Mutlulukla Bir Bağı Var Muhakkak: Siyah Çay

Çay, dünyanın en çok tüketilen belki de ilk sıradaki içeceklerinden… Bizim ülkemizde de hem çok seviliyor, hem de çok tüketiliyor. Çay deyince herkesin dikkat kesilmesinin temelinde bu özellik yatıyor. Ancak buradaki siyah çay, sadece çay değil, filmi taşıyan Aya’ya (Nina Mélo) takılan lâkap aynı zamanda.

Gerçek bir çay kültürünü izliyoruz filmin girişinde (doğrudan filmin öyküsüyle bağlantısı yokmuş gibi gözükse de çayın yaşamı belirleyiciliği anlamında önemli). Çay, doğal olarak bir sosyal statü, bir kaynaşma aracı, bir sosyalleşme fırsatı, bir keyif olanağı ve kuşkusuz tepeden tırnağa keyif. Aya ile işyeri sahibi Cai’nin (Chang Han) öğrenme/öğretme amaçlı karşılıklı konuşmalarında geleneksel çay kültürü, kültürel anlamı da yer alıyor. Cemal Süreya’nın herkesçe bilinen ünlü “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” sözünü belki de “Çayın mutlulukla bir bağı var muhakkak.” diye çevirmiş olmalı yönetmen Abderrahmane Sissako.

Guangzhou’da sadece Çinliler değil Afrikalı göçmenler de şehrin hareketliliğini sağlıyorlar. Göçmen / sığınmacı / mülteci deyince akla hemen ayrımcılık, ırkçılık, ötekileştirme de geliyor ve hepsi yer alıyor filmde. Aya, tam nikâh töreninde kendisini aldattığını öğrendiği müstakbel kocasını bırakıp Çin’in Guangzhou kentine gidiyor. Çalıştığı çay dükkânının sahibi (önceki ilişkisinden 20 yaşında bir kızı, evliliğinden de yine aynı yaşta bir oğlu var) ile aralarında duygusal bir ilişki gelişiyor. Hani Aya, nikâhta kaçmıştı kendisini aldatan kocasından? Demek ki gönül ferman dinlemeyebiliyor.

Film göçmenler üzerine kurulmuş olsa da ırkçılıktan çok kadın erkek ilişkilerine odaklanıyor; bir de el emeğiyle çalışanlara… Tabii, hepsinin gönlünde yatan aslan, kendi işlerini kendi ülkelerinde kurmak… Hayalin sınırı olmaz ki!

Bir yanıyla keyifli ama istenilen düzeyi tutturamamış bir film.

26 Nisan’dan başlayarak gösterimde…

(18 Nisan 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Her Savaş Yıkımdır, Ölümdür: İç Savaş

Savaşlar neden çıkar? Örneğin siz, neden savaşırsınız (veya neden savaşa karşısınız?) Ülkeler arası savaşlar, iki ülkenin egemenliğini belirlemek için çıkarılırken iç savaşlar kimin egemenliği için çıkıyor? Benzeri onlarca soru sorulabilir. Ütopya güzellikleri, mutlulukları, ferah bir yaşamı anlatıyorsa distopya tam tersine, şiddeti, çirkinlikleri, zorlukları ve daha da kötüsü “yaşamın bitişi”ni anlatıyor. Bu kez “İç Savaş”ta, aslında pek de uzak görünmeyen bir gelecek anlatılıyor ve tabii, distopya.

Alex Garland, yeni filmi “İç Savaş”ta, ABD’nin 19 eyaletinde başlayan ve giderek ülkeyi saran bir öngörüyü yazmış ve çekmiş. Film ve öyküsü, aslına bakılırsa hiç de hayal gibi gelmiyor, “olmaz” dedirtmiyor. Çok değil, birkaç yıl önce yaşananları aklınıza getirdiğinizde küçük ama etkili “provaları”nın yaşandığını anımsarsınız.

Gazetecilik öyküsü…

Film, üç gazetecinin savaşın ortasında başkente, Beyaz Saray’a ulaşıp Başkanla röportaj yapması isteği aslında. Film, sadece bu üç gazeteciye değil, savaşın önlenemez kötülüğüne, yaşamı yerle bir edişine, insanların (ayrımcılık ve ötekileştirmenin de yükselmesiyle) öldürülüşüne odaklanıyor.

Savaş neden çıkmış, şiddet neden bu kadar yükselmiş, savaşmayan eyaletlerde yaşam nasıl sakin kalabilmiş gibi soruların yanıtlarını izleyici kendisi verecek, vermeli, çünkü Alex Garland buralara hiç değinmemiş. Sadece Başkanın, “vatan bölünmez, bayrak inmez” sözünü duyuyoruz. Sahi, bu söz bizde de çok kullanılıyor. Geleceği mi gösteriyor dersiniz?

Üç fotoğrafçı ve iki muhabir, haber atlatmak niyetini de barındıran bir zorlu yolculuğa çıkıyor. Savaş fotoğrafçısı Lee, (Kirsten Dunst), savaş muhabiri Joel (Wagner Moura), yaşlı muhabir Sammy (Stephen Henderson) ile savaş fotoğrafçısı olmak isteyen Jessie (Cailee Spaeny) hem birbirlerini korurlar hem de yıllarca benzer cephelerde benzer olaylar içinden geçtiklerinden duygularını yitirmiş gibi gözükseler de içten içe savaşa lanet okurlar.

Savaşın kötülüğü…

Esir alınanların neden işkence gördüklerinin yanıtı yoktur, aslında savaşın da yanıtı yok ya… Askerler sırf renginden ötürü, farklı ülkelerden geldikleri için, sadece karşı tarafta bulunmaları nedeniyle acımasızca öldürüyor insanları. Şu an dünyanın birçok bölgesinde çeşitli savaşlar yaşanıyor; insanlar ölüyor, öldürülüyor… hiç sordunuz mu: Neden? Ukrayna – Rusya, Filistin – İsrail, Azerbaycan – Ermenistan (aslında değil ama) diyelim ki iki ülke arasındaki savaşlar… Peki Suriye’deki, Irak’takiler? “İç Savaş” filmi Amerika’yı anlatıyor diye bizim hiç umursamamamız mümkün mü? Savaş burnumuzun dibinde.

Film savaşın acımasızlığını, olağanüstü siyah beyaz fotoğraf kareleriyle de destekliyor. Bir küçük ayrıntı, ilginç kuşkusuz, film kullanıyor Jessie. Evet, evet, eskiden banyo edilen, karta basılan negatif film çekiyor. İyi bir gönderme… Yakın plan savaş görüntüleri ve kurgusu çok güçlü filmin bir artısı da o duyguyu yükselten müziği…

19 Nisan’dan başlayarak gösterimde…

(17 Nisan 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Bodrum Seferi Filminin Basın Toplantısı Yapıldı

Bodrum Seferi filminin basın toplantısı geçtiğimiz günlerde yapıldı. Basın toplantısına Sarp Bozkurt, Ali İpin, Sedef Şahin, İrfan Kangı, Ebru Kural, Kahraman Sivri, Soner Türker, Fatih Günay, Taner Ayyıldız, Serhat Boylu ve Ahmet Dursun gibi sevilen oyuncular katıldılar. Filmin yapım ortağı ve yönetmeni Recep Akdağ, Bodrum Seferi filminin geçen sene yapılan çekimlerinin çok keyifli geçtiğini, sette kahkahanın eksik olmadığını belirtti, herkesi 12 Nisan’da filmi izlemeye davet etti.

Ozu’ya Adanmış Mükemmel Bir Film

Wim Wenders’in 76. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış olan son başyapıtı ‘Mükemmel Günler / Perfect Days’* adını Lou Reed’in tanınmış şarkısından (‘Perfect Day’) almış. 2013 yılında kaybettiğimiz ünlü rock müzisyeni bu ölümsüz bestesinde sevgili ile parkta sangria içtikleri, hayvanat bahçesinde hayvanları besledikleri, daha sonra bir film izleyip eve döndükleri mutlu bir günü anlatır. Wenders’in filmi umumi tuvaletleri temizlemekle görevli kamu işçisi Hirayama’nın harika yaşamından 12 günün incelikli detaylarının izini sürüyor.

Birçok yapıtında şehirlerden esinlenen usta sinemacı bu kez “Tokyo Tuvaleti” adında gerçek bir kentsel yenileme projesinden esinlenerek hem gayet şiirsel hem de dokunaklı bir filme imza atmış. İşini son derece titizlikle, kendini vererek ve gururla yapan orta yaşlı adam ahenkli rutinini, özenle yinelediği eylemlerini bir sanata, çevresiyle uyumlu bir geleneğe dönüştürmüştür. Mütevazi evinde gün doğmadan kalkar, yatağını toplar, bitkilerine özenle su verir. Evin kapısından çıktığında yeni güne şükreder. Temizlik araç gerecini yüklediği minivanı ile trafiğe çıktığında eski müzik kasetlerini dinleyerek yola koyulur. Öğle molasında oturduğu parkta asırlık ağaçların dibinde bitmiş filizleri kağıttan muhafazalar içinde yanına alır. Eski model fotoğraf makinası ile yaprakların rüzgârda zarifçe salınışını fotoğraflar. İş bitiminde eve dönerken uğradığı alt geçit çarşısında karnını doyurur. Yatmadan önce küçük odasını boydan boya kaplayan kütüphanesinden bir kitap alır, William Faulkner’ın bizde ‘Çılgın Palmiyeler’ olarak bilinen ‘Wild Palms’tan okur biraz, sonra uykuya dalar. Siyah – beyaz rüyalarında günden kalan imajlar dışavurumcu bir estetikle perdeye yansır.

Hirayama’nın mükemmel günleri böylece sürüp gider. Japon sinemasının yıldız oyuncularından Kôji Yakusho geçtiğimiz yıl Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen performansıyla filmi çok az diyalogla neredeyse tamamen sırtlanıyor. 70’li 80’li yılların müzik kasetlerinden yükselen unutulmaz şarkılar onun kelimelere dökmediklerini anlatıyor bizlere. ‘House of the Rising Sun’ın (The Animals) tınılarıyla açılan film, Patti Smith, Otis Redding, The Rolling Stones, The Kinks, Van Morrison’dan ezgilerle besleniyor. Lou Reed’in başta sözünü ettiğimiz ünlü bestesinin ardından filmi noktalayan Nina Simone şarkısı ‘Feeling Good’ filmin temel mesajını müzik aracılığı ile vurguluyor. Hirayama her biri teknolojik sanat yapıtı gibi olan umumi tuvaletleri özenle temizlerken beklenmedik karşılaşmalar bizi kısa süreliğine onun geçmişine götürüyor. Wenders bu geçmişi kaleme almış olmasına ve baş oyuncusuna anlatmış olmasına karşın izleyiciye detay vermiyor, yaşamı sanat düzeyine çıkarmış adamın geçmiş hikâyesini izleyicinin hayal gücüne bırakmayı tercih ediyor. Hedefi müzik kasetleri, ağaçlardan süzülen günışığı, kitaplar gibi günlük hayatın ufak mucizeleriyle varoluşumuzun güzelliklerini keşfe çıkmak, sakin bir mutluluk arayışının izini sürmektir. 80’li yaşlarına yaklaşan Alman asıllı sinemacı bu noktada hayranı olduğu ve yıllar önce hakkında bir belgesel çektiği (‘Tokyo-Ga’, 1985) Japon sinemasının büyük ustalarından Yasujiro Ozu’ya adanmış bir şaheser ‘Mükemmel Günler’. Köprü üzerinde iki bisikletlinin yer aldığı sahne ‘Tokyo Story’ye, yaprakların rüzgârda zarifçe salınımı Ozu’ya ve yaşama şükredişin bir ifadesi olarak gönülleri okşuyor.

*Bu güzel film Filmekimi’nin ardından, Wenders ve Yakusho’nun ziyaretleri kapsamında 43. İstanbul Film Festivali’nde yeniden programlanmış. 23 Nisan Salı 13:30 Kadıköy Sineması’nda, film ekibinin katılımı ile 27 Nisan Cumartesi 19:00 Atlas 1948 Sineması’nda gösteriliyor.

(16 Nisan 2024)

Ferhan Baran

[email protected]

Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece

Cameron Cairnes ile Colin Cairnes’in yönettiği ve David Dastmalchian, Laura Gordon, Ian Bliss ile Fayssal Bazzi’nin oynadığı Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece (Late Night With the Devil), 31 Mayıs 2024’de TME Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Johnny Carson’ın rakibi Jack Delroy, uykusuzluk çekenlerin güvendiği bir arkadaş olan Gece Baykuşları adlı ortak talk show’a ev sahipliği yapmaktadır. Show’un reytingleri Jack’in karısının ölümünden sonra düşer. Talihini tersine çevirmek isteyen Jack, 31 Ekim 1977’de benzersiz bir Cadılar Bayramı özel etkinliği planlar ama kötülüğü Amerika’nın oturma odalarına kadar salmak üzere olduğundan haberi yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Late Night With the Devil: Şeytanla Bir Gece yazısına devam et

Bakkal Amca: Mahmut Tuncer

Bilal Kalyoncu’nun yönettiği ve Mahmut Tuncer, Necmi Yapıcı, Mehmet Ali Erbil ile Buse Sinem İren’in oynadığı Bakkal Amca: Mahmut Tuncer, 03 Mayıs 2024’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla 2506 Sinema TV tarafından vizyona çıkarıldı.
Kayınçosu Kuntiz ile hangi projeye el atsa batıran yönetmen Tevfik Gürol’un işleri bir türlü yolunda gitmemektedir. Yapımcı Taner Dişli’nin biyografi filmlerinden çok para kazandığını görünce Mahmut Tuncer’e bir biyografi filmi çekmeye karar verir. Bu film sayesinde tefecilere olan tüm borcunu ödemeyi uman Tevfik’in tek sorunu Mahmut Tuncer’in yaşayan fakat ismi unutulan bir türkücü olmasıdır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Bakkal Amca: Mahmut Tuncer yazısına devam et

Öyle Dostlarız ki Kelimesiz Anlaşırız: Robot Düşleri

Pablo Berger’in yönettiği ve Ivan Labanda, Albert Trifol Segarra, Rafa Calva ile Jose Garcia Tos’un seslendirdiği animasyon film Robot Düşleri (Robot Dreams). Yeni bir film olmasına karşın “İkiz Kuleler”i görünce içim bir hoş oldu. İki kez gördük hem de, uçak saldırıları sonucu yıkılan o kuleleri. Besbelli yapımcı ve/veya yönetmenin saygı duyulması amacıyla yer verdiği bir şeydi.

Animasyonların en büyük özelliği yalın ve sakin olmasıdır; ağırlıklı çocuklar izlesin diye yapıldıklarından hiçbir soru işareti, kaygı ve/veya bilinmezlik bırakılmaz. Anlatılan ortadadır, yoruma pek açık değildir, ne görüyseniz beyazperdede onu anlatır.

Robot Düşleri de günümüz çocuklarının en çok ilgi duyduğu robotlarla iç içe bir öykü anlatıyor; tabii, yalnızlıkla bağlantılı olarak… Günümüzün en büyük sorunlarından biri samimi olamamak, arkadaşlık kuramamak (bunda pandemi kadar sosyal, siyasal ve kültürel yapı da belirleyici) ise buna karşı bir şeyler yapmalı. İnsan, eğer sosyal bir varlıksa, iletişimi de aynı oranda yüksek olmalıdır.

Filmin kahramanı bir Dog (köpek). Yalnızlıktan sıkılınca kendisine bir robot arkadaş alır (kuryeyle gelen paketteki robotu kendi monte eder). Artık ondan mutlusu yoktur. Her yere birlikte giderler, çocuklar gibi şen ve arada yaramazlık yapacak kadar da sıkı arkadaştırlar.

Bir kumsalda uyuyakalınca, mevsim geçer ve plaj kapanır. Arkadaşlık burada kendisini gösterecektir. Dog, hapse girmeyi bile göze alır. Hem Dog’un hem de Robot’un ayrı kaldıkları süre boyunca düşlerini izleriz. Nasıl da güçlü bir arkadaşlık kurmuşlardır; biz de neden öyle olmayalım.

Yazısız karikatürler vardır, bilirsiniz, çok şey anlatır. Yaşamın her anına her alanına seslenir onlar.

Robot Düşleri de, arkadaşlığın, vefanın, dayanışmanın New York’tan yazılan mektubu. Robot Düşleri’nin 2024 Oscar adayı olduğunu da belirtelim.

19 Nisan’da başlayarak gösterimde…

(15 Nisan 2024)

Korkut Akın

[email protected]

İKSV Festivallerinde Çizgi Dışı Bir Müzisyen: Dimitris Skyllas

İstanbul Film Festivali’nin sinemaseverler ve müzik tutkunları için paha biçilmez nitelikteki özel bölümlerinden ‘Musikişinas’ 43. yaşında festivalde tekrar yerini alıyor. Talking Heads’in Hollywood Pentages tiyatrosundaki efsanevi gösterisini Jonathan Demme imzalı ‘Stop Making Sense’, ünlü Japon besteci üzerine Neo Sara imzalı ‘Ryuichi Sakamoto / Opus’, 18. yüzyıl İtalya’sında manastırda pop müziği icat eden bir grup genç kadın müzisyenin hikâyesini anlatan Margherita Vicario filmi ‘Gloria!‘, Fransız yönetmen Anne Fontaine imzasını taşıyan yirminci yüzyıl Paris’inin altın çağında Maurice Ravel ve unutulmaz eseri üzerine odaklanan ‘Boléro’ bu bölümün ilham verici yapıtları olarak izlenmeyi sürdürüyor.

Dünya prömiyerini geçtiğimiz Kasım ayında Selanik Film Festivali’nde yapmış olan Dimitris Zivopoulos imzalı seçkinin sürpriz filmi ‘Dimitris Skyllas: Afterpop’* ise Yunanlı çağdaş besteci Skyllas’ı henüz tanımamış ülkemiz müzik insanları için kaçırılmaz bir keşif olacağa benzer. 35 yaşındaki müzik adamının yaratıcılık sürecine bakış atan film 21. yüzyılda genç bir bestecinin Pelion dağının pastoral yamaçlarından ‘Barbican Centre’ın devasa sahnesine uzanan serüvenini izliyor. Bir yandan ritüellere bağlı bir müzisyen, bir yandan partilerin aranan yüzü, zamanımızın klasik müziği diye bir şey var mı sorusunu sorarken, film konuya taze ve kişisel bir bakış açısı getiriyor. Kronolojik ilerleyen film, Dimitris Skyllas’ı BBC Senfoni Orkestrası tarafından sipariş edilen senfonik yapıt ‘Kyrie Eleison’un yazımından icrasına tüm süreç boyunca mercek altına alıyor. Yapıtın iskeletinin nasıl adım adım inşa edildiğini, sadece bir kalem ve kâğıtla çıkan ilk notadan besteci, orkestra şefi ve 90 müzisyenin bir araya geldiği provaya nasıl ulaşıldığına tanıklık ediyoruz.

İKSV izleyicisinin Skyllas ile randevusu 43. İstanbul Film Festivali ile sınırlı kalmıyor. Bestecinin sipariş üzerine yazmakta olduğu son yapıtı ‘Son İlahi / The Last Anthem’in 52. İstanbul Müzik Festivali’nde ilk kez izleyici karşısına çıkması bekleniyor. ‘Kökler’** teması adı altında bu topraklarda geçmişten günümüze yaşamış farklı halkların, dillerin, dinlerin kültürel zenginliğine odaklanan projenin ilk bölümünde seslendirilecek olan eser Türkiye ve Yunanistan toplumlarını derinden etkileyen mübadeleyi 100. yılında anmayı amaçlıyor. Skyllas ‘Son İlahi’yi ‘mübadillere adanmış çağdaş bir ağıt; şefkatin ve kültürel kardeşliğin müzikal bir sembolü ama en önemlisi, kayıplar ve acılar karşısında coğrafi ve etnik kökenlerden bağımsız, hepimizin aynı olduğunun anımsatıcısı’ olarak tanımlıyor. SATB koro, trombon, akordeon, perküsyon ve org için yazılmış eserin dünya prömiyerini kurucu şefi Burak Onur Erdem yönetimindeki Rezonans Korosu ile Maria Deli, Tolga Akkaya, Maria Deli, Müşfik Galip Uzun ve Lena Şenol’dan oluşan bir ekip hazırlıyor.

* ‘Dimitris Skyllas: Afterpop’ 23 Nisan Salı 21:30 (film ekibinin katımıyla) ve 24 Nisan Çarşamba 13:30 seanslarında Nişantaşı City’s Cinewam Sineması 3 no’lu salonda gösteriliyor

** ‘Kökler’ projesinin dünya prömiyeri 11 Haziran Salı 21:30’da Deniz Müzesi’nde gerçekleşecektir.

(15 Nisan 2024)

Ferhan Baran

[email protected]

Üç Günlük Dünya Filmi 03 Mayıs’ta Vizyonda

Geçtiğimiz günlerde çekimleri İstanbul Tarlabaşı’nda tamamlanan Üç Günlük Dünya filminin yapımcılığını Levent Hançer, Çetin Çaçur ve filmin başrol oyuncularından Erkan Çelik üstleniyor. Erkan Çelik “İzleyenleri beş dakikada bir güldürmeye söz veriyoruz.” iddiasında bulunuyor. Filmin yönetmen koltuğunda Caner Erzincan otururken, başrollerini Bülent Emrah Parlak, Erkan Petekkaya, Batuhan Sert ve Erkan Çelik paylaşıyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Begüm Öner, Sıla Korkmaz, Ceren Soylu, Şevki Özcan, Ayhan Taş, Bülent Çolak, Tuncay Gençkalan, Burcu Gönder ve Yılmaz Gruda’nın da olduğu komedi filmi Üç Günlük Dünya 03 Mayıs Cuma günü gösterimde.

Selman Nacar’ın Ödüllü Filmi Tereddüt Çizgisi, 03 Mayıs’ta Sinemalarda

Dünya prömiyerini 80. Venedik Film Festivali’de gerçekleştiren Selman Nacar’ın ödüllü son filmi Tereddüt Çizgisi, 03 Mayıs’ta vizyona girmeye hazırlanıyor. Zürih, Free Zone, Cinemed Brüksel Akdeniz ve Aras Film Festivallerinden ödüllerle dönen film vizyondan hemen önce 43. İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Festivalin ulusal yarışma bölümünde ilk kez sinemaseverlerle buluşacak filmin prömiyeri 27 Nisan Cumartesi günü 21:30’da Atlas 1948 Sineması’nda yapılacak. Filmin başrolünde Tülin Özen yer alırken kendisine Oğulcan Arman Uslu, Gülçin Kültür Şahin, Vedat Erincin, Erdem Şenocak eşlik ediyor.

Üç Harfliler: Nazar Filminin Galası Yapıldı

Melodi Tözüm’ün yönettiği ve senaristliğini yaptığı Üç Harfliler: Nazar seyirciyle buluşmak için gün sayıyor. Vizyon öncesi gala ile ilk kez görücüye çıkan film, korku dozu yüksek sahneleriyle seyirciden tam not aldı. Filmin oyuncuları Elçin Atamgüç, Hatice İrkin, Gülderen Güler, Elis Sezgin, Berfin Naz Uzar, Alperen Çavdar, Batuhan Gülcemal ve Melike Balçık’ın da katılımıyla gerçekleşen galaya yönetmen Melodi Tözüm ve yapımcı Muhteşem Tözüm katıldı.

Üç Harfliler: Nazar Filminin Galası Yapıldı yazısına devam et

Hayali Arkadaşlar Filminin Ana Afişi Paylaşıldı

Hayali arkadaşlar sadece bu sevimli yaratıklar değil, aslında umutlarımız ve hayallerimiz için zaman kapsülleridir. Ana afişi paylaşılan, John Krasinski’nin yönettiği filmde hayali arkadaşlar unutulmuş Hark’ları çocuklarla yeniden buluşturmak için büyülü bir maceraya atılırken, Hayali Arkadaşlar filmi bu süper güçle neler yapabileceğini keşfeden bir kızın hikâyesini konu alıyor. Filmde Ryan Reynolds, Fiona Shaw, John Krasinski, Cailey Fleming, Phoebe Waller Bridge, Louis Gossett Jr. ve Steve Carell’in sesleri, bir çocuğun hayal gücünün gücünü yansıtan harika ve benzersiz karakterler olarak yer alıyor.

Nuh’un Gemisi

Alois Di Leo, Sergio Machado ile Rene Veilleux’un yönettiği ve Rodrigo Santoro, Marcelo Adnet, Alice Braga ile Keith Silverstein’in seslendirdiği animasyon film Nuh’un Gemisi (Noah’s Ark), 11 Nisan 2024’de Chantier Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Yağmurlar yağdığında Nuh’un Gemisi’ne her türden yalnızca bir erkek ve bir dişinin girmesine izin verilir. Bir hamam böceğinin yardımı ile karizmatik şair fare Vini ve yetenekli çekici gitarist fare Tito gemiye gizlice girer ve birlikte geminin etoburları ve bitki yiyicileri arasındaki kavgayı önler. Bu yetenekli yolcuların hayvanlar arasındaki huzuru korumak için 40 gün 40 gece müziği kullanmaları gerekecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Siyah Çay

Abderrahmane Sissako’nun yönettiği ve Nina Melo, Chang Han, Wu Ke Xi ile Michael Chang’in oynadığı Siyah Çay (Black Tea), 26 Nisan 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Aya otuzlu yaşlarının başındadır. Nikâh masasında nişanlısını reddettikten sonra, Çin’de yeni bir hayat kurmak için Fildişi Sahili’nden ayrılır. Guangzhou’da, Çinli bir adam olan Cai’nin sahibi olduğu bir çay dükkânında iş bulur. Cai dükkânın arkasında, Aya’yı Çin çay demleme ve sunum usulüyle tanıştırır. Aya bu kadim sanatı öğrenirken, ilişkileri yavaş yavaş duyarlı güzel bir aşka dönüşür.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Eclipse

İpek Kent ile Efe Öztezdoğan’ın yönettiği ve Ferhat Arıcan, İbrahim Çolak, Nazlı Seyranbaşı ile Adem Asil’in oynadığı Eclipse, 17 Mayıs 2024’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Rings in Color tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda yarışan milli jimnastikçilerin pandemi dönemindeki mücadelesini  ve başarısını anlatıyor. Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye tarihinde ilk kez beş milli jimnastikçi birden bireysel kota alarak mücadele etmeye hak kazandı. Eclipse, Türkiye’nin ilk olimpiyat madalyasını alabilmek için mücadele eden milli jimnastikçilerin özel hikâyesini anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Eclipse yazısına devam et