2024’den Benim Seçtiklerim

Bir seneyi daha birlikte tamamladık. 2024 yılı içinde izlediklerim arasından seçtiğim 10 filmlik geleneksel en iyiler listemi bir kez daha siz okurlarımla paylaşmak istedim. (Listede yer alan filmler üzerine sadibey.com’da yayına giren yazılarımın tamamına, parantez içinde belirtilen başlık ve tarihlerden ulaşabilirsiniz)

1- ZAVALLILAR / Poor Things
Çağımızın en önemli sinemacılarından Yorgos Lanthimos’un Venedik Film Festivali Altın Aslan ödüllü son şaheseri, anarşist ve sinik tavrının tavan yaptığı bir başyapıt. Yunan asıllı sinemacı Alisdair Gray’in çizgi dışı metninden yola çıkarak yönetmenin daha önceki çalışmalarında ustalıkla inşa ettiği kendine özgü sinema evreninde ihtirası ve zalimliği ile insan ruhunu didik didik etmeyi sürdürüyor. Lanthimos sinemada kadın özgürlüğünün en güçlü manifestolarından biri olan yapımı, ‘en pozitif, en umut dolu filmim’ olarak nitelendirmiş. Yönetmenin kendine özgü sinemasının tuhaflığı ve hınzır nüktesinden ödün vermeden biçimsel büyüleyiciliği ile göz kamaştıran yapımda, çocuk kadınlıktan bilim insanlığına uzanan süreçte her planda var olan Emma Stone kusursuz performansı ile tam anlamıyla yıldızlaşıyor. (‘Şeker ve Şiddet’ / 16.02.2024)

2- İLGİ ALANI / The Zone of Interest
Yahudi kökenli İngiliz yönetmen Jonathan Glazer geçtiğimiz yüzyılın en büyük insanlık suçu Nazi soykırımı vahşetinin özellikle genç kuşaklara yeniden yeniden anlatılmasının önemi üzerinde dururken, meseleyi farklı bir gözle, kurbanlar değil failler cephesinden beyazperdeye taşıyor. Mutluluk ve dehşetin bitişik resmedildiği yapım iki bambaşka dünyayı betimleyen iki ayrı filmden oluşuyor gibidir. Failler dünyasını perdede izlerken, küçük görsel detaylar öteki dünyaya dair ipuçları sunar. ‘Saul’un Oğlu’nda aynı ölüm kampında bir mahkumun gözünden şahit olduklarımız bu defa işitsel olarak tüm hücrelerimize sirayet eder, boğazımızda bir yumruk, sersemlemiş olarak ayrılırız sinema salonundan. (‘Ne Kadar da Bize Benziyorlar’ / 22 Şubat 2024)

3- MÜKEMMEL GÜNLER / Perfect Days
Wim Wenders’in 76. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış, adını Lou Reed’in tanınmış şarkısından (‘Perfect Day’) alan son başyapıtı, umumi tuvaletleri temizlemekle görevli kamu işçisi Hirayama’nın harika yaşamından 12 günün incelikli detaylarının izini sürüyor. 80’li yaşlarına yaklaşan Alman asıllı sinemacının büyük hayranı olduğu ve yıllar önce hakkında bir belgesel çektiği (‘Tokyo-Ga, 1985’) Japon sinemasının büyük ustası Yasujiro Ozu’ya adanmış şaheserinde, köprü üzerinde iki bisikletlinin yer aldığı sahne ‘Tokyo Story’ye, yaprakların rüzgarda zarifçe salınımı Ozu’ya ve yaşama şükredişin bir ifadesi olarak gönülleri okşuyor. (‘Ozu’ya Adanmış Mükemmel Bir Film / 16.04.2024)

4- SARARMIŞ YAPRAKLAR / Kuolleet Lehdet
Yaşayan büyük ustalardan Aki Kaurismäki 6 yıl aradan sonra sinemaya dönüş filmiyle 90’lı yılların başında tamamladığı ünlü ‘proleterya üçlüsü’ne kaldığı yerden devam ediyor; işçi sınıfına ağıt niteliğindeki ‘Kibritçi Kız’ın hüzünlü finalinin tersine, bu kez nefes aldıkça umut vardır misali sevgiye, şefkate kapılarını açıyor. Godard, Bresson, Melville, Huston ya da Visconti armağanı geçmişin sinema hazineleri yalnız ruhların sığınağı haline geliverirken, hikaye yine Chaplin’e çok zarif bir saygı duruşu ile noktalanıyor. Kaurismäki evreni sinemacının retro estetiğiyle bütünleşirken, görüntü yönetmeni Timo Salminen’in eşsiz mavileri hüznü, sarılar kırmızılar dışa vurmakta zorlanılan arzuları, özlemleri yansıtıyor. (‘Sinemaya ve İşçi Sınıfına Saygı Duruşu’ / 18.05.2024)

5- KABAHATLİLER / Los Delincuentes
Yeni Arjantin Sineması’nın en parlak yıldızlarından yönetmen Rodrigo Moreno, çalışma hayatının bunaltıcılığından kaçmasına yetecek kadar para çalmayı planlayan bankacıların hikayesini anlatıyor. Bu yaman deneme beyaz yakalı yaşamın sıkıcılığına başkaldırı sıradışı bir soygun öyküsüne dönüşürken, bizleri isyankar bir özgürleşme arzusu ve para bağımlılığımıza dair çetin sorularla başbaşa bırakıyor.

6- SÖMÜRGECİLER / Los Colonos
Western türüne yeni bir soluk getiren bu sarsıcı film Şili’nin tarih kitaplarından silinmiş en kara sayfalarından birini, bölgenin yerli halkının soykırımını anlatıyor. 20. yüzyıl başlarında zengin toprak ağasının devasa mülkünün güvenliğini sağlaması için tutulan Amerikalı bir paralı asker ile başına buyruk bir İngiliz teğmene eşlik eden bölgenin yerli halkından Segundo vahşi kapitalizmin serpildiği yıllarda ulus mitinin doğurduğu şiddetle tanışacaktır. Felipe Gálvez’in ilk uzun metrajı, Latin Amerika sinemasında yepyeni ve güçlü bir sesin doğuşunu simgeliyor.

7- BİRAZ YAĞMUR YAĞMALI / Some Rain Must Fall
Çağdaş Çin sinemasından güzel bir sürpriz. 1989 doğumlu yönetmen Qiu Yang, Cannes’dan ödüllü kısa filmlerinde olduğu gibi aile ilişkileri üzerinden ilerliyor. Genç sinemacının doğal sesleri kullanıldığı melankolik filmi, usta işi diyalog ve ayrıntılarının yanı sıra görsel yetkinliği ile göz dolduruyor. Genç bir kadının kendini keşif öyküsünü; geçmişinden başlayarak bugününü, kim olduğunu, yaşamak istediği cinselliği, bir zamanlar herşey olduğunu düşündüğü aile tuzağından kaçma çabasını izlerken, bizler de onunla birlikte keşfe çıkıyoruz. (‘Hayat Boşa Gitmesin’ / 08.08.2024)

8- CEVHER / The Substance
Coralie Fargeat’ın 77. Cannes Film Festivali’nde sansasyon yaratan ikinci uzun metrajı, erkek egemen şov dünyasını, şöhret kültürünü ve kadınların sektörde var olabilmek için uymak zorunda oldukları klişe güzellik standartlarını kıyasıya topa tutan yılın en özgün filmlerinden biri. Çağdaş tüketim toplumunda yapayalnızlığı gözlerimizin içine sokarken, kuşaklararası kadim çatışmayı ve rekabetin karanlık yollara sürüklediği ezeli ebedi ana-kız ilişkisini didikleyen yapım, Cronenberg, Carpenter, Lynch ya da Haneke’den aldığı esinin yanı sıra Kubrick tarzı kırmızı ve beyazın egemen olduğu geniş açılı stilize bir görsel dünyayı ustaca inşa ediyor. (‘Unutma İkisi de Sensin’ / 08.11.2024)

9- EMILIA PEREZ
Yine 77. Cannes Film Festivali’nin ses getiren, Fransız sinemasının deneyimli yönetmeni Jacques Audiard imzalı yapım, suçtan narkotik gerilime, melodramdan pembe diziye uzanan faklı türleri aynı potada birleştirdiği hikayesini cesur ve sıra dışı bir müzikal polisiyenin hizmetine sunuyor. Mexico City’de İspanyolca konuşan oyuncularla çekilen, hukuksuzluğun kol gezdiği bir iklimden yükselen cinsel özgürlük çığlığını Almodovar hissiyatında çok renkli bir çağdaş opera tadında aktaran film yılın en dikkat çekici işlerinden. (‘Kendimi Sevmek İstiyorum’ / 09.12.2024)

10- MUTFAK / La Cocina
Alonso Ruizpalacios Londra’daki öğrencilik yıllarında çalıştığı restoran deneyimini Arnold Wesker’in tek mekanda geçen ünlü oyununa döşemiş. Meksikalı sinemacının New York’a konuşlandırdığı mutfağı çağdaş kapitalizmin mikrokozmosu misali, duygusal paslaşmalardan yeterince nasibini almamış bir dar alanda yaşam savaşı veren yoksul insanların mücadelesini kimi zaman zincirlerinden kopmuş gerçeküstücü komik bir atmosfer içinde aktarıyor. Sinemacı, her birinin ayrı ayrı düşleri, küçük de olsa hayattan beklentileri olan karakterlerine küçük ama etkileyici dokunuşlarla can veriyor. (‘Gökyüzü Çok mu Uzak / 04.12.2024)

(01 Ocak 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir