Pixar’ın belki de en yaratıcı animasyonlarından biri olan ‘Ters Yüz / Inside Out’ 9 yıl aradan sonra serinin devam filmi ile dönüş yapıyor. İlk film ailesiyle birlikte taşradan büyük şehre taşınan 11 yaşındaki Riley’nin duygusal bocalamaları üzerine kuruludur. Doğup büyüdüğü Minnesota’da mutlu bir hayatı olan küçük kız buz hokey takımı arkadaşlarından uzakta San Fransisco’daki yeni hayatına adapte olmaya çalışırken beş temel duygu hayatı onun için … Devamı…»
Aylık arşivler: Haziran 2024
Oyunun Bedeli
‘Vahşi Orkide / Wild Orchid’in ünlü seks sahnesinde Mickey Rourke ile Carré Otis gerçekten sevişmiş miydi. Zalman King imzalı filmin promosyonu için ortaya atılan iddia sonradan yalanlanmasına rağmen olay bir şehir efsanesi olarak hafızalarda yer etti. Meksikalı sinemacı Jorge Cuchi’nin gösterimini sürdüren yeni çalışması ‘Kötü Oyuncu / Un Actor Malo’, Aşk-ı Memnu havasında benzer bir erotik geriliminin çekimleri ile başlıyor. Kocasının oğluyla gizli aşk yaşayan genç kadının yaşlı kocasının uçak kazasında ölmesini dilediği sahne ile açılıyor film. Karısı ve bebeği ile mutlu evliliğini sürdüren yakışıklı aktör Daniel Zavala (Alfonso Dosal) ile sektörün gözde oyuncularından Sandra Navarro’nun (Fiona Palomo) başrollerini paylaştığı filmin sansasyonel seks sahnesi çekilmemiştir henüz. Makyöz kız Lola provalar sırasında King’in filminden dem vurarak gerçek bir sevişme sahnesinin vuruculuğundan söz eder şakayla karışık. Daniel eril bir gevşeklik hali içinde ‘benim için hava hoş’ diyerek sırıtırken Sandra ‘hayır’ı yapıştırır. ‘Fikrini değiştirirsen haber ver’ diyerek zevzekliği uzatır Daniel ve bu konuşma kahkahalarla sonlanır.
Son filminin çekimleri için südyo yolundayken, bizde ‘Bitmeyen Balayı’ adıyla gösterilmiş ünlü Orson Welles klasiği ‘A Touch Of Evil / Şeytanın Dokunuşu’nun (1958) yeniden çevrimi için görüşmeye çağrıldığı haberiyle keyiflidir genç adam. Otel odası olarak hazırlanmış sette ereksiyon kaygısını diline dolar bir süre, daha sonra sahne çekimi esnasında şeytanın oyununa gelerek partnerinin rızasını beklemeden cinsellikte sınırı aşar. Yönetmen Sandra’nın yüzündeki tuhaf ifadeden hoşlanmayarak çekimi durdurmuş, malûm sahneyi yeniden çekmek istemiştir. Yüzündeki donuk ifadeyi atamayan Sandra hemcinsleri yönetmen yardımcısı Regina ve kostüm tasarımcısı Ximena ile odada yalnız kaldığında tecavüze uğradığını açıklayacaktır.
Kostüm tasarımcısı Ximena şiddetle şikayetçi olunması taraftarıdır. Filmin akibeti için kaygılı yönetmen ve bir ölçüde yardımcısı Regina çekimser davranır. Sete yıldırım hızıyla ulaşan kadın yapımcı genç kadına istediği takdirde hemen Daniel’i kovacağı ve yerine yeni bir oyuncu bulacağını ve suçlamada bulunmasının tek seçeneği olmadığını söyler. Sandra şaşkındır. Neden durdurmadın ya da çığlık atmadın sorularına ‘her şeyin çok hızlı yaşandığını’ söyler belki ama gururu kırılmıştır. Utanç ve keder içindedir. Ne olduğunu şaşırmış hadisenin diğer aktörü ise kâbustan uyanma gayreti ile genç kadından kendisini affetmesini ister. Ancak oynadığı oyunun bedelini ödemenin zamanı gelmiştir.
Venedik’te dünya prömiyerini yapmış olan ’50 (ya da İki Balina Sahilde Karşılaşır) / ’50 (o Dos Ballenas se Encuentran en la Playa)’ ile radarıma girmiş olan 1963 doğumlu Cuchi, ilk uzun metrajında 2018 yılında Mexico City’de yaşanmış bir olaydan yola çıkarak sosyal medyanın kölesi haline gelmiş huzursuz ve mutsuz Z kuşağından iki bireyin trajik ve seyri kolay olmayan kanlı öyküsünü anlatır. ‘Kötü Oyuncu’yu yapmaya 1972 yapımı ‘Paris’te Son Tango / Ultimi Tango in Parigi’nin çekimleri sırasında genç oyuncu Maria Schneider’in yaşadıklarından esinlenerek karar vermiş. 50 küsur yıl önce dünya çapında büyük sansasyon yaratmış ve ülkemizde 33 dakikası kesilerek ‘yolunmuş tavuk’ muamelesi görmüş olan filmde yönetmen Bernardo Bertolucci ile filmin baş aktörü Marlon Brando’nun henüz 19 yaşındaki Schneider’e haber vermeden ve rızasını almadan onu küçük düşürücü bir tecavüz sahnesi çektiklerini, fiziksel bir penetrasyon olmasa da psikolojik şiddete maruz kalan genç oyuncu adayının içine düştüğü bunalımı uzun süre atlatamadığını, nihayetinde avukat olup kadın haklarının peşine düştüğünü ve ne yazık ki amansız hastalığı nedeniyle genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldığını biliyoruz. Kuzeninin 2018’de yayımladığı anı kitabından yola çıkarak Schneider’in öyküsünü anlatan ve geçtiğimiz ay Cannes’da prömiyerini yapan Jessica Palud imzalı ‘Maria’ filmini ve de yakın bir zamanda sinemalarımızda izleme umudunu bu vesile ile notlarımız arasına almış olalım.
Bugün ne dünya ne de sinema sektörü 50 yıl öncesinin eril kuşatmasında değil kuşkusuz. ‘MeToo’ hareketiyle açılan yolda çok şeyin değiştiğini biliyoruz. Cuchi’nin değişmez görüntü yönetmeni José Casillas’ın omuz kamerasıyla tedirgin ve adım adım ilerleyen incelikli senaryosu karakterlerin zaaflarını, çaresizlik ve utançlarını başarılı oyuncuların da katkısı ile işlerken konuya ilişkin sorular soruyor, olabildiğince taraf tutmadan klinik olayı neşter altına yatırmaya gayret ediyor. Buraya kadar herşey güzel, ancak son yarım saatte Cuchi’nin sosyal medya nefreti gemi azıya alıyor, sette yaşanan olayın kaydının Ximena eliyle medyaya sunulması sonrasında olay toplumsal linçe uzanan bir trajediye dönüşüyor. Cuchi’nin filmi finaldeki aşırılıklarına karşın yine de haftanın en iyilerinden. 50’sinden sonra ilginç filmler çekmeye başlayan Meksikalı sinemacıyı izlemeyi sürdürüyoruz.
(27 Haziran 2024)
Ferhan Baran
Şeyda
Noora Niasari’nin yönettiği ve Zar Amir Ebrahimi, Leah Purcell, Mojean Aria ile Lucinda Armstrong Hall’in oynadığı Şeyda (Shayda), 28 Haziran 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Şeyda, kızı ile birlikte kadın sığınma evine gitmek zorunda kalan bir kadının yaşadıklarını konu ediniyor. İranlı cesur bir kadın olan Shayda, 6 yaşındaki kızı ile birlikte Avustralya’ya iltica eder ve bir kadın sığınma evine yerleşir. Yeniden doğuş olarak adlandırılan İran Yeni Yılı kutlamalarında, Nevruz geleneklerinde ve yeni başlangıçlarda teselli bulan Şeyda’nın özgürlüğüne giden yoldaki tek engel, birdenbire tekrar hayatlarına dahil olan eski kocasıdır.
Gülümse 2 Filminin Türkçe Alt Yazılı Birinci Fragmanı Paylaşıldı
Parker Finn’in yönettiği Gülümse 2 (Smile 2) filminin Türkçe alt yazılı birinci fragmanı paylaşıldı. Filmde, yeni bir dünya turuna çıkmak üzere olan küresel pop fenomeni Skye Riley, giderek daha korkunç ve açıklanamaz olaylar yaşamaya başlar. Artan dehşet ve şöhretin baskısından bunalan Riley, kontrolden çıkmadan önce hayatının kontrolünü yeniden kazanmak için karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Dreamworks Animation’dan Vahşi Robot Filminin Ana Afişi Paylaşıldı
DreamWorks Animation, Peter Brown’ın sevilen, ödüllü, New York Times en çok satan kitaplar listesinde birinci olan Vahşi Robot’un yeni bir uyarlamasıyla geliyor. Filmin ana afişi internet ortamında yayına verildi. Bu destansı macera, ıssız bir adaya düşen ve zorlu çevre koşullarına uyum sağlamayı öğrenmesi gereken bir robotun, kısaca Roz’un yavaş yavaş adadaki hayvanlarla ilişki kurmasını ve yetim bir kaz yavrusunun evlat edinmesini konu alıyor. Canlı olmanın ve tüm canlılara bağlı olmanın ne anlama geldiğinin dokunaklı bir keşfi olan Vahşi Robot, Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, Crood’lar filmlerinin yazar ve yönetmenliğini yapmış olan üç Oscar adayı Chris Sanders tarafından yazılıp yönetiliyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Sessizliğin Sesi: Sessiz Bir Yer: Birinci Gün
Teknoloji geliştikçe her şey değişiyor. Eskiden rahatsızlık veren trafik sesi, artık insanı hasta edecek boyuta ulaşsa da duyulmuyor bile. Buna bağlı olarak sessizliği yeniden sağlamak gerekir. Elektrik kesilir jeneratör devreye girer gürültü. Hava sıcaktır veya soğuktur iklimleme cihazları gürültüsü (yaydığı ısı da) insanı çileden çıkaracak kadar yüksektir. Evet, sessizliği sağlamak gerekir.
Diğer taraftan “sessiz kalmak” da doğru değil; özellikle toplumsal yaşamın içinde karşımıza çıkan tüm olumsuzluklara karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Buna da bağlı olarak sessizlik pek de aranan bir şey değil…
Daha önce John Krasinksi’nin çektiği, gişe başarısı yakalamış Sessiz Bir Yer (ikincisi de çekildi ve izleyici beğendi) konunun ortasından girip başı sonu olmayan bir öykü olarak sunulmuştu. Şimdi, izleyicinin de merakını gidermek -öncesini sonradan izle(t)mek yeni moda- için olayların en başına gidiyoruz. Bu kez yönetmen koltuğunda Michael Sarnoski var. Tabii, izleyicinin olayları bildiği gerçeği göz ardı edilmediği için bazı ayrıntılar atlanmış. Ancak kim ne derse desin, ilk iki filmden çok daha sinema bu “Sessiz Bir Yer: Birinci Gün”, çünkü duyarlılığı da var içinde.
Dünyayı, buradaki dünya ABD doğal olarak, istila eden, sesin saldırı güdüsünü tetikleyen birtakım yaratıklar en küçük sesi duydukları an canavarlaşıyor ve yakıp yıkıyor, öldürüyor. Bir yerin yıkılması sırasında çığlık atanlar ya da bir taşa dokunup da ses çıkaranlar anında katlediliyor. Kim bu canavarlar, nereden geldiler, ne istiyorlar, ne yapacaklar bilmiyoruz (belleğimi zorluyorum, ilk filmde de yoktu bu detaylar).
Sessiz Bir Yer: Birinci Gün, yakın planlarıyla alabildiğine ilginç; ritmik, akıcı, kolay anlaşılır ve kısa bir film. Çok da başarılı… Aslına bakılırsa normal uzunlukta, 90 dakika, ama son dönemde filmler uzadı da uzadı.
İnsan sıcağı, duyarlılık…
Doktorların iki yıl, altı ay hatta saat vererek ömür biçtiği kanser tedavisi gören genç şair Samira (Lupita Nyong’o), son arzusunu yerine getirmek için kaldığı bakımevindeki arkadaşlarıyla kukla tiyatrosuna gider. Oyunun ardından, küçükken babasının onu götürdüğü ve hâlâ unutamadığı pizzayı yiyecek, ölümü bekleyecektir. Ancak sesten etkilenen o canavar yaratıklar kenti altüst edince yapabilecek bir şey kalmamıştır. Samira öleceğinin farkında, alabildiğine yardımcı olmaya çalışır, zaten ömrünün sonuna gelmiştir, hiç değilse bir faydası dokunsun insanlara diye düşünür.
Biz gene sese dönelim… Gürültü ile sesi ayırmak gerekir. Sesimiz, müzikle, yalınlıkla, sakinlikle çok anlamlı; kavgayla, teknolojiyle, gerginlikle gürültüye dönüşüyor. Gelin siz, siz olun gürültüye pabuç bırakmayın. Sesinizin güzelliğiyle kalın.
28 Haziran’dan başlayarak gösterimde…
(27 Haziran 2024)
Korkut Akın
Bedduanın Bedeli: Nefise
Işıkları Kapat
14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali
“Herkes İçin Adalet” ilkesiyle yola çıkan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali bu yıl 14. kez 22 – 28 Kasım tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak. Hukuk alanında bir akademik program, yarışmalı film festivali ve endüstri günlerini adalet ilkesi çerçevesinde bir araya getiren festival Prof. Dr. Adem Sözüer’in başkanlığında, Prof. Dr. Bengi Semerci’nin direktörlüğünde yapılıyor. Hukuk ve sinemayı birleştirerek farklı bir bakış açısı sunan festivalin bu yılki Uluslararası Akademik Program için belirlediği “Adil Yargılanma Hakkı” teması festivalin açılışına da damga vuracak. Festival afişi Orson Welles’in Dava filminden alınan bir kareden oluşuyor.
14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali yazısına devam et
Korku Ormanı
Brendan Rudnicki’nin yönettiği ve Tatum Bates, Sabrina Cardassi, Dylan DeVane ile Brent Downs’ın oynadığı Korku Ormanı (Horror in the Forest), 19 Temmuz 2024’de Bircan Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İntikamcı bir cadının işi olduğu söylenen ve her geçen gün artan açıklanamayan kayıp şahıs vakaları çevrede “Rudwick Ormanı’nın laneti” olarak anılmaktadır. Bunun üzerine benzer vakalarda görev yapmış olan ve bu tür olayların tarihlerini araştıran üç paranormal olay araştırıcısı yörede görevlendirilir. Olaylardan oldukça tedirgin olan Rudwick Ormanı çevresinde yaşamakta olan halk heyecanla görevlilerin gelişini beklemektedir.
Özgürlüğe Uzanan Yolda: Shayda / Şeyda
“Kol kırılır yen içinde kalır” (mı)? Kalmalı mı? Kalırsa kim kazanır, kim kaybeder? Kalmazsa kim(ler) kazanır?
İnsanlar bir arada yaşayan, birlikteliklerle zorlukları aşan varlıklardır. Evliliklerin de altında bu gerçek yatar, bana sorarsanız. Erkek egemen dünyada, kadının adı gibi söz hakkı da yok; öyle olunca itiraz etmesi, başkaldırması, özellikle mahalle baskısı nedeniyle kolay olmuyor. İtiraz edenler ise çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor.
Kadın Yaşam Özgürlük!
Shayda / Şeyda, İranlı bir kadının ayakta kalma savaşımını anlatan bir ilk film. Kocasının tecavüzü bardağı taşıran son damla olmuş ve kızı Mona’yı alıp çıkmış… Bir kadın sığınma evinde kalıyor; çok kadın var, benzer durumda, onlarla bir arada (kültürel, ekonomik nedenlerle farklı olsa da) yaşamak zorunda.
Nora Niasari’nin kendi yaşamından yola çıkarak yazıp yönettiği, gerçekten de çok başarılı film, kadının var olma, yaşama ve özgürlük mücadelesini sergiliyor. Şeyda, kocasının (eşinin diyemiyorum, çünkü veteriner olmak için eğitim almasına karşın “eş” olma niyeti yok; tıpkı bizdeki kadın cinayetleri gibi. Kadınlar en çok baba, koca, kardeş ve tabii devlet tarafından katlediliyor) ve kendisinin eğitimi nedeniyle (siyasi bir neden de var aslında, çünkü koca, “başını açmana karışmayacağım” diyor bir yerde) Avustralya’dalar.
Şeyda, kendi geleneklerini sürdürmek de istiyor ve İran’dan oraya gelmiş insanlarla buluşuyor, yerel yemekler yapıyor, kızına o duyguları aşılıyor. Ancak kocası da aynı çevrenin arkadaşı ve kendilerini buluyor.
Adalet bunun neresinde?
Mektupla veya telefonla kızıyla görüşmesi engellenen kocaya, mahkeme -nasıl oluyorsa- yüz yüze görüşme izni veriyor. Yasalara karşı boynu ince insanların; Şeyda kızını götürüyor babayla görüşmesine… Baba ise başka bir hesap peşinde… Çocuğunun dindar olması ve kökenlerini unutmamasını isterken annenin olası erkek arkadaşlarını da araştırıyor.
Ya benimsin ya kara toprağın!
Koca, baba, aile ve devlet baskısı bizde olduğu gibi İran’da da alabildiğine yaşanıyor. Başını düzgün (!) örtmediği için gözaltında öldürülen Mahsa Amini örneği gibi hemen her gün haberlere konu olan kadın cinayetlerini orada da görüyor, izliyoruz. Şeyda’nın kocası da tam, erkek egemen devletin istediği tipte biri. Gözü kendi çıkarlarından başkasını görmüyor. İstediği olmazsa öldürmekten bile çekinmeyecek kadar gözü dönmüş biri…
Bir de göçmenlik var…
Nora Niasari, birçok ödüle aday olup çok sayıda ödül kazanan Shayda / Şeyda filminde -kendisinin de içinde olduğu- ilticacı / göçmen / mülteci sorununu da işliyor. Bulundukları yerde alışverişlerini bile kendi ülkesinden gelmiş kişilerin dükkânlarından hatta ülkelerinden gelmiş ürünlerden yapıyorlar. Bu, bir anlamda gettolaşmaksa da diğer taraftan “yabancı” oldukları için “güven” aramalarından.
Yerel kültürün önemini vurgulayan filmin bir diğer özelliği de çocukların yaşamına olumsuz etkisi görülen yerel kültürün gericiliği…
28 Haziran’dan başlayarak gösterimde…
(26 Haziran 2024)
Korkut Akın
Yem (Yönetmen: Hayley Easton Street)
Hayley Easton Street’in yönettiği ve Hiftu Quasem, Lauren Lyle, Natalie Mitson ile Nicelo Rieko’nun oynadığı Yem (Something in the Water), 19 Temmuz 2024’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Yem, eğlenmek için bir araya gelen beş kız arkadaştan oluşan bir grubun yaşadıklarına odaklanıyor. Beş arkadaş içlerinden birinin, Lizzie’nin yaklaşan düğünü öncesi bir bekarlığa veda partisi düzenlemek ister. Medeniyetten uzak, güzel bir yerde kutlama yapmak isteyen arkadaşlar, tekne gezisine çıkmaya karar verir. Ancak onların eğlencesi, açık denizde hayatları için savaşmak zorunda kaldıklarında büyük bir kâbusa dönüşür.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Web Sitesi
- Fragman: 1 / 2
- IMDb
21. Filmmor Perdeyi Parola: Barış ile Açıyor
Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 20 Haziran 2024 Perşembe günü sinemasever izleyicileri 21. kez selamlamaya hazırlanıyor. Filistin’i İşlemek (Stitching Palestine) filminin online gösterileceği Açık Seans ile başlayacak festivalde Kadınların Sineması, Parola: Barış, Yerel Siyaset Yerinden Sinema, Feminist Bellek, Hak Odaklı Sinema bölümlerinde filmler, forumlar, atölye ve söyleşiler yer alıyor. 25 Haziran’da İBB Zafer Mahalle Evi, 26 Haziran’da İBB Örnektepe Mahalle Evi’ne konuk olan festival, İBB Beyoğlu Sineması ve Fransız Kültür Merkezi’nde 30 Haziran tarihine kadar sürecek.
- Basın Bülteni: 1 / 2
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
21. Filmmor Perdeyi Parola: Barış ile Açıyor yazısına devam et
Ferhan Baran Yazıyor: Evren Sabit Değilse Siz de Değilsiniz
Amerikan sinemasının kıdemli bağımsızlarından Richard Linklater imzalı ‘Hit Man’ 2001 yılında ‘The Texas Montly Article’da Skip Hollandsworth imzasıyla yayınlanmış makalede hikâye edilen ‘sahte tetikçi’ Gary Johnson’ın gerçek yaşamından esinlenmiş. 43. İKSV Festivali’nin açılış filmi olan yapım, Nietzche’den bir alıntıyla başlıyor. New Orleans Üniversitesi’nde psikoloji ve felsefe dersleri veren Johnson (Glen Powell), ünlü filozofun … Devamı…»
La Hay de Maske
Sefa Özçelik’in yönettiği ve Ayhan Taş, Burak Satıbol, Nuri Alço ile Tuğba Özay’ın oynadığı La Hay de Maske, 28 Haziran 2024’de TME Films dağıtımıyla Sineline Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Salgının tüm dünyayı etkisi altına aldığı zamanda pandemi ilan edilir. İnsanlar salgından korunmak için maske arasalar da bulamazlar. Üstelik bazı fabrikalar stokçuluk yapmaktadır. La Casa De Papel’den etkilenen Rahmi, bir maske fabrikasını soymaya karar verir ve bu amaçla mahalle esnaflarından oluşan 9 kişilik amatör bir soygun ekibi kurar. Soygun planlarını uygulamaya kalktıklarında, yaptıkları işler pek de hesapladıkları gibi yürümez.