Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

36. İstanbul Film Festivali’nde Berlinale Rüzgarları

36. İstanbul Film Festivali kentin iki yakasına yayılmış 10 farklı sinema salonunda tüm heyecanıyla sürüyor. Bu yıl 21 bölümde, 61 ülkeden, 207 yönetmenin 186 uzun metrajlı ve 17 kısa filminden oluşan zengin programıyla sinemaseverlerin karşısına çıkan festivalin ilk günlerinde öne çıkan yapımlar, 67. Berlin Film Şenliği seçkisi dahilinde geçtiğimiz Şubat ayı içinde dünya prömiyerini yapmış yapımlardı.

Berlinale’nin açılışını yapmış olan ‘Django’, İstanbul Film Festivali’nin ‘Musikişinas’ başlıklı bölümünde gösterildi. Bizde ‘Sürgün Melodiler’ adıyla gösterime girecek olan Etienne Comar imzalı yapım, Avrupa Cazı’nın öncülerinden ve Gypsy Swing’in babası olarak bilinen Django Reinhardt’ın 1943 yılında Nazi İşgali altındaki Paris’ten kaçışının hikâyesini anlatıyor. Reinhardt rolünde Cezayir asıllı tanınmış oyuncu Reda Kateb’in yer aldığı, Nazizm dönemine ilişkin bildik klişelerle örülü, konvansiyonel bir seyir izleyen yapımın en etkileyici yanı Django’nun Avrupa’nın önde gelen topluluklarından Rosenberg Trio tarafından yeniden yorumlanan doyumsuz müziği oluyor.

Son Berlinale seçkisinin en değerli parçası, en iyi filme takdim edilen büyük ödül Altın Ayı’nın yanı sıra, FIPRESCI ve Ekümenik Jüri ödüllerini toplayan ‘Beden ve Ruh’ idi kuşkusuz. Yılların usta sinemacısı Macar yönetmen Ildiko Enyedi’nin 18 yıl aradan sonra çektiği bu güzel yapım, emekliliği yaklaşmış bir mezbaha müdürüyle, işe yeni alınmış asosyal kalite kontrol uzmanının ortak rüyalarla başlayan tutkulu aşkını öykülüyor. Rüyalarındaki birlikteliği gerçek hayata taşımaya çalışan ana karakterlerin büyülü gerçeklik tadı taşıyan sevda öyküsünde oyuncular muhteşem. Festivalde kaçırdıysanız üzülmeyin, 21 Nisan’da ‘Başka Sinema’ salonlarında vizyona giriyor. Bu benzersiz film üzerine daha ayrıntılı bir yazıyı yaygın gösterime gireceği tarihe bırakalım dilerseniz.

Bu yıl kadın sinemacıların zaferiyle kapanan Berlinale’nin Alfred Bauer Gümüş Ayı ödüllü bir diğer ilgiye değer filmi ‘İz / Pokot’ bizim festivalin de gözdeleri arasındaydı. Yine yılların eskitemediği bir başka ustanın, Polonyalı sinemacı Agnieszka Holland’ın imzasını taşıyan filmi, anarşist-feminist bir polisiye olarak tanımlıyor yönetmeni. Karlar altındaki bir dağ kasabasında geçen, eksantrik karakterlerin cirit attığı bu cinai filmde, kasabada İngilizce öğretmenliği yapan, astroloji meraklısı, hayvan hakları savunucusu şirin ihtiyarın iki köpeğinin ortadan kaybolmasının ardından, çoğu kaçak avcılıkla uğraşan bölge sakinleri art arda cinayetlere kurban gitmeye başlıyor. Özgün Lehçe adı ‘Hayvan İzi’ anlamına gelen bu kara güldürü ancak 68 kuşağından bir sinemacının elinden çıkabilecek hınzırlıkta. ‘İnsanların dünyayı değiştirmek için mücadele verdikleri bir devirde büyümüş’ Polonyalı sinemacı, adaşı başoyuncusu Agnieszka Mandat’ın muhteşem katkısıyla yarattığı ütopik dünyasında, doğa ve hayvan katliamına isyanını haykırıyor. Bizde fazla gecikmeden sinemalara gelmesini umut ettiğim bu güzel filmin festivaldeki son gösterimi, 13 Ekim Perşembe 19:00’da Nişantaşı City’s Sineması’nın üçüncü salonunda.

Senegal asıllı Fransız yönetmen Alain Gomis’nin geçen ay Berlin’den Jüri Büyük Ödülü ile dönen filmi ‘Félicité’ festivalin ilgiye değer bir başka yapımıydı. Geceleri barda şarkı söyleyerek geçimini kazanan Félicité’nin yaşamı üzerine filmin hikâyesi. Kongo’nun başkenti Kinşasa’da zengini acımasızlaştıran, yoksulu ve özellikle kadını yalnızlaştıran ekonomik ve ataerkil düzenin varlığını her karede hissettiğimiz filmde, Félicité’nin 14 yaşındaki oğlunun geçirdiği motosiklet kazasıyla iyice çıkmaza giren hayatını, oğlanın ameliyatı için gereken parayı toplama mücadelesini ‘onca yoksulluğa rağmen’ klişesine düşmeden şefkatle izlemiş Gomis, sık kullandığı yakın planlarla başroldeki Vero Tshanda Beya’nın anlamlı yüzüne odaklanmış. Film, 12 Nisan Çarşamba 16:00’da Atlas Sineması’nda, 14 Nisan Cuma 19:00’da Kadıköy Rexx Sineması’nda gösteriliyor.

2013’te ‘Çocuk Pozu’ ile Berlin’de Altın Ayı kazanan Calin Peter Netzer’in son çalışması ‘Ana, Sevgilim / Ana, Mon Amour’ bir kara sevda öyküsü. Romanya Yeni Dalgası’nın en parlak temsilcilerinden biri olan Netzer’in filmi, üniversite yıllarında karşılaşan Ana ile Toma’nın bağımlılığa dönüşen sorunlu birlikteliklerini psikanalize geniş alan açan bir senaryo, Mircea Postelnicu ve Diana Cavallioti’nin doğal oyunculuklarıyla, bir de Berlin’den kurgu alanında en iyi sanatsal katkı ödülüyle dönen Dana Bunescu’nun ustalıkla kullandığı dinamik el kamerası çalışmasıyla parlıyor. Filmin festivaldeki son gösterimi, 15 Nisan Cumartesi 21:30’da Atlas Sineması’nda.

Bu yıl Berlin’den en iyi kadın oyuncu ödülüyle dönen Koreli sevdiğimiz sinemacı Hong Sangsoo’nun İstanbul Film Festivali seçkisine dahil olan son filmi ‘Gece Sahilde Tek Başına’ yönetmenin kendini tekrar ettiği vasat çalışmalarından biriydi. Otobiyografik öğeler taşıyan, yönetmenin evliyken bir ilişki yaşadığı kendisinden 22 yaş küçük Kim Minhee’yi başrole aldığı film, ünlü kadın oyuncunun yalnızlığını iki ayrı ülkenin sahil kentinde atlatmaya çalışması üzerine. Kadın karakterin melankolisini, dürüstlüğünü ve hesaplaşmalarını etrafındaki insanlarla konuşmaları aracılığıyla anlatan yönetmen, etkileyici kadın karakterin yanında yer alarak bir kez daha alışıldık erkek davranışlarını eleştiriyor.

Berlinale’nin yarışma filmlerinden olup bizim festivale uğrayan ‘Unutulmayan Aşk / Rückkehr Nach Montauk’u fırsat bulup izleyemedik. Filmin yönetmeni, başka bir usta sinemacı Volker Schlöndorff gösterimlerde bulunmak üzere kentimize kadar uğramışken üstelik. Filmin bizde vizyona girmesini bekleyeceğiz artık. Bu yıl Berlin’de yarışmalı bölümde yer almış tek belgesel olan ‘Beuys’, yönetmeni Andres Veiel’in sözleriyle ‘çok Alman, ancak mizahı yüzünden çok gayri-Alman’ sanatçı Joseph Beuys’un yapıtları kadar sıradışı yaşamını ve fikirlerini ele alıyor. Bu ilginç belgeseli 15 Nisan Cumartesi 13:30’da Beyoğlu Sineması’ndaki son gösteriminde yakalayabilirsiniz.

(10 Nisan 2017)

Ferhan Baran

[email protected]

Türk Yapımcılardan Dev Bütçeli Hollywood Filmi

Ünlü yapımcılar Hakan Türkşen ve eşi Nur Türkşen uzun süredir üzerinde çalıştıkları projelerini hayata geçirdiler. Çiftin Türkiye’de bulunan yapım şirketi Yazz Film’i, Yazz Film Company adıyla Amerika’ya taşıdılar. Los Angelas merkezli şirketin projeleri arasında Türkiye’deki sinema ve dizi filmlerini Amerika’ya pazarlamanın yanı sıra, Hollywood’da, dünyaca ünlü yıldızların rol aldıkları sinema filmleri çekmek olarak belirlediklerini belirttiler. Şu anda hazırlıkları süren 2 uzun metraj sinema filmi projeleri olduğunu belirten Hakan Türkşen, ayrıca Amerika’da oyunculuk yapmak isteyen tüm oyunculara da kapılarının sonuna kadar açık olduğunu söyledi.

Türk Yapımcılardan Dev Bütçeli Hollywood Filmi yazısına devam et

6. Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali Başvuruları Devam Ediyor

Bu yıl Forum Mersin tarafından 6.sı düzenlenecek olan ve Kurmaca, Belgesel ve Animasyon türünde filmlerin yarışacağı Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali’ne başvurular devam ediyor. Amatör ve profesyonel olarak sinemayla ilgilenen herkesin katılabileceği, festival son başvuru tarihi 07 Nisan. Festivalin gala gecesi 05 Mayıs’ta Forum Mersin Atıf Yılmaz Meydanı’nda gerçekleştirilecek. Yarışacak filmler, Deniz Türkali, Zahur Mükerrem, Y. Gürhan Topçu ve Hakan Erkılıç’tan oluşan Ön Seçiciler Kurulu değerlendirmesini geçmek için mücadele edecek.

Ferhan Baran Yazıyor: 36. İstanbul Film Festivali Ulusal Altın Lale Adaylarına Bir Bakış

‘Ulusal Altın Lale Yarışması’ sinemamızın son hasadından öne çıkan örneklerin izleyici karşısına çıkacağı, 36. İstanbul Film Festivali’nin ilgiyle takip edilen bölümlerinden biri. Bu yıl yönetmen Durul ve Yağmur Taylan biraderlerin başkanlığını yapacağı yarışma jürisinin diğer üyeleri, oyuncu Nejat İşler, yazar Sema Kaygusuz ve görüntü yönetmeni Emre Erkmen’den oluşuyor. Jüri, Altın Lale en iyi film, yönetmen, Onat Kutlar adına Jüri Özel Ödülü, … Devamı… »

Sarı Sıcak

Fikret Reyhan’ın yönettiği ve Aytaç Uşun, Mehmet Özgür, Gökhan Şimşek ile Cem Zeynel Kılıç’ın oynadığı Sarı Sıcak, 23 Haziran 2017′de Başka Sinema dağıtımıyla FNR Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Artan endüstrileşmeyle birlikte fabrikaların arasında sıkışıp kalmış bir tarla. Ve bu tarlada hayata tutunmaya çalışan göçmen bir aile. En küçük oğul İbrahim, farklı bir geleceğin hayalini kurmaktadır ve kendi kaderini belirleme konusunda kararlıdır. Ayrıca feodal aile yapısının getirdiği baskının da boyunduruğu altındadır. Bir hayali gerçeğe dönüştürmek kolay değildir. Eylemleri kendisi ve ailesi için hiç beklenmeyen sonuçlar doğuracaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Sarı Sıcak yazısına devam et

Taş

Orhan Eskiköy’ün yönettiği ve Muhammet Uzuner, Jale Arıkan, Ahmet Varlı ile Beste Kökdemir’in oynadığı Taş, 13 Ekim 2017′de Kurmaca Film dağıtımıyla Perişan Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Selim, yaralı olarak Sesik Köyü’ndeki bir eve sığınır. Bu evde yaşayan ailenin oğulları 20 yıldır kayıptır. Evlerine gelen bu yabancıyı Emete yıllar önce ölen oğlu Hasan olarak sahiplenir. Kocası Ekber ve kızı Suna ona inanmakla inanmamak arasında gidip gelirler. Selim’in iyileşip uyandığında hayatını kurtaran bu insanları tanımadığı ortaya çıkar. Kendi geçmişini hatırlamıyor olması işleri zorlaştırır. Ancak Selim’in gözleri ve elleri Hasan’ınkilerin aynısıdır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Taş yazısına devam et

Cenk Ertan: Kısa Dönem Bordo Bereli Askerlik Yaptık

Bordo Bereliler Suriye filminde Suriye operasyonunu yöneten Yüzbaşı Mehmet karakterini canlandıran oyuncu Cenk Ertan, sette sürekli emekli bir bordo berelinin bulunduğunu belirterek, “Çekimlerde bizlere yardımcı olmak için emekli bordo bereli askerimiz vardı. Çekimler bitene kadar kısa dönem bordo bereli askerlik yaptık. Bizimki neticede bir rol onlar kadar olamayız. Çünkü yanında patlayan bomba gerçek değil. Silahlar üstümüze mermi yağdırsa da hepsi rol gereği oysa gerçek bordo bereli askerlerimiz cephede ölümü göze alıyorlar.” dedi. Ertan, “Filmde Askerlerin sadece ölüm makinası olmadığını onlarında aile ve arkadaşlık ilişkilerini göstereceğiz.” diye ekledi.

Martı

Erkan Tunç’un yönettiği ve Onur Buldu, İrem Sak, Öner Erkan, Sahra Şaş ile Erşan Utku Ölmez’in oynadığı Martı, 23 Mart 2018′de Başka Sinema dağıtımıyla MinT Motion Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, İzmir’in Torbalı ilçesinde, dağlar arasında kalmış bir tavuk çiftliğinde bakıcı olarak çalışan Yakup ve ondan yaşça oldukça genç karısı Mediha’nın sıkıcı hayatlarının, çiftliğe yardımcı olarak gelen Rıza ve karısı Nurgül’ün görünürde eğlenceli olan hayatlarının bu dar ve boğucu çiftlik mekânında buluşmasını, bu buluşma sonrasında da karakterlerin iç dünyalarının ortaya çıkmasını ve kendileriyle yüzleşmelerini beyazperdeye getiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Martı yazısına devam et

Gênco (Yönetmen: Ali Kemal Çınar)

Ali Kemal Çınar’ın yönettiği ve Ali Kemal Çınar, Salih Demir, İhsan Şakar ile Teymur Evdike’nin oynadığı Gênco, 07 Temmuz 2017′de Başka Sinema dağıtımıyla Layen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Ali Kemal beş yaşındayken başka dünyadan gelen biri ona süper güçler verir. Ama verilen bu güçler sınırlıdır. Kendisine verilen bu güçlerle insanlara yardım eder. Kimliğini gizlemek için kostüm giyer ve kendisini Genco olarak tanıtır. Arkadaşıyla birlikte vejetaryen bir kafe işletir. İşleri kötüye gidince Ali Kemal’i bunalıma girer ve bir süre evden çıkmaz. Arkadaşı Salih’le birlikte süper gücünü geliştirmek için çalışmaya başlarlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Filmi izlemek için tıklayınız.

Gênco (Yönetmen: Ali Kemal Çınar) yazısına devam et

Sadi Çilingir Yazıyor: Salak Milyoner

Soldaki orijinal isimli “Baraka”, 1996 Haziran’ında sinemalarımızda gösterilmiş olan bir belgesel film, sağdaki ise önümüzdeki günlerde sinemalarımızda gösterilecek olan “Baraka” adlı film. Yeni filmin adını bülteninde “Baraka” (The Shack) olarak okuyunca ilk film aklıma geldi ve filmi neden 2 orijinal isimle vizyona çıkarıyorlar diye düşündüm. Bülteni okuyunca filmin Türkçe adının “baraka” yani “kulübe” mânâsına geldiğini anlayınca iş düzeldi. … Devamı… »

Mezarcı Filminin Final Afişleri Hazır

Talip Karamahmutoğlu’nun yönettiği ve başrollerini Emre Altuğ, Nilay Erdönmez ve Turan Özdemir’in paylaştığı, Osman Şahin’in unutulmaz öyküsünden uyarlanan Mezarcı filminin final afişleri tamamlandı. 04 Ağustos’ta gösterime girecek olan filmin yayınlanan son afişlerinde tasarımcı Galip Aksular’ın imzası bulunurken, afiş fotoğrafları Eren Yiğit tarafından çekildi. Müziklerini Erkan Oğur’un yaptığı Mezarcı’nın konusu şöyle: Almanya’da mezarcılık konusunda ustalaşan Ejder, babası ölünce memleketine döner. Köyündeki yerli ve yabancıların oluşturduğu milyon dolarlık yaşam alanları, Ejder’in mezarcılık konusundaki birikimlerine yeni ufuklar açar.

Mezarcı Filminin Final Afişleri Hazır yazısına devam et

20. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali

20. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 20 – 23 Mayıs 2017 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Uçan Süpürge, kurulduğu 1996 yılından bu yana Türkiye’de kadın örgütleri ve kadın hakları aktivistleri arasındaki iletişim, etkileşim ve diyaloğu arttırmayı amaçladı. İletişimin en etkili yollarından biri olan sanatın 7.si sinemayı kadınlar arasında iletişimi güçlendirmek için bir yol olarak kullandı. 20 yıldır Türkiye’den, dünyanın her yerinden kadın yönetmenlerin kadın gözüyle çektikleri toplumsal cinsiyet temelli filmlere programında yer veren Uçan Süpürge, festival sırasında filmlerini gösterdiği yönetmenlerle seyircileri buluşturdu.

20. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali yazısına devam et

Hızlı ve Öfkeli 8

F. Gary Gray’ın yönettiği ve Vin Diesel, Charlize Theron, Dwayne Johnson ile Jason Statham’ın oynadığı Hızlı ve Öfkeli 8 (The Fate of the Furious), 13 Nisan 2017’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Ekip artık sakinleşmiştir ve suçtan uzak bir hayat yaşamak istemektedir. Dom ve Letty evlenip balayına giderlerken, Brian ile Mia da emekli olmaya karar vermiştir. Ancak gizemli bir kadın olan Chiper, Dom’u hedefine almış durumdadır. Dom’u tekrar suça bulaşmaya ikna eden Chiper, onu sevdiği ve güvendiği insanlardan da ayıracaktır. Artık Dom’u durdurmanın tek yolu, ekibin geri kalanının peşlerine düşmesidir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2 / 3 / 4
  • IMDb

Hızlı ve Öfkeli 8 yazısına devam et

Baraka -The Shack-

Ölüm, geri dönülmeyen bir yok oluştur. Bu, bütün canlılar için geçerli. Bunu kabul etmek, belki bütün canlılar için değil ama insanlar için en zor kabul edilebilir bir durum. Herkes, hepimiz ikinci bir dünya olduğuna, orada huzur, barış, mutluluk olduğuna inanırız. Büyük olasılıkla burada, bu dünyada yaşayamadığımız bütün güzellikleri oraya bırakmamızın temelinde yatan da bu duygu.

Üç çocuklu, geliri yerinde, mutlu ailede en küçük kız kaçırılarak öldürülünce her şey ama her şey tersine döner. Kendisini suçlayandan tutun da, yaşadığı umudunu taşıyanlara kadar. Kolay değildir böylesi bir sonuçla karşı karşıya olmak ve dik durabilmek.

Satranç oyunu gibi…

Sizi bilmem ama ben durabileceğimi sanmıyorum. Mackenzie Phillips, en küçük -tabii, bir o kadar da sevimli, akıllı, gelecek vaat eden- kızının trajik ölümünden sonra geçmişe dönük anılarında yaşadıklarını (filmin başında gördüklerimiz cidden güzel bir sürprizdir) anımsar. O ana kadar seyircinin ne olacağı konusunda bildiği pek bir şey yoktur aslında. Siz, satranç oyunundaymışçasına bir sonraki hamleyi düşünürken bambaşka bir şey çıkar karşınıza. Hayat (yani film) yeni hamleler için yeni düşünceler doğurmakla meşguldür artık. Akışa bırakmazsanız kendinizi çıkamazsınız işin içinden.

Kimin elini tutmak istersiniz?

İnançlı olup olmamak değil mesele… Bütün mesele inancınızın peşinden gitmektir. İnancınızla birlikte dik durmak, yorulmamak, bıkmadan usanmadan, hatta belki ölümcül kazalar geçirmek ve onları atlatmaktır. Sahi, onları yaşarken kim vardır yanınızda? Kimin elini tutmak istersiniz.

Geçenlerde tanrının erkek olmayabileceğini açıklayan birileri vardı gazetelere yansıyan haberlerde. Gerçekten de neden “erkek” olarak imgeleniyor hepimizin kafasında? Kadın olmasının bir sakıncası mı var? Yoksa alışılagelmiş, erkek egemen düşüncenin sonucunda belirlenmiş ama kırılması güç olduğu için kimsenin aksini iddia edemediği bir sonuç mu bu? Kilisenin duvarındaki vitrayda erkek olarak imgelenen tanrı gerçekte kadın olarak çıkınca Mack’in karşısına, ne diyeceğini bilememenin, elinin ayağının birbirine karışmasının o dayanılmaz ağırlığını siz de hissediyorsunuz oturduğunuz koltukta.

Görselliği çok güçlü bir film Baraka. Dili de zorlamıyor. Ama konusu itibariyle zorluyor izleyiciyi. Mesajı açık, bir beis yok. Doluya koyup aldıramadığınız, boşa koyup dolduramadığınız her inanç temelli konu için yeniden düşünmenize yol açacak. Tabii, çok yaygın bir düşünce ile… Ben yoksam, tanrı da yok. Ama ya varsa!

BARAKA -The Shack- yönetmen Stuart Hazeldine, oyuncular Sam Worthington, Octavia Spencer, Tim McGraw, Radha Mitchell, 7 Nisan’dan itibaren gösterimde…

(08 Nisan 2017)

Korkut Akın