9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin Akademik Programı İstanbul Üniversitesi’nde Başladı

Sanal Dünyada Adalet ana teması ile 9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında düzenlenen akademik program açılışı, 22 Kasım’da İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Rektörlük Salonu’nda gerçekleştirildi. Prof. Dr. Adem Sözüer, festivalin kitaplı festival şeklinde gerçekleştirilmesinin çok önemli bir özellik olduğunu vurguladı, “Her yıl bir taraftan sinema programı yürütüyor, bir taraftan da akademik programlar yayınlıyoruz.” şeklinde konuştu.

9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin Akademik Programı İstanbul Üniversitesi’nde Başladı yazısına devam et

Komşular Platformu Başvuruları Başladı

Köprüde Buluşmalar 2015 yılında Türkiye’nin komşu ülkelerinden sinemacılar ve film kurumları arasında yeni işbirliklerine önayak olmak amacı ile Komşular Platformu’nu başlattı. Ortak hikâyeler geliştirirken bireyler ve kurumların birlikte çalışmaları için zemin hazırlamayı hedefleyen bu platforma, komşu ülkelerden sinema profesyonelleri davet ediliyor. Bu yıl 15 – 16 Nisan 2020 tarihlerinde düzenlenecek Komşular Platformu’na bugüne dek 7 ülkeden geliştirme aşamasında olan 24 proje seçildi.

39. İstanbul Film Festivali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve 1982 yılında bir sinema haftası olarak başlayan, İstanbul’un en köklü, Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, 2020 yılında 39. yaşını kutlayacak. 09 – 20 Ekim 2020 tarihlerinde yapılacak festivale başvurular açıldı, son başvuru tarihi 24 Ocak 2020 olarak belirlendi. 39. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’sında büyük ödül olarak En İyi Film’e Altın Lale ile 200.000 TL değerinde para ödülü veriliyor. Yarışmada ayrıca Jüri Özel Ödülü, En İyi Yönetmen, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Senaryo, Görüntü Yönetmeni, Kurgu ve Müzik ödülü veriliyor.

39. İstanbul Film Festivali yazısına devam et

Zebun

Hakan Yusufoğulları ile Mesut Erbaş’ın yönettiği ve Hakan Akgün, Sema Şimşek, Almina Kahraman ile Murat Ercanlı’nın oynadığı Zebun, 29 Nisan 2022′de CJ ENM dağıtımıyla Zer Film – HM Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
Kenan, başarılı bir iş insanıdır. Eşi Esma ve küçük kızı ile mutlu bir yaşam süren Kenan, gittiği bir iş gezisinden döndüğünde bir takım tuhaflıklara şahit olur. Halüsinasyon görmeye başladığında ve hayatını kontrol edemez hale geldiğinde durumu yakın arkadaşı Burak’a anlatır. Burak’ın da tavsiyesi ile önce psikoloğa ardından da bir hocaya giden Kenan’ın hayatında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Zebun yazısına devam et

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi: Aşk Bağımlılık mıdır…

… bir bakıma evet. Eli elinde olsun istersiniz, gözü üzerinizden ayrılmasın, hep bir arada olsun dersiniz. Kendi düş ve düşüncenize, hayallerinize ne zaman kalır ne fırsat. Sadece o vardır yaşamınızda. En tam da bu nedenle aşk için bağımlılıktır demek pek yanlış değildir.

Ressam Marianne’a, (Noémie Merlant) evlenmek üzere olan genç Héloïse’in (Adèle Haenel) portresi sipariş edilir. Ancak ressam, bu portreyi manastırdan yeni çıkmış genç kadından habersiz çizmelidir. Olaylar böyle başlar. Birbirini tanımayan, aslına bakarsanız güvenmeyen de iki genç kadın sözsüz, sadece mimikleri, dudaklarının kıvrımları, parmaklarının duruşu, gözlerini kısmalarıyla en ince detayına kadar öğrenirler tüm gizlerini birbirlerinin. Bu, öyle bir şeydir ki, artık saklayacak bir şeyleri kalmaz. Apaçık ve şeffaf bir şekilde ortadadırlar artık. İşte o zaman aşk başlar.

Bir kadın öyküsü…

Fransız yönetmen ve senarist Céline Sciamma‘nın yönettiği Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi, Britanya’da, orta çağda geçiyor. Tam bir kadın filmi. Hiç erkek yok filmde. Evlenmesi söz konusu olduğuna göre Héloïse için bir damat adayı var muhakkak, evin hizmetçisini hamile bırakan da erkek olmalı, yaptığı resme babasının adıyla imza atması da Marianne’in babası da olsa bir erkek etkisinde kaldığının göstergesi sayılabilir. Erkeklerin ismi var, ama cismi hiç yok. Biz, filmi izlerken kendimizce oluşturuyoruz, ete kemiğe büründürüyoruz erkekleri. Hani, laf aramızda olmasalar da olur…

Mitlerle iç içe…

Necla Akdeniz, Kaotika romanında, mitleri yeniden yazdırıyordu karakterlerine… filmde de Marianne mitolojinin o çok bilinen erkek egemen öyküsünü kendince yorumluyor. Doğrudan değilse de filmi yaşamak için küçük ama alabildiğine önemli bir ayrıntı.

Ressam ve modeli bir çatışma içerisinde yakınlaşırlar birbirlerine. Duyguları ne denli yüce olursa olsun -hem dönemin koşulları hem de mahalle baskısı- ayrılmak zorundadırlar. Her iki karakter de güçlü ve kararlıdır, bir daha da dönüp bakmazlar arkalarına… Ama hayat izin vermez ayrı kalmalarına. Bir sergide Marianne’in karşısına çıkar Héloïse. Birbirlerini unut(a)madıklarını vurgular bu durum.

Finaldeki tek planlık sahne, -bana sorarsanız- oyunculuk başarısı. Adèle Haenel, filmin belirleyici ögesi mimikleri ve duygularıyla baştan sona özetliyor, etkilenmemek mümkün değil.

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait of a Lady On Fire)
Yönetmen Céline Sciamma
Oyuncular Noémie Merlant, Adèle Haenel, Luàna Bajrami…
6 Aralık’tan başlayarak gösterimde…

(29 Kasım 2019)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Prof. Dr. Adem Sözüer: Kız Çocuklarımızın Tecavüzcüsüyle Evlensin mi Evlenmesin mi Tartışmasını Yapmak Utanç Verici

9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin açılışında konuşan Prof. Dr. Adem Sözüer’in sözleri geceye damgasını vurdu. Sözüer: “Bir kız çocuğu iklim değişikliğine olan tepkisini dile getirip dünyanın dikkatini çekiyor. Bizde ise kız çocuğunun, tecavüzcüsüyle evlendirilip evlendirilmemesi konuşuluyor. Bunun tartışmasını yapmak utanç verici.” dedi. 9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin Cemal Reşit Rey’de gerçekleştirilen açılış törenini Yekta Kopan sundu.

Prof. Dr. Adem Sözüer: Kız Çocuklarımızın Tecavüzcüsüyle Evlensin mi Evlenmesin mi Tartışmasını Yapmak Utanç Verici yazısına devam et

9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali CRR’de Düzenlenen Törenle Başladı

Adalet temasıyla her yıl düzenlenen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin dokuzuncusu Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen açılış töreniyle başladı. Sinema ve sanat dünyasından önemli isimlerin katılımıyla yapılan ve Yekta Kopan’ın sunduğu açılışa Zuhal Olcay, Yeşim Ustaoğlu, Zeynep Atakan, Izeta Gradevic, Ioana Uricaru, Maxine Williamson, Antonio Saura, Ruth Gabriel, Sahraa Karimi, Teodor Kuhn ve eğitim dünyasından çeşitli isimler katıldı.

  • Basın Bülteni
  • Açılış törenini izlemek için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali CRR’de Düzenlenen Törenle Başladı yazısına devam et

Malatya’da Kral Tarhunza Sinema Ödülleri…

9. Malatya Uluslararası Film Festivali, yapılıyordu – yapılamıyordu, oluyordu – olmuyordu derken bu yıl da öyle veya böyle gerçekleştirildi. Öyle veya böyle diyorum çünkü bu yıl festivalin belirlenen tarihlerine az bir zaman kala, medyada bazı nedenlerden dolayı artık yapılamayacağı haberi ve duygusu hakim olmuştu. Neyse ki yeni bir ekiple kısa bir sürede organize edildi. Her festivalin eleştirecek o veya bu yönleri vardır. Ancak bu festivalin kısa bir sürede tekrar var edilmesi büyük bir başarı. Kanımca kesintiye uğrasaydı başlatacak ivmeyi yeniden yakalamak biraz zor olurdu.

Özellikle sosyal medyada yer alan bazı haberlerde ve camiada dönen bir söz vardı: “Malatya halkı festivali pek de istemiyor. Gereksiz bir masraf olarak görüyor.” Benim orada gördüğüm ise Malatya halkının gayet de festivale ilgi gösterdiği. Gerek açılış, gerek gala gecesinde Malatya halkı Kemal Sunal Kültür Merkezi’nin etrafını doldurmuştu. Bir festivalde benim için en önemlisi sinema salonlarına rağbet, bulunduğum her salon doluydu. Ve insanlar çıkışta halk jürisi olarak oylarını keyifle ve sorumlulukla ilgili kutulara atıyordu. Özellikle çocuklar bazı film ve belgesellere öğretmenleri ile gelmişti. Gençler de oradaydı. Şehir merkezinde iki film üst üste izledikten sonra bir kafede çay içiyordum bir genç kız yanıma gelip boynumdaki festival kartını göstererek, “Hoş geldiniz bugün kaçırdım ama yarın filmleri mutlaka takip edeceğim.” dedi.

Bir film festivalinin amacı nedir ki zaten? Organize edildikleri kentin insanına kültür – sanat hizmeti sunmak, sinema kültürünü tanıtmak ve yaşatmak, sanatçıları onurlandırmak, kente ekonomik katkı yapmak, kenti tanıtmak… Malatya Film Festivali kurulduğu ilk günden bu yana bu amaçların hepsine hizmet ediyor kanımca.

2014 yılında festivalin beşincisinde ulusal belgesel kategorisinde jüri üyeliği yapmıştım. Niyeyse, her ne oldu ise ulusal belgesel kategorisi kaldırılmış uzun metraj belgeseller kurmacalarla birlikte değerlendirilmeye alınmış. Kısa belgesellerde kısa film kategorisi altında kısa kurmacalarla birlikte yer almış. Bu durum bütün belgeselcileri üzmektedir. Katılan tüm belgeselciler sıkıntılarını bana anlattı. Yalnızca Malatya’da değil bazı başka festivallerde de bu karmaşa söz konusu. Umarım Antalya’da olduğu gibi bu hatadan bir bir dönülür.

Festivalin en hoşuma giden bölümlerinden biri sosyal sorumluluk duygusu ile yaşlılar, gençler, çocuklar ve köyler için hazırlanan etkinliklerdi. Yönetmenlik, yapımcılık, oyunculuk, senaryo, kurgu atölyeleri. Sergiler, minder sohbetleri, festivale rol kes aktiviteleri… Balkan Sineması Semineri, Derviş Zaim Ustalık Sınıfı ile dolu dolu geçen bir 5 gün. En en güzeli ise Malatya seyircisi ile gerek yarışma, gerek özel gösterim şeklinde yer alan olan filmlerin ekiplerinin buluşması, kucaklaşması, söyleşmesi…

Festival konukları film ve etkinliklere paralel olarak kentin nefis lezzetlerinden tattı, sokaklarında gezdi. Tarihi, turistik, doğal güzelliklerini görme fırsatı buldu. Özellikle UNESCO kalıcı miras listesine girmeye çalışan yedi bin yıllık bir geçmişe sahip Aslantepe herkesin ilgi odağındaydı. Ah bir de Nemrut’a çıkabilseydik. Öğrenmenin, anlamanın, ilham almanın en iyi yolu karşılaşmaktır ya. İşte festival bu karşılaşmalara da vesile oldu.

Ödüllere gelince: Açılış gecesinde Selçuk Yöntem ve Meral Çetinkaya Onur Ödülüne layık görülürken, Emek Ödülleri Serkan Bircan, Ayşe Akıllıoğlu ve Ümit Acar’a, Sinemanın Olmazsa Olmazları Ödülü ise Mehmet Yağmur’a verildi.

Kapanış gecesinde verilen ödüller ise şöyle: ‘En İyi Film’ Küçük Şeyler, ‘En İyi Yönetmen’ Kapan filmini çeken Seyid Çolak, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Başak Özcan, ‘En İyi Erkek Oyuncu’ Alican Yücesoy, ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ Andreas Sinanos, ‘En İyi Müzik’ Ali Saran, ‘En İyi Senaryo’ Omar ve Biz filmiyle Mehmet Bahadır Er.

Kısa film dalında Taş filmiyle Alican Atasoy birinci oldu. Vefa ödülü de merhum sanatçı Tarık Ünlüoğlu adın eşi Gülenay Kalkan Ünlüoğlu’na verildi. Malatya Film Festivali’ni başlatan eski Malatya Valisi Ulvi Saran adına verilen ödülün sahibi ise Kimsesizler Oteli adlı belgesel oldu.

Ödül olarak bu yıl M. Ö. 8. yüzyılda yaşamış Kral Tarhunza’nın heykeli verildi. Bence çok daha isabetli bir seçim olmuş. Keza Kral Tarhunza bu durumdan çok memnun ve festivalin her geçen yıl büyüyerek gelişmesini istiyor. Malatya sinemacılara mekân olsun istiyor. Sinemacılar da istiyor. Malatya halkı da. Malatya yönetimi de. Vali Aydın Baruş, Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan da festivale devam edeceklerini söyledi. E istemeyen kim ki? O zaman Malatya’da nice film festivallerine… İlk günden bugüne bir çivi çakan, emek veren özellikle de gönüllü çalışan herkese tebrik ve şükranla. Bir film festivali bir şehre yeni bir anlam daha katar.

(Bu yazı ilk olarak 26 Kasım 2019 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)

(28 Kasım 2019)

Semra Güzel Korver

Latin Amerika’nın Kayıp ve Mutsuz Gençliği Üzerine

MONOS X X X
Yönetmen: Alejandro Landes / Senaryo: Alejandro Landes, Alexis Dos Santos / Görüntü: Jasper Wolf / Müzik: Mica Levi / Oyuncular: Sofia Buenaventura, Julian Giraldo, Karen Quintero, Laura Castrillon, Julianne Nicholson, Sneider Castro, Moises Arias / Kolombiya – Arjantin – Hollanda – ABD Almanya ortak yapımı. |

Monos son Berlin şenliğinde seyirciyi ikiye bölmüş, kimilerince şenliğin en iyisi sayılırken kimilerini ilgisiz bırakan bir film olmuştu. Kendi adıma çok beğenmeye yakın olduğumu söylemeliyim.

Bu Latin Amerika filmi en çok Kolombiya veya belki Bolivya olabilecek bir ülkede geçiyor. O muhteşem Amazon ormanlarının ortasında, bir gerilla savaşçıları çetesi var. Temelde sekiz kişilik bir grup: kadınlı – erkekli ve çoğu genç, hatta çok genç…

O vahşi doğanın ortasında, ülkedeki gerilime, hatta savaşa karşın onlar uzaktan, ancak radyoyla iletişim kurdukları ‘medeniyet’ten uzak, kendi dramlarını yaşıyorlar. Bir tür komando hayatı sürerek… Resmi bir adları yok, ‘organization – örgüt’ diye anılıyorlar. Monolar adı ise bir kayda göre o ülkelerdeki dev ‘Monos Grande maymunları’ efsanesinden geliyor!…

Günleri talim yapmak, atışmak ve yiyecek aramakla geçiyor. Seks de yapıyor, hatta aşık bile oluyorlar. Özellikle Kurt’la Lady’nin kışkırtıcı ve teşhirci aşkı gibi… Doğum günleri kutlanıyor; yokluk ve korku içinde olsalar da neşelenme fırsatları çıkıyor.

Merkez tarafından yollanmış semiz bir inek, onlar için bir nimet: sütü sayesinde… Ama o bitmeyen silah tutkusu ve bizim düğünlerdeki gibi gelişi güzel ateş etme merakları yok mu!… Bunlardan biri hayvanı öldürüyor. Ve elbette kavga başlıyor; sorumlu aranıyor; uzaktan radyoyla ceza yağıyor!… Bir suikast girişimi onların dağdan inip ormana sığınmasına neden oluyor. Bu arada tutsak aldıkları Amerikalı bir kadın doktor kaçıyor ve bu da gerginliği arttırıyor.

İlginç siyasal çağrıştırmalarla yüklü bu isyancı, savaşçı ve kayıp gençlik öyküsü, biraz da baş kahramanı nedeniyle Joseph Conrad’ın ünlü Karanlığın Yüreği romanını akla getiriyor. Özellikle yerli halkın gözünde bir ilaha dönüşen başkahramanı nedeniyle… O romanda Kurtz’du, burada Kurt….

Ki o roman Coppola’nın efsanevi filmi Apocalypse Now – Kıyamet’e malzeme oluşturmuştu: Vietnam ormanları içinde ve o müthiş savaş yıllarına taşınan… Bu kez hayli büyük bir coğrafi sıçrama var. Ama benzerlikler de apaçık.

Bu savaşın içinde kaybolan, ritüellerle oyalanan ve bir çıkış arayan gençlik öyküsü, en çok talihsiz Kolombiya’ya benzetiliyor. Sanki hep belli bir vahşete dekor olmuş, uyuşturucudan kurtulamayan ve şiddeti birtürlü yapısından çıkarıp atamayan memleketteyiz. Ve bunun yarattığı dehşet duygusu değme korku filmini aratmıyor.

Film sonuç olarak çok genç insanların kahraman, tanık veya kurbanlarını oluşturduğu William Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabını (ki film ve oyun da olmuştu) ya da Claire Denis’in Beau Travail – Güzel İş filmini de hatırlatıyor. Jasper Wolf’un görüntüleri, Mica Levi’nin müziği kayda değer. Birkaç tanınan ismin yanısıra genç yeteneklerin oluşturduğu kadrosu da…

(28 Kasım 2019)

Atilla Dorsay

Biz Böyleyiz

Caner Özyurtlu’nun yönettiği ve Berrak Tüzünataç, Engin Öztürk, Şebnem Bozoklu ile Özge Özpirinçci’nin oynadığı Biz Böyleyiz, 10 Ocak 2020’de CJ Entertainment dağıtımıyla Avşar Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Çocukluk ve gençlik dönemlerini bir arada geçirmiş olan bir grup yazlık arkadaşı, ellerinde büyüdükleri Nezihe Hanım’ın rahatsızlandığı haberini aldıklarında İstanbul’dan hareket ederek Nezihe Hanım’ın İzmir’deki evine doğru yola çıkarlar. Yıllar sonra ilk kez biraraya gelecek, birbirine tamamen zıt karakterlerle dolu ekibi, sürpriz gelişmeler, geçmiş hesaplaşmaları ve içine düşülen birbirinden tuhaf ve komik birçok olaylar beklemektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Amerikan Sinemasının Öncü Kadınları 25. Gezici Festival’de

25. Gezici Festival’in gerçekleştirdiği Amerikan Sinemasının Öncü Kadınları bölümünde, çığır açan, iz bırakan kadın sinemacıların filmleri gösterilecek. Filmler arasında Güle Oynaya Cehenneme Gidiyoruz (Merrily We Go To Hell), Otostopçu (The Hitch-Hiker), Torbacı (The Connection), Marianne & Leonard: Aşk Sözleri (Marianne & Leonard: Words of Love), Zaman Makinemiz (Our Time Machine), Renkli Farsça (Filmfarsi), Toni Morrison: Beni Oluşturan Parçalar (Toni Morrison: The Pieces I Am), Altın Çocuk (Honey Boy) gibi ilginç filmler var.

Amerikan Sinemasının Öncü Kadınları 25. Gezici Festival’de yazısına devam et

Malatya Halkı En İyi Film olarak Omar ve Biz’i Seçti

Omar ve Biz, 9. Malatya Uluslararası Film Festivali’nden iki ödül ile döndü. İlk olarak En İyi Senaryo ödülü alan film daha sonra Kemal Sunal Halk Jürisi En İyi Film Ödülü için sahneye çıktı. Geceye filmin yönetmenleri Maryna Gorbach Er ile Mehmet Bahadır Er ve filmin oyuncuları Taj Sher Yakub ve Uygar Tamer katıldı. Sanatsal kalitesinin yanı sıra aktüel konusuyla manevi ve insani yönlere dikkat çeken film, Türkiye – Yunanistan sınırında yaşayan emekli komutan İsmet’in komşusu Sabri’nin hayatını kurtaran iki göçmeni evlerinde misafir etmeye başlaması ile istemediği iki yeni komşusuyla arasındaki derin çatışmalı hüzünlü hikâyeyi anlatıyor.

Malatya Halkı En İyi Film olarak Omar ve Biz’i Seçti yazısına devam et