Latin Amerika’nın Kayıp ve Mutsuz Gençliği Üzerine

MONOS X X X
Yönetmen: Alejandro Landes / Senaryo: Alejandro Landes, Alexis Dos Santos / Görüntü: Jasper Wolf / Müzik: Mica Levi / Oyuncular: Sofia Buenaventura, Julian Giraldo, Karen Quintero, Laura Castrillon, Julianne Nicholson, Sneider Castro, Moises Arias / Kolombiya – Arjantin – Hollanda – ABD Almanya ortak yapımı. |

Monos son Berlin şenliğinde seyirciyi ikiye bölmüş, kimilerince şenliğin en iyisi sayılırken kimilerini ilgisiz bırakan bir film olmuştu. Kendi adıma çok beğenmeye yakın olduğumu söylemeliyim.

Bu Latin Amerika filmi en çok Kolombiya veya belki Bolivya olabilecek bir ülkede geçiyor. O muhteşem Amazon ormanlarının ortasında, bir gerilla savaşçıları çetesi var. Temelde sekiz kişilik bir grup: kadınlı – erkekli ve çoğu genç, hatta çok genç…

O vahşi doğanın ortasında, ülkedeki gerilime, hatta savaşa karşın onlar uzaktan, ancak radyoyla iletişim kurdukları ‘medeniyet’ten uzak, kendi dramlarını yaşıyorlar. Bir tür komando hayatı sürerek… Resmi bir adları yok, ‘organization – örgüt’ diye anılıyorlar. Monolar adı ise bir kayda göre o ülkelerdeki dev ‘Monos Grande maymunları’ efsanesinden geliyor!…

Günleri talim yapmak, atışmak ve yiyecek aramakla geçiyor. Seks de yapıyor, hatta aşık bile oluyorlar. Özellikle Kurt’la Lady’nin kışkırtıcı ve teşhirci aşkı gibi… Doğum günleri kutlanıyor; yokluk ve korku içinde olsalar da neşelenme fırsatları çıkıyor.

Merkez tarafından yollanmış semiz bir inek, onlar için bir nimet: sütü sayesinde… Ama o bitmeyen silah tutkusu ve bizim düğünlerdeki gibi gelişi güzel ateş etme merakları yok mu!… Bunlardan biri hayvanı öldürüyor. Ve elbette kavga başlıyor; sorumlu aranıyor; uzaktan radyoyla ceza yağıyor!… Bir suikast girişimi onların dağdan inip ormana sığınmasına neden oluyor. Bu arada tutsak aldıkları Amerikalı bir kadın doktor kaçıyor ve bu da gerginliği arttırıyor.

İlginç siyasal çağrıştırmalarla yüklü bu isyancı, savaşçı ve kayıp gençlik öyküsü, biraz da baş kahramanı nedeniyle Joseph Conrad’ın ünlü Karanlığın Yüreği romanını akla getiriyor. Özellikle yerli halkın gözünde bir ilaha dönüşen başkahramanı nedeniyle… O romanda Kurtz’du, burada Kurt….

Ki o roman Coppola’nın efsanevi filmi Apocalypse Now – Kıyamet’e malzeme oluşturmuştu: Vietnam ormanları içinde ve o müthiş savaş yıllarına taşınan… Bu kez hayli büyük bir coğrafi sıçrama var. Ama benzerlikler de apaçık.

Bu savaşın içinde kaybolan, ritüellerle oyalanan ve bir çıkış arayan gençlik öyküsü, en çok talihsiz Kolombiya’ya benzetiliyor. Sanki hep belli bir vahşete dekor olmuş, uyuşturucudan kurtulamayan ve şiddeti birtürlü yapısından çıkarıp atamayan memleketteyiz. Ve bunun yarattığı dehşet duygusu değme korku filmini aratmıyor.

Film sonuç olarak çok genç insanların kahraman, tanık veya kurbanlarını oluşturduğu William Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabını (ki film ve oyun da olmuştu) ya da Claire Denis’in Beau Travail – Güzel İş filmini de hatırlatıyor. Jasper Wolf’un görüntüleri, Mica Levi’nin müziği kayda değer. Birkaç tanınan ismin yanısıra genç yeteneklerin oluşturduğu kadrosu da…

(28 Kasım 2019)

Atilla Dorsay