Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Bir Çocuk Yıldız Doğuyor, Yeni Yetenek Nil, Sette Duayen Oyuncuları Büyüledi

Yılın komedisi olarak iddiasını ortaya koyan ve seri film olarak yola çıkan Başkan filminin dev oyuncu kadrosunun yanı sıra Büşra Pekin ve Necip Memili’nin kızları Cansu’yu oynayan Nil Eray sette oyunculuğu ile tüm ekipten tam not aldı. İlk oyunculuk deneyimi olan ve bu alanda eğitim alması için ailesi tarafından da yönlendirilen Nil Eray, Cansu karakteri ile, üç kardeşin arasında en pratik zekaya sahip olan ve anne – babası tarafından bu özelliği bilinen, zaman zaman da bu zekasını kardeşlerini manipüle etmeye kullanan bir çocuk. Aynı zamanda tüm ailesinin bir araya gelmesi için kendince çabalayan Nil Eray, çekimlerin en zorlu sahnelerinde başarıyla rolünün altından kalktı.

İmece, Sinemanın da Yanında: Aynı Masanın Etrafında

Sanat, belki de sadece bizim ülkemizde üzerinde durulmayan, desteklenmeyen (lâf olsun torba dolsun niyetiyle devlet ve kurumlar tarafından ulûfe niyetine verilen üç kuruşlarla) bir alan. Oysa hepimiz biliyoruz ki, Almanya, İkinci Dünya Savaşından çıktığında önce tiyatro binalarını yaptırdı, hastane ve yollara sıra sonra geldi.

Diğer dallara bakarak sinema, endüstri oluşunun da etkisiyle çok daha meşakkatli, çok daha zor ve zaman alıcı bir sanat dalı. Öyküyü senaryolaştırmak, oyuncuları belirlemek, ortak zamanlarını saptayıp onları buluşturmak, mekân ve diğer (ışık, set ve sanat grubu) zorunlulukları bir araya getirmek… Yetmiyor, kamera, film (gerçi artık peliküle çekilmediği için daha kolay, en azından negatif ve pozitif film peşinde koşmak -bunların aynı seride olması da gerekirdi- gerekmiyor. Ancak bilgisayar destekli montaj aşaması, epey enerji gerektiriyor. Filmler sesli çekiliyor, belki dublaj sorunu çıktı aradan, ama bu kez de sessizliğin sağlanması gerekiyor. Yani, bir film çekmek nereden bakarsanız bakın öyle koltuğa yaslanıp da izlemek gibi kolay ve rahat bir iş değil.

Yılmak yok…

Peki, bunca zorluğa, sıkıntıya (tabii, sansür ve yasaklamalar da var) rağmen sinemacılar yılıyor mu? Asla. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Erken öten horozun başını keserler / Bitmek tükenmek bilmez ki başın kesile kesile” diyor bir şiirinde. Onlar da biraz hayal gücü, biraz metafor, biraz da imeceyle anlatmak istediklerini döküyor filme, muhakkak.

Yapımcı Burak Kum ve yönetmen Zeynep Üstünipek çifti, birlikte yazdıkları senaryoyu imeceyle (oyuncusundan, ışığına, mekânından animasyonuna dek) kotardıkları “Aynı Masanın Etrafında” sinema filmini bitirmeyi başardılar pandemi, ekonomik zorluklar, deprem ve enflasyon canavarına rağmen.

Aynı Masanın Etrafında…

Asıl olan anlatmak istediklerinizse, stop-motion ve animasyon tekniklerin de yardımıyla çok keyifli, çok başarılı, çok beğenilen, hatta ödüller kazanan filmler yapabilirsiniz. Yeter ki çalışmayı, anlatmayı bir tarafa itelemeyin.

Film, farklı zamanlarda aynı masanın etrafında bir araya gelen hasta yakınlarının, hayatlarının en zor dönemlerinde karşılaştıkları sorunları çözebilmek için bir birlerinin iç dünyasına doğru duygusal bir yolculuğa çıkarak, birbirlerinin dertleriyle hem hâl olmalarını anlatıyor. Sinemalarda gösterime gir(e)mese bile birbiri ardına ulusal ve uluslararası ödül almış “Aynı Masanın Etrafında” filmi. İnsanların farklı olmasına rağmen bir masa etrafında olmak, sadece o masayı görmek sinemasal anlamda da epey bir hareketlilik doğuruyor. O hasta yakınının derdi başka, bununki bambaşka, diğerininki, “Allah kimsenin başına vermesin.”

Doğurgan bir öykü anlatılan, çünkü herkes farklı birbirinden ve anlatılan herkesin öyküsü; çeşitlendikçe, izleyici de sorunlar yumağından sıyrılıp çözüm bulmaya çalışıyor kendince… Kolay mı? Sorunları çözüme kavuşturmak kolay olsaydı, şimdiye her şey (her yer) güllük gülistan olurdu. Ama ne var! İzleyici kendince bir anlam yüklüyor beyazperdeye yansıyanlara ve ileriye daha güvenli, daha umutlu bakıyor.

Burak Kum ve Zeynep Üstünipek, yılmamışlar başarmışlar. İnanıyorum ki, genç sinema sevdalıları, öykülerine, projelerine güvendikleri zaman -tamam çok zor, tamam çok pahalı, tamam yıllar sürebilir- düşlerini gerçekleştirebilirler. Birbiri ardına ödül kazanan “Aynı Masanın Etrafında” filminin izleyiciye bir an önce ulaşması dileğiyle…

(10 Aralık 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

11. Boğaziçi Film Festivali’nin Uluslararası Yarışması’nda Yer Alan Filmler Açıklandı

11. Boğaziçi Film Festivali’nin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda Altın Yunus için yarışacak filmler belli oldu. Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından 08 – 16 Aralık tarihlerinde düzenlenecek11. Boğaziçi Film Festivali’nin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda 10 film yer alıyor. 11. Boğaziçi Film Festivali açılışını, 48. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyer gerçekleştiren The Teacher ile yapacak.

11. Boğaziçi Film Festivali’nin Uluslararası Yarışması’nda Yer Alan Filmler Açıklandı yazısına devam et

Başka Bir Hayatta Görüşmek Üzerine

New York’ta bir barda sohbet eden ikisi Asyalı biri Amerikalı üç kişiyi izleyen gözler onlar hakkında tahminde bulunurken hangi ikisinin çift olduğu konusunda karasız kalırlar. ‘Başka Bir Hayatta / Past Lives’ın bu giriş sekansı Kore asıllı Celine Song’un özyaşamsal anılarından süzülüp gelmiş. Birebir değil belki ama kurgu hikâye onun yaşadıklarının izini sürüyor.

Bu gizemli başlangıcın ardından 24 yıl öncesine, Koreli Na Young ile Hae Sung’un ortaokul yıllarına dönüyoruz. Minik kalpleri birbirleri için çarpan iki çocuk, kızın ailesinin Kanada’ya yerleşme kararıyla ayrılmak zorunda kalacak, mühendislik okuyan delikanlı ancak 12 yıl sonra sosyal medya kanalıyla küçük yaşta sevdalandığı Na Young’ın izine ulaşacaktır. Toronto’dan New York City’ye ikinci kez göç etmiş yeni adıyla Nora Moon yeni ülkesinde tıpkı babası gibi yazarlık hayallerinin peşindedir. Genç adamın çocukluk aşkı ile fiziksel olarak karşılaşabilmesi için ise bir 12 yıl daha beklemesi gerekecektir.

Sundance Bağımsız Filmler Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ilk uzun metrajında gayet başarılı bir sınav veren Koreli genç sinemacının anlatısı romantik aşk filmlerinin klişelerinden uzakta, duygulu ancak ayakları yere basan bir bakış üzerinden ilerliyor. Yahudi bir Amerikalı ile East Village’daki küçük dairelerinde yazarlık uğraşını sürdüren Nora çocukluk aşkı ile karşılaştığında içi titrer. Aşkın ötesinde Kore’ye duyduğu özlemdir onu kendisine çeken. Genç adam o küçük kızın geride bıraktığı geçmişi, Seul’un ta kendisidir. İşte film tam da bu noktada klasik romantik anlatılardan uzaklaşarak Alain Resnais’nin ‘Hiroşima Sevgilim / Hiroshima Mon Amour’una selamını çakıyor.

Nora’nın annesinin en baştan söylediği gibi ‘bir şeyi terk ettiğimizde başka bir şey kazanır mıyız?’. Bölünmüş kimliğinde bocalamalar yaşar Nora. Hangi seçeneğin daha iyi olduğu meselesini tartışırız bizler de. İki genç insan daha önce karşılaşmış olsalardı ne olurdu; sevgili mi olurlardı, yoksa ayrılırlar mıydı’yı düşünürüz. Ancak hayatın neler getireceğini bilemeyiz ve kaseti geriye sarma şansımız olmadığı için Nora’nın deyimiyle ‘kökler dikili olduğu saksıda yerini bulacaktır’. Daha sonra, filmde sıkça geçen, Kore dilinde yazgı ya da kader anlamına gelen ‘In-Yun’ deyişi hakkında bilgi sahibi oluruz. Düzen ve reenkarnasyon inancından gelen bu tabir doğrultusunda, örneğin sokaktan geçen iki yabancının kıyafetlerinin birbirine sürtmesi dahi In-Yun’dur ve bu onların geçmiş yaşamlarında mutlaka bir ilişkileri olduğu anlamına gelmektedir. Her ne kadar Nora bunu birini ayartmak için Korelilerin uydurduğunu söylese de, Song’un masalsı gerçekçiliği iki ana karakterin başka bir hayatta yeniden bir araya gelme ihtimalini ima eder gibidir.

Tiyatro kökenli Celine Song ‘In-Yun’ anlatısını son derece zarif bir biçimde taşıyor filmine. Nora’yı canlandıran Greta Lee’nin iki kültür arasında bocalayan duygularını, unutulmaz ‘Ayrılık Kararı’ndan hatırladığımız Teo Yoo’nun umutsuzca romantizmini ince jestler ve bakışlarla yönetiyor.

(09 Aralık 2023

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

İbrahim Büyükak ve Yasemin Sakallıoğlu’nu Buluşturan Mutluyuz Filminden İlk Teaser Yayınlandı

25 Film’in yapımcısı olduğu İbrahim Büyükak’ın senaryosunu yazıp, yönettiği, başrollerini Yasemin Sakallıoğlu ile paylaştığı aile komedisi Mutluyuz 29 Aralık 2023 Cuma günü sinemalarda gösterime girmeye hazırlanıyor. Ayrılmak üzere olan bir çiftin eğlenceli hikâyesini sinemaseverlerle buluşturacak filmden ilk teaser yayınlandı. Teaser’da herkesin kendi ilişkisinden bir parça bulacağının ilk sinyalleri veriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Can Gürzap’ı Kaybettik

Sinema ve tiyatromuzun sevilen oyuncularından Can Gürzap, 01 Aralık 2023 Cuma günü hayatını kaybetti. Gürzap, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdi ve Londra’da Central School of Speech and Drama’da eğitim gördü. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda da görev yapan sanatçı Yaşam Kavgası, Metres, Yangın, İlk Aşk, Ağrı’ya Dönüş, Gelecekten Bir Gün, Bir Avuç Deniz adlı sinema filmleriyle de hatırlanıyor. Gürzap’ın cenazesi Taksim Camii’nde kılınan cenaze namazını müteakip Sapanca’ya götürüldü ve Kırkpınar’daki aile mezarlığında toprağa verildi. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Yaşam Koçu Filminin Teaserı ve Afişi Hazır

Doğu Demirkol’un senaryosunu yazdığı ve başrolünü Yağmur Tanrısevsin ile birlikte üstlendiği Yaşam Koçu filminin teaserı ve afişi aynı anda görücüye çıktı. Filmin sosyal medya hesapları üzerinden paylaşılan ilk tanıtım, filme dair komik ipuçları da barındırıyor. Burak Kuka’nın yönettiği filmin oyuncu kadrosunda Doğu Demirkol ve Yağmur Tanrısevsin’in yanı sıra Bülent Çolak, Hakan Meriçliler, Nazlı Tosunoğlu ve Ebrar Demirbilek gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Yapımcılığını Wovie, Netd, Dmc ve RetroPro’nun üstlendiği, günümüz popüler mesleklerinden yaşam koçlarını tiye alan film 12 Ocak’ta vizyonda.

  • Basın Bülteni
  • Teaserı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

11. Uluslararası İpekyolu Film Festivali Basın Toplantısı Yapıldı, Programı Açıklandı

11. Uluslararası İpekyolu Film Festivali programı 01 Aralık Cuma günü Taksim Point Otel’de yapılan basın toplantısında açıklandı. SETEM – Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin düzenlediği film festivali bu sene 15 – 18 Aralık 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İpekyolu coğrafyasından yoğun ilgi gören festivale 27 ülkeden toplamda 245 film başvurusu gerçekleşti. Ön jürinin yaptığı değerlendirme sonucunda ulusal ve uluslararası kategoride finalistler belirlendi.

11. Uluslararası İpekyolu Film Festivali Basın Toplantısı Yapıldı, Programı Açıklandı yazısına devam et

Geyiğin Ayak İzleri

‘Kusursuz bir başyapıt karşısında duyguların coşması ve gözyaşlarını tutamamak’. Geleneksel en iyi filmler sıralamamda geçtiğimiz yıl en başa yerleştirmiş olduğum ‘Drive My Car’ üzerine yazıma böyle başlamışım. Filmin unutulmaz yönetmeni Ryûsuke Hamaguchi’nin kısa bir aradan sonra bu kez Venedik’te dünya prömiyerini yapan ve festivalden ödülle dönen son çalışması ‘Kötülük Diye Bir Şey Yok / Aku Wa Sonzai Shinai’nin yılın sonuna yaklaşırken sinemalarda gösterim şansı bulması güzel bir sürpriz. Murakami’nin aynı adlı kısa öyküsünden uyarladığı, tüm dünyada ses getirmiş Çehov lezzetli ‘Drive My Car’ın ardından, usta sinemacının izleyicisine ters köşe yapan çok daha küçük ölçekli meditatif bir çalışması bu. Hamaguchi bir kez daha memleketlisi ünlü besteci Eiko Ishibashi ile yola çıkmış, hatta onun bir müzikal çalışması için çektiği videolar, diyalogdan ziyade görüntüler üzerinden ilerleyen filmin ana fikrini oluşturmuş.

Başlarken Tokyo kırsalındaki ormanlık yerleşim biriminde doğa ile başbaşa bırakıyor bizi. Gökyüzüne ok gibi yükselen ağaçların görüntüsüne Ishibashi’nin hipnotik müziğinin eşlik ettiği uzunca bir açılış sekansının ardından çevreyi merak ve hayranlıkla gözlemleyen 8 yaşındaki Hana ile tanışıyoruz. Okuldan çıkmış ve babası onu almaya yine gecikmiş olduğundan orman yolundan mütevazı köy evine dönüş yolundadır. Takumi San yine geç kalmıştır ama bitirmesi gereken işleri vardır. Önce uzun uzun odun kırar, daha sonra mis gibi kaynak suyunu bidonlara doldurur. Orman yolunda kızı ile buluştuğunda gizemli bitkiler arasında gezintimiz sürer. Hana ile birlikte meşeyi, dağ kirazını tanırız. Çam ile karaçamlar arasındaki farkı öğreniriz. Baba kız, Hana’nın bulduğu sülün tüyünü klavsen çalan oğlunun kullanımı için köyün muhtarına hediye etmek üzere yanlarına alır. Geyiğin meşe üzerinde bıraktığı diş izlerini, karlı zemindeki ayak izlerini takip ederiz. Lanet olası avcıların silah seslerinden irkiliriz. Ormanın boynuzlu sakinlerinin insanlara saldırmadığını, ancak kurşunu yediklerinde ya da yavrularını kaybettiklerinde gözlerinin hiçbir şey görmediğini öğreniriz.

Kuşlarıyla, hayvanların kardaki ayak izleriyle, şırıl şırıl akan sularıyla cenneti andıran büyülü doğayı Ishibashi’nin klasik ile elektroniği harmanlayan müziği eşliğinde yudumlarız. Lakin Hamaguchi’nin müzik kanalıyla duyguları coşturma niyeti yoktur. Godardvari bir üslûpla müziği aniden susturur, ardından yerleşim bölgesini bekleyen tehlikeden haberdar oluruz.

Covid sübvansiyonlarından acilen yararlanmak isteyen menajerlik firması bölgede satın aldığı arsa üzerine şehirli beyaz yakalılar arasında moda haline gelmekte olan, özgün dilinde ‘glamping’ olarak geçen her türlü konforu haiz göz alıcı doğa kampı inşaatına başlamak üzeredir. Firma bölgeye gönderdikleri iki çalışanıyla yerel halkın nabzını tutmak, onları projeye ikna etme peşindedir. Ancak köy ahalisi bu konuda uyanıktır. Yapılan toplantıda, yeraltı sularına bağlanacak olan foseptik çukurunun mis gibi sularını kirleteceği, kentten gelecek gençlerin denetimsiz barbekülü eğlence faaliyetlerinin orman yangınlarını körükleyeceği konusunda itirazlarını dile getirirler. Bir toplumun parçası olmanın doğaya karşı sorumluluk sahibi olmayı gerektirdiğini hatırlatırlar onlara. Lakin bu karşı çıkış gözü dönmüş vahşi kapitalizmi durdurmaya yetecek midir. Halbuki doğada anahtar dengedir, aşırıya kaçıldığında denge bozulacaktır.

Japon sinemacı ödünsüz minyatüründe işte bu meseleleri tartışıyor, naif ama güçlü çığlığına kulak vermemizi istiyor. Doğanın kendi dengesi içinde uyumlu aktığının ve hiçbir canlının özünde kötü olmadığını vurguladığı filmin özgün adı buradan geliyor. Ancak her canlının kendini savunmak için her zaman saldırabileceğini unutmamak gerekiyor. Film bu minvalde belirsiz, yoruma açık finaline doğru ilerlerken izleyici olarak tedirgin bir deneyime dahil oluyoruz, kafamız karışıyor. Hamaguchi bunu kasıtlı olarak yaptığını hiç saklamıyor.

(08 Aralık 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Gerçekçi, Dokunaklı ve Son Derece Güçlü Bir Aşkın Hikayesi, Past Lives (Başka Bir Hayatta) 08 Aralık’ta CJ ENM Türkiye Dağıtımıyla Sadece Sinemalarda

Tüm dünyada büyük beğeni toplayan Başka Bir Hayatta (Past Lives) filmi CJ ENM Türkiye dağıtımıyla 08 Aralık 2023 Cuma günü ülkemiz sinemalarında gösterime giriyor. Birbirine derinden bağlı iki çocukluk arkadaşı Nora (Greta Lee) ve Hae Sung (Teo Yoo), Nora’nın ailesinin Kore’den Kanada’ya göç etmesiyle birbirlerinden koparlar. 20 yıl sonra, kaderin onları yeniden buluşturduğu 1 hafta boyunca, aşkları ve geçmişleriyle yüzleşirler.

1. Fethiye Film Festivali (FFF) Film Programı Belli Oldu

07 – 10 Aralık 2023 tarihleri arasında gerçekleşecek olan Fethiye Film Festivali’nin (FFF) film gösterim programı belli oldu. Gösterim seçkisinde Belgesel, Kurmaca, Animasyon ve Deneysel film türlerine yer veren FFF’de ayrıca üç ayrı mekânda düzenlenecek dört ayrı etkinlik de festivale zenginlik katacak. FEFSAD – Fethiye Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği’nin organizasyonuyla hayata geçen festival bünyesindeki gösterimler ile düzenlenecek konferans ve söyleşiler ücretsiz olarak izleyici ile buluşacak. 1. Fethiye Film Festivali film gösterim programı 25 Kasım 2023 tarihinde festivalin sosyal medya hesaplarından da açıklandı.

Okyanusu Akvaryuma Sığdıran Murat Göğebakan

Eskiden bir film için, aileler de izlesin diye “mendilinizi hazır tutun” derlerdi; Yeşilçam’ın en başarılı olduğu dram türüydü çünkü. Gözlerinizin dolması bir yana gerçekten ağlatacak denli yoğun bir dramatik yapısı olurdu filmlerin. Ama en çok da oyuncular üzerinden tutulurdu filmler. Murat Göğebakan, acıyı, hüznü, ünü, şöhreti, mutluluğu ama en çok da aldatma / aldanmayı o kısacık ömrüne sığdırmış, ilginç sesi ve yorumuyla da çok sevilmiş bir şarkıcı… “Kalbim Yaralı” parçasıyla tanındığı için de filmin adı da olmuş o şarkı.

Sıradan, tipik bir ailenin engelli çocuğudur Murat, doktorun önerisine rağmen annesinin kürtaja izin vermemesiyle gelmiştir dünyaya. Kendisi çocukken, sorumluluğunu üstlendiği kardeşini kamyon ezince, onun da ağırlığı omuzlarına biner ve hüzün iyiden iyiye çöreklenir omuzlarına…

Film icabı mı?

Yeşilçam’da benzer melodramlar öyle çok yapıldı ki, hemen hepsi için neredeyse, “film icabı, bu kadarı da olmaz” denirdi, ama şimdi görüyoruz ki, benzer sorunlu ve sıkıntılı yaşamlar varmış.

“Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” filmi, gerek senaristlerin (Sezgin Irmak ve Lütfi Albayrak) gerekse yönetmenin (Ali Ayyıldız) dersine iyi çalıştığının göstergesi. Burada, Murat Göğebakan’dan daha çok Murat Göğebakan olmuş Burak Sevinç’in oyunculuğunu alkışlamak gerekir. Biraz abartılı gibi gelse de, engelli bir bireyin o sarsaklığı, o mimikleri, o hareketliliği ne zaman dinler ne de zemin; kabûl etmelisiniz.

Senaryoda ele alınan yoğun acı, aldatılma (kendisininki sayılmıyor nedense, çünkü erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz), ihanet, hasret ve hastalık sorunları o denli vurgulanıyor ve üzerine düşülüyor ki… Yaşamın her anında, her alanında yaşananlar bunlar, ama senaryoda köpürtülünce, yönetmen de üzerine düşeni gereğince yerine getirince seyircinin de gözyaşları sel olup akıyor. Nizam Eren, Murat Göğebakan’ı, “Hoca Efendisinin uğruna şarkı besteleyen ayrıca ‘uzun adam’ için seçim şarkısı yapan, 15 Temmuz ihanetini göremeden ölen ve parayı bulunca önce ailesini unutan biri…” olarak tanımlıyor.

Beyazperdeye (veya ekrana) yansıyan filmin görüntüsü kadar içeriği ve verdiği mesaj belirleyicidir. İçeriğinden ayırdığınız filmin kalıcılığı da birkaç gün sürer. “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” filmini bu açıdan da ele almak gerekir.

Burak Sevinç, bu filmdeki Murat Göğebakan rolüyle izleyicinin en beğendiği, festivallerdeyse en iyi erkek oyuncu ödülünün açık ara adayı olacaktır. Tabii, filmin seyirciyi sar(s)ması da izlenme rekorlarının habercisi muhakkak ki…

Toplumsal olarak duygusallığımız, hayata bakışımızı da belirliyor. İyi filmler her zaman izlenir, gözyaşlarına boğsa da…

08 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(06 Aralık 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

İki Kültür Arasında Kalan Duygular: Başka Bir Hayatta

Kim neden ve niye (ister politik, ister ekonomik, ister savaş, isterse de iklimsel nedenlerle) göç ederse etsin göçmenlik yaşamı paramparça ediyor. Belki ilk anda hissetmiyorsunuz, çok da iyi bir şey yaptığınızı düşünüyorsunuz, ama o duygu bırakmıyor yakanızı (tabii, gittiğiniz yerde ötekileştirme, aşağılanma, dışlanma da söz konusu), bocalıyorsunuz. Bu arada egonuz o kadar yükseliyor ki, burnunuz düşse almayacak kadar şişiyor, ama içinizde yaşayanların önüne geçmeniz de pek mümkün değil…

Celine Song, gerçekten yaşamın içinden, hepimizin yaşadığı bir öykü (özyaşam öyküsü aslında) yazmış ve başarıyla çekmiş. İki çocukluk aşkı, aradan geçen 20 yılda çok şey yaşamış, çok şey farklılaşmış ve köprülerin altından çok sular akmış… Göç ederlerken, Koreli izlenimini de silmek amacıyla “Na Young” adını değiştiren Nora’yı arasa da bulamayan Hai Sung, içinde közlenen aşkının sönmesine izin vermemiş. Arada internet aracılığıyla buluşsalar da bir türlü bir araya gelemediklerinden, yeniden uykuya yatırırlar ilişkilerini…

Kader ağlarını örer (mi?)

In-Yun, Kore’de insanların inandığı bir efsanedir. Biriyle bir şekilde yolunuz kesiştiğinde, sadece yoldan geçerken giysileriniz sürtünse bile kader sizi yeniden buluşturur… Yani, Nora ile Hai arasındaki duygusal ilişki yeniden başlayabilir. Sahi, başlar mı? Filmi izleyin, muhakkak izleyin. Herkesin yanıtı kendince, bakalım sizin yanıtınız ne olacak.

… buluştuklarındaysa değişimden çok geçmişin anılarını canlandırıyorlar, sözle değil ama duyguyla. Yönetmen, ilk filmi olmasına karşın, gerçekten o duyguyu yansıtıyor beyazperdeye…

Nora (Greta Lee) ve Hae Sung (Teo Yoo) abartısız canlandırıyorlar karakterlerini, belki de filmdeki iki karakterin uyumluluğu, iki oyuncunun uyumundan kaynaklanıyor. Her iki oyuncuda da kendinizi buluyorsunuz; siz de aynı şeyi yapar, aynı duyguları yaşardınız aynı durumda.

Anadilinde rüya…

Nora, bir yazarla (Arthur) evlenmiş ve artık tümüyle New Yorklu olmuştur, öyle giyinir, öyle düşünür, öyle yaşar… Ama eşi, uykusunda Korece sayıkladığını fısıldar kulağına… Filmin belki de en önemli dönemeci odur. Rüyanızı, her ne olursa olsun anadilinizde görürsünüz. Kız için de, kırılma noktasıdır bu rüyalardaki Korece… Arthur (John Magaro) ile uyumlu bir yaşam sürdürüyor olsalar da… Kim bilir, belki Hae ile o uyumu hiç yakalayamayacak, belki çocukları olacak, belki boşanacaklar ve acılar yaşayacaklar… Peki, şimdi yaşananlar acı değil mi? O ikilemin içinde kalmak ve o duygudan sıyrılmak kolay mı?

Gerek Seul (İstanbul’a çok benziyor ve turistik yerlerini değil, yaşamın geçtiği dar sokakları, heykelli parklarıyla insanda gezip görme ihtiyacı hissettiriyor) gerekse New York görüntüleri çok güzel, filmin müziği de alabildiğine çarpıcı. Kısacası, kaçırılmaması gereken bir film.

08 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(07 Aralık 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com