Dünya sinemalarıyla aynı günlerde bizde de gösterime giren Hollywood’un yaz hitlerinden ‘Suikast Treni / Bullet Train’ Kotaro Isaka’nın ‘Maria Beetle’ isimli çok satan romanından uyarlanmış. Japonların ‘Shinkansen’ adını verdikleri gaga uçlu süper hızlı trende bir gece boyunca yaşananlar üzerinden katman katman ilerleyen öyküler finalde tek bir merkezde toplanırken izleyici de içinde koşuşturulan tren kadar hızlı gelişmelerin Agatha Christie romanlarına özgü gerilimi içine çekiliveriyor. Ülkesinde hayli popüler olan Japon yazarın eseri Amerikan aksiyonları örnek alınarak yazılmış görünüyor, o nedenle adaptasyonda pek sıkıntı çekilmemiş. Tokyo’dan Kyoto’ya uzanan gece yolculuğu Hollywood stüdyolarında çekilmiş ancak filmin dokusundaki Uzak Doğu atmosferi korunmuş. Küçük oğlunu bir alışveriş merkezinin üst katından aşağı iterek ağır yaralanmasına neden olan gencin peşinde trene binen Kimura ve onun bilge görünümlü babası dışında kalan karakterleri çoklukla Amerikalı, Rus ya da Meksikalı olarak konumlandıran uyarlamanın esas yıldızı Brad Pitt’in oynadığı -romanda Nanao adını taşıyan- patronunun ona verdiği isimle ‘Uğur Böceği / Ladybug’ (ya da Japonca karşılığı ile ‘Tentoumushi’ –fazla bilgi göz çıkartmaz!) iş talimatlarını özgün metne adını veren kadın yöneticiden alıyor. İş arkadaşı Carver rahatsızlandığı için görev ona kalmıştır: Tokyo’dan bindiği trende bir başkasına ait çantayı çalacak ve ilk durakta inecektir. İş bu kadar basittir ancak o yapışkan şanssızlığı bu defa da peşini bırakmaz. Uzun saçlarını kafasındaki spor şapkanın örttüğü siyah çerçeveli gözlüklü, ‘dünyaya huzur ekersen huzur bulursun’ kafasındaki eksantrik dostumuz, içinde 10 milyon dolar bulunan gümüş renkli evrak çantasının ya da başka intikamların peşindeki bir avuç acımasız katille baş etmek durumundadır. Şans perisinden sevgi görmeyen adamımızın -trene sızmış zehirli bir ağaç yılanı dahil- her türlü tehlikeye hazırlıklı olmaktan başka seçeneği kalmamıştır.
‘Dövüş Kulübü / Fight Club’, ‘Truva/Troy’, ‘Mr. & Mrs. Smith’ gibi filmlerde Brad Pitt’in dublörlüğünü yapan, hayli ses getirmiş ilk ‘John Wick’ ile kamera arkasına geçen, daha sonra ‘Sarışın Bomba / Atomic Blonde’ ve ‘Deadpool 2’yi yönetmiş David Leitch bu hayli sert ve kanlı dövüş sahneleri olan yapımı kendine özgü mizahı ile dengelemesini bilmiş. Ateş alan almayan silahlara eklemlenmiş esprilerin art arda patladığı ve iki saat boyunca temponun hiç düşmediği kıvrak senaryoyu kaleme almış olan taze senaryo yazarı Zak Olkewicz’in önemli katkısından söz etmeden geçmeyelim bu arada. Laurel – Hardy misali konumlanmış Mandalina (Aaron Taylor – Johnson) ile Limon (Brian Tyree Henry) lâkaplı -ikincisi siyahi- tetikçilerin, 80’li yıllarda yayına girmiş çocuklar için model trenleri temsil eden karakterleri olan uzun süreli televizyon şovu ‘Thomas the Tank Engine’ kaynaklı esprileri soğukkanlı katliam iklimine Tarantino dokunuşu getirmiş.
Öyküler yumağının kaderini değiştiren ‘Beyaz Ölüm’ lakaplı psikopat büyük patron ise, romandan farklı olarak, beynini dağıttığı Yakuza liderinin yerini almış eski bir KGB ajanı olduğu söylenen Rus yarması ile yer değiştirmiş. Bu rolde upuzun saçlarıyla karizmatik Michael Shannon çıkıyor karşımıza. Özgün metne bağlı olarak Japon olarak korunmuş Kimura’yı ise tanınmış Uzak Doğulu oyuncu Hiroyuki Sanada canlandırıyor. Filmin sürprizleri bununla bitmiyor. Hollywood’un üç ünlü yıldızı küçük rollerde filmi neşelendiriyor. Pitt’in ‘Kayıp Şehir / The Lost City’deki minik jestine karşılık olarak Sandra Bullock Maria Beetle’a hayat verirken, aynı filmden rol arkadaşı Channing Tatum seks takıntılı bir yolcuda, yönetmenin ‘Deadpool 2’den oyuncusu Ryan Reynolds ise Pitt’in son anda yerine geçtiği tetikçi Carver rolünde kısa sahnelerde arz-ı endam ediyor.
Geriye dönüşlerle farklı etnik kimliğe sahip karakterlerin geçmişine tanıklık ettiğimiz deli dolu aksiyon – komediye Dominic Lewis imzalı enerjik müzik bandı pek yakışmış. Tokyo istasyonunda Uğur Böceği’ni Queen Bee’den ‘Staying Alive’ yorumu ile karşılıyoruz. Toplu katliam sahnesinde fonda Engelbert Humperdinck şarkısı ‘I’m Forever Blowing Bubbles’ çalıyor. 60’ların ünlü folk parçası ‘500 Miles’dan, Alejandro Sanz yorumuyla ‘La Despedida’ya, Miki Asakur’un Japonca seslendirdiği Bonnie Taylor şarkısı ‘Holding Out For A Hero’ya uzanan zengin pop ezgiler, zaman – mekân birliğinin marifetli bir biçimde kullanıldığı baş döndürücü serüvenin önemli anlarına eşlik ediyor.
(04 Ağustos 2022)
Ferhan Baran