Hemen baştan, film adlarının izleyici için belirleyici olduğunu söyleyerek başlamalıyım. Deyim değilse, çevirisi bizim dilimizde farklı (amaçlananın dışında) bir anlam taşımıyorsa o çeviri kullanılmalı… Belki de en iyisi hiç çevirmemek, buna da bağlı olarak kafaları karıştırmamak gerekir. Sinema izleyicisi, -bizim ülkemizde ağırlıklı olarak ekonomik nedenlerle- televizyonla birlikte hedef kitlesini belirledi. Daha akılcı, daha seçici ve bir o kadar da seçkin, daha bilinçli bir izleyici kitlesi var. Bu, filmlerin izlenme oranından da görülebilir kolayca… Aşkın Gücü olarak ilk gösterimini yapan The Shape of Water, bu kez Suyun Sesi olarak gösterimde…
Soğuk savaş…
The Shape of Water, belki de ilk adıyla -ki basın bülteninde de bu adla anılıyor- daha bir anlamlı… Çünkü inanılmaz bir aşk var iki tür arasında, biraz daha açmak gerekirse iki canlı türü arasında. Kuşkusuz, suyun etkisini de unutmamalı. Suyun katkısı da yadsınamayacak denli önemli.
Elisa ve Zelda, yüksek güvenlikli bir merkezde iki çalışandır, en alt düzeyde. Elisa’nın konuşma engelli olması, Zelda’nın onu koruyup kollaması ile aralarındaki dostluğun ne denli büyük olduğuna tanık oluyoruz. 1960’lı yılların hemen başlarıdır, iki büyük güç -Amerika ve Sovyetler- arasında soğuk savaş vardır ve bu, kendisini uzay yarışında göstermektedir. İki büyük gücün hedefinde suda yaşayan ama karada da yaşamını sürdüren bir varlığı ele geçirmektir. Elisa ve Zelda bu yaratığı içsel duygularla -Elisa, cinsel açıdan da etkilenir- sahiplenirler. Biraz aşk, biraz duygu, biraz kin ve nefret, çokça kibir, en çok da yalnızlık filmin temelini oluşturuyor. Soğuk savaşın karşı konulamaz gerilimiyle harmanlanınca seyrine doyulmayan bir film çıkıyor karşımıza…
Dönemi yansıtıyor
Film anlattığı dönemi birebir yansıtmayı başarıyor. Mekânlar ve kıyafetler kusursuz. Müzik inanılmaz. Yöneticiler gaddar ve acımasız, işlerinin yapılması dışında hemen hiçbir destekleri yok insanlara… Hatta evlerinde çocuklarını, eşlerini bile “iş” olarak görüyorlar. İyi ki bu bakış değişmiş günümüzde, yoksa ciddi gerilim içerisinde yaşıyor olurduk. Bir de bizim tam da içinde bulunduğumuz savaş, terör ve ekonomik koşullar eklenince iyiden iyiye çekilmez olurdu yaşam.
Bu çekilmez yaşamın içinde bir güneş gibi parlayan aşk var, aşkın gücü var. Film asıl temelini de burada atıyor: Aşk varsa, gerisi teferruat.
Büyük bir aşk…
Nazım Hikmet, “Öyle büyük dostlarız ki, kelimesiz anlaşırız” diyor o güçlü şiir diliyle… Sesleri işiten ama konuşamayan iki canlının birbiriyle duygusal bir bağ kurması, tam da şairin şiirce dedikleriyle örtüşüyor. Onların dışındakilerin anlamaması -en yakın arkadaşı bile cinsel açıdan bakıyor- çok doğal.
Günümüzden 55-60 yıl kadar önce insan ne kadar yalnızsa bugün de o kadar yalnız. Teknoloji gelişkin ama aşk… aşk tükenmiş artık. Buna da bağlı olarak o güzellikler sıyrılıp gitmiş elimizden.
Suyun Sesi, güzel ve bir o kadar da anlam derinliği taşıyan bir film. İzlemeniz, ruhen size de iyi gelecektir.
Suyun Sesi, The Shape of Water, yönetmen Guillermo Del Toro, oyuncular Sally Hawkins, Michael Shannon, Richard Jenkins, Doug Jones, Michael Stuhlbarg, Octavia Spencer, 16 Şubat’tan itibaren gösterimde…
(13 Şubat 2018)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com