Vay Be Etkisi…

Florian Girardot, 16 yılı aşkın süredir yaratıcı sektörlerde çalışıyor ve özellikle uzun metrajlı filmlerde VFX sanatçısı olarak görev yapıyor. Filmografisinde Alita: Battle Angel, Godzilla, Dedektif Pikachu, Spider-Man: Far From Home ve Catch-22 gibi yapımlar yer alıyor. Ayrıca, Meet Your Legend platformunda animasyon, VFX ve video oyunları alanında danışmanlık ve mentorluk yaparak hem genç yeteneklere hem de profesyonellere eğitim veriyor.

Kendisiyle, Türkiye ve Avrupa Birliği tarafından ortak finanse edilen Fabrikhas organizasyonu kapsamında düzenlenen “Ekran Endüstrilerinde Yapay Zekâ Gelişmeleri” etkinliğinde tanıştım. Bu etkinlik gerçekten son derece eğlenceli, düşündürücü, ufuk açıcı ve tazeleyici bir deneyimdi. Flo (ona sevgiyle böyle hitap ediyoruz), İstanbul’a geldiğinde Türkiye hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordu ve hatta biraz gergindi. Bunun sebebi, onun tek referans noktasının 1978 yapımı “Midnight Express” filmi olmasıymış meğer. Burada yaşadığı şaşkınlık görülmeye değerdi. Latin alfabesi kullandığımızı bile bilmediğini itiraf ettiğinde, ona şakayla karışık “Ne ayıp!” diye takılmadan edemedik.

Gelelim asıl meseleye: Açıkçası yapay zekânın (AI) geleceği konusunda biraz tedirgin olanlardanım. Eğer her şey insan düşüncesine ihtiyaç duyulmadan AI’ye bırakılırsa, uzun vadede zihinsel tembelliğin bireysel ve toplumsal bir sorun haline gelebileceğine inanıyorum. Bu yüzden, AI’nin düşünme süreçlerinin tamamen yerine geçmek yerine, insanların düşünmesini teşvik edecek şekilde tasarlanması gerektiği fikrindeyim. “İşlerimizi elimizden alacak mı?” sorusu ise beni o kadar endişelendirmiyor. Evet, yapay zekâ bazı işleri devralacak, ancak aynı zamanda yeni istihdam alanları da yaratacak. Sonuçta, hayatın öznesi insandır.

İşte söyleşimiz:

Bir VFX (görsel efekler) sanatçısı olarak, yönetmenin vizyonunu hayata geçirmek için çalışıyorsun. Yönetmen ve VFX sanatçısı arasındaki ilişki bir film süresince nasıl gelişiyor? Bir VFX sanatçısı hikâyeyi şekillendirmede ne kadar yaratıcı özgürlüğe sahip?

Genellikle yönetmen vizyonunu VFX ekibine aktarır ve bu vizyonu ilk kez görsel olarak hayata geçiren ekip VFX ekibidir. Başlangıçta yönetmenin beklentilerini tam anlamıyla karşılamak zor olabilir ve birçok tekrar ve revizyon gerekebilir. Ancak süreç ilerledikçe, sanatçılar yönetmenin yönlendirmesine daha fazla güven duyar ve işler daha verimli hale gelir. Zamanla, sanatçılar da kendilerini daha özgür hisseder, küçük sanatsal dokunuşlar ekleyerek yönetmenin niyetine sadık kalmaya devam ederler.

VFX genellikle seyircinin fark etmemesi gereken bir sanat formu olarak tanımlanır. Bazen bir efekt, tam da fark edilmediği için “muhteşem” kabul edilir. Bir VFX sanatçısı olarak, çalışmalarının ne kadarının görünmez kalmasını istersin?

Bu, filmin türüne bağlı. Bir efektin “görünmez” olması, entegrasyonunun kusursuz olduğu ve sonucun inanılır göründüğü anlamına gelir. Ancak nihai hedefimiz her zaman seyirciden gelen “vay be” etkisidir. Bu biraz sihirbazlığa benziyor: Bir sihirbaz şapkadan tavşan çıkardığında veya dev bir testereyle asistanını ikiye böldüğünde, hile gayet görünürdür, ancak icrası kusursuzdur. VFX’in amacı da kusursuz bir illüzyon yaratmaktı, imkansızı gerçek gibi hissettirmektir.

VFX işinin ne kadarı teknik ustalık ne kadarı sanatsal sezgidir? Bir efekti yaratırken teknoloji sanatı mı yönlendiriyor, yoksa sanat mı teknolojinin sınırlarını zorluyor?

Teknoloji sadece istenen etkiyi gerçekleştirmek için kullanılan bir araçtır. Teknoloji, yaratıcı yönetmenlerin vizyonlarını hayata geçirmelerine yardımcı olur. Günümüzde, bilgisayar grafikleriyle neredeyse her şeyin mümkün olduğunu biliyoruz. Ancak 90’lı yılların sonlarından 2010’lara kadar, her yeni büyük yapım teknolojiyi bir adım ileri taşıma fırsatı sunuyordu. Örneğin, Pixar filmleri her seferinde yeni render teknikleri tanıttı. Frozen’daki kar simülasyonu veya Moana’daki kum ve su efektleri gibi. Günümüzde ise artık foto gerçekçiliğin ötesine geçerek, görsel olarak benzersiz işler yaratma eğilimi ön plana çıkıyor.

Peki, sınırsız yaratıcı güç bir sanatçıyı daha hayal gücü geniş biri mi yapar, yoksa yönsüz biri mi?

Kesinlikle daha hayal gücü geniş biri yapar! Sanat, kısıtlamalar içinde gelişir. Teknik sınırlamalarımız artık fazla olmasa da, her şey hâlâ zaman alıyor. Yani teknik engellerle karşılaşmasak da, zaman ve bütçe kısıtlamaları var. Bu kısıtlamalar, nihai sonucu verimli bir şekilde elde etmek için yaratıcı çözümler bulmamızı sağlıyor.

Bu noktada tamamen katılıyorum sana Flo. Kısıtlamalar yaratıcılığı körükler. Belki de dijital sanatın ruhu teknolojiden değil, bu kısıtlamalar içinde çözüm arayan zihinlerden geliyor. Sonsuz olasılıklar, ilham vermek yerine hayal gücünü köreltebilir. Bir sanatçıyı sanatçı yapan şey, yapabilecekleri değil, yapmamayı seçtikleridir. Yapay zekâ artık tasarım fikirleri üretebiliyor. AI’nin yaratıcı süreçlere dahil olması, çalışma şeklini nasıl değiştirdi veya etkiledi?

Şu anda, AI çalışma şeklimizi radikal bir şekilde değiştirmedi, en azından bu aşamada. Şu an için AI, belirli süreçleri hızlandıran bir araç olarak hizmet ediyor. Görüntü üretimi, yeni konseptler ve ilham verici fikirler sağlayabiliyor. Ancak iki büyük sorun var: Fikri mülkiyet ve nihai görüntü üzerindeki kontrol. Şu anda, AI tarafından üretilen bir görüntü tam olarak istenilen sonucu vermiyorsa, onu tam anlamıyla uyarlamak zor olabiliyor. Bu yüzden, AI şimdilik daha çok Ar-Ge aşamasında, ancak bu durumun yakında değişeceğine hiç şüphe yok.

Peki yapay zekâ sinematik hikâye anlatımını nasıl değiştirecek? Önümüzdeki 25 – 30 yıl içinde neler değişebilir? Hangi yeni olasılıklar ortaya çıkabilir?

Açıkçası, bu soruya gerçekten cevap vermek isteyip istemediğimden emin değilim… ama, yapay zekâ birçok şeyi değiştirecek. Muhtemelen büyük bütçeli yapımlar için değil çünkü burada para sınırlayıcı bir faktör değil. Ancak küçük projeler, reklam filmleri, müzik videoları ve bağımsız filmler üzerinde etkisi büyük olacak. Küçük stüdyoların, belirli bir görsel kalite seviyesini koruyarak daha hızlı çalışmak ve müşteri taleplerini karşılamak için AI’yi benimseyeceğine inanıyorum.

Hikâye anlatımı açısından AI zaten hatta bazen çok ince yollarla etkisini göstermeye başladı. Örneğin, bu röportajda verdiğim cevapların yazım hatalarını kontrol etmek için yapay zekâyı kullandım ve teorik olarak tüm cevapları AI’ye yazdırabilirdim! Ancak bunun ötesinde, yapay zekânın hikâye anlatımı üzerindeki tam etkisini öngörmek zor. Yine de kesin olan bir şey var: AI, senaryo yazımı desteği, görsel konseptler veya gelecekte tamamen AI tarafından üretilmiş sahneler gibi birçok alanda film yapımcıları için değerli bir araç haline gelecek.

Belki de AI, tamamen bağımsız bir yaratıcıdan ziyade bir “hayal ortağı” olarak kalmalı. Ancak ya bir gün AI sezgisel sanatsal kararlar alabilirse? Eğer AI ustaya dönüşürse, sanatçıya ne kalır? Yapay zekânın bağımsız sinemayı devrim niteliğinde dönüştürecek olması heyecan verici… ama aynı zamanda içinde sessiz bir yalnızlık hissi barındırıyor. Herkes kendi filmini tek başına yapabilir hale mi gelecek? Yoksa sinema, onu bu kadar derinlemesine insani yapan kolektif ruhunu kaybetme riskiyle mi karşı karşıya kalacak?

Bu yalnızlık meselesine inanmıyorum. Tek başına işler yapan solo sanatçılar olacaktır, ancak yaratım, özellikle de filmler, işbirliğine dayalı bir deneyim olarak kalır. Ben de yapay zekâ ile çalıştığımdan, bu, işbirlikçi çalışmalarımda bana çok yardımcı oldu; hatta grup olarak çalışırken, fikirlerimizi sorgulamak ve kendimizi yeni fikirlerle zorlamak için yapay zekâyı kullanıyoruz. İnsanlar, insanlara ihtiyaç duyar ve büyük gişe rekorları kıran filmlerin her birinde, her zaman insanlık kazanır.

(Bu yazı ilk olarak 01 Nisan 2025 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)

(02 Nisan 2025)

Semra Güzel Korver

Sinema Tarihinin En Çok İz Bırakan Korku – Gerilim Serisi Son Durak’ın Yeni Filminden Fragman Yayınlandı

Türkiye’de ve dünyada her neslin hayatında yer etmiş, korku – gerilim filmi hayranlarının favori serilerinden Son Durak yeni filmi Kan Bağı ile 16 Mayıs’ta TME Films dağıtımı ile vizyona giriyor. Fragmanı yayınlan filmde, sürekli tekrar eden şiddet dolu bir kâbusla uyanan üniversite öğrencisi Stefanie’nin hikâyesi konu alınıyor. Bu korkunç döngüyü kıracak ve ailesini bekleyen sondan kurtarabilecek tek kişinin izini bulmaya çalışan Stefanie’nin işi sandığından çok daha zor olacaktır. Son Durak: Kan Bağı’nın başrollerinde Kaitlyn Santa Juana, Teo Briones, Richard Harmon, Owen Patrick Joyner, Rya Kihlstedt, Anna Lore, Brec Bassinger ve Tony Todd yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Türkiye ve Fransa Arasında Önemli İş Birliği: Sinemada Türk ve Fransız Ortak Yapımlarına İmza Atılacak

Fransa’nın Lille şehrinde 25 – 27 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen Series Mania Forum 2025’te, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün destekleri ve TESİYAP (Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Birliği) iş birliği ile açılan Türkiye standını, Fransa’nın Ulusal Film Merkezi’nin (CNC) Uluslararası Direktörü Jeremie Kessler ve ekibi ziyaret etti. Yapılan görüşmede, iki ülke arasında yapılacak ortak yapımlar konusunda önemli adımlar atıldı. Türk ve Fransız sinemacıları bir araya getirerek daha fazla ortak yapıma imza atılması kararı alınan görüşmenin ardından, çok yakında CNC ile ortak bir etkinlik düzenleneceği müjdesi verildi.

Türkiye ve Fransa Arasında Önemli İş Birliği: Sinemada Türk ve Fransız Ortak Yapımlarına İmza Atılacak yazısına devam et

44. İstanbul Film Festivali’nden Önerilerim

Festival üzerine bu ikinci yazımda, seçimlerinize katkıda bulunacağını umduğum, klasikler ve Altın Lale yarışma seçkisi dışında kalan yapıtlardan oluşan 15 filmlik geleneksel öneri listemi takdim ediyorum.

1- HAYALLER / Drømmer / Dreams:
Norveçli auteur yönetmen Dag Johan Haugerud’ün “Seks, Aşk, Hayaller” üçlemesinin şubat ayında Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ve FIPRESCI Ödülü ile dönen son bölümü, öğretmenine sırılsıklam âşık olup bu ilk aşkını derin sarsıntılarla yaşayan Johanne’yi izliyor. Duyguları silikleşmeden onları bir şekilde kayda almak isteyen Johanne’nin bu amaçla yazdığı açık yürekli metinleri gören ailesi başlangıçta ortalığı ayağa kaldırıyor. Fakat yazıların edebi niteliği öyle yüksek ki, Johanne’nin annesiyle büyükannesi kendi gerçekliklerine ve hayallerine dönüp bakmayı tercih ediyor. İlgiye değer üçlemenin diğer filmlerinin festivalin retrospektifler bölümünde yer aldığını hatırlatalım.

2- MAVİ İZ / O Último Azul / The Blue Trail:
Gabriel Mascaro’nun Berlin’den Büyük Jüri Ödülü ile dönen, Amazon’un insanı kucaklayan derinliklerinde geçen yarı distopik masalı bizi özgürlükle direncin yan yana yürüdüğü şiirsel bir yolculuğa çıkarıyor. Brezilya Hükümeti, 80 yaşın üzerindeki herkesi “kendi iyilikleri” için özel kolonilere göndermektedir. Amazon kıyısındaki bir kasabada yaşayan 77 yaşındaki Teresa, durup dururken resmi bir tahliye emri aldığında şaşırır: Yaş sınırı 75’e indirilmiştir. Teresa kendisine dayatılan bu kaderi kabullenmeyi reddeder ve Amazon boyunca, kaçak da olsa özgürlük hayalini gerçekleştirdiği bir yolculuğa çıkar. Brezilyalı yönetmenin İlahi Aşk ve Neon Boğa filmleri daha önceki yıllarda festivalde gösterilmişti.

3- KONTINENTAL ’25:
Romanyalı auteur Radu Jude’un dünyamız ve meseleleri hakkında söyleyecek çok sözü var ve Berlin’de en iyi senaryo ödülü kazanan son filmi de, önceki filmleri Dünyanın Sonundan Çok da Bir Şey Beklemeyin (2023) ve Kaçık Porno (2021) kadar radikal ve beklenmedik sürprizlerle dolu. Bu absürt komedi – dramda, Transilvanya’nın en büyük şehri Cluj’da icra memuru olarak çalışan Orsolya’yı izliyoruz. Orsolya’nın bir gün, bir binanın bodrum katında yaşayan evsiz bir adamı tahliye etmesi gerekir. Ancak beklenmedik bir olay Orsolya’yı önce suçluluk duygusuna boğar, ardından da kendince çözmeye çalıştığı ahlaki bir kriz yaratır. Kontinental ’25, Radu Jude’un alameti farikası olduğu üzere siyaset, ekonomi, ırkçılık, kapitalizm, savaş ve sosyal adalet üzerine şahane diyaloglarla dolu.

4- BUZLAR KRALİÇESİ / La Tour de Glace / The Ice Tower:
Andersen’in buzlarla kaplı ünlü masalının yeni uyarlaması, Berlinale’de yaratıcı ekibe sunulan ‘Olağanüstü Sanatsal Katkı’ ödülüyle taçlandı. 1970’lerdeyiz. Evden kaçan 16 yaşındaki Jeanne, bir stüdyoya sığınmıştır. Jeanne burada çekilmekte olan Karlar Kraliçesi filminin esrarengiz yıldızı Cristina’nın tuhaf çekiciliğine kendini kaptırır. Set ile perde, film ile gerçeklik birbirine karışırken, oyuncu ile kız arasında karşılıklı bir hayranlık gelişir. Marion Cotillard’ın da rol aldığı ‘Masumiyet / L’Innocence’ ile 2005’te İstanbul Film Festivali’nde Halk Ödülü’nü kazanan Lucile Hadžihalilović’in bu yeni filmi, eşi Gaspar Noé ve Marion Cotillard’ın da aralarında bulunduğu yıldız bir oyuncu kadrosunu bir araya getiriyor.

5- MESAJ / El Mensaje / The Message:
Hayvanlarla iletişim kuran küçük bir kız, kızın söylediklerini fal için danışanlara ileten bir kadın, para işlerini halleden bir adam… Bu tuhaf üçlü, Arjantin’de tozlu köy yollarında durmaksızın ilerler. Büyülü gerçekçiliğin her anına sindiği, nefes kesen siyah-beyaz görüntüleriyle tuhaf bir tanıdıklık hissi veren film, hem duygusal hem manevi hem de gerçek bir yolculuk anlatıyor. “Başlangıçta çocukluk hayallerle doludur, ama sonunda bu hayaller paramparça olur. Yetişkinler sihir yapamaz” diyen filmin Venezuelalı senaryo yazarı ve yönetmeni Iván Fund Berlin’de saygın ‘Jüri Ödülü’ne layık görüldü.

6- IŞIK / Das Licht / The Light:
Tom Tykwer, uzun soluklu neo-noir TV dizisi Babylon Berlin’in ardından beyazperdeye ve günümüze geri dönüyor. Bu yılın Berlin Film Festivali’nin açılışında dünya prömiyerini yapan filmin merkezinde Engels ailesi var: Tim Engels (Lars Eidinger), karısı Milena, ikizleri Frieda ile Jon ve Milena’nın diğer oğlu Dio. Berlin’de bir apartman dairesinde birlikte yaşayan Engelsler aile bağlarını çok zaman önce kaybetmişlerdir. Aynı evi paylaşsalar da hayatları apayrıdır. Hizmetçi olarak eve gelen esrarengiz Suriyeli göçmen Farrah, beklenmedik bir şekilde bu kopuk aileyi yeni bir yola sokar. Aile fertleri kendilerini ve en derin yaralarını ona açar ama sonunda Farrah’ın kendilerini buluşunun bir planın parçası olduğunu anlarlar. Büyülü gerçekçilik unsurlarıyla bezeli, hem hareketli hem duygusal bu aile dramında Alman usta atmosfer ve görsel dünya kurmadaki ustalığını yeniden gösteriyor. Son olarak geçtiğimiz yıl Kasım ayında İstanbul’da ‘Schaubühne Berlin’ topluluğunun muhteşem temsilinde III. Richard olarak alkışladığımız Eidinger beyazperdedeki ilgiye değer performanslarına bir yenisini ekliyor.

7- GELGİTLER İÇİNDE / Feng Liu Yi Dai / Caught by the Tides:
Yirmi iki yıl süren kırık bir aşk hikâyesinin öyküsünü aktarırken, zamanın akışını içgörüyle yansıtan destansı anlatı, hem geçen zamanın çağdaş Çin’i dönüştürüşü hem de yönetmen Jia Zhang-ke’nin filmlerinin zamanla değişimini sergiliyor. Film, Quiao Qiao ile Guao Bin’in 2000’lerin başından günümüze, vuslata ermeyen aşkını öykülerken, auteur sanatçının önceki filmlerinden görüntüleri perdeye taşıyor. Eskiyle yeniyi ustaca bir araya getiren bu şiirsel yapımda, çekilmiş görüntülerin 22 yıla yayılması nedeniyle film boyunca tüm oyuncuların geçen zaman içinde doğal olarak yaşlanmasına tanıklık ediyoruz. Durgun Yaşam, Günahın Dokunuşu ve Kül En Saf Beyazdır filmlerinin ödüllü yönetmeni Jia Zhang-ke’nin 77. Cannes Film Festivali ana seçkisinde yer alan son filmi, Çin’in köklü dönüşümüne yeni bir perspektiften bakıyor ama bunun da ötesinde gençlikten orta yaşa uzanan sağlam bir kadın portresi çiziyor.

8- BOĞULMAK / Sesés / Drowning Dry:
Locarno’dan en iyi yönetmen ödülü ile dönen Laurynas Bareiša’nın filmi bir aile öyküsü etrafında şekilleniyor. Lukas’ın Uzakdoğu dövüş maçı galibiyetiyle Tomas’ın doğum gününü bir arada kutlamak isteyen iki kız kardeş, hafta sonu kır evinde ailelerini bir araya getiriyor. Yakındaki gölde yüzüp dinlenen,yiyip içip her aile gibi paradan konuşurlarken aniden, çocuklardan birinin başına çocuklardan birinin başına feci bir şey gelince herkes sarsılacak ve bundan sonra hiçbir şey aynı kalmayacaktır. Filmin hem yönetmenliğini hem de görüntü yönetmenliğini üstlenen Litvanyalı sinemacı, hem zaman hem de mekân algısıyla oynayarak izleyicisini sürekli konfor alanının dışına iterken filmin karakterlerinin duygusal yükünü de git gide artırıyor. Filmin Locarno’da tüm kadroya takdim edilen ‘En İyi Performans’ ödülünü aldığını, Litvanya’nın Oscar adayı olduğunu not olarak düşelim.

9- MERHAMET / Miséricorde / Misericordia:
‘Cannes Prömiyerleri’ kapsamında gösterilen bu sürükleyici komedi – dram, Fransa’nın Ardèche bölgesinde, tablo gibi güzel bir köyde geçiyor. Film, bir cenaze için memleketine dönünce kendini gizemli olaylar ve entrikalarla örülü bir ağın içinde bulan Jérémie’yi izliyor. Köylülerden birinin kaybolması, tehditkâr bir komşu ve niyetini açık etmeyen bir rahip yüzünden, genç adamın güya kısa ziyareti sürprizlerle dolu bir maceraya dönüşüyor. Yapıtlarında arzuları, dile getirilmemiş gerçekleri ve insan doğasının karmaşıklığını deşmeyi tercih eden Alain Guiraudie’nin önceki filmleri ‘Dimdik Ayakta / Rester Vertical’ ve ‘Göldeki Yabancı / L’Inconnu du Lac’, geçmiş yıllarda festivalde gösterilmişti. Yapımcıları arasında yönetmen Albert Serra’nın da bulunduğu bu son filmi için “kendi hikâyemi evrenselleştirmenin bir yolu olmak üzere bu filme ilk gençlik duygularımın çoğunu kattım.” diyor Fransız yönetmen.

10- LANETLİLER / The Damned:
Cannes Film Festivali’nin ‘Belirli bir Bakış’ seçkisinden En İyi Yönetmen Ödülü ile dönen yapım, İtalyan sinemacı Roberto Minervini imzesını taşıyor. Yıl 1862, kış sert geçmektedir. Amerika’da iç savaş amansızca sürerken kuzeyli Birlik Ordusu, gönüllü bir bölük askeri, henüz keşfedilmemiş sınırdaki uç batı bölgelerine gönderir. Zaman ilerledikçe görevlerinin niteliği değişen askerler, kamp hayatının tekdüzeliği zihinlerini bulandırır, bir yandan zorlu doğa koşullarına bir yandan da hep kendini hatırlatan düşman tehdidine katlanırken, davaya inançları da sarsılmaya başlar. Savaşın gözden çıkardıklarının izini olağanüstü görüntüler fonunda süren film, görünmez bağlar, şüpheli ahlâki ilkeler, korku ve belirsiz bir yazgıyla birbirlerine bağlı isimsiz bir grup adamı mercek altına alan savaş karşıtı bir anti – Western.

11- MOTEL DESTINO:
Variety eleştirmenlerince geçtiğimiz yıl “Cannes’ın en seksi filmi” seçilen yapım, Body Heat’i anımsatan yoğun bir erotik gerilim, oyuncularının zorlu performanslarıyla önce çıkan bir “tropikal kara film”. Filme adını veren Motel Destino, Brezilya’nın kuzeydoğu sahilinde yol kenarında bir seks motelidir. Başarısız bir vurkaçın ardından buraya sığınan Heraldo, motelin kurulu düzenini ve oteli işleten dengesiz Elias ile karısı Dayana arasındaki dengeyi bozar. 2022’de Dağların Denizcisi ile İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Brezilyalı sinemacı Karim Aïnouz’un bu son filmi, göz alıcı neon dünyasıyla hem anlatısını hem de erotik gerilimini canlı tutuyor.

12- AY / Mond / Moon:
Irak doğumlu Avusturyalı yönetmen Kurdwin Ayub’un Sonne’nin ardından çektiği Locarno’dan Jüri Özel Ödülü ile dönen ikinci uzun metrajı, izleyicinin beklentileriyle sürekli oynayan, gayet hareketli, “yumruk gibi” bir film. Yarışmalı profesyonel kariyerinin sonuna gelmiş olan dövüş sanatçısı Sarah, Ürdün’de süper zengin ve biraz da karanlık bir ailenin üç kızına bir süre dövüş eğitimi vermesi için teklif alarak Avusturya’daki küçük kasabasından ayrılıyor. Başlangıçta tam hayallerindeki gibi görünen bu iş fazla zaman geçmeden Sarah’yı tedirgin etmeye başlıyor. Ders vereceği genç kadınlar dış dünyadan kopuk yaşamakta ve sürekli gözetim altında tutulmaktadır. Sporla da pek ilgileri yoktur sanki. Peki öyleyse Sarah neden işe alınmıştır?

13- BAYRAKLARIN ALTINDA GÜNEŞ / Bajo Las Banderas, El Sol / Under the Flags, the Sun:
Juanjo Pereiera’nın yönettiği, Berlinale 2025’in Panorama seçkisinden Fipresci ödüllü belgesel, tarihin en uzun süre iktidarda kalan liderlerinden Alfredo Stroessner’in diktatörlüğünün iç yüzünü göz ardı edilmiş görüntüler aracılığıyla açığa çıkarıyor. Paraguay’ı 35 yıl boyunca demir yumrukla yöneten Stroessner diktası 1989’da sona ermiş ve rejimin belkemiği olan görsel – işitsel arşivler kendi haline bırakılmış. Haberler, TV yayınları, propaganda filmleri ve gizliliği kaldırılmış belgelerden oluşan bu arşiv yolculuğu, cuntanın hizmetinde medyanın iktidarı nasıl şekillendirdiği, hafızayı nasıl kontrol edip çarpıttığını, karanlık mirasın hâlâ izlerini taşıyan Paraguay örneği üzerinden neşter altına yatırıyor.

14- EN VAHŞİ. HAYVANDA BİLE. / Kein Tier. So Wild. / No Beast. So Fierce.:
Saf kötülüğün portresini çizen Shakespeare’in III. Richard trajedisi bambaşka bir bakış açısıyla beyazperdede. Arap asıllı soylu York ve Lancaster sülalelerinin, yıllardır Berlin sokaklarında süren mücadelesi kanlı bir çete savaşıyla sona erer. Galip gelen ailenin en küçük kızı Rashida’nın niyeti herkese, her şeye hükmetmektir ve bu amaçla ailesinin erkeklerine karşı komplo kurmaya başlar. Tahtı ele geçirmek için, Berlin yeraltı dünyasının tartışmasız patronu olana kadar entrikalar çevirmeli; kardeşlerini, yeğenlerini, dostlarını ve düşmanlarını öldürmelidir. ‘Berlin Alexanderplatz’ın 2020 yapımı çağdaş uyarlaması ile alkışladığımız Burhan Qurbani’nin son filmi dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yaptı.

15- ÖLÜ ELMASTAKİ YANSIMA / Reflet Dans Un Diamant Mort / Reflection In A Dead Diamond:
Yetmişli yaşlarını devirip hayatının son demlerini Fransa’nın güney kıyılarında lüks bir otelde huzur içinde tüketen John D. güneşlenen komşusunun cazibesine kapıldığında, 60’lı yıllarda hızlı bir casus olarak bu sahillerde geçirdiği çılgın anları hatırlar. Bu hoş kadın bir gün apansız ortadan kaybolunca John D. geçmişiyle yüz yüze gelmek zorunda kalır. Yoksa eski düşmanları, onun bu cennet gibi dünyasını yıkmak için geri mi dönmüştür? Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan, aksiyon ve kan dolu, yıllar arasında bol atlamalı yapım, 1960’ların Avrupa yapımı ucuz casusluk filmlerine, James Bond ve giallo filmlerine dur durak bilmeyen bir saygı duruşunda bulunuyor. Belçikalı sinemacı çift Hélène Cattet ve Bruno Forzani, daha önce yönettikleri Amer, Bırakın Bronzlaşsın Cesetler, Bedenindeki Gözyaşlarının Garip Rengi filmleriyle tanınıyorlar.

(02 Nisan 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

JustWatch, Oscar Ödülleri Sonrası Türkiye’de En Çok İzlenen Filmleri Açıkladı

Dünyanın en büyük yayın rehberi olan JustWatch, Oscar sonuçlarının Türkiye’deki izleme trendlerini nasıl etkilediğini gösteren güncel verileri paylaştı. Ödül töreninin ardından, Türk izleyiciler en çok konuşulan filmleri yakalamak için dijital platformlara yöneldi ve izlenme sıralamalarında önemli değişikliklere yol açtı. İzlenme sıralamasında Anora, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere 5 Oscar  ödülü kazanarak izleyicilerin büyük ilgisini çekti. Dune: Çöl Gezegeni Bölüm İki (Dune: Part Two) ve Cevher (The Substance) ise gücünü koruyor. Cevher (The Substance) ise eleştirmenler ve izleyicilerden büyük ilgi görerek listelerin en üst sıralarda kaldı.

JustWatch, Oscar Ödülleri Sonrası Türkiye’de En Çok İzlenen Filmleri Açıkladı yazısına devam et

Ayı Paddington Sinemalara Döndü

Ayı Paddington, üçüncü filmiyle beyazperdeye geldi. İngiltere ve Peru’nun Amazon ormanlarında çekilen film, Ayı Paddington’ın dünyasını daha önce hiç olmadığı kadar genişletiyor. Bu kez yönünü doğduğu topraklara çeviren Ayı Paddington, Brown ailesiyle Londra’daki huzurlu yaşamını kısa bir süreliğine geride bırakıyor ve Peru’nun ormanlarına doğru unutulmaz bir serüvene atılıyor.

Sürmeli: Benim Adım Sürmeli

Miraç Ufuk Öz’ün yönettiği ve Ozan Yıldırım, Şevki Özcan, Osman Koyun ile Mustafa Keser’un oynadığı Sürmeli, 25 Nisan 2025’de Lion Distribution dağıtımıyla Crow Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Sürmeli adındaki genç bir kadının hayat mücadelesini ve adalet arayışını merkeze alıyor. Sürmeli, kendi yasalarıyla hareket eden, gözü kara bir karakter olarak izleyici karşısına çıkıyor. Geçmişin gizemli ve karanlık izlerini taşıyan Sürmeli hem dış düşmanlarla hem de kendi iç çatışmalarıyla amansız bir savaş veriyor. Sürmeli, İstanbul’un varoş sokaklarından lüks semtlerine uzanan çok geniş bir coğrafyada adalet arayışını sürdürüyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman

Sürmeli: Benim Adım Sürmeli yazısına devam et

Bataklık (Yönetmen: Taneli Mustonen)

Taneli Mustonen ile Brad Watson’un yönettiği ve Athena Strates, Madalena Aragao, Elisha Applebaum ile Mohammed Mansaray’ın oynadığı Bataklık (The Bayou), 04 Nisan 2025’de A90 Pictures dağıtımıyla BG Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bataklık’ta (The Bayou), Kyle ölen ablasının küllerini taşıdığı yolculukta talihsiz bir kazanın kurbanı olur. Uçağı Louisiana’nın ünlü Bayou bataklığında haritalanmamış ıssız bir noktaya düşer. Yolcular, bu kazanın başlarına gelebilecek en kötü şey olduğunu düşünürken, Amerikan timsahlarının atası olan, son derece gelişmiş ve doğal yaşam alanlarına mükemmel uyum sağlayan bir sürü peşlerine düşer.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Unutursam Fısılda

Michael Cristofer’ın yönettiği ‘Muhteşem Lillian Hall / The Magnificient Lillian Hall’, görkemli bir sanat hayatı sürmüş bir büyük oyuncunun sahneye dönüş hazırlıkları ile açılıyor. Oyun repliklerini günlük yaşamına taşıyan ünlü aktrisin tiyatro perdesine kazınmış muhteşem kariyerinin muhtemel vedası Çehov’un ölümsüz oyunu ‘Vişne Bahçesi’ ile olacaktır. Lakin işitsel ve görsel halüsinasyonlar, eldeki titremeler ve hafıza kayıpları ile ortaya çıkan demans başlangıcı teşhisi efsanevi Broadway yıldızının önünde engel teşkil eder. Yarım asrı bulan kariyerinde haftalık 8 temsille 206 oyunda alkış toplamış olan Lillian yaşam ile sanatının iç içe geçtiği hayatının son hamlesinde başarılı olacak mıdır?

Oyun yazarlığından gelen Cristofer’ın sevgi ve özenle yaklaştığı Lillian’ın hayatı gerçek bir yaşam öyküsüne dayanmıyor, ancak özgün senaryonu kaleme alan Elisabeth Seldes Annocone’un 50’li 60’lı yılların Tony ödüllü sahne ve film oyuncusu teyzesi Marian Seldes’ın yaşamından izler taşıyor. Televizyon için çekilmiş bu mütevazi HBO yapımı, bir süredir ara verdiği tiyatro sahnesine geçtiğimiz yıl Broadway prömiyerinde büyük övgü toplayan, 2026’da Londra West End’de sahnelenecek olan Paula Vogel’in ‘Mother Play’ oyunu ile dönen muhteşem Jessica Lange’in sinemaseverlere güzel bir armağanı olmuş.

75 yaşındaki ünlü oyuncu kurgusal Lillian Hall karakteri ile kariyerinin son deminde yeniden alkışlarla buluşmak isteyen bir sahne devinin mücadelesinde harikalar yaratıyor. Lillian’ın veda temsili için ‘Vişne Bahçesi’nin seçimi de çok anlamlı. Rus aristokrat Lyubov Andreyevna Raneskaya’nın, finalinde evine, gençliğine, mutlululuğuna ve hayatına veda ettiği ölümsüz Çehov metnine benzer bir biçimde Lillian’ın gerçek evi olan tiyatroya vedasına tanıklık ediyoruz. Lillian’ın provalar sırasında unuttuğu repliklere de bir çare bulunuyor. Ölmüş tiyatro yönetmeni kocasının ona emanet ettiği, birlikte yaşadığı sadık asistanı Edith (Kathy Bates), tıpkı Çağan Irmak’ın 2014 yapımı filmi ‘Unutursam Fısılda’da olduğu gibi kulak mikrofonu aracılığı ile ona repliklerini hatırlatacaktır.

Çocukluğundan beri tek istediğinin fark edilmek, görülmek olduğunu ifade eden Lillian, hayatı boyunca sahneye adım attığında gerçekleşen bu mucize ile yaşadığını, bu uğurda asla iyi bir anne olamadığını itiraf etmekten çekinmiyor. ‘Sanat hayatı aşar mı?’ sorusunu onunla birlikte soruyor, sevgili kocası Carson’ın (Michael Rose) ‘bir anlık sonsuzluk’ olarak ifade ettiği, ‘sahnede her gece o bilinmeyene doğru sıçrayışın’ hazzıyla yanıp tutuşuşunun şifresini çözmeye çalışıyoruz. ‘Muhteşem Lillian Hall’ izleyicisine bu soruyu sorarken, hafızası giderek yok olan bir sanatçının dramını aşırı duygusal bir anlatıya dönüştürmekten özenle kaçınmış. Lillian’ın balkon komşusu eski aktör ile dertleşmesi ve inceden flört ettiği bölümler hem yaş almış ama karizmasını kaybetmemiş Pierce Brosnan ile hasret gidermemize, hem de hayatın kaçınılmaz acı gerçeğine umut dolu bakışlarla kadeh kaldırmamıza vesile oluyor.

(31 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Saint-Ex

Pablo Aguero’nun yönettiği ve Louis Garrel, Diane Kruger, Vincent Cassel, Benoit Magimel, Yseult, Gabin Malherbe, Blanche Redouloux ile Noah Touzelet Fernandez’in oynadığı Saint-Ex, 09 Mayıs 2025’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Antoine de Saint-Exupery, Arjantin’deki Aeropostale’de pilottur. Yakın arkadaşı ve Aeropostale’nin en iyi pilotu Henri Guillaumet, And Dağları’nın üzerinden daha kısa bir uçuş rotası ararken uçağı düşer. Bu durum üzerine Saint-Ex, onu aramaya karar verir. Bu süreçte ona Guillaumet’nin eşi Noelle destek olur. Bu çok umutsuz görünen arayış, ikiliyi kendilerini aşmaya zorlar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

Saint-Ex yazısına devam et

Hababam Sınıfı Filminin 50. Yılı Kutlaması M. Ünsal Elbeyli’nin Proje ve Moderatörlüğünde Kadıköy Belediyesi – Feneryolu Gönüllüleri Tarafından Gerçekleştiriliyor

Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’nın Ertem Eğilmez yönetiminde sinemaya aktarılarak, vizyona girdiği ilk günden günümüze sinemamızın en önemli yapıtlarından olan ve ismini Türk sinema tarihine ve sinema seyircisinin gönlüne altın harflerle yazdıran, Hababam Sınıfı Filmi 50.Yılı kutlama Paneli, Kadıköy Belediyesi – Feneryolu Gönüllüleri Etkinliği kapsamında, M. Ünsal Elbeyli’nin moderatörlüğünde, 18 Nisan 2025 tarihinde, Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılacak. Arzu Film yöneticilerinin ve Hababam Sınıfı oyuncularının katılımları ile filmin gösterime girmesinin 50 yılında güncelliğini korumasındaki önem bir kez daha anımsatılacak.

Hababam Sınıfı Filminin 50. Yılı Kutlaması M. Ünsal Elbeyli’nin Proje ve Moderatörlüğünde Kadıköy Belediyesi – Feneryolu Gönüllüleri Tarafından Gerçekleştiriliyor yazısına devam et

Öldürdüğün Şeyler

Ali Reza Khatami’nin yönettiği ve Ekin Koç, Erkan Kolçak Köstendil, Hazar Ergüçlü, Ercan Kesal, Güliz Şirinyan, Aysan Sümercan Ölmez ile Serhat Nalbantoğlu’ın oynadığı Öldürdüğün Şeyler (The Thing You Kill), 25 Nisan 2025’de Bir Film dağıtımıyla Sineaktif Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Hasta annesinin gizemli ölümünün peşine düşen bir adamın hikâyesi. Annesinin şüpheli ölümünün peşini bırakmayan Ali, esrarengiz bahçıvanını babasına karşı soğukkanlı bir intikam eylemi gerçekleştirmeye ikna eder. Ancak ailesi ve yetkililer yaşlı adamın birden ortadan kayboluşunu araştırdıkça Ali, yaptığının doğru olup olmadığı konusunda şüphe duymaya başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman

Öldürdüğün Şeyler yazısına devam et

Sadettin Ünsal’ı Kaybettik

Yüksel Aksu’nun yönetmenliğini yaptığı Dondurmam Kaymak filmindeki Bekçi rolüyle hafızalarda yer alan Sadettin Ünsal, 23 Mart 2025 Pazar günü hayatını kaybetti. Muğla’da geniş bir kesim tarafından tanınan ve sevilen bir isim olan Ünsal, sadece siyasi ve sportif alandaki çalışmalarıyla değil, kültürel alandaki katkılarıyla da biliniyordu. Muğla’nın yerel değerlerine sahip çıkan ve kentin sosyal hayatına önemli katkılar sunan Sadettin Ünsal’ın cenazesi, 24 Mart 2025 Pazartesi günü Kurşunlu Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Muğla Şehir Eski Mezarlığı’na defnedilecek. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

İstanbul Film Festivali 44 Yaşında

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, ülkemizin en kapsamlı uluslararası sinema etkinliği ‘İstanbul Film Festivali’ bu yıl 44. yaşını kutluyor. Aradan geçen yıllar boyunca yepyeni ve dinamik sinemacı kuşaklara okul olmuş baharın müjdecisi festivalimiz, bir kez daha Türkiye ve dünya sinemasının en nitelikli örneklerinin yer aldığı zengin programıyla 11 – 22 Nisan tarihleri arasında kentin iki yakasında farklı mekânlar ve 7 salonda sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Festivalde gösterimlerin yanı sıra, her sene olduğu gibi, konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek söyleşiler ve özel etkinlikler yer alıyor.

43 yılın ardından bu sene festivalde yeni bir dönem başlıyor. Önceki yılların Ulusal ve Uluslararası yarışmaları yeni düzenleme doğrultusunda yerli ve yabancı filmlerin uluslararası jüri tarafından birlikte değerlendirileceği tek bir ‘Altın Lale Yarışması’ şemsiyesi altına alınıyor. 5’i yerli 15 filmden oluşan seçki, 6 dalda Oscar adayı 1998 yapımı ‘Elizabeth’ ile bilinen Hint asıllı yönetmen Shekhar Kapur başkanlığında değerlendirilecek. Uzun metraj ana yarışma jürisinin diğer üyeleri Rumen yapımcı Ada Solomon, Nuri Bilge filmlerinin senaryolarında imzası bulunan Ebru Ceylan, oyuncu Saadet Işıl Aksoy ve Toronto Uluslararası Film Festivali başkanı Cameron Bailey’den oluşuyor.

139 uzun metrajlı, 15 kısa filmden oluşan festivalin bu yılki kapsamlı seçkisi geçtiğimiz Şubat ayı içinde yapılan Berlin Film Festivali’nde özel bir galada dünya prömiyeri gerçekleşen Ido Flux imzalı ‘Köln 75’ ile açılıyor. Film, efsanevi caz piyanisti ve besteci Keith Jarrett’in 1975 tarihli Köln konserinin heyecan dolu gerçekleşme hikâyesini anlatıyor. Festival, daha önce saygın festivallerde yer almış, geniş kitlelere seslenen yapımların Türkiye prömiyerlerinin yapıldığı ‘Galalar’ bölümünden ‘Genç Ustalar’ın filmlerine, sinemanın isyankâr ruhlarını buluşturan ‘Mayınlı Bölge’den dünyanın dört bir yanından çoğu ödüllü yapıtlardan oluşan ‘Devrialem’e 13 farklı bölümden oluşan göz kamaştırıcı bir toplam sunuyor.

Sinema dünyasının ustaları elinden çıkma gözde ‘Cinemania’ kuşağında ise 30. yılını kutlayan Quentin Tarantino klasiği ‘Ucuz Roman / Pulp Fiction’, Altın Palmiyeli Wim Wenders başyapıtı ‘Paris, Texas’, yakınlarda yitirdiğimiz David Lynch’in sık gösterilmeyen 1990 yapımı filmi -yine Cannes’dan altın Palmiyeli- ‘Vahşi Duygular / Wild at Heart’ ve daha eski klasik hazinelerden ünlü Jacques Demy müzikali ‘Cherbourg Şemsiyeleri’ / Les Parapluies de Cherbourg’, büyük auteur yönetmenlerden Robert Bresson imzalı Dostoyevski’nin ‘Beyaz Geceler’ öyküsünün şiirsel ve minimalist uyarlaması ‘Düş Avcısı / Quatre Nuits d’Un Rêveur’ sinefilleri heyecanlandıracak yapımlar olarak öne çıkıyor. Festival bu yılın retrospektif bölümünde Norveçli auteur yönetmen Dag Johan Haugerud’un aralarında taze Berlinale Altın Ayı kazananı ‘Hayaller / Drømmer’in de bulunduğu 6 filmi ile 2019 yılında aramızdan ayrılan alanının en yetkin isimlerinden kurgucu Ayhan Ergürsel’in, aralarında Nuri Bilge Ceylan imzalı ‘Üç Maymun’un da yer aldığı, emeğinin geçtiği 7 yapımdan oluşan seçki merakla bekleniyor.

44. İstanbul Film Festivali’nin ‘Belgesel Kuşağı’ bu yıl siyaset, müzik, fotoğrafçılık, aile bağları, mimari, radyoculuk, insan hakları gibi farklı güncel konuları işleyen, toplumsal değişimleri ele alıp gerçeği belgelerken alışılmadık ve çarpıcı tarzlar izleyen 21 filme ev sahipliği yapıyor. Festival ülkemiz sinemasının önemli yapıtlarını restore ettirerek gün ışığına çıkarmaya ve bu klasiklerin yeni kopyalarını sinemamıza kazandırmaya devam ediyor. Auteur yönetmenlerimizden Ömer Kavur’un 1985 yapımı Altın Lale Ulusal Yarışma ödüllü klasiği ‘Amansız Yol’ bu yıl Zurich Sigorta işbirliği ile yenilenmiş kopyasından sunulurken, filmin başrol oyuncularından Zuhal Olcay’a ‘Sinema Onur Ödülü’ sunuluyor.

Diğer önerilerimiz ve geleneksel kaçırılmaması gerekenler listemizi başka bir yazıya saklayarak, festival biletlerinin passo.com.tr/tr, Passo mobil uygulaması, Passo perakende satış noktalarında genel satışa sunulacağını, festival başlamadan önce biletlerini alan izleyicilerin indirimli uygulamadan yararlanabileceğini hatırlatmış olalım.

(30 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

İçimdeki Mutluluk

Khaled Marei’nin yönettiği ve Kareem Mahmoud Abdel Aziz, Mariam El Gendy, Dina El Sherbiny ile Dala Harby’nin oynadığı İçimdeki Mutluluk (El Hana El Ana Feeh – The Happiness I Have), 25 Nisan 2025’de CJ ENM dağıtımıyla Ceemafilms tarafından vizyona çıkarıldı.
Evlilik danışmanı Ahmed, eşi Eman’ın doktorundan kötü bir haber alınca çok üzülür. Sevgi dolu bir anne figürü olmak isteyen Eman, Ahmed’i, onun hoşlandığı en yakın arkadaşı Fawzeya ile evlenmeye zorlar. Ahmed ve Fawzeya evliliklerinin ardından birbirlerine ısınmaya başlarken, Eman’ın teşhisinde yapılan bir hatanın ortaya çıkmasıyla komik olaylar zinciri başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fragman
  • IMDb

İçimdeki Mutluluk yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu