi üzerinden açıklayacak.

Karadeniz’in Ünye’sinden Çıkan Evrensel Bir Hikâye: Aşkın Dünkü Çocukları

Ünye’den doğan Aşkın Dünkü Çocukları filmi, 31 Ocak 2025 Cuma günü beyazperdede izleyiciyle buluşuyor. Yerel detaylarla bezeli bu film, yalnızca bir kentin hikâyesi değil, herkesin yüreğine dokunacak evrensel bir anlatım sunuyor. Aşkın Dünkü Çocukları seyircilere yalnızca bir hikâye değil bir zaman yolculuğu vaat ediyor. Karadeniz mutfağının en ünlü tatlarının yer aldığı filmde Ünye’nin çok özel lezzetleri de gözler önüne seriliyor.

Ayakçı

Mustafa Kotan’ın yönettiği ve Gökhan Yıkılkan, Ulaş İnan Torun, Öznur Serçeler ile Mustafa Üstündağ’ın oynadığı Ayakçı, 28 Mart 2025’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Poll Films tarafından vizyona çıkarılıyor.
Kargoculuk yapan iki çocuk babası Hayri’nin en büyük hayali, bir milyoncu açmaktır. Hayri, çalışırken kaza geçirip hastaneye düşer. Orada karşılaştığı bir adam, Hayri’yi başkasıyla karıştırır ve ona para karşılığı Bursa’ya götürmek üzere yasadışı bir paket verir. Bu yanlış anlaşılmayı fırsata çevirmek isteyen Hayri, paketi kabul eder. Yolda karşılaştığı Serkan ve paketi almak için peşlerine takılan ayakçılarla, eğlence ve macera dolu bir yolculuğa çıkar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Ayakçı yazısına devam et

Bu Yıl 97.si Düzenlenecek Olan Oscar Ödülleri’nin Adayları Açıklandı

The Brutalist ve Wicked’ın 10 adaylık aldığı Akademi Ödülleri’nde Anora 6 adaylık, Nosferatu 4 adaylık ve Gladyatör II bir adaylığa layık görüldü. Anora: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu. Nosferatu: En İyi Sinematografi, En İyi Prodüksiyon Tasarımı, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı. The Brutalist: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Film Müziği, En İyi Sinematografi, En İyi Kurgu, En İyi Prodüksiyon Tasarımı.

Bu Yıl 97.si Düzenlenecek Olan Oscar Ödülleri’nin Adayları Açıklandı yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Evrensel Bir Öykünün Modern Zaman Uyarlaması: Kurt Adam

Bir hastalık belirtisinde hemen, genetik yatkınlık sorulur: “Ailenizde var mı?” hekimler ona göre tedavi uygulayacaktır. Ancak bu, o kadar yaygın bir durumdur ki, insanın boyundan kilosuna, hareketliliğinden, usluluğuna, heyecanlılığına kadar geniş bir alana yayılır. Evet, genetik yatkınlığımız belirleyicidir muhakkak. Özellikle stres ve yarattıkları üzerine… Buna bir de yaşamın kendi sorunlarını eklerseniz bundan kurtulabilmek pek de … Devamı… »

Tomorrow X Together: Hyper Focus

Kyungkuk Kim’in yönettiği ve Yeon Jun, So Bin, Beomg Yu, Taeh Yun ile Huening Kai’nin oynadığı Tomorrow X Together: Heyper Focus (Hyper Focus: Tomorrow X Together VR Concert), 07 Şubat 2025’de CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarıldı.
Tomorrow X Together ile heyecan verici yeni bir yolculuk. Geniş Screenx ekranları ve gerçekçi 4DX efektleriyle Tomorrow X Together hayranları, kendilerini gerçekten konserde gibi hissedecek. Hayranlara özel bir hediye niteliğindeki bu konser, Sugar Rush Ride ve Deja Vu gibi popüler şarkıların yanı sıra Tomorrow X Together’ın muhteşem performanslarını ve eşsiz cazibesini de gözler önüne seriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Tomorrow X Together: Hyper Focus yazısına devam et

Drop: Kabul Et Veya Reddet Filminin Türkçe Alt Yazılı Birinci Fragmanı Paylaşıldı

Drop: Kabul Et Veya Reddet filminin ilk fragmanı yayınlandı. İlk randevular zaten yeterince sinir bozucudur. Peki, isimsiz, görünmeyen internet ortamından birinin, sizi rahatsız edici seviyede bir cinayetle tehdit eden bildirimler gönderdiği bir ilk randevu nasıl olur? Yönetmen Christopher Landon, Ölüm Günün Kutlu Olsun ve Ölüm Günün Kutlu Olsun 2 filmlerinde mükemmelleştirdiği sizi sürekli tahmin yapmaya zorlayan gerilim tarzına geri dönüyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Korkut Akın Yazıyor: Dayanışma ve Yolculuk: Kedi

“Öyle büyük dostlarız ki, kelimesiz anlaşırız” diyor şair. Bir kedi, bir köpek, bir kemirgen (kapibara), bir lemur ile bir kuş -zaten konuşamıyorlar ya, koyun bu bilgiyi bir tarafa- sessizce anlaşıyor, etkileşiyor, dayanışıyor ve birbirini koruyor, kurtarıyor. Gint Zilbalodis, gerçekten çok başarılı, bir o kadar da anlamlı animasyon filmi “Flow: Bir Kedinin Yolculuğu”nda, birbirleriyle geçinmesi imkânsız hayvanları bir teknede yaşama tutunduruyor. … Devamı… »

Sinema Mitolojiyi Yeniden Yorumluyor: Dönüş

Bütün sanatların temelinde mitoloji yatar; bu gerçekten yola çıktığınızda, günün gündemini de yorumlayabilirsiniz geleceğe bakışın rehberi de olabilirsiniz. Uberto Pasolini, birçok filmin (sözcük anlamıyla da) tam tersine bir yorum getiriyor, İthaka adası, Penelope ve Odyssey’e. Truva’da kaybetmiş olan yenilginin yorgunluğunu, acısını, hüznünü daha da kötüsü acısını taşıyan Odysses (Ralph Fiennes), önce durumu kavramaya çalışır. Penelope (Juliette Binoche), aradan geçen onca yıl hem sadakatini korumuş hem de halkını bir arada tutarak, kendisiyle birlikte olmak, buna da bağlı olarak hükümdar olmak isteyenlere direnmiştir.

Filmin, diğer birçok mitolojik örneğine bakarak çok farklı olduğunu, içerdiği duygu ve insani yanında görebiliriz. Yönetmen, özellikle geniş boşluklar bırakarak izleyicinin kendi kendine kalmasına yol açmış. Tamam, savaş var, ama bu öyle kanlı ve hunharca değil. Pasolini, bir anlamda barışın asıl çözüm olduğunu vurguluyor. Evet, kralsız kalmak zordur, yoksulluk diz boyudur, çözüm bulunamaması nedeniyle halkın huzursuzluğu herkesi tedirgin etmektedir, ama herkesin içinde bir umut vardır asla solmayan.

Truva savaşını hiç görmüyoruz, ama etkisini yüzlerde, gözlerde okuyoruz. Kraliçenin gerginliği ne sesine ne de yüzüne yansıyor ama iki arada bir derede kalmışlığı apaçık ortada. Yönetmen, özellikle izleyiciyi kendi kendine soru sormaya zorluyor. Benim için, insan eşini, aradan yıllar geçse de unutur mu, hele babasını, kralını soruları ardı ardına sıralanıyor. Ancak onun yanıtını film taşıdığı hüzünle veriyor; dahası, alabildiğine yüksek barış çağrısıyla…

(30 Ocak 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Göçmenlikle Birlikte Irkçılık Hâlâ En Büyük Sorun: The Brutalist

Bugün, dünyanın dört bir yanında insanlar birçok nedenle evini, işini, aşını, eşini bırakıp bir yerden bir yere göçüyor. Bu göçlerin siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, ekolojik nedenlerinin yanında kendini bulma da söz konusu kuşkusuz.

İkinci Dünya Savaşında soykırıma uğrayan, toplama kamplarından güçlükle kurtulan Yahudi mimar László Tóth (Adrien Brody), anıtsal yapılarıyla tanınıyor. Eşi Erzsébet (Felicity Jones) ile yeğeni geride kalmıştır ama László, kuzeninin yanına, Pensilvanya’ya varmıştır. Varsıl ve siyasal olarak da yetkin sanayici Harrison Lee Van Buren’in (Guy Pearce) annesi onuruna yaptıracağı toplum merkezini tasarlayacaktır. Başlangıçta her şey istenilen gibidir, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi (tabii, 1950’ler, savaş sonrası ve kapitalistler yüzlerini yeni yine çıkarıyorlar, bizdeyse hâlâ aynı), gün geçtikçe işler sarpa sarar.

László ilk darbeyi yeğeninden, daha doğrusu yeğeninin kasından yer. O da her ne kadar saklasa da ırkçıdır ve dini ayrılıkların belirleyici olduğunu düşünmektedir. Kocasını kendisi gibi Katolik yapmıştır, ama László, dinine bağlıdır. Kovabilmenin en kolay yolu taciz iddiasıdır ve kocası ikna olmuştur. İkinci darbe; László ilk gün tanıştığı siyahi arkadaşıyla birbirlerini kollamaya varan bir dostluk geliştirmiştir, ama ırkçılık kolayca aşılabilecek bir sorun değildir. Üçüncüsü ise sanayici Van Buren’in yaptıklarıdır.

Erzsébet, László’ya inansa ve güvense de, toplama kamplarındaki insanlık dışı ortam ve uygulamalar nedeniyle yürüyemediği için hiçbir şeyi belirleyememenin haklı sıkıntısı içerisindedir. Bir gün, kocasının uykusundaki sayıklamalarla Harrison Lee Van Buren ile aralarındaki gerilimin nedenini öğrenir. Bastırılmış duyguların günümüzde de ne denli yıkıcı olabileceğini gösteriyor film.

Mimaride Brutalizm, sade ve anıtsal bir tarz olmakla birlikte önemli, birçok gizemi, duyguyu yansıtıyor. László, bunu bilerek sürdürüyor. İnancına ters gelse de Katolik bir şapel bile tasarlıyor. İçinde giderek büyüyen gerilim -film boyunca birbiri ardına gelen aksiliklerin de etkisiyle- işine ve eşine zarar verecek boyuta ulaşıyor.

Yönetmen, Brady Corbet, kendisinin finanse ettiği, buna bağlı olarak da benzeri yapımlardan çok daha zor ve ucuza mal ettiği The Brutalist’i epey uzun tutmuş: tam 3,5 saat. Öncesi ve sonrası diye ayırabileceğimiz iki kısım (film, arasını kendisi veriyor) halindeki film görselliğiyle de can alıcı. Müziği ve özellikle oyuncuların başarısı es geçilemez. László’yu canlandıran Adrien Brody, Macar aksanıyla konuşuyor ve gerçekten etkileyici.

“Me too” dayanışmasını ve arşa yükselen hareketini anımsıyor musunuz? Yaşanmışlıklar ne kadar çok yalansız (yasaksız ve sansürsüz) anlatılırsa yaşam o kadar iyi olacak.

31 Ocak’tan itibaren gösterimde…

(29 Ocak 2025)

Korkut Akın

[email protected]

Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali’nin İletişim Çalışmaları ZB Medya İletişim’e Emanet

Urla’nın ve bölge gastronomisinin dünyaca tanınmasına katkı sağlamayı hedefleyen ve 02 – 04 Mayıs 2025 tarihleri arasında yapılacak Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali’nin iletişim faaliyetlerini, ZB Medya İletişim yürütüyor. ZB Medya İletişim, gastronomi ve sinemanın buluşma noktası olan festivalde, halkla ilişkiler danışmanlığı, medya yönetimi ve etkinlik iletişimi, hizmetlerini sağlayacak. ZB Medya İletişim kültür – sanat, yayıncılık, ekonomi, moda, finans, e-ticaret, teknoloji, gastronomi ve turizm sektörlerinde hizmet veriyor.

Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali’nin İletişim Çalışmaları ZB Medya İletişim’e Emanet yazısına devam et

Modern Bir Zübük Komedisi: Oy’una Geldik Sinemaseverlerle Buluşuyor

Başrolünde İlyas Salman’ın oynadığı Oy’una Geldik filminin basın toplantısı geçtiğimiz gün gerçekleşti. Toplantıya usta oyuncu İlyas Salman başta olmak üzere filmin tüm oyuncu kadrosu, yönetmen Kazım Öz, senarist ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, yapımcılar, basın mensupları ve davetliler katıldı. Ekibin basın mensuplarının sorularını yanıtladığı filmde nüfusun neredeyse tamamının iktidara muhalif olduğu Ovacık ilçesinde yapılan bir seçim konu ediliyor.

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu